İşçi toplantılarındaki yanlış tarz üzerine
97 yılı 1 Mayıs çalışmalarından bu yana katıldığım işçi toplantıları üzerine düşünce ve gözlemlerimi ifade etmek istiyorum. Bu tarihten beri 6 yıllık bir süreç geçti. Bu toplantıların sağladığı yararı bir tarafa bırakarak bazı konuları yazmak istiyorum. Birincisi bu toplantılarda süren tarz üzerinedir. Bu nedir? Genelde önden bir hazırlık yapılır, ki bu iyidir, arkadaşlar bunu yapıyorlar da. Belli bir planlama yapılıyor. Bu planlamanın ilki şu oluyor. Belirlenen arkadaşın sunum konuşması ya da başlama konuşması oluyor bu hep. Belirlenen başlıklar üzerinden tüm konular bir bir irdeleniyor, sonuçlarına değiniliyor. Ama işçiler açısından tüm sorun da bundan sonra başlıyor.
Bu bahsettiğim toplantılar birer panel-seminer olmadığına göre neden böyle zaman zaman uzayan bir konuşma yapılıyor? Oysa oradaki amaç işçileri tartışmanın tarafları haline getirmek, ne düşündüklerini öğrenmek, önerilerini almak vb.dir. Oysa konuyu ilgili arkadaş bir güzel anlatıyor. Sonra da işçilerin ne söyleyeceklerini bekliyor. İşçilerde tık yok. Neden peki? Bence nedeni şu. Bunu ilk katıldığım zaman ben de yaşadım. Yerine göre halen de yaşıyorum. Her şeyin bu kadar güzel, bu kadar net anlatıldığı bir ortamda işçi ne desin ki! Söyleceği şeylerin ya çok kısır-güdük kalacağını, ya da söylenen bazı şeylerin tekrarı olacağını düşünüyor. Eh yeni bir şey söyler de ya yanlış söylerse kaygısı da taşıyor. Sonra da susup bakınıyor. Devreye bizlerden birileri o gergin ve suskun ortamı azıcık da olsa yumuşatmak i&cceil;in giriveriyor. Bu asıl hitap edilenlerin suskunluğunun düşürdüğü mecburiyet oluyor.
16 Kasım günü Anadolu Yakasında iki ayrı bölgede yapılan toplantılarda yaşanan da bir kez daha bu oldu. Özellikle Kartalda yaşanan tamı tamına buydu. Yarattığı sıkıntı da ortada tabii ki. Hep aynı sıkıntının olduğunu konuşup ta yeniden aynı hataya düşmek gerçekten garip. En son toplantıda konu savaş gündemiydi. Savaş karşıtı kesimin örgütlenmesine yönelik konuşulanlar da, öneriler de bizim sunduklarımızla sınırlı kaldı. Farklı önerisi olan da (bu öneri bize göre yanlış da olabilirdi) önerisini kendisine saklamak durumunda kaldı.
Bu konuda da gözden kaçan ya da unutulan bir durum oldu. O da şuydu. Avrupadan örnek verildi muhalefete dair. Ama bu muhalefetin ufku nereye kadar? Hümanizme kadar! Son derece insancıl içerikte bir muhalefet. İşgal dursa o da bitecek. Oysa emperyalizm bitmeden savaş bitmeyecek. Bunun ötesine işaret edilmeliydi. İşin siyasal boyutu anlatılmalıydı. Bu gibi toplantılarda bazen böyle atlama olabilir, farkında da olmazsın. Bu toplantının eksiklik taşıyan yanıydı. Temelde eleştirim bahsettiğim tarza ilişkin olanıdır. Şöyle yapılabilirdi örneğin; arkadaşlar konuyu ya da konuları açıklayıp gündem şudur arkadaşlar, bu konuda neler düşündügünüzü ifade edin vb. denilse, konuşanlar da rahat olacaklardı. İşçiler altında ezileceği bilgileri duymamış olacaktı. Önerileri de varsa sıkılmadan söyleyecekti. Tartışma atmosferini böyle yakalamak daha mümkün. Son konuşmayı toparlama içimiyle (sunumun uzun uzun olması yerine) yapmak da daha etkili ve amaca uygun olur. Başından konuyla ilgili bilgileri sıralamak, yaptığını ve yapacağını başından anlatmış olmak, suskunluk sorununu çözmüyor, bizzat yaratıyor. Görünen budur.
Harcanan emeğin başarı seviyesi yükseldikçe bundan mutluluk ve gurur duyacak olan bizler ve partimiz olacaktır. Bir işçi olarak hassasiyetim de bu sebepledir.
Sendikalarımız sermayeye
karşı mücadelede silahımız olmalıdır!
İ İMES bölgesinde metal sektöründe çalışan bir işçiyim. Dünya genelinde emperyalist-kapitalist sistemin saldırıları pervasızca sürerken ve saldırıların muhatabı olan biz işçi ve emekçilerin kendi çıkarlarımıza dayalı asgari bir mücadele hattı izleyemediğimiz ortada. Bunun kendi içinde tartışılacak birçok nedeni vardır kuşkusuz. Bunda temel bir nedenin yetersiz örgütlülüğümüz olduğu da açıktır.
Örnek verecek olursak. Türkiyede sendikaların bugünkü durumu gerçekten içler acısı. Özellikle şu günlerde sendikaların bu süreçte oynamaları gereken rolü oynayamadıkları ve bu saldırıların altına imza atan örgütler haline geldikleri açık. Kölelik yasasıyla işçi sınıfının yüzyıllık kazanımlarının bir çırpıda gaspedilmesi, yok sayılması anlamına gelen yasanın altına tüm konfederasyonların imza atması da bunun bir göstergesidir.
Yaklaşan Birleşik Metalin Olağan Genel Kurulunun önemli olduğunu düşünüyorum. Bu kurulun kimi seçip seçmeyeceğinden bağımsız olarak dünü, bugünü ve yarını üzerine kapsamlı ve bu sorunları aşmaya yönelik ciddi bir tartışma yürütmesi gerekiyor. Birleşik Metalin son süreçte parça parça eriyip gittiğine tanık oluyoruz. Örgütlenme tarzından tutun da eğitim çalışmasına, mücadeleci hattından uzaklaşmasıyla diğer sendikalardan farksız duruma gelmesi, tam da bu kurula niye önem verilmesi gerektiğini açıklıyor. Bu sorunlar genel kurulda tartışılmayacaksa nerede tartışılacak? Tabii bu sorunların çözümünü o kurullarda görmek pek mümkün olmayacak. Bunun çözümü öncü işçilerin sendikalarına sahip çıkarak sendikaları sermayeye karşı muuml;cadelede birer mevzi ve silaha dönüştürmektir. Bunu genele maledebilecek olan da sınıf bilinçli öncü işçilerdir.
İşçi sınıfı savaşacak, sosyalizm kazanacak!
Bir metal işçisi/Anadolu Yakası
Baselde Yeni bir dünya için
halkların kardeşliği gecesi
Gökkuşağı Derneği tarafında düzenlenen Yeni bir dünya için halkların kardeşliği gecesi 20 Aralık günü yaklaşık 250 kişinin katımıyla yapıldı. Çeşitli nedenlerle yeterli ön çalışmanın yapılmadığı gece, katılım ve program düzeni bakımında beklenen düzeyi yakalamadı.
Gecenin açılışından hemen sonra üye bir bayan arkadaşımız gecenin içeriğine uygun bir konuşma yaptı. Bugünkü kapitalist dünyanın özet tablosunu sunan, bunu emperyalist savaşlar süreciyle birleştiren ve hal.ların kardeşçe ilişkilerinin büyük sorunlarla yüzyüze olduğu gerçeğine vurgu yapan ve nedenlerini ortaya koyan konuşmasını, işçilerin birliği yakıcı ihtiyacına işaret ederek sürdürdü. İnsanlığın yeni bir dünya arayışının gittikçe güç kazanacağı bir tarihsel sürece girildiğini belirterek, katılımcıları bu mücadeleye omuz vermeye davet etti.
Gecemize davetli olan Mısırlı yazar ve İsviçreli milletvekili, halkların kardeşliğinin önemine, enternasyonal dayanışmanın gereklerine vurgu yapan konuşmalarıyla gecemize destek sundular.
Derneğimizde saz kursları alan çocukların korosu beğeniyle izlendi. Solothurn Kültür Derneğinin çocuk korosu devrimci marşlarıyla gecemize renk kattı. İspanyol dans grubu ilgiyle izlendi. Kapitalizm .avaş, yoksulluk ve açlık demektir başlıklı, işçi ve emekçi kitle hareketlerinden çarpıcı görüntüler sunan sinevizyon beğeniyle izlendi. Nihat Behram sinevizyonu destekleyen konuşması ve okuduğu şiirleriyle ilgi yarattı.
Paris Gençlik Korosu iki defa sahne aldı. İlk bölümde devrimci marşlarla coşku yaratan grup, son bölümde halay türküleriyle katılımcıları coşturdu. Paris grubunun hareketli türküleri ve izleyicilerin halayları.eşliğinde gecemiz son buldu.
|