DSPden istifalarla toparlanan sözde yeni oluşum ideolojik kimliğini açıkladı: Kurulacak parti sosyal-demokrat bir çizgide yer alacak. Derviş dışında tümüyle Demokratik Sol partiden kopanlardan ibaret olduğuna göre, yeni oluşumun en az DSP kadar sol bir parti kurması anlaşılır bir durumdur. Ne var ki, yeni oluşumun başını çeken üçlünün üstlendiği misyon, hiç tereddüde yer vermeyecek biçimde emperyalizmin ülkedeki çıkarlarına hizmet olduğuna göre, oluşumun solcu kimliği de, DSPli geçmişten ziyade bu misyonun zorunlu bir gereğidir. Geçmiş sadece bu gereğin bir örtüsü olabilir. Ancak, iktidarda bulunduğu son üç yıl faşizme rahmet okutan bir DSPnin sol kılıf yapılmaya ne derece uygun olacağı da tartışmalıdır. Ama yine de yeni oluşumun, ya da yeni İMF-TÜSİAD hükümetinin sol bir kılıfa ihtiyacı olduğu açık. Gerek çökmekte olan hükümetin geçmiş üç yıldaki icraatları, gerekse yerine geçecek olanı bekleyen bundan da beter uygulamalar, bu ihtiyacı zorluyor. Bu, sol muhalefetten ziyade işçi-emekçi tabanına yönelik bir oyalama taktiği olarak düşünülüyor. Zira, emperyalizmin bu derece açıktan desteği ortada iken, ÖDPli reformistlerin bile yeni oluşuma destek sunma ihtimali son derece düşüktür. Geriye, sendikal bürokrasinin de desteğiyle, işçi-emekçi kitlelerin oyalanması imkanı kalıyor. Zaten sendika bürokratları böyle konularda artık direktife bile ihtiyaç duymuyorlar. Sermayeye hizmet/sınıfa ihanet görevlerini öylesine sindirmişler ki, daha yeni oluşum görevini üstlenmeye kaladan onlar göreve soyundular. Sınıfa yönelik saldırılar karşısında hiçbir şey yapmayan Emek Platformu, düzen siyasetinin ihtiyaç duyduğu ilk anda toplanarak, yeni oluşumun misyonunu onaylar kararlar açıkladı. Sosyal-demokrat partilerin sağ icraatları yüzünden Türkiyede ve dünyada iyice gözden düştüğü bir süreçte emperyalistlerin hala bu kimlik üzerinden politika yürütmek ihtiyacı duymasının temel nedenlerinden biri, işçi ve emekçi kitlelerin hala soldan umut bekler durumda olmalarıdır. Yeni oluşum da, en azından yönetimin başına geçinceye kadar, sol söyleme ihtiyaç duymaktadır. Üç yıldır iktidarda olan bir partinin kilit görevlerinden birini, dışişleri bakanlığını yürüten Cemin ağzından belki de hayatında ilk kez işçi lafı çıkmış bulunuyor. Partisinin ve bizzat kendisinin üç yıl boyunca işçilere etmedikleri kötülük kalmadığı halde. Ancak egemenlerin bu oyunu, aynı zamanda, egemen sınıfın bir çekincesini de ele veriyor. Kendilerinin işçi ve emekçilere verebileceği hiçbir iyi haber olmadığı için, işçi ve emekçi kitleleri kendi öz ideolojileriyle yönetmeleri mümkün olmadığı için, sınıfa sınıfın dilinden seslenmek sahtekarlığına mecbur kalıyorlar. Kandırmak, oyalamak amacıyla bile olsa, sınıfın karşısına sol söylemle çıkma ihtiyacı duyuyorlar. Ne var ki, düzenin sol söylem için bu kez seçtiği kimlikler bu işlevi yüklenmeye pek müsait görünmüyor. En başta da Derviş... Daha gelir gelmez, herhangi bir uygulamaya girişmesine gerek kalmadan, sırf gönderildiği yer-üstlendiği misyon yüzünden, işçi ve emekçiler tarafından Derviş evine sloganlarıyla karşılandığı unutulmadı. Burjuva medya unutmuş görünebilir, ancak bu sloganı sokaklarda haykıranlara unutturmak, konları kendi çıkar ve bilinçlerine karşı bir siyasal oluşumun basit destekçileri haline getirmek o kadar kolay mı? Derviş, Dünya Bankasının memuru, İMFnin, ABDnin, kısacası emperyalizmin adamıdır. İster sol adına üstlensin ister sağ, işi de icraatı da emperyalizmin çıkarlarına hizmet olacaktır. Emperyalizm ise İMF üzerinden özelleştirmeleri, işten çıkarmaları, zamları, ücret kayıplarını, mezarda emekliliği dayatandır. Böyle olunca da, işçi sınıfı ve emekçi kitlelerin emperyalizme ve uşaklarına karşı olması gayet doğaldır. Dolayısıyla, emperyalizm uşaklarının başını çektiği yeni oluşumun, sosyal-demokrat söylemle bile olsa, bir seçimle yönetimi alabilmeleri pek kolay görünmüyor. |
|||||