14 Haziran'03
Sayı: 23 (113)


  Kızıl Bayrak'tan
  15-16 Haziran sendika ağalarına rağmen yaratılır!
  Özelleştirmeye karşı birleşik, etkin ve militan bir mücadele için...
  Cumhurbaşkanı "kölelik yasası"nı hukuka uygun buldu!
  İzmit mitinginde işçilerle konuştuk...
  Petkim işçileri Ankara'ya yürüdü
  Sağlık işçilerinden Almanya'daki grevci metal ve çelik işçilerine...
  19 Aralık katliamı ve üstü örtülemeyen gerçekler
  BEKO'da esnek çalışma oturtuluyor
  Kamu TİS'leri devam ediyor...
  Filistin halkı "yol haritası" adlatmacasına kanmıyor...
  Haydutların maskesi düştü!
  Kölelik yasasına karşı örgütlenmeye, birleşik mücadeleye!/2
  Yolsuzluk düzeninde yosuzluk soruşturması!
  Ekim Gençliği'nden...
  Bültenlerden...
  Onurlu kavgamızın namuslu kalem işçileri: Nazım Hikmet, Ahmed Arif, Orhan Kemal...
  "Genel af kampanyası"
  Ulusal kurtuluş sorunu ve çözüm seçeneği
  İşçi Kültür Evleri'nden açıklama:
  Mücadele postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 
Özelleştirmeye karşı birleşik, etkin ve militan bir mücadele için,

Öncü işçiler inisiyatifi ele almalıdır!

PETKİM’in özelleştirme ihalesi geçtiğimiz hafta sonuçlandı. İhaleyi, 605 milyon dolar fiyat veren Uzanlar’ın şirketi Standart Kimya kazandı. Özelleştirme Yüksek Kurulu bu ihale sonucunu onaylarsa Uzanlar PETKİM’in sahibi olacak. Ancak hem hükümetin hem de değişik sermaye çevrelerinin PETKİM ihalesinin Uzanlar’da kalmasından pek de memnun olmadıkları biliniyor. Fiyatın çok düşük olduğu ve PETKİM’i ele geçiren Uzanlar’ın tüm sektörü denetim altına almak isteyeceği ileri sürülerek, ÖYK’nın ihaleyi iptal etmesi için kulis yapıyorlar.

Nitekim diğer büyük sermaye gruplarının PETKİM’i Uzanlar’a kaptırmamak için yaptıkları girişimler ilk sonuçlarını vermeye başladı bile. Uzanlar’ın elindeki Çukurova Elektrik ve Kepez Elektrik şirketlerine 12 Haziran günü Enerji Bakanlığı tarafından el konuldu. Bu durumda ihalenin ÖYK tarafından iptal edilmesi ve yeniden ihale açılması fazla şaşırtıcı olmayacak.

Henüz PETKİM’deki kadar yakıcı bir noktaya gelmiş olmasa da TEKEL, TÜPRAŞ, SEKA ve enerji işçilerinin gündemi de bundan farklı değil. TEKEL ve TÜPRAŞ’ın özelleştirilmesi için 7 Haziran’da ihaleye çıkıldı. SEKA’da ve enerji santrallerinde de özelleştirme hazırlıkları bir hayli ilerledi.

Bu aşamada özelleştirmeyle ilgili tartışmaları Uzanlar’ın PETKİM’i alıp alamayacakları üzerine yoğunlaştırmak, sermayenin oyununa gelmek olacaktır. İşçi sınıfının asıl gündemi, işletmelerin kime peşkeş çekileceği değil, fakat özelleştirmelerin nasıl engelleneceği konusu olmalıdır.

Özelleştirmelerde bu kadar kritik bir noktaya gelinmiş olmasına rağmen, saldırıya karşı mücadelenin örülmesinde henüz anlamlı bir mesafe alınabilmiş değil. Özelleştirme saldırısını gerçekten püskürtebilmek için birleşik ve militan bir mücadele hattına, bağımsız bir sınıf duruşuna ihtiyaç olduğu bir çok kez dile getirildi. Son 1 aydır yaşanan deneyimler ışığında bu sorunlardan bazılarına yeniden değinmekte yarar var.

Sendikalar sınırları aşamıyor, mücadeleyi omuzlayamıyor!

Son haftalarda özelleştirmeye karşı yapılanlar, konfederasyonların tepesindeki ihanet çetelerinin görevlerine devam ettiğini, mücadeleden yana tutum açıklayan sendika ve şubelerin ise oldukça dar sınırlara mahkum olduğunu, kendi başlarına bu mücadeleyi sürükleme yeteneklerinin bulunmadığını bir kez daha gösterdi.

Bunların en çok öne çıkan temsilcisi Petrol-İş, son bir ay içinde 3 bölge mitingi düzenledi. İzmir mitingine 30 bin, Bursa ve İzmit mitinglerine ise en fazla 5-10 bin kişilik bir katılım oldu. Petrol-İş, ayrıca özelleştirmeye karşı değişik araçlar üzerinden bir kampanya başlattı. Fakat yaptıkları yapacakları da bunlarla sınırlı kaldı. Ve yeniden belirtelim ki Petrol-İş bu konudaki en ileri örnekti. Özelleştirme saldırısının muhatabı diğer sektörlerdeki sendikalar bu kadarını yapmaktan bile geri durdular. Petrol-İş dahil tüm bu sendikalar kendi aralarında somut bir mücadele ve eylem birliği oluşturmakta ise tamamen aciz kaldılar.

Nedenleri üzerine uzun uzun değerlendirmeler yapılabilir, gerekçeler ileri sürülebilir, ancak şu an bu gereksizdir. Somut olarak görülmesi gereken, sendikaların özelleştirmeye karşı mücadeleyi örgütleme, bunun gerektirdiği yükü omuzlama yeteneklerinin (ve bir çok durumda da buna niyetlerinin) olmadığıdır. Elbette ki sendikaların özelleştirme karşıtı mücadeleye önemli katkıları olmalıdır, olacaktır. Ellerindeki bir takım olanaklar bu doğrultuda kullanılacaktır. Fakat artık iyice görülmüştür ki, bu mücadelenin sendikalar ekseninde örgütlenmesi, örgütlense bile başarıya ulaşması mümkün değildir.

Taban örgütleri henüz yeterince işlevli değil

PETKİM işçisi, özelleştirmeye karşı mücadele için aylardır hazırlanıyor. Aynı düzeyde olmasa da benzer hazırlıklar TEKEL ve TÜPRAŞ işçilerince de yürütülüyor. İşyerlerinde komiteler kuruluyor, eğitim çalışmaları yapılıyor. Fakat bizzat işçilerin söylediklerinden de anlaşılabileceği gibi bu komiteler henüz amaca uygun ve işlevsel bir biçimde kullanılamıyorlar.

Bunun nedeni taban örgütlerinin biçimsellikten ve sendikaların denetiminden kurtarılmamış olmasıdır. Hem PETKİM’de hem de diğerlerinde kurulan işyeri komiteleri bugün için sendikalardan bağımsız değildir. Bu konuda şu itiraz gelebilir; özellikle şubeler düzeyinde (örneğin Petrol-İş Aliağa Şubesi) sendikaların bu mücadelenin içinde oldukları, dolayısıyla da işyeri örgütlerinin şu veya bu şekilde sendikaların denetimi ve yönlendirmesi altında olmasının doğal olduğu söylenebilir. Zaten pratikteki somut durum da bu tür gerekçelere dayanmaktadır.

Fakat bir kez daha vurgulamak gerekir ki, özelleştirme karşıtı mücadele içinde tuttukları yer ve taşıdıkları niyet ne olursa olsun, sendikaların ve şubelerin hareket alanının sınırları bellidir. Deneyimlerin de gösterdiği gibi merkezi bürokrasi, tahammül edeceği sınırlar bir parça aşıldığında sınıf hareketine tam da sendikalar ve şubeler üzerinden müdahale etmekte; merkezi bürokrasiden tam anlamıyla bir kopuş yaşamadıkları ölçüde, mücadeleci bilinen sendika ve şubeler, tersinden mücadeleyi engellemenin araçlarına dönüşmektedirler.

O nedenle, taban/işyeri örgütlenmelerinin sendikaların denetimi dışında olmaları, mücadelenin geleceği açısından bir zorunluluktur. Eğer gerçekten iyi niyetlilerse mücadeleyi destekleyen sendikalara ve sendikacılara düşen görev, bu tür örgütlenmeleri kendilerine bağlamak yerine onların bağımsız yapılanmalarının önünü açmak, sendikanın bir takım olanaklarını bunun için kullanmaktır. Öncü işçiler ise, işyeri örgütlerinin sendikaların denetimi dışında örgütlenmesine özel bir dikkat göstermek zorundadır.

Birleşik mücadele için atılan adımlar çok zayıf

Özelleştirme saldırısının tehdidi altındaki işyerlerinde örgütlü sendikalar kimi göstermelik toplantı ve açıklamalar dışında somut bir mücadele ve eylem birliği içinde buluşamamışlardır. Sendikaların niyet ve çabasından bağımsız olarak söylemeliyiz ki, bu türden bir ortaklaşmanın özelleştirme karşıtı mücadeleye kazandıracağı pek çok şey olacaktır.

Fakat asıl önemlisi değişik sektörlerde, işyerlerinde kurulan ve kurulmakta olan taban örgütlerinin bir ortaklaşmaya gitmeleridir. PETKİM ve TEKEL işçileri arasında mücadelenin ortaklaştırılması için güçlü bir isteğin, hatta atılan bir takım adımların olduğu bilinmektedir. Farklı işyeri ve sektörlerdeki taban örgütlerinin iletişime geçmelerinin ve daha üst yapılanmalar oluşturmalarının halihazırdaki en büyük engeli sendikalardır. Kimi istisnalar dışında sendikacılar, farklı işyerlerindeki taban örgütleri arasındaki mücadeleyi ortaklaştırma çabalarına sıcak bakmamaktadır. Öte yandan işyeri örgütlenmeleri içindeki pek çok öncü işçi, ortak mücadelenin örgütlenmesi işini sendikacılardan beklemek gibi bir yanlış bakışa sahiptir. Bu yanlış bakışın bir an önce aşılması gerekmektedir.

Taban örgütlerine dayalı
birleşik-militan mücadeleyi yükseltelim!

PETKİM’i Uzanlar’a yedirmek istemedikleri için ihale iptal edilebilir. Bu, PETKİM’in özelleştirilmesinin suya düştüğünü değil sadece bir parça gecikeceğini gösterir. İşçi sınıfı açısından ise bu mücadeleyi örgütlemek için kullanılacak ek zaman kazanılması anlamına gelmektedir. Öyleyse kazanılan bu zaman en iyi şekilde kullanılmalıdır.

PETKİM’de, TEKEL’de, TÜPRAŞ’ta, SEKA’da ve özelleştirmenin tehdidi altındaki her sektör ve işyerinde bir an önce taban örgütleri kurulmalıdır. Varolanlar güçlendirilmeli ve amaca uygun hale getirilmelidir. Bunlar yapılırken sendikaların olanakları sonuna kadar kullanılmalı, fakat her şeyin sendikanın denetimi altına sokulmasına izin verilmemelidir.

Özelleştirme saldırısı tek merkezden yürütülmektedir. Öyleyse özelleştirmeye karşı mücadele de merkezileştirilmelidir. Öncelikle özelleştirme tehdidi altındaki farklı işyerlerindeki mücadeleler birleştirilmelidir. Giderek bölgesel güç ve eylem birliktelikleri, platformlar vb. biçimler yaratmak için çaba gösterilmelidir. Bu uğurda gösterilecek hiçbir çaba boşa gitmeyecek ve sonunda kazanan işçi sınıfı olacaktır.



Uzanlar çetesi ve PETKİM

PETKİM’in özelleştirilmesi ihalesini Uzanlar kazandı. Uzanlar’a ait Star Gazetesi bu sonucu, “Türk sermayesinin büyük zaferi” manşetiyle verdi. Gazetede belirtildiğine göre “Türkiye’nin dev şirketleri birer ikişer yabancıların eline geçerken, Türkiye Cumhuriyeti’nin gözbebeği PETKİM, Türk sermayesinde kalmış”tı. Bu, Genç Parti’nin 3 Kasım seçimleri öncesindeki kampanyasından alışık olduğumuz bir söylem.

Uzanlar’ın Genç Parti’si seçim kampanyası sırasında da ilkel milliyetçi-şoven bir söylem içinde emperyalizme, İMF’ye karşı olduğundan dem vuruyor, iktidara geldiği takdirde açlığı, işsizliği ortadan kaldıracağını vaat ediyordu. Diğer bütün sermaye partilerinin İMF’ye karşı tek kelime etmedikleri koşullarda, Genç Parti bu sahte söylemle yüzde 7 gibi yüksek oranda bir oy topladı.

Uzanlar’ın arsızlığı ve ikiyüzlülüğü

Konuyla az-çok ilgilenen her emekçinin bildiği gibi bugün gündemde olan özelleştirmeler İMF’nin dayattığı programın bir parçası. Yani emperyalistler ve sermaye istiyor, hükümet de özelleştiriyor. O nedenle emperyalizme karşı çıkmanın en önemli koşullarından birisi de özelleştirmelere karşı çıkmak.

Fakat seçim kampanyasında emperyalizme demediğini bırakmayan, “iktidarımız sırasında İMF’yle bir kez görüşeceğiz, o da onları kovmak için” diyen Genç Parti’nin sahipleri özelleştirmeye karşı çıkmayı bir yana koyalım, bu yağmadan en büyük payı kapmak için çaba gösteriyorlar. Bunu da emperyalizme karşı “Türk sermayesinin mücadelesi” olarak sunuyorlar. Tıpkı eski ortakları emperyalist tekel Motorola’yı dolandırdıktan sonra söyledikleri gibi.

Doğrusu bu arsızlık ve ikiyüzlülük karşısında diyecek söz kalmıyor. Üstelik bu Uzanlar’ın ilk icraatı da değil. Özal felsefesinin ve döneminin ürünü olan Uzanlar, ‘80’li yıllardan bu yana en çok da özelleştirme yağmasından aldıkları paylarla semirdiler. Çimento fabrikalarına ve şimdi ellerinden alınan Çukurova Elektrik ve Kepez AŞ’ye de özelleştirme politikaları sayesinde sahip oldular.

Uzanlar PETKİM işçisine tuzak kurmaya çalışıyor!

Uzanlar’ı temsilen PETKİM ihalesine katılan Kemal Uzan, ihale sonuçlandıktan sonra yaptığı açıklamada PETKİM işçisini de unutmadı. Bin kadar işçinin PETKİM’le davalı olduğunu, işletmenin başına geçer geçmez işçiler lehine bu davalardan çekileceklerini, ayrıca bütün işçilere de kıdemlerine göre ikramiye dağıtılacağını açıkladı.

Elbette Kemal Uzan’a bunları söyleten PETKİM işçisinin özelleştirmeye karşı mücadele kararlılığıdır. Uzanlar bu direnişi kırmak, işçiler arasındaki dayanışmayı parçalamak için bu yalana gerek duymaktadır. Yoksa Uzanlar’ın fabrikalarında çalışan işçilere nasıl davrandığı, tam bir işçi düşmanı oldukları herkesçe bilinmektedir. Çalışan işçilerin maaşlarını aylarca ödemeyen, sendikalaşma çabalarına tensikatlarla yanıt veren, işçileri her türlü haktan mahrum köleler olarak çalıştıran bir sermaye grubudur Uzanlar.

Kemal Uzan’ın bu davranışına en anlamlı yanıtı gene PETKİM işçisi vermiştir. İhalenin yapıldığı gün gösteri yapan PETKİM işçileri “Uzanlar PETKİM’e giremez!” sloganlarıyla bu büyük yağmaya karşı mücadele edeceklerini göstermişlerdir.

3 Kasım seçimlerinde büyük bir yalan kampanyasıyla işçi ve emekçilerin karşısına çıkan Uzanlar’ın bu kez gerçek kimliğiyle; sömürücü sermaye kimliğiyle emekçilerin gündemine gelmesi kuşkusuz ki olumlu bir gelişmedir. İşçi ve emekçiler, kimin dost kimin düşman olduğunu böylelikle daha rahat göreceklerdir.