Sorumsuz sendikacı zihniyeti gerici-faşist çetelere
uluma fırsatı yaratıyor!
KESKe karşı linç kampanyası
Kamusal hizmet alanının tasfiyesi ve kamusal hakların gaspına ilişkin saldırılar yakıcılığını koruyor. Ne var ki, önceki hafta kamu emekçilerinin gündemini kamu reformu değil, KESK Genel Başkanı Sami Evrenin Eczacılar Birliği Genel Kurulunda yaptığı konuşma ve gerici-faşist çetelerin bu konuşmayı kamu emekçileri hareketinin bölünmesi yönünde değerlendirmeleri oluşturdu.
Oysa kamu emekçileri beklenen düzeyde gerçekleşmemiş olsa da 10-11 Aralık eylemlerinin etkilerini tartışıyor ve eylemlerin sürdürülmesi beklentisini taşıyorlardı. 24 Aralıkta sağlık emekçilerinin yapacakları 1 günlük iş bırakma eylemi kamu emekçilerinin gündemine oturtulabilir ve parasız sağlık/parasız eğitim talebiyle sağlık emekçilerinin eylemi yaygınlaştırılabilirdi. Ne var ki, Sami Evrenin sorumsuz tutumu ve bu tutumun gerici-kontra sendikalar, medya organları ve ülkücü faşist çeteler aracılığıyla KESKe saldırının aracına dönüştürülmesi, bir anda kamu emekçilerinin ve toplumun gündemini değiştirdi.
Gerici-faşist güruhun KESKi linç etme girişimi
KESK Genel Başkanı Sami Evrenin sözlerini fırsat bilen gerici-faşist çevre, bu fırsatı kendi cephelerinden en iyi şekilde değerlendirme yolunu tuttular. Amaçları KESKe din düşmanı yaftası takarak, onu, hem kamu emekçileri nezdinde, hem de toplum nezdinde gözden düşürmek ve daha genel planda da kamu emekçilerinin sahte bir ikilem -dinci, din düşmanı gibi bir ikilem- arasında bölünmesini sağlamaktı. KESKin öncülüğünde gelişen eylemler hem hükümeti, hem laik devleti ve hem de gerici kontra sendikaları rahatsız ediyordu.
Burjuvazi, emekçilerin saldırılara karşı hak ve özgürlükleri için mücadeleyi yükselttiği dönemlerde medyasını, hükümetini ve sendikalardaki ajanlarını kullanarak, mücadeleyi bölüp parçalamak için harekete geçer. Bunun ülkemizde sayısız örneği bulunmaktadır. 28 Şubat süreciyle birlikte geliştirilen laik-şeriatçı ikilemi, tümüyle böyle bir amaca hizmet etmekteydi. Bu türden yapay kutuplaşmalar, toplumsal muhalefetin bastırılmasında, işçi sınıfı ve emekçilerin bölünmesinde, sermaye iktidarı için bulunmaz olanaklardır.
Ne var ki, Sami Evrenin sözleri üzerinden şekillendirilen linç etme kampanyası, tüm öncekilerini aşan bir yön taşımaktadır. Bu sözlerin ardından Sami Evren din düşmanı ilan edilmiş ve bir bütün olarak KESK hedef tahtasına oturtulmuştur. Söz konusu kampanya bununla da sınırlı kalmamış, bölücülüğü-terörü destekleme, memurların çıkarlarının dışında ideolojik sendikacılık gibi söylemlerle daha da genişletilmiştir. Bu açıdan da, KESKe yönelik bu saldırı kampanyası laik sermaye devleti ile irticacıların ittifak halinde yürüttüğü bir kampanya olarak şekillenmiştir. Böylece işçi ve emekçiler, laik ve şeriatçı güçler ile din düşmanları olarak bölünmeye zorlanmıştır.
KESKi linç etme kampanyasının kamu emekçileri içerisindeki ayağını ise kontra sendikalar üstlenmişlerdir. Bu kapsamda Kamu-Sen ve Memur-Sen, bildiri dağıtımından KESKin önüne siyah çelenk koymaya kadar, kışkırtma amaçlı bir dizi etkinlik düzenlemişlerdir. KESKi ideolojik sendikacılıkla suçlayan bu gerici devlet çeteleri, bugüne kadar kamu emekçilerinin tek bir talebi doğrultusunda mücadele örgütlemek şöyle dursun, KESK önderliğinde şekillenen mücadeleyi bölüp parçalamayı her zaman temel sendikacılık ilkeleri olarak görmüşlerdir. Bu açıdan da ellerine geçen ideolojik kozları değerlendirmekte ustalaşmışlar, KESK başkanının kendilerine verdiği kozu da çarpıtarak bu amaçla kullanmışlardır.
Kamu emekçilerinin örgütlenmesinin önündeki en büyük engellerden birini oluşturan bu kontra sendikalar bizzat devlet eliyle beslenmiş, ne yazık ki KESKe hakim olan reformist anlayışların muhatap alma tutumları sonucunda zamanla meşruiyet kazanmışlardır. Toplu görüşmeler döneminde masadan çekilen KESK yöneticilerine Kamu-Sen Genel Başkanının hiç utanmadan, siz sokakta sıkıştırın, biz masada çözelim diyebilmesi de, tümüyle KESK tarafından kaale alınmalarının sonucudur. Gelinen noktada bu kontra çeteler, kamu emekçilerini KESKe düşman etme yönünde kışkırtmalara gitme cesaretini de kendilerinde bulmaktadırlar.
Sami Evren asıl olarak KESKten ve
kamu emekçilerinden özür dilemelidir!
Sami Evrenin Eczacılar Birliği Genel Kurulunda yaptığı konuşmanın gerici-faşist çeteler tarafından KESKe yönelik bir saldırı kampanyasına dönüştürüldüğünü söylemiştik. Onlara bu fırsatı veren Evrenin kendisi olmuştur. Burada esas olan konuşmanın kendisi değil, ortaya çıkardığı sonuçlardır. Hiç şüphe yok ki, Evrenin konuşması gerici odaklar tarafından çarpıtılarak verilmiştir. Fakat burada bizim sorunumuz Evrenin 1400 yıllık köhnemiş fikirler deyip dememesi de değildir. Nihayetinde bu sözler tümüyle doğrudur da. Ama bu sözlerin gerici-faşist emek düşmanı çevreler tarafından emek hareketinin sahte ayrımlar üzerinde bölünmesinin dayanağı haline getirileceği önden görülebilirdi. Nihayetinde dinsel ideolojiye ve gerici onyargılara karşı mücadele, ger¸ekte onu kendi egemenliğinin aracı haline getiren sermaye iktidarına karşı mücadelede gerçek anlamını bulur.
Diğer yandan, toplumun sermaye iktidarı tarafından laik-şeriatçı kıskacı altına alınmak ve böylece emek hareketinin sahte kutuplaşmalar içerisinde bölünmek istendiği biliniyor. Peki Evren bunu bilmiyor mu? Elbette ki biliyor. Ama sorumsuzluk -ki aynı şeyi toplu görüşme döneminde de göstermişti- ve de reformizmin ürünü devlete kendini kabul ettirme düşüncesi, onu böylesine bir kampanyanın dayanağı haline getirmiştir.
Din, milliyetçilik kisvesi altında gerçek yüzlerini gizleyenlerin maskeleri ancak gerçek mücadele alanında düşürülebilir. Kamu hizmetlerinin özelleştirilmesi, eğitim ve sağlığın piyasaya açılması gibi sermayenin saldırılarına karşı yükseltilecek mücadele, gerici-faşist çetelerin maskelerinin düşürülmesinin, bu açıdan da dinsel gericiliğe karşı mücadelenin gerçek alanıdır. Nihayetinde KESK ne din eksenine, ne milliyet eksenine ve ne de laik-şeriat sahte ikilemine yaslanarak güç almıştır. Ne de bundan sonra alabilir. O gerçek gücünü kamu emekçilerinin hak ve özgürlükler uğruna yürüttüğü mücadeleden almıştır.
Kuşkusuz tüm bu söylediklerimiz, eğitimin dinsel dogmalara dayalı, bilimsellikten uzak ve gerici yönünü ortaya koyan konuşmalardan uzak durulması anlamına gelmiyor. Ama tüm bunlar hakkında bir konuşma yapılırken, öncelikle kamu emekçileri hareketinin öncelikleri dikkate alınmak ve onun bizzat hükümet ve devlet eliyle kışkırtılmaya çalışılan sahte bir ayrışma içerisine sokulmasına vesile edilecek bir üslubu kullanmamaya dikkat etmek zorunludur. Bu zorunluluk söz konusu konuşmayı yapan kişi herhangi bir kişi değil de, bir sendika konfederasyonunun genel başkanı olduğunda daha bir önem kazanmaktadır.
Sami Evrenin yaptığı konuşmanın ardından gerici güç odaklarının kopardığı fırtına kamu emekçileri içerisinde belirli bir etki de yaratmıştır. Gerici güç odakları fırsattan istifade KESKe, sosyalizme, ateizme, bilime ve bilimsel düşünceye karşı çok yönlü bir karalama kampanyasına girişmiştir. Henüz boyutları kesin olarak bilinmemekle birlikte, bu gerici kampanyanın etkisine kapılan birçok kamu emekçisinin KESKe bağlı sendikalardan istifa ettiği bilinmektedir. Sami Evren ise, KESK üyelerinden ve kamu emekçilerinden özür dilemek yerine, rencide ettiği! kesimlerden özür dileyerek, bu gerici güçlerin elini güçlendirmiştir. Oysa Sami Evren öncelikle KESKden ve kamu emekçilerinden özür dilemek zorundadır. Çünkü en büyük darbe gerici-faşist odaklara değil bu odaklara fırsat tanınarak, KESKe ve kamu emekçileri hareketine vurulmuştur.
Kamu emekçileri bu tür sorumsuz tutumlara olduğu kadar, kamu emekçileri hareketini sahte bir kutuplaşma içerisinde boğmak isteyen gerici güç odaklarına gerekli yanıtı vereceklerdir. Bunun yolu ise hareketi yakıcı sorunlarına, mücadelenin ihtiyaçlarına ve kendi gerçek gündemine kilitlemekten geçmektedir.
|