8 Kasım'03
Sayı: 2003 (07)


  Kızıl Bayrak'tan
  Hükümetin 1 yıllık icraatı ve 80. yılında tükenmiş bir cumhuriyet
  Kamu Yönetimi Temel Kanun Tasarısı...
  Erdoğan'ın "sosyal devlet" yalanları ve gerçekler...
  5 Kasım iş bırakma eylemine yaygın ve coşkulu katılım...
  5 Kasım iş bırakma eylemleri...
  6 Kasım'da gençlik alanlardaydı...
  6 Kasım: Ankara sokaklarında militan direniş!
  6 Kasım eylemlerinden...
  Filistin direnişi siyonizmi çöküşe sürüklüyor!
  Şam'da yapılan "komşular toplantısı"nda emperyalist işgal meşrulaştırıldı...
  Irak halkının haklı ve onurlu direnişi emperyalist zorbaları sıkıştırıyor!
  İşçi ve emekçi eylemlerinden...
  Dünya, Türkiye ve sol hareket/4
  Devrimci çizgiden Amerikan işbirlikçiliğine...
  Şan olsun Yeni Ekimler'in Partisi'ne!
  Sermaye iktidarının "demokratikleşme" aldatmacası
  Yeni Ekimler'in Partisi'ni güçlendirelim...
  Geceye gönderilen mesajlardan...
  TKİP Yurdışı Örgütü adına gecede yapılan konuşma...
  Parti gecesine gelen mesajlardan...
  Berlin'de 100 bini aşkın işçi ve emekçi haykırdı... "Mücadeleyi paylaşmayan yenilgiyi paylaşır!"
  Rus petrol tekeli Lukos'a yönelik operasyonun perde arkası
  Mücadele postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın



 
Irak halklarının haklı ve onurlu direnişi
emperyalist zorbaları sıkıştırıyor

Savaşın sona erdiği ilanından sonra emperyalist işgal kuvvetleri her gün birkaç ölü veriyorlar. Haydut başının zafer sarhoşluğuyla esip gürlediği 1 Mayıs’tan bu yana ölen işgal askerlerinin sayısı, 21 Mart-1 Mayıs arasındaki zayiatı çoktan geçti. Resmi açıklamalara göre, işgalcilere yönelik eylemlerin günlük ortalaması 25 civarında. Emperyalist savaş basını ise 35 rakamını ağzından kaçırıyor.

Direniş karşısında acizleşme

Geçtiğimiz 6 ayın politik ve askeri gelişmeleri, emperyalist işgal ordularının, özellikle de haydut çetesinin bataklıkta debelenmesinden ibaret. Kendi ülkelerindeki destek direniş bombalarının alevi altında sürekli eriyor. Savaş politikalarına ve Bush’a verilen destek artık %50’nin epey altında seyrediyor. Savaş çetesinin mensupları birkaç ay önceki sözlerini yalanlayan, hatta güncel planda birbirini boşa düşüren açıklamalar yapmak zorunda kalıyorlar. Düne kadar “özgürlük ve demokrasi”den bahsedenler, artık Irak’ta savaşı sonuna kadar sürdürme kararlılığından, direnişi ezip teslim almaktan vazgeçmeyeceklerinden söz ediyorlar. Yığınları aldatmak için emperyalist saldırganların yüzüne çekilmiş yalanlar maskesinden artık eser kalmadı. Savaş için öne sürülen bütün gerekçeler, gene haydutları açıklamalarıyla boşa çıkıyor.

11 Eylül sonrasında kabadayılığı tırmandıran, emperyalist rakipler de dahil savaşa destek vermeyen herkesi cezalandıracağını haykıran, Birleşmiş Milletler’e, NATO’ya ihtiyaç kalmadığını buyuran, Türkiye gibi sakar uşaklarını eşi benzeri olmayan yöntemlerle aşağılayıp hizaya çeken o kendinden pek emin ses, şimdi tam bir acz içinde. Gereksizleşmiş BM’ye karar aldırmak için, NATO ülkelerinden asker gönderilmesi için, cezalandırılacak rakiplerden sadaka koparmak için nasıl yalvardığını hep birlikte görüyoruz.

Direniş büyüdükçe işgalciler kuduruyor

Haydutlar çetesi şimdiden kendisini bekleyen akıbetin telaşına düştü bile. Kimse bir şey demiyor, kendileri Vietnam’dan söz ediyorlar. İşgalcilerin kendi sözleri, Irak’ta direnişin giderek merkezileştiğini, yaygınlaştığını haber veriyor. Son iki haftanın eylemleri de bu haberi destekliyor.

26 Ekim Pazar günü, Savunma Bakan Yardımcısı Poul Wolfowitz’in kaldığı El Reşit Oteli roket yağmuruna tutuldu. 1 albayın öldüğü, 17 kişinin yaralandığı eylemde Wolfowitz yara almadı belki ama, yüreğine derin bir korku şarapneli saplandı. Aynı gün, bir kısmını asker ailelerinin oluşturduğu 100 bin kişi savaşa-işgale karşı tepkilerini göstermek için Beyaz Saray’ın önüne doğru yürümekteydi. Ertesi gün Bağdat’ta 43 ölü, 224 yaralıya neden olan 5 bomba patladı. ABD devriyesine yönelik eylemde ise 3 ABD askeri öldü, 4’ü yaralandı. Bir gün sonra Bağdat Belediye Başkan Yardımcısı öldürüldü. 29 Ekim’de Bağdat’a bağlı Balad’da içinde iki işgal askerinin olduğu ABD tankı havaya uçuruldu vb.

Aslında bunlar, direniş günü ilan edilen 1 Kasım’ın önden selamlanmasıydı. 1 Kasım’da Bağdat başta olmak üzere Irak’ın belli başlı kentlerinde hayatın durduğu yazıldı. Musul, Tikrit, Beyci gibi kentlerde işgalci askerlere ve boru hatlarına yönelik silahlı eylemler kaydedildi. Bu arada işgalciler yeni bir katliama imza atmış oldular. Yüreklerine işleyen korkuyu bastırmak için halkın gösterilerine tankla, silahla saldırdılar. Ebu Garip’te 6 yaşındaki bir çocuk Amerikan tankı altında can verdi. 15 civarında Iraklı katledildi, 40’tan fazla kişi yaralandı.

Katil işgalciler ertesi gün bunu pahalıya ödediler. Direnişçiler bir Amerikan helikopterini düşürdü, 16 işgal askeri öldü, 20’den fazlası yaralandı. Irak halkı birçok kentte sevinç gösterileri yaptı. Sonraki günlerde Musul, Kerbela, Tikrit, Kerkük, Halidiye, Bağdat vb. kentlerde silahlı eylemler devam etti.

Direnişi karalamak için
bayat teranelere başvuruluyor

Artık Irak’ta istikrarı sağlamaktan değil, savaşı kazanmaktan söz ediyorlar. Nihayet anladılar zaferin öyle havadan bombalarla, bir ülkeyi yakıp yıkmakla kazanılamayacağını. Direnişi karalamak, dünya kamuoyundaki desteğini zayıflatmak için gene aynı teraneyi tutturdular; güya arkasında Saddam varmış, El Kaide’nin işiymiş. Ama kendi işbirlikçileri, dahası emperyalist ülkelerde her türlü yalanı yayma özgürlüğüne sahip medya bile, haydut çetesinin yalanlarına güç veremedi.

Bush’un ve çetesinin kara çalmaları önümüzdeki süreçte artarak devam edecektir. Zira haklı bir temelde gelişen, giderek bütün halkın desteğini alan, işgalci her tür güce karşı olduğu kadar, işgal işbirlikçilerini de hedefleyen bir direniş karşısında kirli savaş taktiklerini uygulamaktan başka çareleri yoktur. Kirli savaşın askeri boyutu, her türlü kuralı, değeri hiçe sayarak, işkenceden yargısız katletmeye, toplama kampı oluşturmaktan yerleşimleri yok etmeye dek bütün kanlı-kirli yöntemleri kullanmaktır. Diğer boyutu da kendi deyimleriyle psikolojik savaştır. Bu, sansürden propagandaya, yalan haber yaymaktan kara çalmaya kadar bir dizi yöntemi içeren bir savaştır. Araçları da medya tekelleridir. Şimdiye kadar işlerini bir hayli başarılı yaptılar. Üstelik sadece ABD basını değil, Türkiye gibi ülkelerin işbirlikçi ekel basını da bu başarıya ortak oldu.

Ama bin tane yalan bir doğru etmiyor! Onca propagandaya, psikolojik savaşa rağmen halkların gözünde Irak’taki direniş haklılığından, meşruluğundan bir şey yitirmiyor. Eylemler arttıkça sempati büyüyor. İşgalciler ise destek ve itibar kaybediyor. Artık “terör” demagojisi tutmuyor. İşgalcileri manevi olarak rahatlatmaktan başka bir işi olmayan BM, Kızılhaç gibi güya sivil kuruluşlara yönelik eylemler bile terör olarak görülemiyor.

Bundan daha doğal bir şey olamaz. Teknolojinin her türlü olanağına sahip, yerelde hainlerden, hırsızlardan bir işbirlikçi yönetime de dayanan koca bir işgal ordusu, tamamen hegemonya ve enerji için bir ülkeyi yakıp yıkıyorsa, bir halkı hunharca katlediyorsa, orada her türden direniş yöntemi meşru sayılır. Emperyalist saldırganlar hiçbir kural tanımadan, ayrım yapmadan yakıp yıktılar. Irak’ta sadece toprakları değil, her gün halkın onurunu, çocuk ve kadın cesetlerini çiğniyorlar. “Terör”, “saldırganlık” vb. gibi kavramlar ağızlarında nasıl da gülünç duruyor. ABD’nin varlığı bile terör demekken, haklı ve meşru bir direnişi karalamak öyle kolay bir iş değil artık.

Emperyalist planlar Irak’ta yırtılıyor

Bütün yalan bombardımanına, karalamaya rağmen direniş rotasından şaşmadı. Ama ABD’nin dünya egemenliğini tahkimat için gündeme getirdiği planlar direniş sayesinde aksadı. Elbette kolay kolay kaldırılacak planlar değil bunlar. Ama Afganistan, Irak diye başlayıp, İran, Suriye, K. Kore diye devam edenlerin Irak’ta çakılıp kalmaları bile çok şey anlatıyor. Üstelik Irak’ta henüz genelleşmiş bir direniş ve gerçek bir devrimci önderlik de yok. Haydut takımının planlarından vazgeçmesi Irak’ta ya da başka bir yerde yenilmesiyle mümkün. Yenilmemek için, Vietnam’dakinden kim bilir kaç kat daha vahşi, kaç kat daha kirli bir savaş yürütmeyi göze almıştır. Dolayısıyla mücadele sertleştikçe, Irak halkları dünya işçi ve emekçilerinin desteğine daha fazla ihtiyaç duyacaklardır.

Halihazırdaki direniş kendi özgücüyle ABD’yi bir hayli sıkıştırmış durumda. Yerel işbirlikçiler bile varlıklarını sürdürebilmeyi, kimi noktalarda itiraz edebilmeyi bu direnişe borçlular. Ama Irak’ın içinden süren silahlı direniş kadar, dünyanın genelinde süren emperyalist savaş-işgal karşıtı mücadele de büyük bir önem taşıyor. Bu önem düne göre azalmış değil, artmış durumda. Amerikan-İngiliz saldırganlarının Irak’ta tası tarağı toplayıp defolmaları, salt Irak’taki direnişin kendi başına başarabileceği bir iş değil. Dünya kamuoyu, özellikle de işgalci ülkelerin işçi ve emekçileri seslerini yükseltmedikleri sürece, haydutlar kan bürümüş gözlerle saldırmaktan vazgeçmeyeceklerdir. Bu nedenle, bulunduğumuz her alanda direnişe omuz vermeli, emperyalist savaşa-işgale karşı direnişin saflarında mücaeleyi yükseltmeliyiz.