27 Aralık'03
Sayı: 2003 (13)


  Kızıl Bayrak'tan
  Herkese parasız sağlık hizmeti!
  Emekçilerin birleşik mücadelesi örgütlenmelidir!
  İstanbul'da 24 Aralık iş bırakma eylemi
  "Herkese ücretsiz-eşit- ulaşılabilir sağlık hakkı!"
  Kıbrıs'ın geleceği emperyalistlerin ellerinde!
  YÖK yasa taslağı!
  Gençlik hareketinin bir yılı
  Maraş katliamının 25. yıldönümünde kanlı düzenin yeni yönelimleri...
  KESK'e karşı linç kampanyası
  Dinler ve demokrasi tartışmaları üzerine
  Sağlık sektöründe özelleştirme saldırısına hayır!
  Kapitalizm engelli insan üretiyor!
  Kamu emekçileri hareketinin bir yılı...
  19 Aralık katliamı ve tarihsel-siyasal arka planı
  İçerde dışarda hücreleri parçala!
  İstanbul'da 19 Aralık katliamı eylemlerle protesto edildi
  19 Aralık katliamı protestoları...
  Asgari ücret üzerine demagojik söylemler
  Irak'ta direniş emperyalistler ülkeden sökülüp atılana kadar sürecek!
  Çürüten siyonsit vahşete isyan!
  Akdeniz'in "Don Kişot"u Kaddafi tövbe ediyor!
  "Gerçek yaşamda seyirciye yer yoktur, herkes katılır yaşama!"
  Demokrasi havariliğine soyunan ABD'nin kirli icraatları
  Hain bürokratları başımızdan defedelim!
  Sultanbeyli PSA Şubesi'nde gerici-şovenist yönetim!
  Bir noel masalı
  Mücadele postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın



 
Genç komünistler geride kalan yılı değerlendiriyor...

Gençlik hareketinin bir yılı

Yaklaşmakta olan yeni yılı vesile ederek burada gençlik hareketinin son bir yılını ve bunun bir parçası olarak genç komünistlerin duruşunu ve çalışmalarının gelişimini ele alacağız.

Öncelikle 2002 sonunda yaptığımız değerlendirmeden 2003’e dair çıkardığımız görevleri hatırlatmakta yarar var. 2003 yılının genç komünistler için iyi değerlendirilmesi gereken önemli bir dönem olduğunu söylemiş; ve hareketin 2000 yılından itibaren yaşadığı nispi canlanmaya işaret ederek, düzenin açmazları ve gençliğin istemlerine yanıt verememesi yüzünden, daha ileri bir düzeyin eşiğinde olduğuna işaret etmiştik. Buna bağlı olarak da, özellikle emperyalist saldırganlık ve savaşın yaratacağı öfke ve yeniden görüşülmeye başlanan YÖK yasa tasarısının etkisiyle, yeni dönemde gençlik hareketi, önündeki eşiği aşmanın imkanlarına sahiptir demiştik. Bu durum, hareketin önderlik ihtiyacına yanıt verme iddiasindaki genç komünistlere özel görevler yüklemekteydi. Bundn hareketle, artık daha ileri bir düzeyde siyaset yapabilen genç komünistlerin yarattıkları etkiyi güce dönüştürme, örgütlülükleri sağlamlaştırma konusunda ciddi bir yol katetmeleri gereğini vurgulamıştık.

Gençlik hareketinin kendini aşmadaki zorlanması sürüyor

Ne yazık ki, gençlik hareketi önündeki eşiği aşamamış, ancak ilerisi için daha güçlü bir birikim ve anlamlı deneyimler yaratmıştır. Oysa bizim bir yıl önce ortaya koyduğumuz beklentiler hiç de temelsiz bir iyimserliğin sonucu değildi. Gerçekten de emperyalist savaş karşıtı mücadele dönemi, hem toplumsal hareketlilik ve hem de gençlik hareketi için önemli imkanlar yaratmış, ciddi bir enerjiyi açığa çıkarmıştır. Taşıdığı geri yanlara rağmen 1 Mart Ankara mitingi bu açıdan özel bir göstergedir. Çeşitli üniversitelerden 5 bine yakın öğrenci ortak sloganlarla ve birlikte hareket ederek bu eyleme katılmışlardır. Özellikle bu kortejlerin birçok yeni unsuru politikleştirerek alana taşıdığı açıktır. Sonrasında gerçekleştirilen 21 Mart boykotu yine böylesi bir özelliğe sahiptir. Acak bu her iki eylem de toplam mücadele sürecinin birer parçası olarak değil, ama kendi içinde amaç olarak görüldükleri oranda, yaratılan birikimin sürekliliğinin sağlanması pek mümkün olamamıştır.

Bu süreçte, ideolojik-sınıfsal konumlarına uygun olarak sorunu salt ABD karşıtlığı ya da savaş karşıtlığı olarak görenlerin, en başta reformistlerin daha ileri bir noktaya yürümeleri pek olası da değildi zaten. 1 Mart’ı tezkereyi püskürten bir eylem olarak gösterme ikiyüzlülüğü, boykotu yapılabileceklerin sonu olarak görme darlığı, bu sınıfsal yapının ortaya çıkışıdır. Oysa sorunun devrimci ilkeler ve kapitalizme karşı mücadele bakışı ile ele alındığı yerde, bu eylemler kitle hareketinin güç kazandığı, hız aldığı basamaklar olarak görülür ve buna uygun hareket edilirdi. Nitekim bu gündemin 1 Mayıs ya da Bağdat’ın işgali sonrası ağırlığını yitirmesi, yaratılan birikimin geleceğe gerektiği gibi aktarılamaması da bunun doğal bir sonucudur.

Aynı süreçte genç komünistler de eksikliklerini farketmiş ve bunları açıklıkla ortaya koyarak geleceği kazanmaya çalışmışlardır. Bu eksikliklerin başında boykot sürecindeki bulanık tutumumuz gelmektedir. Önceki değerlendirmelerimizde çokça yinelediğimiz için bunu burada açmayacağız. Sonuçta, emmperyalist savaş karşıtı mücadele dönemi, genç komünistler için, bulundukları birçok alanda inisiyatifli bir çalışma yürüttükleri ve kendilerini bu anlamda sınadıkları bir dönem olmuştur.

Geçen yılın temel eylemlerinden biri de 1 Mayıs’tı. 1 Mayıs’ta gençliğin alandaki örgütlü duruşunun önemli bir bölümünü, emperyalist savaş karşıtı platformlar oluşturuyordu. Özellikle Ankara’da 1 Mart sürecinde oluşturulan ve 8 okuldan platformları içeren birliktelik 1 Mayıs’ta da temel bir rol oynadı. Fakat hemen ardından platformlar savaş konusunda yapabileceklerini önemli ölçüde tükettiler ve farklı müdahale araçları ile bu gündemi canlandıramadıkları yerde de, dönemi öylece kapatmış oldular.

1 Mayıs’ın hemen ardından yeniden başlayan YÖK yasa tasarısı tartışmalarına ise gençlik hareketi istenildiği oranda müdahale edemedi, geniş gençlik yığınlarının ilgisini bu gündeme toparlayamadı.

Sermayenin eğitim politikası ve YÖK yasa tasarısı

2003 yılının bir diğer temel gündemi ise AKP hükümeti ile birlikte hız kazanan sermayenin eğitimi ticarileştirme saldırıları olmuştur. Karnelere reklam alınması, özel okullara öğrenci yerleştirilmesi, okulların satışı vd. yanında, bu saldırının en temel ayağı YÖK yasa tasarısıdır.

2003 başlarında Erkan Mumcu’nun hazırlattığı çerçeve yasa öne çıkmıştı. Ancak hemen ardından Hüseyin Çelik görevi devralmış ve üniversite bileşenlerinden, hatta YÖK üyelerinden bile gizlenerek Bakanlar Kurulu’na gönderilen yeni yasa ciddi bir tartışma ile birlikte gündeme gelmişti. Yaz ortalarına kadar yasanın içeriği açıklanmamış, ama üzerine iki tarafın da demokrasiyi savunduğunu iddia ettiği ateşli bir tartışma başlamıştı. Tarafların gerçek yüzlerini yakından tanıyan gençlik, buna rağmen biraz da tatil sürecinin etkisiyle ciddi bir mücadele ortaya koyamamıştı. Öznel bir takım müdahaleleri dışta tutarsak, bu saldırıya karşı mücadele okulların açılmasına ertelenmişti.

İşte tam da bu süreçte, genç komünistler, önce Kızıl Bayrak sayfalarında ve ardından Ekim Gençliği’nde bu gündemi işlemişler, yasayı ayrıntılı bir biçimde inceleyerek yeni bir mücadelenin fitilini ateşlemişlerdir. Ancak yasa tasarısına karşı kampanyamız dışta bırakılacak olursa, mücadele asıl yaygınlığını ve yoğunluğunu Ekim ve Kasım aylarında kazanmıştır. Dolayısıyla bundan ileride bahsedeceğiz.

Karnelere reklam, özel okullara destek gibi berbat uygulamalar ise düzenin bürokratik ve klik sorunları nedeniyle bir süreliğine ertelenmiştir. Bu saldırılar yakın zamanda yeniden karşımıza çıkacaktır.

Yaz rehaveti değil, devrimci siyasal çalışma

Kuşkusuz yaz sürecinin sonlarına doğru ABD’nin Irak’ta batağa saplanmasının ardından Türkiye’deki sermaye uşaklarının efendilerinin imdadına yetişme telaşları bu yılın en temel mücadele gündemlerinden biridir. Gençliğin kanını emperyalist haydutlara pazarlayan ve 8.5 milyar dolar karşılığı Irak’a asker sevkiyatına hazırlanan Amerikan işbirlikçilerini durduran Irak halkının öfkesi ve ABD’nin bile bu öfkeyle karşılaşmayı göze alamaması olmuştur.

Ancak meclisin kapalı olduğu bir dönemde başlayan pazarlıklar ve girişimler, acil bir müdahalenin ve ciddi bir mücadelenin konusu haline getirilmeliydi. Nitekim genç komünistler de gençliğin geleceğinin belirlenmesi anlamına gelen bu savaşta bir cephe açarak yerlerini aldılar. “Irak’ta işgalci, okulda müşteri olmayacağız!” başlıklı kampanyaları ile hayati önem taşıyan her iki gündeme de zamanında ve yerinde bir müdahale gerçekleştirdiler.

Yaz sıcaklarının ve tatil rehavetinin her yanı sardığı koşullarda genç komünistler, kendi sınırlarını aşan bir çalışma ile emekçileri, gençliği kavganın bir tarafı haline getirmek için harekete geçtiler. Yaz sürecine ait onbinlerce söz bu alandaki performansımızın açık bir göstergesidir. Onbinlerce insana gidilerek bu konudaki görüşlerimiz taşınmış, bu saldırılara karşı duyarlılık oluşturulmuş ve çevremizde yer alan güçler harekete geçirilmişlerdir.

Buna ek olarak, genç komünistler, Ümit Altıntaş Gençlik Kampı’nı başarıyla gerçekleştirmişler ve örgütlülüklerini yeni bir düzeyde güçlendirmişlerdir. Bu kampla yaratılan birikim, kampanya çalışması ve çeşitli gündemlerde yapılan eşzamanlı eylemlerde pratik anlamını ortaya koymuştur. Gençlik hareketinde yaşanan devrimci önderlik boşluğunu doldurmak için güçlü bir adım atılmış, önemli bir mesafe geride bırakılmıştır.

Kamp değerlendirmelerimize ve diğer temel metinlerimize de yansıdığı gibi, kamp çalışması ve kampanya ile genç komünistler haziran ayında Parti’ye verdikleri sözü yerine getirmek için seferber olmuşlardır. Genç komünistler, Parti’nin “Parti’yi her alanda ve her yönden güçlendirelim!” çağrısına, Partili düzeyde mücadele için yeni bir atılım dönemi yaratma sözü vererek yanıt vermişler ve bundan sonraki çalışmalarını da bu eksende örgütlemeye girişmişlerdir. Bu konuda atılan adımlar 2004 yılına da taşınacak ve 2004 yılı gerek Partimiz, gerekse de bizim açımızdan ülkenin devrimci geleceğinin belirleneceği önemli bir yıl olacaktır. Genç komünistler, bütün enerji ve imkanları ile bu dönemi Parti’ye, geçmişin devrimci geleneğine ve Habip, Ümit ve Hatice yoldaşların devrettiği bayrağa layık olmak için ortaya koyacaklardır.

Denilebilir ki, yaz süreci konulan görevlerin gerçekleştirilmesi, ideolojik, politik ve örgütsel kimliklerimizin sınanması olmuştur. Ve genç komünistler yeni bir düzeye sıçramışlardır. Artık geriye dönüşün ve gidişin olasılık dışı kalacağı yeni bir aşamaya yaklaşmışlardır.

Kanlı tezkereden 6 Kasım’a...

Okulların açıldığı günlerde meclise sevkedilen tezkere karşısında gençlik sessiz kalmamış, kanlı tezkereye karşı alanlara çıkarak ABD askeri olmayacağını haykırmıştır. İstanbul’daki eylem dışta tutulursa, bu eylemlerin istenen düzeye ulaştığını söylemek mümkün değildir. Böylesi bir gündem, günler öncesinden bilindiği halde anlaşılmaz bir rahatlıkla hareket edilebilmiş, gençlik grupları tarafından güçlü bir irade sergilenmemiştir. Öyle ki, birçok siyasetin varolduğu bazı okullarda genç komünistler dışında kimse konuya dair ciddi bir çaba harcamamıştır. Buna rağmen bir varlık-yokluk sorunu olan tezkere anlamlı eylemlerle karşılanmıştır. Ancak tepki ve müdahalenin daha kitlesel olması başarılamamıştır.

Yine bu dönemde okulların açılışlarının da katkısı ile YÖK yasa tasarısı tartışmaları yeniden alevlenmiştir. AKP ile rektörler ve ordu arasında bir it dalaşı sahnelenmiştir. Yaklaşan 6 Kasım’ın da hazırlıkları ile içiçe geçen tartışmalar, gençlik hareketi için yeni bir ivme kazanma anlamına gelmekteydi. Ancak yasa tasarısı konusunda yürütülen çalışmalar belli darlıkları aşamamış ve geniş yığınları mücadelenin tarafı haline getirememiştir. Yine de geniş bir kesime ulaşılmış ve 6 Kasım öncesinde de bunlarla önemli eylemler gerçekleştirilmiştir. 6 Kasım ise geçen yılları belli oranda aşan kitleselliği ve yaygınlığı ile yeni bir gelişim sürecine işaret etmektedir.

Elbette burada yakalanan kitlesellik ve yaygınlığın parçalılık sonucu istenildiği oranda bir güce dönüştürülemediğini de vurgulamalıyız. Ankara’da militanlığı ve kararlılığını sergileyen gençlik, hem burada, hem İstanbul’da, hem de bazı çevre üniversitelerinde parçalı bir görüntü ortaya koymuştur. Gençliğin geleceğini hedefleyen YÖK yasa tasarısı gibi bir saldırının gündemde olduğu bir dönemde, bu parçalılığı ortadan kaldırmak temel bir görev olarak belirmiştir.

Herşeye rağmen saldırılara yanıt verme refleksi gösteren gençlik hareketi yeni bir yükselme döneminin eşiğindedir. Nitekim bu görevin gerçekleştirilmesi için sermaye devletinin yeni saldırıları bir imkan sunmuştur. Aslında gençlik hareketini bu parçalılıktan ve dağınıklıktan da yararlanarak teslim almak için bir soruşturma-kovuşturma harekatına girişen sermaye iktidarı, karşısında saldırılara karşı omuz omuza mücadele eden bir gençlik hareketi bulmaktadır, bulacaktır. Ankara’daki tutuklamalara karşı biraraya gelen gençlik grupları, ortak tutumlarını bundan sonra da sürdürmüşler ve önümüzdeki dönemde de yeni çalışma ve eylemlerle sürdürmeye hazırlanmaktadırlar. İstanbul’da Yıldız’dan sonra, İÜ’de de saldırılar ortak tutum alma ve birlikte hareket etme imkanları yaratmaktadır. Bu birliktelik ilkeli bir biçimde sürdür¨ldüğünde YÖK yasa tasarısı karşısında güçlü bir barikat kurulabilecektir.

2004 yeni bir mücadele yılı

2004 yılı gençlik için yarıda kalan bir ölüm-kalım savaşının yeniden canlanacağı bir yıl olacaktır. Yılın başından itibaren genç komünistlerin de ilgilerini odaklayacakları YÖK yasa tasarısına karşı güçlü yerel çalışmalar ve eylemlerin ardından Mart ayı başlarında merkezi bir Kızılay eylemi ile yanıt verilecek, yasa tasarısının alanlarda yırtılması hedeflenecektir.

2003 yılını büyük Ankara buluşması ile noktalayan genç komünistler, buradan aldıkları itilimle yeni yılı kazanmaya hazırdırlar. 2004 yılının 2003’te başladığımız örgütsel gelişim ve inşa sürecinin, önderleşme atılımımızın sürdürüleceği ve hızlandırılacağı bir yıl olacağı iddiasıyla, tüm yoldaşlarımızın ve dünyanın dörtbir yanında mücadele eden kavga dostlarımızın yeni yılını kutluyoruz.

2004’te devrim ve sosyalizm bayrağını daha da yükseltelim!

Ekim Gençliği



İstanbul Üniversitesi’nde soruşturma terörü...

Baskılar bizi yıldıramaz!

Geçtiğimiz hafta İstanbul Üniversitesi’nde fen-edebiyat fakültelerini birbirlerinden ayıran demir parmaklıkların kırılması ve Hergele Meydanı’nın öğrenci gençliğin kullanımına kapatılmasına karşı gerçekleştirilen eylemden bir gün sonra, İÜ Rektörlüğü yaklaşık 50 öğrenci hakkında soruşturma başlattı. Haklarında soruşturma başlatılan 50 öğrencinin “soruşturma sonuçlanıncaya kadar” okula girmesine yasak konuldu.

Üniversitemizdeki soruşturma terörünün boyutları

Bu dönem üniversite açıldığından bu yana 100’ün üzerinde öğrenciye 500 civarında soruşturma açılmış bulunmaktadır. Soruşturmaların çoğunluğu “izinsiz afiş asmak” ve “eyleme katılmak”tan açılıyor. Şu ana kadar birçok arkadaşımızın herbiri hakkında 10’a varan soruşturmalar açılmış bulunuyor. Bu bilgiler soruşturma terörünün yaygınlığını göstermesi açısından oldukça açıklayıcıdır. Neredeyse her gün onlarca devrimci-demokrat öğrenci, haklarında açılan soruşturmalar ile ilgili ifade vermektedir. Onlarca öğrenci ifade koridorlarında saatlerce bekletilmekte ve zaman zaman ise DGM’yi andıran soruşturmacı “profesörlerin” karşısında hakarete maruz bırakılmaktadır.

Birçok öğrencinin soruşturmasında “Ekim Gençliği örgütüne üye olduğunuz...”, “Özgür Gençlik örgütüne üye olduğunuz...” vb. ifadeler kullanılması, soruşturmanın hukuksuzluğunu kanıtlamaktadır. Mezun olanların veya okulda kaydı bulunmayanların isimlerinin de soruşturma listelerinde yeralması, soruşturmaların arkasındaki polis-idare işbirliği kadar işin ciddiyetsizliğini de göstermektedir.

“Soruşturma terörü” ile hedeflenen üniversitelerdeki devrimci siyasal çalışmadır. Dönemin başından bu yana gençlik, tüm zayıflıklarına rağmen alanlara çıkarak, sermayenin politikalarına geçit vermeyeceğini haykırmıştı. Tezkere karşıtı eylemlerden tasarı karşıtı eylemlere, işçi ve emekçilerin eylemlerinden 6 Kasım protestolarına kadar onlarca eylem ve etkinlik örgütlemişti. Sermaye, özellikle 6 Kasım eylemleri sonrası açığa çıkan militan ve kararlı duruşun yarattığı motivasyonu hızlı bir şekilde yoketmek için, her türlü yöntemi kullanarak gençliğin mücadelesini sindirmeye çalışıyor.

Dönemin başından bu yana tüm eylem ve etkinliklerde militan ve kararlı bir tutum alan, yüzlerce öğrenciyle onlarca eylem düzenleyen, okulun açılış törenini yaklaşık 1 saat boyunca Kemal Alemdaroğlu’na dar eden İstanbul Üniversitesi öğrencilerinin bu soruşturma terörüne maruz kalmasına şaşırmıyoruz.

Ancak terörün boyutları düşünüldüğünde hedeflenen oldukça açıktır: Üniversitedeki devrimci çalışmayı yoketmek.

Hiçbir güç devrimci çalışmamızı yokedemez!

Ancak bu uşak takımının anlayamadığı gerçek hiçbir gücün devrimci siyasal çalışmamızı yokedemeyeceğidir. Bugün 12 Eylül sürecindeki yargısız infazlara benzer bir şekilde kendi burjuva hukukunu hiçe sayarak bizi okula almayan rektörlük, okul ortamını devrimci siyasal çalışmalarımıza kapatamamıştır.

Her fakültede soruşturmalara karşı yaygın bir kitle çalışması başlatmış bulunmaktayız. İstanbul Üniversitesi’nin 5 fakültesinde onlarca öğrenciye “izinsiz afiş asmak” gerekçesiyle soruşturmalar açılırken, okulun duvarlarını “Soruşturmalara hayır!” şiarı süslemektedir. Bir haftalık çalışmamız sonucunda yaklaşık 1000 imza toplamış bulunmaktayız. İstanbul Üniversitesi’nin birçok kampüsünde soruşturmalara karşı etkin ve yaygın bir kitle çalışması örgütlemekteyiz.

Saldırıyı karşı saldırıya dönüştüreceğiz!

Şu anda hazırlıklarını başlattığımız ve İstanbul’un tüm üniversitelerinde hayata geçirmeyi planladığımız kampanya çalışmasıyla, soruşturma saldırısına karşı sermaye ve onun tüm kurumlarına gereken yanıt verilecektir. Tarihsel haklılığımızın verdiği güven ve öreceğimiz yaygın kitle çalışması ile sermaye ve uşaklarına haddini bildireceğiz.

Bizleri okuldan uzaklaştırdığını sananlar İstanbul’un her yerinde, üniversitenin tüm alanlarında devrimci siyasal çalışmamızla gereken yanıtı alacaklar.

Ekim Gençliği/İstanbul Üniversitesi