15 Kasım'03
Sayı: 2003 (08)


  Kızıl Bayrak'tan
  ABD'yi hizmete hazır halde bekliyorlar!
  Görevimiz direnişi büyütmek!
  Amerikan ordusu siyonistlerle aynı yöntemleri kullanmaya başladı
  Dünyanın dört bir yanında tecrit duvarına karşı eylemler
  Saldırıları püskürtecek bir genel grevi tabandan örgütleyelim!
  ESK dağıtılsın!
  AB Türkiye'den yolsuzluklarla mücadele etmesini istiyor!..
  TEKEL özelleştirmesinde düşük fiyat operasyonu
  Buca Cezaevi'nde çocuklara işkence!..
  Sermaye iktidarı için Kıbrıs'ta yolun sonu görünüyor!
  Birleşik Metal-İş İstanbul 2 No'lu Şube Genel Kurulu gerçekleştirildi...
  Birleşik Metal Kurulu'nda işçilerle konuştuk...
  Dünya, Türkiye ve sol hareket/5
  Tasfiyecilikten teslimiyete, teslimiyetten ihanet batağına doğru!
  Tasfiyeciliğin dibe vuruşu!
  Kapitalizm Sav-AŞ demektir!
  İnsanca yaşamaya yetecek, vergiden muaf asgari ücret!
  DİE anketini nasıl yorumlamalı!
  Ekim Gençliği'nden...
  Anlamsızlığın pazarlanması
  Birlik iddiası da, önderlik iddiası da ancak samimi bir çabayla gerçekleşebilir!
  Direniş henüz ilk aşamasında
  Mücadele postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın



 
DİE anketini nasıl yorumlamalı!

A. Aydın

DİE’nin açıkladığı anket sonuçları, pek çok medya organında, iyimser havaya katkı mahiyetinde, “zengin-yoksul uçurumu azalıyor” başlıklarıyla verildi. Yani, hemen her şeyde olduğu gibi, bu anket de manipülasyon konusu yapılmaya çalışıldı. Anketin böyle bir yorumunun yanlış olmak ötesinde tam bir üçkağıtçılık olduğunu görmek için bir araştırmaya ve binlerce rakama ihtiyaç yok. Günlük yaşamın verileri tam tersini, her gün, her saat kanıtlıyor.

Ama öncelikle belirtmek gereken bir şey var: DİE anketi salt gelir dağılımı rakamlarından ibaret olmadığına, ankette ekonomiye ilişkin daha pek çok olgu irdelendiğine göre, medyanın bu tek kalemi öne çıkarmasının (üstelik de değiştirip bozmak suretiyle) bir amacı olmalı. Bu amaç, “ekonomide iyimser tablo görüntüsü yaratma” görevinin ifası olarak adlandırılabilir. Dün bunu, kredi derecelendirme kurumlarının raporları üzerinden yapmışlardı. Hatırlanırsa, Türkiye’nin ekonomi notunun “eksi”den “durağan”a çevrilmesi, öyle büyük yaygaralarla “olumlu haber” malzemesi yapılmıştı ki, duyan, ekonomide büyük atılımlar, önemli ilerlemeler kaydedildi sanır. Oysa kuruluşun ilan ettiği, “durağanlık”tı. Ve ekonomide durağanlık da hiç öyle sevinilecek bir haber değildi.

Şimdi DİE anketini kullanmaya çalışıyorlar. Ve DİE anketinde söylenen de hiç öyle manşetlere taşıdıkları gibi zengin yoksul uçurumunun azaldığı, dolayısıyla refahın arttığı falan değil. Daha doğrusu anketi nasıl okuyacağına bağlı olarak rakamların değişebilirliliği söz konusu. Nitekim kimi ekonomi yorumcuları, anket sonuçlarının ortaya çıkardığı küçük farklılıkların, en üstteki %20’lik grubun gelirlerini az, giderlerini fazla gösterme alışkanlığından kaynaklanan bir yanlışlık sonucu görülebileceğine işaret ediyor. Ek olarak, anketin baz aldığı ’94-02 yılları arasında krizlerin etkisi ve iflaslar nedeniyle de bu grubun gelirlerinin düşük görülebileceğini belirtiyorlar. Yani sonuçta, uçurumun derinliğinde bir azalma söz konusu bile değil. Tersine, bilimsel ve iyiniyetli bir raştırma ile, tam tersi sonuçlar ortaya çıkarmak mümkün.

Nitekim, DİE anketinde, sözkonusu medyanın görmezden geldiği kalemlerden biri, kişi başına ortalama gelir tablosu, yoksulluğun boyutları hakkında daha gerçekçi fikirler vermekte. Buna göre, en alttaki %20’lik dilimde kişi başına günlük tüketim harcaması 1 doların altında. Bir başka deyişle, en alttaki %20 açlık sınırının altında yaşamını sürdürmeye çalışıyor. İkinci %20’lik dilimin durumu da hiç içaçıcı görünmüyor. Nüfusun %37.6’sını oluşturan bu grupta da kişi başına 2 doları bile bulmayan bir gelir söz konusu. Bu düzey ise, uluslararası standartlara göre yoksulluk düzeyinin altı oluyor.

İşte, burjuva kalemşörlerin “görev ifa ederken” hiç utanıp-sıkılmadan pembe göstermeye çalıştıkları tablo bu. Toplam gelirin yarısını burjuvazinin kaymak tabakası götürecek, nüfusun üçte biri açlık sınırının, yarısı yoksulluk sınırının altında yaşayacak, ama bir takım vicdansızlar tutup “ekonomide iyiye gidiş” yaveleriyle hala halkı oyalamaya çalışacaklar. Tabii oyalayabilirlerse…

Ancak, yorumun verilere nerden bakıldığına göre değişeceğini söylemiştik. Eğer DİE tablolarına burjuvazinin penceresinden bakarsanız, elbette, iyimser bir yorum çıkarırsınız. Sonuçta, işçi ve emekçi kitlelerin yoksulluğu artıyorsa, burjuvaların da zenginliği artıyor demektir. Bununla, ekonomide hiç doğru bir yere oturtulmayan “bileşik kaplar” teorisine dönecek değiliz kuşkusuz. Ama ne var ki, ücretli-emek gelirinin azalması da, üzerindeki sömürünün artmasıyla ters orantılıdır. Kapitalist üretimin kârı ücretli-emek sömürüsünden geldiğine göre, bu ilişki gelir dağılımı tablosunda en tepedeki dilimde yükselme, en alttaki dilimde düşme şeklinde kendini göstermesi gerekir.

Aynı tabloya bir işçi, ya da işçi sınıfının penceresini kullanan bir ekonomist, bir yorumcu baktığında ise, yine doğal olarak, hiç de iyimser bir sonuç çıkarmayacaktır. Açlık sınırının, yoksulluk sınırının altında yaşam sürdürmeye çalışanların sayısındaki artış, aynı sınıftan bu insanlara korkunç, katlanılmaz, kabullenilmez gelecektir. Sonuçta bu sefaletin bir yerinde kendileri de durmaktadırlar. Tıpkı, düzen medyası “yorumcularının” sınıfın sefaletinden sefahat çıkaran burjuvazinin zevk-ü sefa aleminin bir yerinde durdukları, bu alemden nasiplendikleri gibi.

DİE anketinin de açıkça gösterdiği gibi, her olay, her gelişme iki sınıfı bir biçimde karşı karşıya getiriyor. Bu kimi zaman, bir anket yorumunda olduğu gibi karşıt yorumların ortaya çıkması şeklinde, kimi zaman, Irak’a asker gönderme meselesinde olduğu gibi, karşıt görüş ve tutumların ortaya çıkması şeklinde gelişiyor. Bu karşı karşıya gelişlerin de elbet bir finali olacaktır. Ekonomideki, burjuvazinin pek iyimser karşıladığı kötüye gidiş, bu finalin çok fazla gecikmeyeceğinin göstergesi olarak kabul edilebilir. Ne de olsa, kişilerin olduğu kadar sınıfların da “düşünce ve eylemini belirleyen” son tahlilde ekonomik konum ve ilişkilerdir.



DİE’nin gelir dağılımı komedisi

DİE, 2002 yılına ait yaptığı gelir dağılımı araştırmasının sonuçlarını açıkladı. Önce tüketim harcamalarına dair tesbitler duyurulmuştu. Ardından gelirin bölüşümü ile ilgili bulgular açıklandı. İlginç olan 2002’den elde edilen gelir tablosunu öncelikle açıklamak yerine, en sonuncusu 1994’te yapılan gelir dağılımı anketinin sonuçları ile bu sonuncusunu karşılaştırıp “bölüşümdeki eşitsizlik azaldı” müjdesini topluma vermek oldu. Belli ki, yukarılardan bir yerlerden topluma bu mesajın verilmesi buyurulmuş. Bilimsel ve tarafsız bir kurum olması gereken DİE de, araştırmanın objektif sonuçlarını yansıtmak yerine, hemen 1994 yılı ile sonuçları kıyaslayıp “yorum” yapmayı tercih etti. Buna da kaç kişi inandı Allah bilir. Ama, bakın DİE Başkanı Ömer Demir bile konuyla ilgili olarak Milliyet’e konuşurken ne demiş: “Çıkan sonuçlar ilk etapta bizi de şaşırttı, sürpriz geldi. Ama tekrar tekrar kontrol ettik. Tahminlerimizde hata yok.” Anket sonuçlarını esprili şekilde, “Bir-iki kriz daha yaşansa gelir dağılımı daha da adaletli hale gelecek” diye yorumlayan Demir, sözlerine şöyle devam etmiş:

“Sonuçları aramızda çok tartıştık. Detaylarda, krizlerde müteşebbislerin gelirlerinin azaldığı, buna karşılık özellikle kamuda çalışan sabit ücretlilerin gelirlerinin ise kayba uğramadığı görülüyor. Yolu düzleyerek de yol yapabilirsiniz, tepeyi traşlayarak da... Türkiye’de yaşanan tepenin traşlanması olmuş.”

Telaşınız ne sayın Demir? Size 2002 yılında gelir nasıl paylaşılmış, araştırın denilmiş, anket düzenlemişsiniz ve sevabı günahıyla bir sonuç çıkmış. Bırakın 1994’le kıyaslamayı, önce, bu yılın objektif fotoğrafını verin. 1994 kıyaslamasını da bırakın yorumcular, araştırmacılar yapsın. Sizin 1994 kıyaslaması yapıp buradan “müjdeler” vermeniz üstünüze vazife mi?
Hem bu komediye niye alet oluyorsunuz? Çok tartıştık diyorsunuz, acaba neyi tartıştınız?

Acaba yüzde 6 küçülme yaşanan 1994’ün bölüşüm fotoğrafı ile 8 yıl sonra büyük krizin arkasından yüzde 7 büyüme yaşanan yılın fotoğrafını karşılaştırmanın doğru olup olmadığını tartıştınız mı? Aynı örneklemi mi kullandınız? Hiç metod hatası var mı diye tartıştınız mı?

Siz bırakın 1994 ile karşılaştırmayı, bu anketten çıkan bölüşülmüş gelir, yine DİE’nin 30/6/2003 tarihli bülteniyle kamuoyuna duyurduğu, “2002 Gelir Yöntemiyle Gayri Safi Yurt İçi Hasıla” rakamları ile tutarlılık gösteriyor mu ? Hiç olmazsa bunun testini yapmak aklınıza geldi mi?

Gelmediyse, size sunalım. Bir de böyle tartışın.

Evet, DİE, her yıl milli geliri bir de gelir yöntemiyle hesaplar. Yani, devletin, özel kesimin ödediği ücretleri alt alta yazar, buna “işgücü gelirleri” der. Tarıma, ücretin dışında giren geliri tarım artığı diye yazar. Diğer geliri de “tarım dışı işletme artığı” olarak niteler. Bu üç kalem, gelirin işgücü, tarım ve tarım dışı (kâr, faiz, rant) kesim tarafından nasıl bölüşüldüğünü ifade eder. Şimdi bakın bu yöntemle bulunan rakamlarla, DİE’nin gelir dağılımı araştırması arasında nasıl uçurumlar var. GSMH tablosu bölüşülen geliri 219 ktr TL olarak verirken DİE gelir dağılımı araştırması 119 ktr TL olarak veriyor. Arada, öyle böyle değil, tam 100 ktr TL fark var. Yani, ankete yanıt verenler 219 değil, 119 olarak beyanda bulunmuşlar. Yani 100’ün 54’ünü söylemişler. Bu ksik beyanın dörtte üçü de kâr/faiz/rant kesimlerinden kaynaklanıyor. Ücretliler 18, tarım kesimi 8 ktr. eksik beyanda bulunurken kâr/faiz/rant gelirlerinde 75 ktr eksik var. Böyle olunca, kâr/faiz/rantın bölüşümdeki payı da çok farklı çıkıyor. Bu kategori, DİE gelir dağılım araştırmasında yüzde 30 pay almış görünürken, GSMH tablosunda yüzde 54 pay sahibi. Bu gelirler de en üst yüzde 20 glir grubundaki hanelere giren gelir türü. Dolayısıyla, “DİE Başkanı’nın en üst gelir grubunun gelirleri traşlanmış” yargısı bu saklanan ya da saptanamayan gelirlerden oluşuyor.

Sayın DİE Başkanı, “Traşlanmış” gelir, yok olmaz, başka bir kesime gelir olur. Yani üst gelir grubunun kâr/faiz/rant geliri 2002’de azaldıysa, bu gelirin tarım ve/veya ücret gelirlerinde görünmesi gerekir. Oysa, yine DİE verileri bize gösteriyor ki, reel ücret, maaş ve tarım gelirlerinde 2002’de artış yok, azalma var. Buna karşılık faiz gelirlerinde bir azalma yok, tersine artış var. Bir bölüşüm fotoğrafı yorumlanırken anketin verdiği görüntünün dışında, bu tür eğilimleri de akla getirerek anketin doğruluğu test edilmeliydi. Oysa DİE’nin böyle bir derdi yok. Onlar, bir an önce, “yukarıdan ısmarlanmış olan: bölüşüm düzeliyor” propagandasını doğrulayacak rakamları “inşa etmeye kurgulanmışlar”.

Evet, DİE inanılır, güvenilir bir kurum olmak istiyorsa, bilimin önüne taşra politikasını koymaya karşı duran onurlu bir kuruluş olmak istiyorsa, öncelikle, bölüşüm gibi hassas bir konuda soğukkanlı ve objektif olmayı becerebilmeli, anketin sağlıklı olup olmadığını test etmenin yanısıra, aynı yıla ait bölüşümle ilgili diğer bulguları da dikkate almalı. Örneğin, 2002’de gelire göre GSMH’de yer alan işgücü ve işletme artığı rakamları ile gelir dağılımı araştırmasındaki aynı kategoriler arasındaki yüzde 100’e yakın farkın nasıl oluştuğunu açıklamalı. 1994’ü bırakıp 2002’nin iki ayrı tablosu içinde iç tutarlılık araştırmalı. Yoksa, süfli bir orta oyununu sahneye koyan taşralı bir kumpanyadan farkı kalmayacak.

Mustafa Sönmez
(ekohaber.net sitesinden alınmıştır...)