8 Kasım'03
Sayı: 2003 (07)


  Kızıl Bayrak'tan
  Hükümetin 1 yıllık icraatı ve 80. yılında tükenmiş bir cumhuriyet
  Kamu Yönetimi Temel Kanun Tasarısı...
  Erdoğan'ın "sosyal devlet" yalanları ve gerçekler...
  5 Kasım iş bırakma eylemine yaygın ve coşkulu katılım...
  5 Kasım iş bırakma eylemleri...
  6 Kasım'da gençlik alanlardaydı...
  6 Kasım: Ankara sokaklarında militan direniş!
  6 Kasım eylemlerinden...
  Filistin direnişi siyonizmi çöküşe sürüklüyor!
  Şam'da yapılan "komşular toplantısı"nda emperyalist işgal meşrulaştırıldı...
  Irak halkının haklı ve onurlu direnişi emperyalist zorbaları sıkıştırıyor!
  İşçi ve emekçi eylemlerinden...
  Dünya, Türkiye ve sol hareket/4
  Devrimci çizgiden Amerikan işbirlikçiliğine...
  Şan olsun Yeni Ekimler'in Partisi'ne!
  Sermaye iktidarının "demokratikleşme" aldatmacası
  Yeni Ekimler'in Partisi'ni güçlendirelim...
  Geceye gönderilen mesajlardan...
  TKİP Yurdışı Örgütü adına gecede yapılan konuşma...
  Parti gecesine gelen mesajlardan...
  Berlin'de 100 bini aşkın işçi ve emekçi haykırdı... "Mücadeleyi paylaşmayan yenilgiyi paylaşır!"
  Rus petrol tekeli Lukos'a yönelik operasyonun perde arkası
  Mücadele postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın



 
Rus petrol tekeli Lukos’a yönelik
operasyonun perde arkası

C. Kaynak

Rus petrol tekeli Lukos’un genel müdürü Mikayil Kodorkovski’nin tutuklanmasının yankıları devam ediyor. Moskova savcılığının 25 Ekim günü Kodorkovski’yi tutuklaması ve ardından şirketin hisse senetlerin bir bölümünü hazinenin denetimine alması genelde Kremlin’in bir politik manevrası olarak algılandı. Bunun bir ay sonra yapılacak olan milletvekili seçimlerini ve gelecek yılki devlet başkanlığı seçimlerini hedefleyen demagojik bir jest olduğu düşünüldü.

Olayın tali de olsa böyle bir yanının olduğu açıktır. Çünkü ülkenin bir numaralı zengini Kodorkovski bir yandan politikaya atılma niyetini yalanlamazken, öte yandan da Putin’i destekleme konusunda kuşkulu .avranıyordu. Rusya’da politik iradenin bu türden bir avuç vurguncu ile istihbarat örgütü şeflerinin işbirliği sonucunda saptandığı koşullarda, böyle bir belirsizliğin ne ölçüde ciddi bir sorun olduğu, düzenin iç çelişkilerini kızıştırdığı, siyasi sorumluları zora soktuğu, nerdeyse boşlukta bıraktığı ve dolayısıyla mutlaka zamanında çözülmesi gerektiği biliniyor. K dorkovski’nin boğazlanması ile Putin, hem yeni yetme Rus burjuvazisinin bir iç çelişkisini yatıştırmış ve hem de emekçi sınıf ve kitleler nezdinde kendi itibarını tazelemiş bulunuyor.

Ancak Kodorkovski olayının özü kesinlikle bu değildir. Günlerdir ABD ve Avrupa medyası Kodorkovski için ağıt yakıyor, Rusya’da demokrasinin halen çok nazik olduğunu söylüyor, insan haklarına .aygı gösterilmediğinden yakınıyor, özel teşebbüse darbe vurulduğunu iddia ediyor ve bu arada, “Putin ne de olsa eski bir KGB ajanıdır” diyerek konuyu kapatmaya çalışıyor.

Fakat, bu arada, borsaların olaydan rahatsız olduğu, hammadde spekülasyonunda gerginliğin tırmandığı, sorunun, bireyin akıbetinden bağımsız bir biçimde, en ileri politik düzeyde ele alındığı, AB/Rusya zir.esinin ana gündeminde görüşüldüğü ortaya çıkmaktadır.

Kodorkovski olayının özü Rusya petrolünün ve doğal gazının geleceğidir. Bu, ülkenin uçsuz bucaksız doğal zenginikleri ve ham madde kaynaklarının gaspı üzerinden patlak vermiş bir bunalımdır. Suudi A.abistan’ın OPEC kriterleri gereğince üretimini kısıtlaması sonucu, Rusya yakın geçmişte dünyanın bir numaralı petrol üreticisi konumuna yükseldi. Diğer petrol üretici ülkelere göre Rusya’da hem olağanüstü petrol rezervleri bulunmakta, hem de üretimin maliyeti çok düşük düzeyde seyretmektedir. Bir baril petrolün üretim maliyeti 1,45 dolardır. ABD ve AB’nin enerji ihtiyaçlarında .aşanan hızlı artış Rusya’ya, bu bağlamda, stratejik bir konum kazandırdı, önemini büsbütün artırdı. Alternatif kaynak keşfetmek potansiyel olarak mümkün olsa bile işletme için ağır yatırımlar ve uzu süreler gerektiriyor. Onun için, ExxonMobil, ChevronTexaco, British Petrolium, Total gibi batının petrol tekelleri yıllardır bu zenginliklerin gaspı uğruna savaşım veriyor, ilişki ağı örüyor, anlaşma imzalıyorlar.

Söz konusu petrol tekelleri ‘90’lı yılların başlarında, Sovyetler Birliği’nin dağılması ile birlikte bu ülkenin kamu işletmelerine, hammadde kaynaklarına el koyan vurguncularla işbirliğine girdiler. Yeltsin d&o.ml;neminde politik iktidar bu ilişkilerin geliştirilmesinde sorun yaratmadığı gibi tam tersine kolaylık tanıdı. Aradan geçen süre boyunca ilişkiler köklü bir nitelik kazanmış, sermayenin ittifakı ileri bir düzeye gelmiş, yeni yetme Rus burjuvazisi dünya pazarına entegre olmuş durumda. Bu sürecin doğal sonucu olarak, özellikle ABD kökenli tekeller, Kremlin’in onayını almaya gerek görmeden Rusya’nın petrolünü ve doğal gazını diledikleri gibi ve istedikleri ölçekte pazarlamak istiyorlar.

Kodorkovski olayı böyle bir aşamada gündeme geldi. Kremlin’in niyeti ne özel teşşebbüse darbe vurmak, ne de Rusya petrolünün ihracatını engellemek. Putin çok açık bir biçimde iktisadi politikada bir d.ğişikliğin olmayacağını, Yeltsin dönemindeki gaspların gözden geçirilmeyeceğini ifade etmektedir. Fakat petrol tekellerinin yaptığı resmen bu ülkenin dibini oymak, içini boşaltma anlamına geliyor. Bu nedenle, Putin, kendisini bir gün Bolivya’nın geçenlerde kovulan başkanının konumunda bulmamak için, Kodorkovski’yi tutuklayarak bir bakıma veto hakkını kullanmış, çok cılız da olsa petrol tekellerine çok azla ileri gitmemeleri için bir mesaj vermiş bulunuyor.

ABD sorumlularının tedirginlik düzeyi Kremlin’in bu cılız çıkışla çok ince bir damara bastığını, Washington’un stratejik bir hesabını zora soktuğunu gösteriyor. Eski başkan adaylarından ve Senato’nun tic.ret komisyonu başkanı John McCain “Rusya’nın dışta neo-emperyalist, içte otoriter denetim” politikasını mahkum ederken, Kodorkovski’nin tutuklanmasını “demokrasi güçlerine, kapitalizme karşı yapılmış gizli bir darbe” olarak nitelendirmekte, “Washington ile Moskova arasında bir soğuk barış döneminin hayaleti göründü” demektedir.

Clinton döneminde Rusya uzmanı olarak görev yapan Stephen Sestanovich ise gelişmeleri şöyle yorumlamaktadır: “Bush ve ekibi çok rahatsızlar. Aynı anda Putin ve Kodorkovski üzerinde büyük hesaplar yaptılar”; Ko.orkovski, “Her iki ülkeyi enerji alanında stratejik ortak yapma yolunda iki yıldır süren çabaların kahramanıydı, başlıca sorumlusuydu. (...) Bu çabayı büyük bir heyecanla ile destekleyen ABD hükümeti için başlıca muhatabını cezaevinde görmek büyük bir darbedir”.

Bu değerlendirmeler, Bröking Institution’un araştırmacısı Fiona Hill’in “Putin kendi yasalarını uygulamak isteyen bir kişiye göğüs gerdi” diyerek Kodorkovski’ye atfettiği önem ile bir arada .üşünüldüğünde, Washington’un hesaplarının sadece petrol gaspetmekle sınırlı olmadığı anlaşılıyor.



Hapisanelerde tecrit ve Ölüm Orucu, basında sansür ve görmezden gelme tavrı sürüyor!

20 Ekim 2003 tarihinde hapishanelerde 10. Ekip olarak 8 kişi tecrite karşı Ölüm Orucu eylemine başladı, yüzlerce tutsak Açlık Grevine başladı.
TAYAD’lı Aileler 2 Kasım 2003 tarihinde, Merter yakınlarında E-5 yolunu temsili tabutlarla trafiğe kapatarak, hapishanelerdeki tecrit ve ölümlere dikkat çektiler. Eyleme Çevik Kuvvet polisleri saldırarak 55 kişiyi gözaltına almıştır.

3 Kasım tarihli günlük basına yayın organlarına bakın, bir çoğunda bu eylemin haberini dahi bulamazsınız, yazanlar da objektif gazetecilikten uzak haber yapmışlardır. Bu nasıl bir gazeteciliktirı “Burjuva basın” tanımlaması tam da bu durumlarda kendisini göstermektedir. Burjuva basın-yayın organları, burjuvazinin çıkarlarına hizmet etmeyen haberler yapmamaktadır. Magazin haberler, halkı uyutmaya, kendi sorunlarından, ülkenin ve halkın sorunlarından, dünyanın sorunlarından uzaklaştırmaya yönelik yapılmaktadır. İstenmektedir ki, halk bilmem hangi sanatçının özel yaşamıyla, futbolla, bahislerle, çekilişlerle meşgul olsunlar ama ülkenin satılmasıyla, soygunla, talanla, işgalle, tecritle ilgilenmesinler.

Burjuvazinin gazetecilik anlayışı da yalana, yok saymaya, görmezden gelmeye, halkı uyutmaya yöneliktir. Dürüst bağımsız gazetecilikten söz ederler ama talimatla çalışırlar, MGK talimatlarıyla gerçekleri istedikleri gibi yok saymaya, tersinden yansıtmaya çalışırlar. En genel anlamda bir ahlaka sahip değillerdir.

Sol adına tecriti ve tecrite karşı eylemleri görmezden gelenler de burjuvazinin ahlakından etkilenmişlerdir. Burjuva kültürü, burjuva ahlakı bir biçimiyle sol saflara da sirayet etmiştir.Ne hapishanelerdeki tecrit ne de hapishanelerdeki direniş burjuva basının sayfalarına yansımıyor diye yok olmaktadır.

Tecrit ve direniş bu ülkenin gerçekliğidir, işgal ve direniş Irak’ta yaşanan gerçeklerdir. Burjuvazi görmek ve göstermek istemiyor diye bu gerçekler yok sayılmayacaktır. Tecrite ve işgale karşı çıkmak emperyalist tekellere ve işbirlikçilerine karşı halktan, dünya halklarından yana saf tutmaktır. Yerimiz halkımızın yanı, dünya halklarının yanı olmaya devam edecektir. Tecrite ve işgal ortaklığına karşı sesimiz giderek daha da büyüyecektir.

Tecrite ve işgal ortaklığına son!

Temel Haklar ve Özgürlükler Derneği
3 Kasım 2003



“Tecridi kaldırın, ölümleri durdurun!”

İHD İzmir Şubesi hücrelerde ve İmralı’da süren tecride karşı bir basın açıklaması gerçekleştirdi. Yaklaşık 100 kişinin katıldığı eylem Konak Sümerbank alanında yapıldı. Bir grup çocuk eyleme bileklerindeki zincirlerle katıldı. Eylemde “Tecridi kaldırın, ölümleri durdurun!”, “İmralı Cezaevi kapatılsın!”, “İçerde dışarda hücreleri parçala!”, “Yaşasın halkların kardeşliği!” sloganları atıldı.

Kızıl Bayrak/İzmir