Ben ilaç fabrikasında çalışan bir işçiyim. Çalıştığım fabrikada hiçbir sosyal hakkımız yok. Sabah saat 8:00de iş başı yapıyor, akşam 18:00e kadar çalışıyoruz. Başımızda kameralarla bizlere devamlı baskı yapılıyor. Çalıştığımız bölüm dahil fabrikanın hemen her bölümünde oldukça ağır ve bir pis koku var. Bizlere ne burnumuza takacak bir bez, ne de ellerimize giyecek eldiven veriliyor. Giyindiğimiz önlüklerden başka hiçbir koruyucu önlem yok. Hergün birçok arkadaşımız bu ağır koku ve sağlıksız çalışma ortamından dolayı zehirleniyor. Patronların bizlere tedavi diye sundukları tek şey ise yoğurt. Ne doktor var, ne ilaç. Bunların olmaması insanların hayatının hiçe sayılması anlamına geliyor. Bu kadar çok çalışmamız yetmiyormuş gibi, bir de akşam saat 18:00den gece 11-12ye kadar mesailere bırakıyorlar. Bu da yetmiyormuş gibi devamlı, çabuk olun, çabuk olmazsanız işten atılırsınız diye baskı yapmaları, çoğumuzun sigortasının olmaması, olanları bile canına tak ettiriyor. Sigortanın ne zaman işleme geçeceğinin belirsiz olması yaşadığımız sorunlardan birisi. Mesai paralarımızın kesilmesi, paramızın tam verilmemesi, ücretlerimizin düşük olması, kameralarla gözetlenmemiz, insanların patronların gözlerine girmek için birbirleriyle yarışa girmeleri, işi en çok ben yapayım da en iyi ben olayım demeleri, işçilerin birleşip örgütlenmelerini engelliyor. İşe girerken patronlar, İki ay sonra işçi dökümü var. Sen bizi, biz senin çalışmanı beğenirsek kalırsın. Yoksa çıkarsın diyorlar. Patronların bizlerin can güvenliğini hiçe saymaları, kölece çalıştırmaları, hakettiğiniz bu demeleri, her yerde karşılaştığımız sorunlar. Bu sorunlara karşı ortak mücadele etmek zorundayız. Biz işçilerin bu düzene karşı birlikte mücadelesi dışında bir kurtuluş yolu yok. Rumeli yakasından bir işçi
Parti saflarına katılma zamanı... İşçiler, emekçiler, yurtseverler, ilericiler ve devrimciler olarak bu sömürüye, baskıya, anti-demokratik uygulamalara, keyfi tutuklamalara, analarımızın-bacılarımızın, oğullarımızın-kızlarımızın katledilmelerine daha ne kadar seyirci kalacağız? Ne zaman ayağa kalkacak, direnecek, bu kokuşmuş ve çürümüş köhne düzeni yıkacağız? Daha ne kadar bedel ödememiz, daha kaç can vermemiz gerekiyor bu zulme dur demek için?! Sıra bizlere gelince mi feryad-ı figan edecek, bu düzene lanetler yağdıracak, direnmenin önemini kavrayacağız. Her zaman kaderimizi, geleceğimizi başkaları mı belirleyecek? Bütün bu olanları kader deyip daha ne kadar sineye çekeceğiz? Kaderimizi, geleceğimizi direnerek, mücadele ederek ne zaman belirleyeceğiz? Yoksulluk, açlık ve acılara ne zaman son vereceğiz? Kurtuluşumuzun, özgürlüğümüzün ellerimizde olduğunu, bunun yolunun da örgütsel birlikteliklerden geçtiğini ne zaman anlayacağız? Ne zaman burjuvazinin ücretli kölelik boyunduruğundan kurtulacak, insanca, onurlu bir yaşam için meydanlara dalga dalga yüreyecek, Üreten biziz, yöneten de biz olacağız! sloganıyla burjuvaziye ve onun uşaklarına gereken tokatı atacağız? Daha ne kadar reformist ve revizyonist sendika yöneticilerinin bizi satmalarına, emeğimizi, ekmeğimizi çalmalarına sessiz kalacağız? İşçiler, emekçiler, yurtseverler ve bütün dostlar! Gün sınıfın örgütlü gücünü dost ve düşmana göstermek günüdür! Üzerimizdeki ölü toprağını atalım! İşçi sınıfı partisinin önderliğinde özgür bir toplum ve dünya için, baskısız, sömürüsüz bir yaşam için mücadele saflarında örgütlenelim! Haydi parti saflarına! Sınıf bilinçli bir işçi/Sefaköy Pratik faaliyetlerden... Ekim Gençliğinin yaz dönemi için planladığı işsizlik sorunu eksenli faaliyetin bir parçası olarak hazırlanan bildiri, Anadolu yakasında iki ayrı mahallede yaygın bir şekilde dağıtıldı. Bildiriler ilgiyle karşılandı. Yaklaşık 2000-2500 adet bildiri dağıtıldı. Çalışmalarımız hızlanarak devam edecek. Ekim Gençliği olarak semt emekçi gençliğinin ve işçi gençliğin sorunlarına yönelik faaliyeti daha yaygın bir biçimde sürdüreceğiz. Ekim Gençliği/Anadolu yakası
Devrimci görev ve sorumluluklar Bugün işçi sınıfının örgütlenmesinin önündeki engel ne devletin devrimciler üzerindeki baskıları, ne de günden güne yoğunlaşan saldırılardır. Eksiklik, komünist güçlerin sınıf çalışmasına gereken ciddiyet ve önemi vermemesi, yeterli önderlik görevini sergileyememesi, önlerine net bir çalışma programı koyamamasıdır. İşçi sınıfından kopuk hareket etmeleri ve sorunlara yabancı kalmaları, sınıftan uzaklaşmalarına neden olmaktadır. Burada sınıf çalışması içinde verilen sözlerin zamanında yerine getirilememesi, devrimciler ve işçi sınıfının arasında oluşması gereken güvenin sarsılmasında bir nedendir. Bu da sınıfı örgütleme çalışmalarının sekteye uğramasına neden olmaktadır. Diğer bir engel de teorik yetersizlik, eğitim çalışmalarına gereken önemin verilmemesi, pratik çalışmanın teoriden kopukluğudur. Sınıf çalışmasında teorik birikimin yanı sıra kitleyi harekete geçirmek ve örgütlemek, ajitatif bir birikimi de gerektirir. Devrimciler eksik yönlerini tamamlamak için eğitimde en ufak bir noktayı dahi gözden kaçırmamak zorundadır. Kitle hareketinin kendiliğinden yükselişinin uzun soluklu olmasını sağlamak, kitleyi yönlendirmek, harekete geçirmek teori ve pratiğin ajitasyon-propaganda faaliyetiyle bütünleşmesiyle mümkündür. Bunun dışında hareket etmek, işçi sınıfının komünistlere olan güvenini yitirmelerine yolaçar. Bu da çalışmanın önüne aşılması zor büyük zorluklar çıkartır. Bu nedenle komünistler sınıf çalışmasında önderlik görevlerinin bilinci ve sorumluluğuyla hareket etmek zorundadırlar. Komünistlerin işçi sınıfının dayanışmasını, mücadeleyi örgütlemeleri, sınıfın kendi proleter önderlerini çıkartmalarıyla mümkündür. İşçi sınıfı savaşacak, sosyalizm kazanacak! Bir işçi/İstanbul
Tüm olumsuzluklara rağmen örgütleneceğiz! İkitelli Organize Sanayi Bölgesi Çevre Sanayi Sitesi, 10-15 işçinin çalıştığı 600-650 küçük işletmenin biraraya gelmesinden oluşuyor. Burada çalışma koşulları, çalışma saatlerinin belirlenmesi işverenlerin inisiyatifine kalmıştır. Zaman gelir bir işçi üç gün eve gitmez. En az çalışma süresi sabah sekiz akşam sekiz, yani on iki saattir. İşçilerin hiçbir sosyal ve iş güvencesi yoktur. Asgari ücretin altında çalışırlar ve maaşlarını zamanında alamazlar. İşveren işçilerin emeğini sömürerek kârına kâr katarken, işçiler DİEnin açıkladığı rakamların da altındaki ücretle yaşamaya çalışıyorlar. Sefalet sınırının da altında yaşıyorlar. İşverenlerin işsizlik ve kriz edebiyatı, keyfi uygulamaları, baskı ve sömürüsü karşısında işçiler sessiz kalıyorlar. En küçük demokratik ve ekonomik talep karşısında işveren işten çıkarma tehditi savuruyor. İşçilere gözdağı vermek, örgütlenmeyi engellemek, mücadelenin önünü kesmek için birkaç işçi işten atıyor. İşyerleri günün 24 saati üretse de, işveren krizi bahane ederek işçileri azgınca sömürüyor. Örgütlenmenin önünü kesmek için öğle yemeklerinde dahi işçilerin dışarı çıkmasına izin vermiyor. Kaçak göçmen işçileri çalıştırıyor. İşverenlerin bu uygulamalarına son vermek, üretimden gelen gücümüzü kullanmak, bölgedeki örgütsel birliği sağlamak yönündeki çalışmaları bugüne kadar sürdürdük. Örgütlenme çalışmalarımızı tüm olumsuzluklara ve baskılara rağmen sürdüreceğiz. Kahrolsun ücretli kölelik düzeni! İkitelli Organize Sanayiden bir işçi |
|||||