8 Kasım'03
Sayı: 2003 (07)


  Kızıl Bayrak'tan
  Hükümetin 1 yıllık icraatı ve 80. yılında tükenmiş bir cumhuriyet
  Kamu Yönetimi Temel Kanun Tasarısı...
  Erdoğan'ın "sosyal devlet" yalanları ve gerçekler...
  5 Kasım iş bırakma eylemine yaygın ve coşkulu katılım...
  5 Kasım iş bırakma eylemleri...
  6 Kasım'da gençlik alanlardaydı...
  6 Kasım: Ankara sokaklarında militan direniş!
  6 Kasım eylemlerinden...
  Filistin direnişi siyonizmi çöküşe sürüklüyor!
  Şam'da yapılan "komşular toplantısı"nda emperyalist işgal meşrulaştırıldı...
  Irak halkının haklı ve onurlu direnişi emperyalist zorbaları sıkıştırıyor!
  İşçi ve emekçi eylemlerinden...
  Dünya, Türkiye ve sol hareket/4
  Devrimci çizgiden Amerikan işbirlikçiliğine...
  Şan olsun Yeni Ekimler'in Partisi'ne!
  Sermaye iktidarının "demokratikleşme" aldatmacası
  Yeni Ekimler'in Partisi'ni güçlendirelim...
  Geceye gönderilen mesajlardan...
  TKİP Yurdışı Örgütü adına gecede yapılan konuşma...
  Parti gecesine gelen mesajlardan...
  Berlin'de 100 bini aşkın işçi ve emekçi haykırdı... "Mücadeleyi paylaşmayan yenilgiyi paylaşır!"
  Rus petrol tekeli Lukos'a yönelik operasyonun perde arkası
  Mücadele postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın



 
5 Kasım iş bırakma eylemine yaygın ve coşkulu katılım...

Eylem ortaklaştırılmalı, büyütülmeli ve
genel greve bağlanmalıdır!

Sağlık emekçileri uzun bir dönemdir sermaye hükümetinin özelleştirme saldırısının alana yansımasını fiilen yaşıyorlardı. Sözleşmeli personel alımı, sağlık ve sosyal güvenlik hizmetlerinin ayrı müdürlükler altında toplanması, sosyal güvenlik kurumlarının tasfiyesi, performansa göre ücretlendirme, iş güvencesi ve sosyal hakların gaspı, teknik yetersizlikler, esnek çalışma, bütçeden sağlığa ayrılan payın sürekli kısılması, sağlık hizmetinin piyasaya açılması vb... Sağlık emekçileri hem sektör çalışanlarını hem de sağlık hizmetinden faydalanan milyonlarca emekçiyi doğrudan ilgilendiren ve olumsuz sonuçlarıyla yüzyüze bırakan saldırılara karşı anlamlı bir ilk tepki yükselttiler. “İnsanca yaşayabilecekleri maaş artışı, iş güvencesi, ücretsiz, eşit, ulaşılabilir sağlık hakkı” içi 5 Kasım’da ülke genelinde bir günlük iş bırakma eylemi gerçekleştirdiler.

Eylem öncesi ve sonrasında gerek Sağlık Bakanı Recep Akdağ gerekse de Başbakan T. Erdoğan, haklı ve meşru taleplerle gerçekleştirilen eylemi “ahlaksızlık”la, bu eyleme katılanları da “marjinallik”le suçlayan açıklamalar yaptılar, tehditler savurdular. Ancak eylemi karalamaya dönük açıklamalar ve savrulan tehditler bir işe yaramadı.

R. Akdağ verdiği demeçlerde aile hekimliğini, genel sağlık sigortasını, performans kriterine göre ve sözleşmeli çalıştırmayı tam bir arsızlıkla savundu, hastaları “müşteri” olarak tanımlamaktan da en ufak bir rahatsızlık duymadı. Sağlık emekçilerine çözüm yolu olarak sözleşmeli personel statüsüne geçmelerini gösterecek denli pişkin açıklamalar yaptı. Bu neo-liberal saldırıları 21. yüzyılın bir gereği olarak savundu vb.

Saldırılar sadece sözlü açıklamalarla sınırlı kalmadı, bir de genelge yayımlandı. Sağlık Bakanlığı’nca eylem öncesi 81 il valiliğine gönderilen genelgede, “Sağlık çalışanlarının, iş bırakma veya işi yavaşlatma yönündeki tahrik ve teşviklere kapılmak suretiyle, yürürlükteki mevzuat ile öngörülen yasal yaptırımlara maruz kalmak gibi üzücü durumlarla karşı karşıya kalmayacaklarına inanıyoruz” denildi. Buna bir de kimi sağlık kuruluşlarında yaşanan idari baskılar eklendi.

Eyleme yaygın ve coşkulu katılım

Tüm baskı ve tehditlere rağmen eyleme katılım özellikle büyük kentlerde yüksek oranda gerçekleşti. İzmir ve Ankara’da eyleme büyük ve coşkulu kitle katılımları gerçekleşirken, İstanbul’da bu oran %90’a ulaştı. Diyarbakır’da ise 1000 doktor ile 4.400 sağlık çalışanı ile %100’e varan bir katılım olduğu Tabipler Birliği Odası Başkanı tarafından açıklandı. Kırşehir, Urfa, Kastamonu ve Kayseri dışında taşra illerde de eylem belli oranlarda sahiplenildi, destek buldu. Ülke genelinde eyleme 100 bin civarında bir katılım olduğu açıklandı.

Eyleme diğer sendika şubelerinden, kitle örgütlerinden ve halktan da belli destekler geldi. Hükümet yetkililerinin tüm baskı, tehdit, çarpıtma ve yalanlarına rağmen iş bırakma eylemi ülke geneline yayıldı, desteklendi, sahiplenildi. Böylelikle eylem geniş kesimler nezdinde meşruluk kazandı. Hükümete anlamlı bir yanıt verilmiş oldu.

Eylemi anlamlı kılan bir diğer etken ise işyerlerinin eylem alanlarına çevrilmiş olmasıdır. Sağlık çalışanları iş bıraktıktan sonra işyerlerini terketmeyerek sağlık kurumlarına gelen halka sağlık sistemindeki sorunları anlatarak destek istediler. Taşıdıkları dövizlerle, haykırdıkları sloganlarla, açtıkları pankartlarla sağlığın özelleştirilmesine karşı çıktılar, bütçeden savaşa değil sağlığa daha çok pay istediler, herkese eşit ve parasız sağlık hizmeti talep ettiler, sosyal güvenlik kurumlarının tasfiyesine karşı çıktılar, vb...

Eylem sınıfın diğer kesimleri ile
ortaklaştırılmalı ve büyütülmeli

Sağlık örgütleri tarafından eylemin ilk uyarı niteliği taşıdığı belirtildi. Eylem öncesi süreçte yürütülen çalışmaların az bir zaman dilimine sıkıştırılmasına, taban çalışması üzerinden yükselmemesine rağmen, sektörde yaşanan sıkıntılar ve bu sıkıntıların çalışanlarda yarattığı tepki eyleme katılımı artırıcı etkenler oldu.

Eyleme destek verdiğini açıklayan diğer işçi ve emekçi sendika ve şubelerinin söz konusu desteklerini eylemli desteğe çevirmek yerine sınırlı katılım ve yaptıkları açıklamalarla asgari düzeyde tutmasına rağmen, eylem geniş bir kesim tarafından sahiplenildi. KESK’in sendikası olan SES eyleme imza atarken, KESK’in tüm gövdesiyle eyleme katılmak yerine destekçi olduğunu açıklaması büyük bir eksiklikti.

Eylem gerek yaygınlığıyla gerekse de coşkusuyla sendika konfederasyonlarının eylemsizliklerine bahane olarak sundukları “kitle hazır değil” vb. türden gerekçelerini de boşa düşürmüş oldu. Özelleştirme, iş güvencesi ve sosyal hakların gaspı, kölelik yasaları vb. sınıfın tüm bileşenlerinin ortak sorunu olduğuna göre, talepleri genişletmenin, iş bırakma eylemlerini yaygınlaştırmanın ve ortaklaştırmanın, genel grev-genel direnişe doğru büyütmenin önünde hiçbir engel bulunmamaktadır. Bu eylemle de bir kez daha açığa çıktığı gibi, mücadeleye güvensiz olan emekçiler değil, iddia ve iradeden yoksun olan sendika yönetimleridir.

Emekçiler cephesinden uzun bir dönemdir yaşanan ölü toprağını üzerinden atarak sessizliği yırtmasına vesile olan sağlık emekçilerinin bu anlamlı eylemine rağmen sendika yönetimlerinin harekete geçmeye niyetli oldukları pek söylenemez. Onlar yine emekçileri soruşturma ve sürgün terörüyle başbaşa bırakarak koltuklarını garantilemeye çalışacaklardır. Meclisten geçen kölelik yasalarını sessizlikle geçiştiren, özelleştirme saldırısını püskürtmekten uzak parçalı ve dağınık eylem kararları alan, meclise sunulan kamu yönetimi reformu ile sunulacak olan personel rejimi yasa tasarısını basın açıklamalarıyla karşılamaya çalışan sendika yönetimlerinin geçmiş ve bugünkü pratikleri fazlasıyla bu durumu doğrular veri sunmaktadır.

Sınıf hareketinin önünde barikat haline gelmiş, biriken tepkileri boşaltmaktan öte harekete geçmeyen sendika yönetimlerini hak alıcı eylem biçimleriyle harekete geçirmek için, öncü işçi ve emekçiler, işyeri, sektör ve bölge düzeyinde biraraya gelmelidirler. Sendika yönetimlerinin bölüp parçalayarak yalnızlaştırdığı ve etksizleştirdiği sınıf hareketinin bu dağınık ve kendiliğinden tablosunu devrimci mücadele programı temelinde biraraya gelmiş taban örgütleri değiştirecektir. Ancak o zaman sınıfın tüm bileşenlerini kesen talepler ortaklaştırılabilecek ve ortak mücadeleye konu edilebilecektir. Genel grev-genel direniş sürecini örgütleyecek ve bürokrat sendika ağalarını harekete geçirecek olan da yine sınıfın devrimci taban örgütleri olacaktır. Öncü işçi ve emekçiler bu bilin&ccedl;le sürece yüklenmeli, sorumluluklarını yerine getirmelidirler.



İşçi düşmanı hükümet emekçilerin
eylemlerine saldırmaya devam ediyor...

Saldırı ve tehditlere yanıtı
yine alanlarda verelim!

Sağlık emekçilerinin iş bırakma eylemini kırmak, katılımı düşürmek, eylemi etkisizleştirmek için öncesinde saldırgan ve tehditvari bir üslup kullanan hükümet temsilcileri eylem sonrası daha da hırçınlaştılar. Yaklaşık 100 bin emekçinin katıldığı ve desteklediği bir eylemi “marjinal gruplar yapmıştır” diyecek kadar ileri giden R. Erdoğan’ı bu denli öfkelendiren de, eylemin etkisi ve geniş kesimler tarafından sahiplenilmesi olmuştur.

Denizli’de katıldığı bir açılışta konuşma yapan Erdoğan, sağlık çalışanlarının ülke genelinde yaptığı eyleme her zamanki kabadayı üslubuyla saldırdı. Erdoğan “Eylem yapan marjinal gruplar var. Doktorlar özel muayenehanelerdeki hastalardan ücret almasınlar. Hastalardan ne kadar ücret aldıklarını hepimiz biliyoruz. Bu yürüyüşü yapanlar hastane odasında muayenehanelerine randevu verenlerdir, bunu çok iyi bilin” diyerek, sağlık emekçilerinin eylemini karalamaya çalıştı.

Bugüne kadar işçi ve emekçi düşmanı politikaları kararlılıkla uygulamakta tereddüt etmeyen Erdoğan, emperyalist efendilerinin karşısında işi dilenciliğe kadar vardırmaktan, şamar oğlanına dönmekten en ufak bir rahatsızlık duymuyor. Hizmetinde olduğu sömürücü sınıfın bir dediğini iki etmeyen, ülkeyi emperyalizmin yağma ve talanına açan Erdoğan, haklı taleplerini dile getirdikleri ve eylem yaptıkları için sağlık emekçilerine saldırdıkça saldırıyor.

Ar damarı çatlamış birinin yapabileceği düzeyde ve üslupta yapılan açıklama ve tehditlerin gerisinde, uzun bir dönemin ardından uyanışa geçmeye hazırlanan işçi ve emekçi ordusunun haklı öfke ve tepkisinden duyulan korku var. Bu yüzden ahlaksızlıkta düzey, saldırıda ölçü, tehditte sınır tanımıyorlar.
İşçi ve emekçiler ile emek örgütleri bu tehditlerin boşa savrulmadığını da bilmelidirler. 1 Aralık iş bırakma eylemlerinin ardından halen sürmekte olan idari ve adli soruşturmalar unutulmasın. Daha dün 23 Ağustos’ta KESK’in düzenlediği haklı ve meşru bir eyleme katıldıkları için soruşturma terörüyle yıldırılmaya çalışılan yönetici ve üyeler hatırlansın.

Geçmiş deneyimlerin de gösterdiği gibi, soruşturma terörüne anlamlı bir yanıt verilemediği koşullarda, emekçiler cephesinden yaşanan moralsizlik, mücadeleye ve sendikalara olan güveni zedelemektedir. Bu saldırı püskürtülemediği koşullarda, henüz yeniden filizlenmeye başlayan sınıf hareketinin tekrar geri çekilmesine ve dibe vurmasına neden olacaktır. İşte bu hayati önemdeki gerçeklik devletin soruşturma terörüne karşı da anlamlı bir tepkinin verilmesini zorunlu kılıyor. Bugünden devletin baskı ve tehditlerini geriletmek için taban çalışması yapılmalı, saldırı ve tehditlere yanıt yine alanlarda iş bırakılarak verilmelidir.