M. Sönmez Siyasette yeni oluşumla başlatılan altüst oluş, çok doğal olarak ekonomiye de yansıyor ve her yeni gün, yeni sorularla yeni iddialarla başlıyor. Görünüm tam bir arapsaçı gibi. Ama bütün bu karmaşanın altında çok sade bir gerçek yatıyor: IMF programının tıkanması, daha doğrusu iflası ve bunun en yakın bir seçimde yoksullaşan çoğunluk tarafından fena halde cezalandılacağı
Yeni oluşumlar, erken seçim salvoları, Dervişli, Dervişsiz hükümet denemeleri hep bu gerçekle baş edememenin getirdiği çırpınışlar
İddialar ve gerçeklerin üstünden sırayla gidelim: İddia 1- Yeni oluşum ile, Türkiye AB içinde yer alarak gelişebilecek, küresel düzende kendisine iyi bir yer bulabilecek
Gerçek 1: İyi ama, yeni oluşumu oluşturan kadrolar zaten 2 yıldır birlikte değiller mi? İçinde yer aldıkları DSP ve koalisyon mu bu hedeflerine engel oldu? Ayrıca bu hedef, mevcut partilerden hangisinin hedefi değil ki? Gerçek şu: IMF destekli program-ki bu basit bir borç ödetme programından başka birşey değildir ve özü, çok kaba bir sömürüye dayanmaktadır- tıkandı!.. Borç stoku azalmıyor, tersine yeni borçlanmalar artan reel faizlerle yapılabiliyor. Borç stokunda beklenen azalma yaşanmadığı için IMF, büyüme eğilimlerini de frenliyor. Reel faizler büyümenin zaten önüne taş koyuyor. 2001de yaşanan yüzde 30 yoksullaşma pahasına programı IMF parametreleri üzerinden götürmeye çalışmak toplumda önemli bir tepki biriktirmiş durumda. Sosyal patlamanın ilk seçimde sandıkta kendini ifade edeceğini herkes anladı. Ve, toplum, yine her zaman yaptığı gibi, denenmemişi deneyecek ve oyunu büyük ölçüde götürüp AK Partiye verecek. Muhalefetteki CHP ve DYP de bu tepkiden nasiplenecekler. Bu gerçeği görenler, DSPden "yeni oluşum" yaratarak, akıllarınca kırgın seçmeni yeniden kazanmayı deneyecek ve müflis IMF programı için halktan yeni bir kredi, yeni bir şans eld edecekler. Yeni oluşum, özünde bu tükenmişlikten yeni bir soluk yaratma çabasıdır ama beyhudedir. Kimse de enayi değildir. İddia 2- Siyasi çalkantılar ekonomi programı için bir tehdit oluşturmaktadır. Gerçek 2: Ortada yürüyen bir programı mı var ki, siyasi çalkantılardan etkilensin. Herkes de görüyor ki, program denilen şey, borçları döndürme çabasından başka birşey değil. O da Sysypusun kayasından farklı değil. Yukarı taşıyacağım diye aşağıdan binbir çile ile tepeye yaklaştırdıkça tekrar aşağı yuvarlanıyor. Her tırmanış yeni bir yoksullaşma ve yeni bir hayal kırıklığı demek. Yüzde 3 büyüme, yüzde 35 enflasyon hedeflerine ulaşılsa dahi, son reel faizler ve aşırı değer kaybetmiş TL ile ekonomi yeni kan kayıplarına uğramıştır. İşlemeyen programa, birşey olmamış gibi devam etmek, toplumu oksijen çadırında bir süre daha tutmak anlamını taşıyor. İddia 3- Derviş ayrılırsa ekonomi çöker. Gerçek 3- Çankayayı da etkilemiş bir iddia. Derviş, misyonunu tamamladı ve manevra alanı iyice daraldı. IMF söyledi, O uygulattı. Ama, bankalar başta olmak üzere, ekonomide kırılganlık devam ediyor. Sermaye birikimi durdu, hatta kan kaybı yaşandı. IMF kaynaklarının dışında bir kaynak girişi yok. Yabancı sermaye yok, global bankalardan kredi yok. ABden yeşil ışık yok. IMF, 2003te yeni kredi vermeyecek. O zaman borçlar nasıl döndürülecek? Dervişe rağmen, reel faiz yüzde 30un üzerinde ve Dervişe rağmen dövize rağbet var ve TL aşırı düşmüş durumda. Derviş gitse ne yazar? Bitkisel hayattaki ekonomiye bu gidiş fazla darbe vurmaz.. İddia 4- Ekonomi yeni bir krize gebe. Gerçek 4- Ekonomi, Şubat 2001de yaşadığına benzer bir kriz yaşamaz. Çünkü bir nehirde iki kez yıkanılmaz!.. Şubat 2001in koşulları ile 2002 yazının koşulları farklı. Ne o dönemdeki kadar ısınmış bir ekonomi, ondan kaynaklanan bir sıcak para girişi, ne de o kadar büyümüş bir cari açık var. Bankalar, o zamanların açık pozisyonlu kırılgan bankaları değil, kimse de sabit kura güvenip açılmış saçılmış değil. O nedenle Şubat krizi gibi bir kriz yaşamayız. Ama başka bir sıkıntı yaşıyoruz ve yaşayacağız. O da şudur: Dövizdeki aşırı değer kaybı ve yüksek reel faizler, borç yükümlülüklerini kabartıyor. Bu, bütçedeki kemer sıkma çilesini biraz daha artırıyor. Dolaylı vergilere yüklenmeyi getiriyor, yani halkın devlet harcamaları ve gelirleri trafiğinde sırtına vurulan yükü artırıyor. Bu da daha fazla yoksullaşma demek, ama iç talebin de daha çok düşmesi demek aynı zamanda. Toplumu bu cenderede tutmanın da sınırına gelinmiş olmalı. Reel faiz yükü ve aşırı düşmüş TL, büyüme eğilimlerini frenleyecek, ihracata dönük üretimi de dizginleyecek. Düşme eğilimindeki enflasyonun da bu olumsuzluklarla yeniden yukarı tırmanma ihtimali yüksek. Kriz, küçülme üstüne küçülme yaşamış Türkiyenin politik patlaması şeklinde tezahür eder artık. İddia: Toplum, seçimlerde AB'den yana olanlar ve karşı olanlar şeklinde saflaşacaktır. Gerçek: Aksine, toplum IMF politikalarında ısrar edişle, başka bir hayat da mümkün diyenler arasında bir seçim yapacak. En azından IMF politikalarına ve izleyicilerine tepki verecek. Kimse çarpıtmasın, elmalarla armutları toplamaya kalkmasın; IMF politikalarına karşı çıkmak, AB'ye karşı olmak anlamını taşımaz. (Ekohaber.net sitesinden alınmıştır...)
Anti Mai Çalışma Grubu üyesi Selim Yılmaz Kapitalizmde reform yapılamaz BİA (İstanbul) - Anti Mai Çalışma Grubu Cumartesi günü (6 Temmuz) yüzüncü toplantısını yaptı. Birleşik Metal İş Sendikası'nın Bostancı'daki merkezinde saat 10:00'da yapılan toplantıda, çalışma grubunun sorunları ve çözüm önerileri tartışıldı. Anti Mai Çalışma Grubu Üyesi Selim Yılmaz, grubun en önemli açmazının ürettikleri bilgiyi halka ulaştıramamak olduğunu belirtti: "Bağımsız, özerk bilginin üretilmesi konusunda çalışmalar yürütüyoruz ama, ürettiğimiz bilgiyi halka ulaştıramıyoruz. Yönetimler, bilgiyi halka ulaştırmaya çalışmıyor. Demokratik kitle örgütleri gündemleriyle uğraşırken, bilgi aktarımını ihmal ediyorlar. Yüzüncü toplantıyı bir milat olarak görüyoruz. Bilginin yayılabilmesi için yöntemler arayacağız." İstanbul Sosyal Forumu Girişimi'ne katılmayacağız Sorularımızı yanıtlayan Anti Mai çalışma Grubu Üyesi Selim Yılmaz, İstanbul Sosyal Forumu Girişimi'ne katılmayacaklarını söyledi. Yılmaz katılmama nedenlerini şöyle açıkladı: Sosyal Forum'a tam olarak karşı değiliz. Ancak, Porto Allegre Sosyal Forumu kapitalizmin reforme edilebileceği temel ölçüsü üzerinden hareket eder. Biz ise temel prensip olarak kapitalizmin reforme edilemeyeceğini düşünüyoruz. * Sosyal forum tarzı çalışmanın işçi sınıfına yarar sağlayacağını düşünmüyoruz. Bu nedenle bazı arkadaşlarımız gözlemci olarak katılabilirler ama biz içinde yer alamayız. Bizim Sosyal Foruma katılmamız kendimizi inkar etmek anlamına gelir. * Temel ekseni emek, anti-kapitalizm olmayan reformist hareketler küreselleşme karşıtı sürece zarar da verebilir. Örneğin 2. Dünya Sosyal Forumu'ndan sonra Financial Times gazetesi Sosyal Forumcular hakkında net olarak şunları yazabildi: Bu çocuklara kızmayalım. Bunları anlamaya çalışalım. Bunlar kapitalizme karşı değil, kapitalizmi reforme etmekten yana. Dört yılda 250 toplantı Çalışma grubunu akademisyenlerin de takip ettiğini söyleyen Yılmaz, geçen hafta Ortadoğu Teknik Üniversitesi'nde (ODTÜ) 4 ayrı tebliğ sunduklarını hatırlattı. Dört yıldır 250'ye yakın toplantı ve söyleşiyi düzenleyen Anti Mai Çalışma Grubu 7 kitabı yayına hazırladı. Yurtdışında 78 strateji toplantısına katılan Çalışma Grubu ayda 50 bine yakın ziyaretçisi olan www.antimai.org sitesinde çalışmaları ve güncel olaylar hakkında bilgileri düzenli olarak yayınlıyor. (BİA Haber Merkezi/Hamza AKTAN/08.07.2002) |
|||||