ABDli şirketler, hükümetlerinin de onayıyla, geçen yıl 20 milyon dolar tutarında işkence aleti sattılar. Uluslararası Af Örgütünün konuyla ilgili sunduğu Acı tüccarları başlıklı raporda, ABDnin, 2002 içinde 14.7 milyon dolar tutarında elektroşok silahı, 4.4 milyon dolar tutarında pranga/kelepçe ihracatı yaptığı belirtiliyor. 85 sayfalık raporda, işkence aleti ticaretiyle ilgili çarpıcı bilgilere de yer veriliyor:
Örneğin; Smith&Wesson adlı ABD şirketi, Suudi Arabistan rejimine 10 bin civarında ayak prangası sattı. Bush yönetimi de, satışa onay verdi. Suudi rejimi; ayak prangalarını ve kelepçeleri işkence seanslarında kullanıyor.
Bu bilgiler ABDnin demokrasi söylemlerinin ne denli ikiyüzlüce olduğunu bir kez daha ortaya koyuyor. ABD Ortadoğuya saldırırken de bu bölgeye demokrasi götüreceğini, bölge halklarını özgürleştireceğini propaganda etmiş, böylece kendi kirli amaçlarını gizlemeye çalışmıştı. Afganistan ve Irak örnekleri üzerinden bile kimi ne kadar özgürleştirdiğini gördük. Hem Afganistan, hem Irak topraklarını haftalarca bombalamış, taş üstünde taş kalmayacak şekilde evleri, binaları yıkmış, onbinlerce insanı evinden etmiş, binlerce insanı katletmiş, yine onbinlercesini yaralayıp sakat bırakmıştır. Afganistan ve Irakı böyle özgürleştiren ABD emperyalizmi, Suudi rejimini de ona işkence aletleri sağlayarak demokratikleştiriyor!
Emperyalizmin demokrasi ve özgürlük anlayışı budur; yani, katletmektir, bombalamaktır, işkence etmektir, yok etmektir... Egemenliğini kurması, halkları köleleştirmesi, böylece sömürü ve yağmanın önünü açması bununla mümkündür.
ABD Afganistandaki bini aşkın savaş esirini, uluslararası hukuk kurallarını da çiğneyerek, sözde yargılamak amacıyla Guantanamo Adasında kafeslere kapatmıştır. Esirlerin akıbetleriyle ilgili hiçbir şey bilinmezken, bilinen tek şey savaş esiri muamelesi görmedikleri ve yine bizzat Amerikan basınına yansıdığı kadarıyla da işkenceli sorgulardan geçtikleridir.
Demokrasi getireceğiz masalına inanmayan Irak halkının, günbegün büyüyen direnişi ile ABD giderek sıkışrırken, saldırganlığı da her geçen gün artmaktadır. Ufacık çocukları bile terörist diye vurabilmektedir. Silahsız kitle gösterilerini tarayıp kitlesel katliamlar yapabilmektedir. Ev baskınlarının, yargısız infazların yapılmadığı gün yok gibi. Gözaltıların, tutuklamaların ardı arkası kesilmemektedir.
ABDnin kendi ülkesinde de işkence, gözaltı, sokak infazları vb. uygulamalar son derece yaygındır. Özellikle 11 Eylül sonrasında, Teröre karşı mücadele adı altında kendi ülkesinde de demokratik hak ve özgürlükleri gaspetmeye dönük adımları daha kolayından atmaya başlamıştır. 11 Eylül sonrasında Ortadoğu kökenli oldukları için 6400 kişiyi gözaltına almış, onlarcasını tutuklamıştır. Sırf derilerinin rengi yüzünden yol ortasında infaz edilenlerin sayısı da az değildir. İdam cezası, hala ABDnin birçok eyaletinde uygulanmaktadır. Yine raporda ABDnin işkence konusundaki siciliyle ilgili de bir takım örnekler vardır: ABDnin Florida eyaletinde polisler bir şüpheliye 12 kez lazer şoku verdiler. Her biri 50 bin volt elektrik veren bu şoklar sonucu şüpheli öldü denilmektedir. Bütün bu uygulamalar, özgürlükler ülkesi olarak da bilinen ABDnin, öldürme, katletme, işkence yapma özgürlüğünün bir ifadesidir.
Tabii aynı raporda, işkence konusundaki sicili hepimiz tarafından malum, tanıdık bir ülke ismi de bulunmaktadır. Raporda, 2001 yılında, ABDli şirketlerin Türk devletine de üç kez elektroşok aleti satışı gerçekleştirdiği belirtiliyor. Af Örgütü, bu aletlerin nasıl kullanıldığına dair verdiği bir örnekte şu ifadeleri kullanıyor: 2002deki bir vakada, Kürtçe eğitim isteyen bildiriler dağıttığı için gözaltına alınan 17 yaşındaki bir kız öğrenci soyuldu, tecavüz ile tehdit edildi ve ayaklarına, bacaklarına, karnına elektrik verildi.
Polisin kullandığı bir çok kirli yöntem, uygulama ve aracın, faşist darbelerin, katliamların, F tiplerinin, sistematik devlet terörünün bizzat CİA, ABD patentli olduğu düşünülürse, işkence aletlerinin de bizzat ABD tarafından pazarlanması şaşırtıcı bir durum değildir. Türk devletinin cezaevlerinde gerçekleştirdiği 19 Aralık ve Ulucanlar katliamları, faşist sermaye iktidarının işkenceci ve katliamcı yüzünü ortaya koyuyor. Bu vahşi katliamların CİA tezgahlarında planlanan birçok katliamın çok yakın tarihlerdeki uzantıları olduğunu biliyoruz. Maraş, Çorum, Sivas, Gazi katliamları yine aynı katliamcı kimliği, geleneği ve bu alanda iki ülke arasındaki kanlı işbirliğini, tüm çıplaklığıyla ortaya koymuştur.
Efendisi, Iraka demokrasi götüreceğini söyler, oysa oraya götürdüğü ölümdür, yıkımdır, köleliktir. Efendisinin kirli, kanlı uygulamalarının önde gelen takipçisi Türk sermaye devletiyse, 19 Aralık katliamının adını Hayata Dönüş koyar ve 28 devrimci tutsağı diri diri yakarak, işkencelerden geçirerek öldürür, yüzlerce tutsağı kendisi zaten işkence sayılabilecek F tipi hücrelere kapatır. Bir yandan demokratikleşmeden bahsederken, öte yandan gözaltında kayıplara, tecavüzlere, işkencelere, yargısız infazlara, en ufak hak arama eylemlerine dahi azgınca saldırmaya devam eder.
İşte emperyalist-kapitalist düzenin demokrasi anlayışı budur. Özgürlük, demokrasi, barış kavramları onlar için hiçbir şey ifade etmez, onlar için bu kelimelerin gerçek karşılığı egemenlik ve köleliktir.
Gerçek demokrasi ve özgürlük ise ezilen halkların, işçi ve emekçilerin verdikleri mücadeleyle kazanılacaktır.
Irak halkının ABD emperyalizmine karşı direnişi sürüyor. Adana BDSP çalışanları olarak bu katliama seyirci kalmadığımızı anlatan ve direnen halklarla dayanışmayı yükseltmeyi amaçlayan çalışmalarımıza devam ediyoruz.
Iraktaki emperyalist işgale karşı sokağa, eyleme, direnişe! ve Filistin, Afganistan, Irak ... Emperyalist işgale son, halklara özgürlük! şiarlarının yazılı olduğu afişlerimizi, Adananın işçi ve emekçi semtleri olan Şakirpaşa, Meydan, Dumlupınar mahalleleri ile fabrika önlerine, metro köprüsüne, çarşı merkezine yaygınca yaptık.
Afişlerimizi yaptığımız mahallelerde sıcak bir ilgiyle karşılaştık. Bazı arkadaşlar özellikle kendi ev ve dükkanlarının duvarına yapmamızı istediler. Çalışmalarımızı tüm coşkumuzla sürdüreceğiz.