20 Temmuz'02
Sayı: 28 (68)


  Kızıl Bayrak'tan
  ABD hesabına savaşacak ve sosyal yıkımı sürdürecek yeni bir yönetim arayışı
  Düzen çözümsüzlüğe mahkumdur
  Emperyalizm "seçim"ini yaptı!
  Yeni oluşum"un solculuğu!
  İMF-TÜSİAD koalisyon hükümetinin üç yıllık icraatları/1
  Esnek üretim saldırısı eylemli bir mücadeleyle püskürtülebilir
  Sınıfı köleleştirme saldırısına karşı kampanyamız sürüyor
  Türkiye nasıl yönetiliyor?
  Belediyelerde TİS süreci üzerine
  F tipinde intihar!..
  "Devrimci basın susturulamaz!"
  Irak'a karşı emperyalist savaş için son pazarlıklar...
  Direnişçi İSDEMİR işçileri ile dayanışmayı yükseltelim!
   Jandarma İSDEMİR işçilerinin eylemine saldırdı...
   İSDEMİR işçilerine!
   Saldırı ve ihanete karşı sınıf seferberliği!
   Yeni iş kanunu tasarısı: Sermayeye kuralsız ve sınırsız sömürü güvencesi!
   Adana Öncü İşçi Platformu Girişimi Bülteni'nden...
   Esenyurt İşçi Bülteni'nden...
   Pratik faaliyetlerden...
   İddialar ve gerçekler...
   Türkiye neden Irak'a girmemeli?
   Mücadele postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 
Esnek üretim saldırısı eylemli bir
mücadeleyle püskürtülebilir

Henüz genele yayılmamış olsa da iş yasası ön tasarısı ile ilgili tepki son bir-iki hafta içinde arttı. Tepkilerin öne çıkan biçimi, kimi sendikaların ve sendikacıların yazılı-sözlü beyanatlarıdır. Buna imza kampanyaları da eklenebilir. Bugüne kadar Genel-İş 2 No'lu Bölge Şube, Haber-İş 1 No'lu Şube gibi birkaç sendikanın örgütlemiş olduğu kitlesel basın açıklamaları dışında, eylemli tepkiler ise ortaya konulabilmiş değil. Reformist-sendikal çizgiyi aşamayan kimi sendikacıların tasarı ile ilgili işçileri aydınlatma çabalarını, bu çerçevede yapılan işçi toplantılarını da olumlu tepkilerden sayabiliriz. Reformist bir içerikle de olsa liberal-reformist çevrenin iş yasası tasarısına karşı kampanya tarzında sürdürdüğü çalışmalar da bu bağlamda değerlendirilebilir.

Diyebiliriz ki, yalnızca komünistler esnek üretim saldırısını devrimci bir kampanyanın konusu yapmış bulunuyorlar. Bulundukları alanlarda çok çeşitli araç ve olanağı kullanarak işçi ve emekçi kitleleri bilinçlendirmek, tepkilerini devrimci bir temelde örgütlemek, mücadeleye çekmek için faaliyet yürütüyorlar.

Ne var ki bütün bu tepkiler, yürütülen faaliyetler, sermayeyi zorlayacak düzeyde değildir. Bu bir yana, henüz sendika bürokrasisi üzerinde güçlü bir basınç yaratmanın da uzağındadır. Yapılan çalışmalar, ancak sınıfın nispeten ileri sayılabilecek bir kesiminde, belli sendikalarda örgütlü işçilerde bir etki yaratmakta, esnek üretim saldırısı ancak bu kesim içinde gündemleşebilmektedir. Üstelik bu kesimlerde bile saldırının başlıca gündemlerden biri olması gerekliliği yeterince algılanmamıştır. Sözlü-yazılı açıklamalara rağmen esnek üretim saldırısının temel bir gündem haline gelmediğini, tabanda mücadele-eylem örgütlerinin, örneğin işyeri komitelerinin kurulmamış olmasına, fiili tutumların ortaya konulmamasına bakarak görmek mümkün. Sermayenin tüm hazırlıklarını tamamladığı ir evrede dahi, işçi sınıfı cephesinden sadece sözlerle yetinilmesi başka türlü nitelenemez. Sınıfın ileri kesimlerinin ağırdan hareket etmek gibi bir lüksleri olamaz. Hele de ülkenin, toplumsal muhalefetin, sınıf ve kitle hareketinin, işçi ve emekçilerin durumu ortadayken... Nerden bakarsak bakalım, bu tarihsel saldırıyı püskürtmekte de sorumluluk, tüm yakıcılığıyla işçi sınıfının ileri kesimlerinin omuzlarındadır.

Sermaye iktidarı, işçi sınıfına yönelik esnek üretim saldırısını hazırlarken pek bir sorunla karşılaşmadı. Hükümet, işverenler ve sendika bürokrasisi el ele verip tasarıyı gizlice hazırladılar. Tasarı ancak bitirildikten sonra kamuoyuna açıklandı. Hazırlıkların hızlandığı bu süreçte de çalışmalar neredeyse sorunsuz yürütülüyor. Buraya kadarki süreci sorunsuz atlatmanın rahatlığıyla tasarının son rötuşlarını da yapmış bulunuyorlar. Çalışma Bakanı Okuyan daha Temmuz başında yaptığı bir açıklamada, tasarıya taraflarca son şeklinin verilmiş olduğunu tam bir özgüvenle belirtmişti.

Sermaye çevrelerinin ellerini büyük bir hoşnutlukla ovuşturduklarına kuşku yok. Zira tasarının ilanından bugüne, beklediklerinin oldukça gerisinde bir muhalefetle karşılaştılar. Söz planında kalan tepkilerin sermaye nezdinde ciddiye alınmadığını, muhalefetten anladıklarının fiili tutumlar olduğunu söylemeye bile gerek yok. Esnek üretim saldırısıyla ilgili çalışmaların hala kamuoyundan gizlenebilmesi, sermayeyi zorlayacak bir mücadelenin örgütlenememesinden dolayıdır. Bir başka açıdan söylemek gerekirse; sendika bürokrasisinin saldırı çerçevesindeki rolünü tam bir arsızlıkla oynaması, bu hainleri zorlayacak güçte bir tepkinin ortaya konulamamasından kaynaklanıyor.

Tasarının açıklanmasıyla beraber sermaye için tepkileri ölçme süreci başlamıştı. Herşey gösteriyor ki, kapitalistler halihazırdaki durumdan memnundur. Bu durum değiştirilmezse, sendika bürokrasisini pervasızlaştıran suskunluk havası dağıtılmazsa; tarihsel saldırı hedefini bulur, sermayenin hanesine tarihsel bir başarı daha yazılır.

Halbuki esnek üretim sermayeye yenilgi tattırmanın olanağına dönüştürülebilecek kapsamda bir saldırıdır. Esnek üretim iyi anlatıldığında, işçi-emekçi kitlelerin duyarlılık sergiledikleri, isabetli müdahalelerle mücadeleye kanalize edilebilecekleri bir saldırıdır. Bu saldırıyla, hep yakınılagelen sınıfın/sınıf hareketinin verili zayıflığının, parçalanmışlığın, dağınıklığın ve örgütsüzlüğün olumlu yönde giderilmesinin zeminini de döşemektedirler. Bu açıdan sermayenin ateşle oynadığını söylemek abartı olmayacaktır. Kapitalistler bunun bilincindedirler. Okuyan'ın, aslında basit bir tepki karşısında bile “o zaman mevcut yasa devam eder, problem yok” demesi, bir şantaj olduğu kadar, sermayenin ateşle oynadığının farkında olduğuna da bir işarettir.

Bu noktada şunu sormak gerekir: Esnek üretim saldırısı neden sermayeyi yakacak bir ateşe dönüştürülemiyor, dönüştürülmesinin önündeki engeller nelerdir? Ya da ateşi harlayıp sermayeyi yakacak hale getirecek güç kimdir? Elbette ki bunu yapabilecek olan güç, bir bütün olarak işçi sınıfıdır. Komünistler bu saldırıyı püskürtme görevinin sınıf seferberliğini gerektirdiğini bu nedenle söylüyorlar. Ama sınıf seferberliği yaratacak, sınıfı harekete geçirecek motor güç sınıfın ileri kesimleridir. Esnek üretim saldırısının mahiyeti hakkında bilinç açıklığı taşıyan, işçi kitlelerini bilinçlendirmeye çalışan, tasarı karşıtı açıklamalar yapan, mücadele çağrıları çıkaran bilinçli, öncü işçileri ve sınıftan yana olduğunu savunan sendikacıları bu kategoide sayalım. Bu durumda, saldırıyı püskürtme işinin üstesinden gelebilecek bir ileri kitle ile karşılaşırız.

Şube başkanlarından sendika yöneticilerine, işyeri temsilcilerinden örgütlü-örgütsüz ileri işçilere dek, sınıfın mücadeleci ya da öyle görünen kesimleri tarafından yapılan açıklamalar gösteriyor ki, herkes saldırının anlamı konusunda hemfikir ve püskürtülmesi konusunda ortaklaşılıyor. Petrol-İş Genel Merkezi işyerlerine bildiri dağıtıp, “toplu ve yaygın eylem” çağrısı yapıyor. Başkanı, “Kazanılmış tüm haklarımızı elimizden alan, çağdışı, kölelik koşullarını dayatan bir taslaktır. Bu tartışılamaz. Burada getirilenler 15-16 Haziran direnişlerine neden olan, 1970'te yapılmak istenenlerin çok daha fazlasıdır. 15-16 Haziran Direnişi bu taslakta bize ışık tutacaktır” diyor. Birleşik Metal-İş imza kampanyasıyla tasarıyı “kesin bir dille” reddediyor. Liman-İş Genel Başkanı Raif Kılıç, tasarıyla “vahşi kapitalizm koşullarının yeniden hayaa geçirilmesinin hedeflendiği”ni belirterek, “haklarımızı korumak için, hukuki ve meşru bütün yolları kullanacağız” diyor. Çeşitli sendika temsilcileri, bilinçli işçiler tasarıya kesinlikle geçit verilmemesi gerektiğini, esnek üretim saldırısını püskürtmek için her türlü bedeli ödemeye hazır olduklarını belirtiyorlar. Yüzlerce sendikacı, işyeri temsilcisi, “Basına ve kamuoyua” başlığıyla, “Bizler, işçi sınıfına yönelen tarihin gördüğü bu en insafsız saldırı karşısında sessiz kalmayacağımızı ilan ediyor, tüm sendikal hareketi var olan bütün imkanlarıyla bu saldırıyı püskürtmek için mücadeleye çağırıyoruz” yönlü ilan veriyor. (12 Temmuz tarihli Evrensel)
Kendisine bağlı bazı sendikaların (Birleşik Metal-İş, Genel-İş vb.) ve işçilerin basıncıyladır ki, iş yasası ön tasarısının hazırlanmasına bizzat temsilci gönderen ve son şeklini verme çalışmalarını hala da sürdüren DİSK, “iş yasasının değiştirilmesi ile ilgili hazırlıkların tamamlanmasını beklemek, bir anlamda binlerce işçinin işsiz bırakılmasına göz yummak anlamına gelmektedir”, “Meclis hemen toplanmalı ve iş güvencesi yasası öncelikli olarak çıkarılmalıdır. Bu haliyle hazırlanan iş yasası taslağının meclise sevkedilmesine ve yasalaşmasına dur diyeceğimiz bilinmelidir” demek zorunda kalıyor.

Örneklerden de anlaşılacağı gibi, önemli bir kesim esnek üretim saldırısına karşı mücadeleden, bunun tabandan geliştirilmesi gerektiğinden bahsediyor. Ancak salt çağrı ve beyanatlarla sınıf harekete geçirilemeyeceğine ve sınıf harekete geçmeden de sermaye geri adım atmayacağına göre, eylemliliği örgütlemek için harekete geçilmesi gerekmez mi? Sınıfın durumu, bilinç ve örgütlülük düzeyi bellidir; işçiler iktisadi-sendikal bir mücadeleye bile kendiliğinden girememektedir. Sınıfın önündeki engeller de biliniyor; halihazırdaki en güçlü barikat sendika bürokrasisidir. Sınıfın ileri-öncü kesimleri yaratılan duyarlılığı, oluşan bilinci ve tepkileri eylemlere dönüştüremezlerse, örgütlülüğü yaygınlaştırmanın imkanına çeviremezlerse, tabandan bir mücadee gelişebilir mi?

Komünistler, ortaya konulan esnek üretim karşıtı tepkileri, şimdilik kaydıyla kimin koyduğundan bağımsız olarak destekliyorlar. Ancak bu, sendikal mevzileri tutanların gerçekliğini yok saydıkları, izlenilen sağlıksız çizgileri görmezden geldikleri anlamına gelmiyor. Kimin ne söylediğini, söylediğinin arkasında durup durmadığını, mücadele gereklidir diyenlerin sendikal imkanları eylem geliştirmek için kullanıp kullanmadıklarını bu süreç bir kez daha gösterecektir. Komünistler, süreç boyunca sınıfın çıkarlarını savunma konusunda samimi olan sendikacılarla ikiyüzlüce hareket eden sendikal bürokrasi eklentilerini ayrıştırmayı, esnek üretim karşıtı mücadeleyi sağlıklı temellerde geliştirmenin bir gereği olarak değerlendiriyorlar.

Örneğin DİSK yönetimine hakim çizginin bir yandan esnek üretim yasa tasarısına burjuvaziyle elele son şeklini verirken, diğer yandan tabanın basıncıyla kerhen karşı durması tam bir riyakarlıktır. Gene mücadele çağrıları çıkaranlar, altlarına imza atanlar, fiili tutum ve eylemlilikler geliştirmedikleri durumda aynı duruma düşeceklerdir. Neticede bir sendikacının haydi mücadeleye demesi pek bir anlam ifade etmiyor. Sermaye bu kadarına dünden razıdır. Çünkü salt açıklamalar kendi başına bir şey ifade etmiyor. Önemli olan, en azından örgütlü olunan işyerlerinde mücadeleyi geliştirme pratik çabasını vermektir. Mesela işçileri bilinçlendirmek, işyeri komiteleri oluşturmak, kitlesel basın açıklamasından iş durdurmaya kadar bir dizi eylem örgütlemek, bu çerçevede şubesini, genel merkezini, konfederasyonunu zorlamak çabasını ortaya koymktır. Eylem bilinçlendirir, örgütler, hareketi yaygınlaştırır. O halde esnek üretim saldırısını püskürtmek için gecikmeksizin eylemliliğe yönelinmelidir. Açıklamalarda ortaya konulan tepkilerin anlamlı hale gelmesi ancak bununla mümkündür.