20 Temmuz'02
Sayı: 28 (68)


  Kızıl Bayrak'tan
  ABD hesabına savaşacak ve sosyal yıkımı sürdürecek yeni bir yönetim arayışı
  Düzen çözümsüzlüğe mahkumdur
  Emperyalizm "seçim"ini yaptı!
  Yeni oluşum"un solculuğu!
  İMF-TÜSİAD koalisyon hükümetinin üç yıllık icraatları/1
  Esnek üretim saldırısı eylemli bir mücadeleyle püskürtülebilir
  Sınıfı köleleştirme saldırısına karşı kampanyamız sürüyor
  Türkiye nasıl yönetiliyor?
  Belediyelerde TİS süreci üzerine
  F tipinde intihar!..
  "Devrimci basın susturulamaz!"
  Irak'a karşı emperyalist savaş için son pazarlıklar...
  Direnişçi İSDEMİR işçileri ile dayanışmayı yükseltelim!
   Jandarma İSDEMİR işçilerinin eylemine saldırdı...
   İSDEMİR işçilerine!
   Saldırı ve ihanete karşı sınıf seferberliği!
   Yeni iş kanunu tasarısı: Sermayeye kuralsız ve sınırsız sömürü güvencesi!
   Adana Öncü İşçi Platformu Girişimi Bülteni'nden...
   Esenyurt İşçi Bülteni'nden...
   Pratik faaliyetlerden...
   İddialar ve gerçekler...
   Türkiye neden Irak'a girmemeli?
   Mücadele postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 
Sermaye işçi sınıfını ikiyüz yıl önceki kölelik koşullarına mahkum etmek istiyor...

Saldırı ve ihanete karşı sınıf seferberliği!

İşçi sınıfı iki yıldır sendika bürokratları tarafından iş güvencesi aldatmacasıyla sersemletiliyor. Kasım ve Şubat krizlerinin ardından işçi ve emekçiler pek çok hak gaspına uğradılar. Krizin tüm faturası emekçilere ödettirildi. İşçi sınıfının görece sosyal haklara sahip sendikalı kesimi de payına düşeni aldı. Yıllardır sermayenin yürüttüğü örgütsüzleştirme, sendikasızlaştırma saldırısı sonucu sendikalı olan kesim önemli oranda azaldı. Sermaye, İMF reçetelerinin yarattığı sürekli kriz ortamında, bu saldırısını dört koldan sürdürdü. Bu süre boyunca işten atmalar, ücretsiz izinler, esnek üretim, zamsız çalışma vb. uygulamaların yaşanmadığı işyerleri yok gibidir. Bunun sonucunu görmek için Türkiye’de sendikalı işçi sayısına bakmak yeterlidir. Bugün sendikalı işçi sayısı 600 binlerekadar gerilemiştir. Bu, 30-35 yıl öncesiyle kıyaslandığında, daha geri bir düzeydir.

Sermayenin bu denli pervasız davranmasında, gemi azıya almasında, tabii ki sendikaların başına çöreklenmiş bürokratların rolü baş sırada geliyor. Saldırılar karşısında bilinç bulanıklığı yaratan bu hainler açıkça sermayeden yana tutum alıyorlar. Bugün istisna kimi sendikalar ve şubeler dışında, genel olarak sendikalarımızın içine sokulduğu durum budur. İşçi sınıfının çıkarlarına yabancılaşmış bu hain güruhun tüm çabası, saldırılar karşısında kitleleri beklemeci ruh haline sokarak sersemletmektir. İşçi sınıfı olarak bu ihanet barikatını henüz parçalayamadığımız içindir ki, bu durum sermayeyi daha da pervasızlaştırıyor. Bunun verdiği rahatlıkla, şimdi de işçi sınıfının 150 yıllık kazanımlarını “iş yasası ön tasarısı”yla bir çırpıda gaspetmeyi hedefliyor.

“Bilim Kurulu”nun “iş yasası ön tasarısı”

İş güvencesi yasa tasarısının gündeme getirilmesinin ardından sermaye sözcüleri kıdem tazminatı hakkının kaldırılmasını talep etmişlerdi. Sendika ağaları ise işgüvencesi yasa tasarısını işçiler içinde dayanaksız hayaller yaymak için kullandılar. Örneğin Türk-İş'in 15-16 Mayıs'taki Güvenpark eylemi, onca yakıcı sorun olmasına rağmen sadece sözde iş güvencesi talepli bir eylemdi. Birleşik Metal-İş Sendikası’nın 1 Mayıs öncesi ve sonrası yürüttüğü kampanya da iş güvencesi talepliydi. Onca kapsamlı saldırı sürerken talepler iş güvencesi ile sınırlı tutuldu. Beklenti yaratılarak işçilere öyle bir oyun oynandı ki, Çalışma Bakanı Yaşar Okuyan kendisine tarafsız görüntüsü vererek, iki karşıt tarafı sözde uzlaştırma rolüne bile soyundu. Sözde iş güvencesi taşıyan yasanın meclisten geçmesi savsaklanırken, tü hakların masaya yatırılmasının zemini düzlendi.

Sonrasında “çağdaş işçi-sermaye ilişkisi” gereği, uzlaşma ve sorunlara birlikte çözüm getirme adına, işçi sendikaları konfederasyonlarının da dahil olmasıyla bir kurul oluşturuldu ve adına “Bilim Kurulu” denildi. Aralarında Türk-İş, Hak-İş ve DİSK’ten birer sendikacının da olduğu bu kurul, işçi ve emekçilerden gizli bir şekilde, kapalı kapılar ardında toplandı.

Sendikalarımızın başındaki ihanet şebekesi bugüne kadar işçi sınıfını sırtından hançerliyordu, şimdi ise sırtını sermayeye dayayarak cepheden açıkça ihanet ediyor. Üstelik bu tasarıda sendikaların da bitmesi demek olan saldırıların yer almasına rağmen.

Saldırının temel başlıkları

* Esnek üretim saldırısı,
* Kıdem tazminatı hakkının gaspedilmesi,
* Toplu iş sözleşmesinin tasfiyesi,
* Ödünç işçi adı altında, işçilerin kapitalistlerce ortak mal olarak kullanılması,
* Taşeronlaştırmanın yaygınlaştırılması.

Oldukça kapsamlı bu saldırı 1475 sayılı iş kanununu değiştirmeyi hedefliyor. İşçi sınıfının 150 yıllık tarihsel kazanımlarını bir çırpıda tasfiye edip, 200 yıl öncesi kölelik koşullarını geri getirmeyi amaçlıyor. Böylece yabancı ve yerli sermayeye dizginsiz sömürü alanları açmak istiyorlar.

Esnek üretimden başlayalım. Sermayenin uluslararası saldırısı olan esnek üretim yıllardır değişik biçimlerde uygulanmaya çalışılıyor. Şimdiden kalite çemberi, eşel-mobil vb. ile yaygın bir uygulama alanına sahip. Amaç işçileri birbiriyle yarışan, iş için birbirinin kuyusunu kazmaya çalışan bencil bireyler haline getirmek. Pek çoğumuz ‘98'de Topkapı’daki Makine Kalıp işçilerinin esnek üretime karşı başlattıkları grevi hatırlayacaktır. İşçiler toplu iş sözleşmesi ya da başka hakları için değil, esnek üretim saldırısını geri püskürtmek amacıyla greve çıkmış ve bunu sınıf kardeşlerine yaymaya çalışmışlardır. Esnek üretim çalışanların haklarını gaspetmek, parçalayıp örgütsüzleştirmek amacıyla uygulanıyor. Bu uygulamayı yasallaştırmak ise tamamen keyfi ve kuralsız bir sistemi egemen kılacaktır.

Kıdem tazminatı ise bugün işçilerin işten atıldığında veya emekli olduğunda sahip olduğu tek haktır. Bunun kaldırıldığı koşullarda işçilerin iş güvenceleri de kalmıyor. Patron işçi atmak istediğinde önce o işçinin kıdemine bakar. Şimdi önlerindeki bu engeli kaldırmaya çalışıyorlar.

Ödünç işçi uygulaması ise işçilerin ortak mal olarak kapitalistlerce kullanılmasını sağlayacaktır. Buna göre, patronlar yeni işçi almamak için birbirlerinden işçi ihtiyacını karşılayabilecekler. İşleri yoğun olan bir patron başka birinden ödünç işçi alabilecek. Patron bunun için işçiye danışmayacak, karşı çıkan işçi kendini kapının önünde bulacak.

Ve daha bir çok madde bulunuyor bu tasarıda. Sınıfın tarihsel kazanımlarının temeli olan bu üç madde bizi 200 yıl geriye götürmeyi hedefliyor. Buna karşı topyekûn bir güçle karşı durmak örgütlü, örgütsüz bütün işçilerin görevidir. Sadece bugün için değil, gelecek yeni nesillere karşı da görevimizdir bu.

Organize sanayi bölgelerinde, sanayi sitelerinde, fabrikalarda, atölyelerde, işçi kardeşlerimizle biraraya gelmek, taban birliklerini kurmak, saldırının boyutlarını anlatmak ve yasaya karşı komiteler kurmak, bugün yapabileceklerimizin başında geliyor. Bunun için görev öncelikle biz öncü işçilere düşüyor.

Sadece işçilerin değil, her kesimden emekçinin bilinçlendirilmesi lazım. İşçiler diğer emekçi kesimin desteğini ancak mücadele içine girdiği zaman alabilir. Her türlü yol ve yöntem yaratıcı bir biçimde kullanılmalı, en küçük bir olanak bunun için seferber edilmelidir. Bunun için öncelikli görev köklü bir mücadele deneyimine sahip öncü-devrimci metal işçilerinin omuzlarındadır.

Sermayenin topyekûn saldırılarına karşı topyekûn direniş!
Kahrolsun ücretli kölelik düzeni!
Esnek üretim yasa tasarısı geri çekilsin!
Herkese iş, tüm çalışanlara iş güvencesi!
Tüm çalışanlara grevli-toplu sözleşmeli sendika hakkı!
7 saatlik işgünü, 35 saatlik çalışma haftası!

Sınıf bilinçli bir metal işçisi



İşçi piknikleri üzerine...

Piknikler, geniş işçi kitlelerine politikalarımızın taşındığı. Birlikte paylaşımın gerçekleştirildiği, eğlenceyle düşünselliğin birleştirilebildiği bir tür eğitim günü olabilmelidir. Ancak bu çerçevede yapılan etkinlik gerçek amacına ulaşabilir.

Herşeyden önce, iyi bir organizasyon, disiplin ve ciddiyetimizin ön göstergesi olacaktır. Araç kalkışının belirlenen saaten 15 dakikayı aşmaması, insanlara disiplini öğrecektir. Bir defa aracı kaçıran bir dahaki sefer zamanında gitmesi gerektiğini öğrenecektir.

Piknik programında başlamasından bitişine kadar herşeyin planlı olması, kitlenin dağılmasını önleyip programa yoğunlaşmasını sağlayacaktır.

Vurgulanması zorunlu konulardan birisi de serbest kürsünün amacına uygun etkin kullanımı. Konu ve bu konu üzerinde söz alacaklar önceden belirlenmelidir ki, diğer kişiler üzerinde etki yaratıp kürsüde yer almaları sağlansın. Önceden belirlenen kişiler, her seferinde sahnede konuşan kişiler, öğrenciler vb. değil, çalışmalarda bağlantı kurulan işçiler olmalıdır. Kürsü öyle oluşturulmalıdır ki, gerek konumlanma (kürsü bir tarafta, insanlar bir tarafta olmamalıdır) gerek kitleyle bütünleşme açısından ön çalışma mutlaka yapılmalıdır. Diğer türlü insanların sahneye çıkmasını beklemek gibi sıkıntılı dakikalar yaşamak zorunda kalırız.

Pikniğe katılım işçilerle sınırlı olmalıdır. Öğrenci katılımı pikniğe farklı hava vermekte, gerek konuşmalarda, gerek iletişimde işçinin kendini yabancı hissetmesine yolaçabilmektedir.

Bilgi yarışması, pikniklerde en eğitici bölümlerden biri olmalıdır. Yarışma sadece yarışmaya katılanlarla sınırlı tutulmayıp bir eğitim programı haline getirilmelidir. Sorular sorulurken, cevaplar verilirken açıklamalı olup, yarışmaya katılmayanlara da hitap edilerek onların ilgisini çekebilmelidir. Yarışmayla bütünleşmeleri sağlanıp, kişinin bilgilendirilmesi amaçlanmalıdır.

Serbest saatin programa dahil edilmesi, diğer etkinliklerde kişilerin sıkılmasını önleyebileceği gibi daha ilgili olmalarını sağlayıp dağılmalarını önleyecektir.

Sonuçta, işçi piknikleri işçilerin kendilerini ifade edebilmelerini sağlayabilmelidir. Aynı zamanda sosyalist kültürün farklılıklarını gösterebilme imkanına dönüştürülebilmelidir. Birilerinin çıkıp onlar adına konuşmaları biçiminde olmamalı, kendilerini varedebilme, kendi güçlerine güvenme, öğrenme ve sahiplenme hedeflerine yönelik olmalıdır.

İ. Deniz