Emperyalist saldırı başlamadan önce bölge ülkeleri dışişleri bakanlarını İstanbulda toplantıya çağıran Abdullah Gül, Iraka komşu ülke temsilcilerine Amerikan dayatmalarını kabul ettirebilmek için yoğun çaba harcamıştı. Barışı savunduğunu iddia eden ABD uşağı Gül, savaş olmasını istemiyorsanız Irakın Amerikanın bütün taleplerini kabul etmesini sağlayın önerisini götürmüştü. Böylece Iraktan sonra sıra kolayca başka ülkelere gelecek, ABD emperyalizmi herhangi bir bedel ödemeden Ortadoğuda istediği düzenlemeyi yapacaktı. Truva atı misyonunu yerine getirmek için tüm yeteneklerini ortaya koyan Gül, söz konusu ülkeleri kendi ihanetine ortak etmeyi başaramadı. Kimilerinin gönlünden başka şeyler geçse de Kuveyt dışında hiçbir ülke emperyalist işgale detek veremedi.
Iraka komşu ülke dışişleri bakanları İstanbuldan sonra Suudi Arabistanın başkenti Riyadda toplanmış, ardından İranda toplanan İslam Konferansı Örgütü zirvesinde biraraya gelmişlerdi. Bu toplantıların dördüncüsü geçen hafta Suriyenin başkenti Şamda gerçekleşti. Toplantıya, Irakın komşuları Türkiye, İran, Suriye, Suudi Arabistan, Kuveyt, Ürdün ile Arap dünyasının etkili ülkesi Mısırın dışişleri bakanları katıldı. Lübnanla Bahreyn ise, gözlemci sıfatıyla toplantıda yer aldılar.
Toplantılarda Türkiyeyi Abdullah Gül temsil etti. Bu sadık uşak, Iraka komşu ülke dışişleri bakanlarını içinde bulunduğu çukura çekemedi, ama toplantılardan ABD ya da işgal karşıtı herhangi bir kararın çıkmasını engellemeyi başardı. Tabii komşuların işgal karşıtı karar alabilecek iradeyi gösterebilecek durumda olup olmadıkları da ayrı bir tartışma konusu. Buna rağmen A. Gülün Washingtondaki efendileri için bir mücahit gibi çarpıştığı gözardı edilmez.
Şam toplantısının, bölge ülkelerinin Irakın geleceği hakkındaki öngörülerini paylaşması amacıyla yapıldığı açıklandı ve işgalcileri temsil eden kukla yönetimin dışişleri bakanı Hoşyar Zebari de toplantıya çağırıldı. Ancak Zebari, davetin zayıf ve çok geç yapıldığını ileri sürerek toplantıya katılmayı reddetti ve toplantıda alınacak kararları tanımayacaklarını söyledi.
Kuklalığını unutmuş gibi davranan Zebari, kendini Irak halklarının temsilcisiymiş gibi lanse etmek için bu fırsatı değerlendirirken, Zebariye davet gönderen komşular da emperyalist işgali resmen tanımış oldular. İran ile Suriyenin buna karşı ayak diremesi sonucu değiştirmedi. Mücahit Gül ve destekçilerinin ısrar etmesi sonuç verdi. Gül, bundan sonra yapılacak tüm toplantılara Geçici Yönetim Konseyi temsilcilerinin davet edileceğini açıkladı. Arap Birliği de, ABD kuklası Geçici Hükümet Konseyini tanımamak için benzer bir şekilde ayak sürümüş, ancak hemen ardından bir yıllık temsil hakkı tanımış, Zebari birliğin Kahirede yapılan son toplantısına Irak temsilcisi sıfatıyla katılmıştı.
Kendileri de ABD emperyalizminin tehdidi altında bulunan Suriye ile İran, ortak bildiride Irakın kaynaklarının Irak halkı tarafından kullanımı ve egemenliğin bir an önce Irak halkına devredilmesi talebinin ön planda yer almasını istediler. Bu iki ülke dışındaki Amerikan yalakaları ise, Iraktaki direnişe atıf yaparak, Irakta asayiş ve istikrarın sağlanması görüşünü öne çıkardılar. Amerikan uşağı Gülün girişimleri sonucu ortak bildiriye koyulan bir maddede, Irakta terörist ve diğer silahlı grupların varlığından endişe duyulduğu belirtildi. Böylece emperyalist işgale karşı güçlenerek devam eden Irak halkının direnişine terörizm damgası vurulmuş oldu.
Şam toplantısında bir kez daha görüldü ki, komşular inisiyatifi herhangi bir işlevden yoksun, havanda su döven bir inisiyatiftir. Zira bu inisiyatif, içinde birbiriyle çelişen ifadelerin yer aldığı bir metni ortak bildiri diye yayınlayabiliyor. Bu öyle bir metin ki, hem ABDnin işgalci güç olduğu vurgulanıyor, hem de işgal karşıtı direnişe terörist damgası vurulabiliyor. Bir yanda Irak halkının geleceğini belirleme hakkı vurgulanırken, öte yandan bu halkın kendi geleceğini belirlemek için direnmesi bölge için tehlike sayılıyor. Gerçi son vurguda haklılık payı yok değil. Zira Irak halkının anti emperyalist direnişi zafere ulaştığında, bölgedeki Amerikan işbirlikçisi rejimler için tehlikeli bir durumun ortaya çıkacağından kuşku duyulamaz.
Toplantıda, İsrailin saldırganlığına karşı Suriyeye tam destek verildiği de vurgulanıyor. Tabii bu yasak savma cinsinden ve geçek yaşamda hiçbir karşılığı yok. Zira, İranı dışta tutarsak, diğer ülkelerin tümü dolaylı veya dolaysız şekilde İsrail siyonizmi ile işbirliği yapıyor. Türkiye ise zaten siyonistlerin stratejik müttefiki durumunda.
Eğer komşular zerre kadar Irak halkını düşünselerdi, emperyalist işgal, yıkım, vahşet ve katliamları mahkum eder, kendi geleceğini kurmak için direnen Irak halklarına her türlü desteği verir, direnişle tam bir dayanışma ilan ederlerdi.
Elbette bu gerici rejimlerin böyle bir tutum almaları eşyanın tabiatına aykırı olurdu. Çünkü böylesi bir tavır kendini inkar anlamına gelirdi. Zira, İran ile Suriyenin ABDyle çelişkileri olmakla birlikte, tümü de emperyalist-kapitalist dünya gericiliğinin birer parçasıdır. Dolayısıyla sadece işçi sınıfının-emekçilerin değil, ezilen hakların direnişi de onların en büyük korkusudur.
Önemle belirtmek gerekir ki, Irak halkının emperyalist zorbalığa karşı direnişi ve geleceğini kurma mücadelesiyle yakından ilgilenmek zorunda olanlar da var. Fakat bunlar gerici rejimler değil, Ortadoğu işçi-emekçileri ile ezilen halklarıdır. Çünkü onların hem Irak halkıyla dayanışma içinde olmak gibi bir sorumlulukları var, hem de kendi gelecekleri açısından Irak halkının zafer kazanması hayati bir önem taşıyor.