8 Kasım'03
Sayı: 2003 (07)


  Kızıl Bayrak'tan
  Hükümetin 1 yıllık icraatı ve 80. yılında tükenmiş bir cumhuriyet
  Kamu Yönetimi Temel Kanun Tasarısı...
  Erdoğan'ın "sosyal devlet" yalanları ve gerçekler...
  5 Kasım iş bırakma eylemine yaygın ve coşkulu katılım...
  5 Kasım iş bırakma eylemleri...
  6 Kasım'da gençlik alanlardaydı...
  6 Kasım: Ankara sokaklarında militan direniş!
  6 Kasım eylemlerinden...
  Filistin direnişi siyonizmi çöküşe sürüklüyor!
  Şam'da yapılan "komşular toplantısı"nda emperyalist işgal meşrulaştırıldı...
  Irak halkının haklı ve onurlu direnişi emperyalist zorbaları sıkıştırıyor!
  İşçi ve emekçi eylemlerinden...
  Dünya, Türkiye ve sol hareket/4
  Devrimci çizgiden Amerikan işbirlikçiliğine...
  Şan olsun Yeni Ekimler'in Partisi'ne!
  Sermaye iktidarının "demokratikleşme" aldatmacası
  Yeni Ekimler'in Partisi'ni güçlendirelim...
  Geceye gönderilen mesajlardan...
  TKİP Yurdışı Örgütü adına gecede yapılan konuşma...
  Parti gecesine gelen mesajlardan...
  Berlin'de 100 bini aşkın işçi ve emekçi haykırdı... "Mücadeleyi paylaşmayan yenilgiyi paylaşır!"
  Rus petrol tekeli Lukos'a yönelik operasyonun perde arkası
  Mücadele postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın



 
Şam’da yapılan “komşular toplantısı”nda emperyalist işgal meşrulaştırıldı...

Komşulardan Irak halkının direnişine
“terörist” damgası

Emperyalist saldırı başlamadan önce bölge ülkeleri dışişleri bakanlarını İstanbul’da toplantıya çağıran Abdullah Gül, Irak’a komşu ülke temsilcilerine Amerikan dayatmalarını kabul ettirebilmek için yoğun çaba harcamıştı. Barışı savunduğunu iddia eden ABD uşağı Gül, “savaş olmasını istemiyorsanız Irak’ın Amerika’nın bütün taleplerini kabul etmesini sağlayın” önerisini götürmüştü. Böylece Irak’tan sonra sıra kolayca başka ülkelere gelecek, ABD emperyalizmi herhangi bir bedel ödemeden Ortadoğu’da istediği düzenlemeyi yapacaktı. “Truva atı” misyonunu yerine getirmek için tüm yeteneklerini ortaya koyan Gül, söz konusu ülkeleri kendi ihanetine ortak etmeyi başaramadı. Kimilerinin gönlünden başka şeyler geçse de Kuveyt dışında hiçbir ülke emperyalist işgale detek veremedi.

Irak’a komşu ülke dışişleri bakanları İstanbul’dan sonra Suudi Arabistan’ın başkenti Riyad’da toplanmış, ardından İran’da toplanan İslam Konferansı Örgütü zirvesinde biraraya gelmişlerdi. Bu toplantıların dördüncüsü geçen hafta Suriye’nin başkenti Şam’da gerçekleşti. Toplantıya, Irak’ın komşuları Türkiye, İran, Suriye, Suudi Arabistan, Kuveyt, Ürdün ile Arap dünyasının etkili ülkesi Mısır’ın dışişleri bakanları katıldı. Lübnan’la Bahreyn ise, gözlemci sıfatıyla toplantıda yer aldılar.

Toplantılarda Türkiye’yi Abdullah Gül temsil etti. Bu sadık uşak, Irak’a komşu ülke dışişleri bakanlarını içinde bulunduğu çukura çekemedi, ama toplantılardan ABD ya da işgal karşıtı herhangi bir kararın çıkmasını engellemeyi başardı. Tabii komşuların işgal karşıtı karar alabilecek iradeyi gösterebilecek durumda olup olmadıkları da ayrı bir tartışma konusu. Buna rağmen A. Gül’ün Washington’daki efendileri için bir “mücahit” gibi çarpıştığı gözardı edilmez.

Şam toplantısının, “bölge ülkelerinin Irak’ın geleceği hakkındaki öngörülerini paylaşması amacıyla” yapıldığı açıklandı ve işgalcileri temsil eden kukla yönetimin dışişleri bakanı Hoşyar Zebari de toplantıya çağırıldı. Ancak Zebari, davetin zayıf ve çok geç yapıldığını ileri sürerek toplantıya katılmayı reddetti ve toplantıda alınacak kararları tanımayacaklarını söyledi.

Kuklalığını unutmuş gibi davranan Zebari, kendini Irak halklarının temsilcisiymiş gibi lanse etmek için bu fırsatı değerlendirirken, Zebari’ye davet gönderen komşular da emperyalist işgali resmen tanımış oldular. İran ile Suriye’nin buna karşı ayak diremesi sonucu değiştirmedi. “Mücahit” Gül ve destekçilerinin ısrar etmesi sonuç verdi. Gül, bundan sonra yapılacak tüm toplantılara Geçici Yönetim Konseyi temsilcilerinin davet edileceğini açıkladı. Arap Birliği de, ABD kuklası Geçici Hükümet Konseyi’ni tanımamak için benzer bir şekilde ayak sürümüş, ancak hemen ardından “bir yıllık temsil hakkı” tanımış, Zebari birliğin Kahire’de yapılan son toplantısına Irak temsilcisi sıfatıyla katılmıştı.

Kendileri de ABD emperyalizminin tehdidi altında bulunan Suriye ile İran, ortak bildiride Irak’ın kaynaklarının Irak halkı tarafından kullanımı ve egemenliğin bir an önce Irak halkına devredilmesi talebinin ön planda yer almasını istediler. Bu iki ülke dışındaki Amerikan yalakaları ise, Irak’taki direnişe atıf yaparak, Irak’ta asayiş ve istikrarın sağlanması görüşünü öne çıkardılar. Amerikan uşağı Gül’ün girişimleri sonucu ortak bildiriye koyulan bir maddede, Irak’ta terörist ve diğer silahlı grupların varlığından endişe duyulduğu belirtildi. Böylece emperyalist işgale karşı güçlenerek devam eden Irak halkının direnişine “terörizm” damgası vurulmuş oldu.

Şam toplantısında bir kez daha görüldü ki, “komşular inisiyatifi” herhangi bir işlevden yoksun, “havanda su döven” bir inisiyatiftir. Zira bu inisiyatif, içinde birbiriyle çelişen ifadelerin yer aldığı bir metni “ortak bildiri” diye yayınlayabiliyor. Bu öyle bir metin ki, hem ABD’nin “işgalci güç” olduğu vurgulanıyor, hem de işgal karşıtı direnişe “terörist” damgası vurulabiliyor. Bir yanda Irak halkının geleceğini belirleme hakkı vurgulanırken, öte yandan bu halkın kendi geleceğini belirlemek için direnmesi bölge için tehlike sayılıyor. Gerçi son vurguda haklılık payı yok değil. Zira Irak halkının anti emperyalist direnişi zafere ulaştığında, bölgedeki Amerikan işbirlikçisi rejimler için tehlikeli bir durumun ortaya çıkacağından kuşku duyulamaz.

Toplantıda, İsrail’in saldırganlığına karşı Suriye’ye tam destek verildiği de vurgulanıyor. Tabii bu yasak savma cinsinden ve geçek yaşamda hiçbir karşılığı yok. Zira, İran’ı dışta tutarsak, diğer ülkelerin tümü dolaylı veya dolaysız şekilde İsrail siyonizmi ile işbirliği yapıyor. Türkiye ise zaten siyonistlerin stratejik müttefiki durumunda.

Eğer komşular zerre kadar Irak halkını düşünselerdi, emperyalist işgal, yıkım, vahşet ve katliamları mahkum eder, kendi geleceğini kurmak için direnen Irak halklarına her türlü desteği verir, direnişle tam bir dayanışma ilan ederlerdi.

Elbette bu gerici rejimlerin böyle bir tutum almaları eşyanın tabiatına aykırı olurdu. Çünkü böylesi bir tavır kendini inkar anlamına gelirdi. Zira, İran ile Suriye’nin ABD’yle çelişkileri olmakla birlikte, tümü de emperyalist-kapitalist dünya gericiliğinin birer parçasıdır. Dolayısıyla sadece işçi sınıfının-emekçilerin değil, ezilen hakların direnişi de onların en büyük korkusudur.

Önemle belirtmek gerekir ki, Irak halkının emperyalist zorbalığa karşı direnişi ve geleceğini kurma mücadelesiyle yakından ilgilenmek zorunda olanlar da var. Fakat bunlar gerici rejimler değil, Ortadoğu işçi-emekçileri ile ezilen halklarıdır. Çünkü onların hem Irak halkıyla dayanışma içinde olmak gibi bir sorumlulukları var, hem de kendi gelecekleri açısından Irak halkının zafer kazanması hayati bir önem taşıyor.