27 Aralık'03
Sayı: 2003 (13)


  Kızıl Bayrak'tan
  Herkese parasız sağlık hizmeti!
  Emekçilerin birleşik mücadelesi örgütlenmelidir!
  İstanbul'da 24 Aralık iş bırakma eylemi
  "Herkese ücretsiz-eşit- ulaşılabilir sağlık hakkı!"
  Kıbrıs'ın geleceği emperyalistlerin ellerinde!
  YÖK yasa taslağı!
  Gençlik hareketinin bir yılı
  Maraş katliamının 25. yıldönümünde kanlı düzenin yeni yönelimleri...
  KESK'e karşı linç kampanyası
  Dinler ve demokrasi tartışmaları üzerine
  Sağlık sektöründe özelleştirme saldırısına hayır!
  Kapitalizm engelli insan üretiyor!
  Kamu emekçileri hareketinin bir yılı...
  19 Aralık katliamı ve tarihsel-siyasal arka planı
  İçerde dışarda hücreleri parçala!
  İstanbul'da 19 Aralık katliamı eylemlerle protesto edildi
  19 Aralık katliamı protestoları...
  Asgari ücret üzerine demagojik söylemler
  Irak'ta direniş emperyalistler ülkeden sökülüp atılana kadar sürecek!
  Çürüten siyonsit vahşete isyan!
  Akdeniz'in "Don Kişot"u Kaddafi tövbe ediyor!
  "Gerçek yaşamda seyirciye yer yoktur, herkes katılır yaşama!"
  Demokrasi havariliğine soyunan ABD'nin kirli icraatları
  Hain bürokratları başımızdan defedelim!
  Sultanbeyli PSA Şubesi'nde gerici-şovenist yönetim!
  Bir noel masalı
  Mücadele postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın



 

Irak’ta direniş emperyalistler ülkeden
sökülüp atılana kadar sürecek!

Baasçılar’ı temizlemek için uğraştıklarını öne süren işgalciler, bu alanda ciddi başarılar elde ettiklerini, direnişi önemli ölçüde zayıflattıklarını söylüyorlar. Saddam’la birlikte ele geçirilen belgelere dayanarak, direniş liderlerinin bir kısmı dahil olmak üzere, yüzlerce kişiyi yakalamaktan söz ediyorlar. Hatta, Saddam Hüseyin’in yakalanmasının ardından, Bağdat’ta ABD güçlerine yönelik saldırıların azaldığını iddia ediyorlar.

Eğer Irak’taki direnişi Saddam liderliğindeki Baasçılar sürdürüyor olsaydı, Bush-Blair haydutları gerçekten çok şanslı sayılırlardı. Zira Baasçılar’ın tutumu Bağdat’ın düşüşünden belli olmuştu. Direnişi sürdürenler arasında bir kısım Baasçı olduğu muhakkak. Ancak bunlar, direniş üzerinde belirleyici olmaktan uzaklar. Onlarca defa basına konuşan direnişçilerin neredeyse tümü, Saddam’a da, işgale de karşı olduklarının altını çiziyorlar. Saddam’ın yakalanmasından sonra gazetecilerle görüşen direnişçiler, Saddam lekesinden kurtulduklarına sevindiklerini açıkladılar.

Aslında işgalci güçlerin Baasçılar’dan kurtulmak istedikleri iddiası da tümüyle yalan. Önde gelen yönetici kasttan 60 kişi için arama emri çıkaran emperyalistler, alt kademedeki Baasçılarla tam bir uyum içinde çalışıyorlar. Hatta 60 kişilik liste içinde yer alıp Amerikalılarla işbirliği yapmayı kabul edenler de işgalciler hizmetinde görevlerine devam ediyorlar. Bu uygulama tıpkı 2. emperyalist paylaşım savaşı sonrasında Naziler’in Batı Almanya’daki durumuna benziyor.

Saddam döneminde halka baskı ve zulüm uygulayan Baasçılar, şimdi aynı işi emperyalistlerin hizmetinde sürdürüyorlar. Ümmü Kasr Liman’ı bunun en bariz örneğidir. Liman’ın yöneticileri dahil olmak üzere, hiçbir üst düzey Baasçı yönetici görevinden alınmadı. Petrol şirketleri diğer bariz örnektir. Bu işletmelerin işçileri birçok Baasçı’yı kovmuşlardı. Ama işgalci idare hepsini görevlerinin başına iade etti. Bu da doğal. Zira bu düşkün takımı, Saddam döneminde Irak işçi sınıfına baskı uygulayan, yüzlerce işçinin katledilmesini planlayanlardır. İşgalcilerin de bu kirli deneyime sahip hainlere ihtiyacı vardır.
Yine de Bush-Blair katilleri o kadar şanslı değiller. Irak halkı sadece Baasçılar’a değil işgalcilere de karşı. Bir işçi şunları söylüyor: “Irak halkı iki düşmana karşı mücadele edecek: Biri işgalciler, diğeri eski Baasçılar.” İşgale duyulan tepkiler Saddam’ın aşağılanmasının yarattığı rahatsızlıkla birleşince, Saddam yanlısı eylemler gündeme gelse de, direnenler arasında Saddam’ı destekleyen bir kesim olsa da, işçinin tespiti, gerçeğin yalın bir ifadesidir.

Saddam’ın yakalanmasıyla direnişin zayıflayacağı beklentisi ise, devam eden eylemlerle boşa düşürülmüş durumda. İşgal ordularını hedef alan saldırılar, petrol boru hatlarına yönelik sabotajlar, emperyalist işgali protesto eden kitle gösterileri hız kesmeden devam ediyor. Direnişe katılmayanlara karşı uygulanan zorbalık, direnişe yeni güçlerin akmasını sağlıyor. İşsizlik yüzde 70’ler seviyesinde iken, çalışanların ortalama aylık ücretleri 40-50 dolar gibi gülünç rakamlar civarında. Her işgalci asker için Amerikan yemek şirketlerine günlük ödenen paranın sadece iki katı. Yani Iraklı bir işçi ailesi bir Amerikan askerinin iki günlük yemek parasıyla bir ay geçinmek zorunda. Ayrıca su, elektrik, benzin, telefon gibi temel hizmetler son derece yetersiz. Artık gazetecilerle konuşan Iraklılar, direnişten başka bir yol olmadığını vurguluyorlar. İşgal karşıtı mücaele zayıflamak değil, güçlenmek eğiliminde.
Vahşi sömürü altında çalışan Irak işçi sınıfı da tepkisini ortaya koymaya başlamıştır. Basın tekellerinin özellikle yansıtmadığı yerel ama militan grevlerle şimdiden bazı çıkışlar yapan işçi sınıfı, işgal karşıtı mücadelede yerini aldığında, direniş daha da güçlenecektir.

Medya tekelleri ne kadar çaba harcarlarsa harcasınlar, bir halkın anti-emperyalist direnişinin gözlerden saklanması mümkün değildir. Emperyalist işgalciler ile yalakalarının “direniş bitecek” beklentisi kursaklarında kalacaktır. Irak halkının direnişi karşısında, eninde sonunda bu ülkeyi terkederek defolup gideceklerdir.



Irak’ta emperyalist vahşet
tüm hızıyla devam ediyor!

Saddam Hüseyin’in yakalanmasından sonra, işgalciler ve onların yalakaları tarafından yapılan açıklama, değerlendirme ve yorumlar ile “yapay bir iyimserlik” havası yaratılmaya çalışıldı. Yalana dayalı bu iddialara göre; direnişi yöneten “kanlı diktatör” yakalandı, işgal hedefine ulaştı, o halde Irak’ın “yeniden yapılandırılması” önünde bir engel kalmamıştı. Bu durumda Amerikan ordusunun Iraklılar’a karşı uyguladığı kimi “sert” tutumlara da gerek kalmayacak, böylece “kurtarıcı” Amerikalılar ile “kurtarılan” Iraklılar sonunda kucaklaşacaklardı. Geriye sadece demokrasi ve özgürlüğü “sevmeyenlerin” yapacağı münferit “terör eylemleri” sorunu kalacaktı. Zamanla bunun da üstesinden gelinecekti, vb...

Kabaca çizilen bu tablonun Irak gerçekliğiyle bir ilgisi olmadığı her gün kanıtlanıyor. İşgalci orduların sergiledikleri vahşet yumuşamak bir yana, daha da azgınlaşıyor. Güya Saddam’la birlikte ele geçirilen belgelere dayanarak yüzlerce kişi tutuklanmış. Oysa yansıyan görüntüler, Saddam’ın yanında belge vb. taşımasının pek mümkün olmadığını gösteriyor. Kaldı ki yakalanmadan önce sürekli yer değiştirdiği de söyleniyor. Yani can derdine düşmüş devrik diktatörün, açık ki belgelerle uğraşacak hali yok. Buna rağmen yüzlerce kişinin tutuklandığı da bir gerçek.

Görüldüğü kadarıyla işgal orduları Saddam’ın yakalanmasını fırsat bilerek, özellikle direnişin güçlü olduğu bölgelerde gözü dönmüşçesine saldırılara giriştiler. Nitekim ABD Genelkurmay Başkanı Richard Myers, Saddam Hüseyin’in yakalanmasının, direnişçilerin bazı liderlerinin de aralarında bulunduğu “birkaç yüzden fazla Iraklı’nın” yakalanmasını sağladığını iddia etti. Böylece hem vahşi saldırılar meşrulaştırılmak isteniyor, hem de direnişi Saddam’ın yönettiği masalı güya bu sayede kanıtlanmış oluyor.

Amerikan askerlerinin saldırılarını yoğunlaştırdığı Tikrit, Samarra, Bakuba gibi kentlerde evleri basılan, katledilen, tutuklananların büyük çoğunluğunun kendi halinde kent sakini insanlar olduğu görülüyor. Öldürülenler arasında taksi şoförlüğü, sebze satıcılığı, çiftçilik gibi işlerle uğraşarak hayatta kalma mücadelesi veren insanlar çoğunlukta. Operasyonlar sırasında balyoz, levye, patlayıcılar, zırhlı araçlar, helikopterler kullanan Amerikan askerleri, siyonistlerin yöntemlerini kullanıyorlar; evlerin, atölyelerin, işyerlerinin kapılarını havaya uçurarak tahrip ediyor. Kadın, çocuk, yaşlı genç ayrımı yapmadan, halka eziyet ediyorlar. Direnişçilerin saldırılarının intikamını halktan alıyorlar. Birçok Iraklı çocuklarının gözleri önünde kurşunlanıyor. Direnişçi oldukları iddia ediln insanlar her gün katlediliyor. Geçen ay çok yoğun gerilla saldırılarına maruz kalan işgalciler, 54 direnişçi öldürdüklerini açıklamışlardı. Oysa sonradan dokuz sivilin cesedi ortaya çıktı.

Irak’ı ölüm tarlasına çeviren emperyalist ordular, histerik bir biçimde ortalığı kana buluyor, öldürdükleri herkesin direnişçi olduğunu iddia ediyorlar. Böylece, insan yaşamına ne kadar değer verdiklerini tüm dünya görmüş oluyor!

Emperyalist işgalciler zorbalığa mahkumdurlar. Zira hiçbir onurlu halk işgalciye “buyurun, hoş geldiniz” demez. Tüm onurlu halklar, kendilerinden daha modern silahlarla donanmış işgalci emperyalist ordulara karşı canını dişine takarak direnmiş, ağır bedeller pahasına da olsa onları dize getirmiştir. Irak halkı da aynı onurlu yolu izliyor.