27 Aralık'03
Sayı: 2003 (13)


  Kızıl Bayrak'tan
  Herkese parasız sağlık hizmeti!
  Emekçilerin birleşik mücadelesi örgütlenmelidir!
  İstanbul'da 24 Aralık iş bırakma eylemi
  "Herkese ücretsiz-eşit- ulaşılabilir sağlık hakkı!"
  Kıbrıs'ın geleceği emperyalistlerin ellerinde!
  YÖK yasa taslağı!
  Gençlik hareketinin bir yılı
  Maraş katliamının 25. yıldönümünde kanlı düzenin yeni yönelimleri...
  KESK'e karşı linç kampanyası
  Dinler ve demokrasi tartışmaları üzerine
  Sağlık sektöründe özelleştirme saldırısına hayır!
  Kapitalizm engelli insan üretiyor!
  Kamu emekçileri hareketinin bir yılı...
  19 Aralık katliamı ve tarihsel-siyasal arka planı
  İçerde dışarda hücreleri parçala!
  İstanbul'da 19 Aralık katliamı eylemlerle protesto edildi
  19 Aralık katliamı protestoları...
  Asgari ücret üzerine demagojik söylemler
  Irak'ta direniş emperyalistler ülkeden sökülüp atılana kadar sürecek!
  Çürüten siyonsit vahşete isyan!
  Akdeniz'in "Don Kişot"u Kaddafi tövbe ediyor!
  "Gerçek yaşamda seyirciye yer yoktur, herkes katılır yaşama!"
  Demokrasi havariliğine soyunan ABD'nin kirli icraatları
  Hain bürokratları başımızdan defedelim!
  Sultanbeyli PSA Şubesi'nde gerici-şovenist yönetim!
  Bir noel masalı
  Mücadele postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın



 
Emperyalist tehdit ve kuşatma sonuç verdi...

Akdeniz’in “Don Kişot”u Kaddafi tövbe ediyor!

Libya lideri Muammer Kaddafi başta ABD olmak üzere emperyalist haydutlara kafa tutan çıkışlarıyla tanınırdı. Bu yüzden geçmişte “Akdeniz’de bir Don Kişot, Muammer Kaddafi” diye şiirlere konu olmuştu. Emperyalist ülke liderlerine hakaret eden, aşağılayan konuşmalar yapmaktan kaçınmaz, ABD’ye meydan okurdu. Kovboy eskisi ABD başkanlarından Reagan’ın 1985’te Trablusgarp ile Bingazi’yi bombalayıp Kaddafi’yi öldürmek istemesinin nedenlerinden biri bu olsa gerek. Kaddafi, Amerikan uşaklığı yapan Arap liderlerin düşkünlüklerini yüzlerine karşı ifade etmekten de kaçınmazdı. Ajitasyon ile mizahı iyi kaynaştıran bir hatip olan Kaddafi’nin konuşmaları Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da kitleler tarafından da oldukça beğeni toplardı.

Tabii bu tutum Sovyetler Birliği’nin dağılmasına kadar sürebildi. Buna rağmen Kaddafi yönetiminin emperyalistlerle tam uyumlu hale gelebilmesi için uzun sayılabilecek bir süre gerekti.

Kaddafi’nin ABD ile bilinen ilk somut işbirliği geçen yaz ortaya çıkmıştı. Libya hükümeti beklenmedik bir kararla, 1989’da Nijerya üzerinde düşürülen Fransız UTA havayolları uçağında ölen 170 yolcunun ailelerine tazminat ödemeyi kabul etmişti. Oysa daha önce uçağın düşürülmesiyle ilgili suçlamaları reddeden Kaddafi yönetimi, emperyalistlerden gelen yoğun baskılara karşın, iki istihbarat elemanını Belçika’da bulunan bir uluslararası mahkemeye ancak uzun yıllar direndikten sonra teslim etmişti. Ajanlar mahkum edilmiş, delillerin çoğu uçağın düşürülmesi olayının CİA tarafından planlandığını göstermeye başlamıştı ki, Libya beklenmedik bir karar alarak ABD emperyalizminin bu kanlı icraatını üstlendi.

Kaddafi yönetiminin bu duruma gelmesi, elbette ABD-İngiliz emperyalizminin yıllardır devam eden ekonomik ambargo ile haydutça tehditlerden bağımsız değil. Fakat olayın bir başka boyutu var. O da, kapitalizmi aşmayan bir anti-emperyalist söylem ve duruşun sınırlarıdır. Kaddafi, İslam ile sosyalizmi kaynaştıran “halk cemahiriyyesi” tezinden vazgeçmekle kalmıyor, yıllardır baş düşman görüp aşağıladığı ABD emperyalizmine hizmet edebilecek noktaya savruluyor. Bu, Kaddafi gibi geçmişi olan bir lider için son derece trajik bir durum.

Kaddafi Saddam’ın düştüğü durumdan ibret mi aldı?

Kitle imha silahı edinme programlarını gönüllü olarak durdurmayı ve tasfiye etmeyi kabul eden Kaddafi yönetimi, bu konuda ilk somut adımı attı ve Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı Başkanı Muhammed El Baradey’i Trablusgarp’a davet etti. Haydutbaşı Bush ile “fino köpeği” Blair bu haberin üzerine balıklama atlayıp basın toplantıları yaptılar. CİA denetiminde, Libya yönetimi ile yürütülen tehdit/işbirliği karışımı görüşmeler hesaba katıldığında, Bush-Blair ikilisinin basın karşısında yaptıkları konuşmaların önceden hazırlandığı hemen göze çarpıyordu.

Libya Başbakanı Şükrü Ganem, BBC radyosuna yaptığı açıklamada, “dünya halklarının bir parçası olduklarını”, Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı’na verdikleri sözlere bağlı olduklarını söyledi. Çatışmalara son vererek barışçı faaliyetlere yöneldiklerini de ifade eden Ganem, “Bu adımımız takdir görmeli ve diğer ülkelerce de izlenmeli” diye konuştu. Bu arada Baradey de, nükleer silah programına ilişkin görüşmelerde bulunmak üzere Libya’ya gitmeye hazırlanıyor. Bu açıklamalardan sonra dünya gündemine giren Libya yönetimi, başta Bush-Blair olmak üzere epeyce “takdir” topladı.

Önden hazırlandığı belli olan bu gösterinin şimdilik Bush-Blair haydutlarının işine yaradığına kuşku yok. Bir yandan Irak bataklığında çırpınan, öte yandan iç kamuoyları nezdinde teşhir olan savaş kundakçıları, Saddam’ın yakalanmasının hemen ardından Kaddafi’nin aldığı tutum üzerinden prim toplamak için seferber olmuş durumdalar. Kendilerine sunduğu hizmet karşılığında Libya yönetimine, bundan sonra “uluslararası topluluğun” normal bir üyesi olacağına dair “müjdeyi” de hemen verdiler. 

Bush, Libya’nın diğer ülkelere örnek olmasını umduklarını belirterek, “Kitle imha silahlarını bırakan ülkeler bizimle daha iyi ilişkilere sahip olacak” dedi. Bush, “Irak’taki savaş ve Kuzey Kore’nin nükleer silah programının durdurulması yolunda sarf ettiğimiz çabalar, Libya gibi ülkelere, kitle imha silahlarını bırakmaları gerektiği yönünde açık bir mesaj vermiştir. Umarım diğer liderler de Libya’nın kararını örnek alacaklardır” diye konuştu.

İngiliz halkı nezdinde günden güne destek kaybeden Blair de, prestijini bir nebze düzeltebilmek için çaba harcarken, İngiliz sermaye basını da yanındaydı. “Kaddafi’nin gözü korktu”, “Saddam gibi olmaktan çekindi” türünden haber-yorumlarla, Bush-Blair tarafından izlenen saldırgan savaş politikalarının kabul görmesi için uğraşıyorlar. Bu arada emperyalistlerin militarist saldırgan paktı NATO da savaş kundakçılarının yardımına koşmakta gecikmedi. Emperyalist paktın sözcülerinden Jaime Shea, yaptığı açıklamada, “NATO’nun, bu tip silahların yayılmasının önlenmesine büyük bir önem verdiği”ni belirterek, Libya’nın bu olumlu kararı alması yönünde çaba gösteren ABD ve İngiltere’ye teşekkür etti.

Libya yönetiminin açıklamasının Saddam’ın yakalanmasının hemen ertesine getirilmesi bir rastlantı olmasa gerek. CİA, İngiliz istihbarat örgütü M16 ve Libya istihbaratı arasında uzun süreden beri gizli görüşmeler yapıldığına dair basında yer alan haberler de işbirliğinin boyutu hakkında bir fikir veriyor. Konuyla ilgili diğer haberlerde, Afrika ve Ortadoğu’da çok yaygın bir istihbarat ağına sahip olan Libya yönetiminin, İngiliz dış istihbarat servisi M16 ile CİA’in üst düzey yetkililerine, El Kaide örgütünün faaliyetleri ve yönetici kadroları hakkında hayati önem taşıyan çok gizli bilgiler verdiği iddia ediliyor. Demek ki, “Saddam’ı görüp onun gibi olmaktan çekinen” değil, uzun süreli tehdit ve kuşatma sonucu işbirliği yapmaya yönelen bir Kaddafi gerçeği ile karşı karşıyayız.

Hedef bir kez daha Suriye ve İran!

Haydutlar zaman geçirmeden, başka ülkelerin de Libya’yı örnek alması gerektiği yönünde açıklamalar yaptılar. Elbette hedeflenen, doğrudan Suriye ve İran. Oysa bölgeyi cehenneme çevirebilecek silahların düğmesi kasap Şaron’un eli altında bulunuyor. Bu gerçeği herkes bildiği halde doğrudan dile getirme cesaretini gösteremiyor. Arap Birliği Genel Sekreteri Amr Musa, nihayet, Libya’nın kararından sonra, doğrudan İsrail’i işaret ederek, siyonist devletin silahsızlanmaya yönelik tüm düzenlemelere uyması gerektiğini açıkça dile getirebildi.

Kitle imha silahı geliştirme programı olup olmadığı bile belli olamayan Libya’nın, emperyalist merkezlerin tehditleri eşliğinde aldığı “karar” örnek gösterilerek, Suriye ve İran üzerinde uzun süredir var olan baskı daha da yoğunlaştırılacak. Özellikle siyonist İsrail’in son günlerde her iki ülkeye karşı saldırgan açıklamalar yapması, bu kirli planlardan bağımsız değil.

Irak halkının direnişinin zora soktuğu emperyalist-kapitalist barbarlığın Ortadoğu projesi, görüldüğü kadarıyla farklı yöntemler eşliğinde uygulanmaya çalışılacaktır. Ancak, ekonomik, siyasi, diplomatik, askeri zorbalığa dayalı bu vahşi proje, Filistin ve Irak halklarının yolunu izleyen bölge halklarının direnişi ile parçalanacaktır!