6 Temmuz'02
Sayı: 26 (66)


  Kızıl Bayrak'tan
  Yıkım ve yağma programına karşı mücadelede birleşelim!..
  Niyet mektubu ve kamuda tasfiye
  İş kanunu tasarısıyla kıdem hakkı da gaspediliyor...
  İMF artık siyasete de müdahaleye başladı
  Sivas'ın ışığı sönmeyecek!
  Sivas'ın katili sermaye devleti!
  BİR-KAR'dan direnişçi İSDEMİR işçilerine...
  İSDEMİR direnişi ve sınıfa karşı sorumluluklar
  İnsanca yaşamaya yetecek vergiden muaf asgari ücret!
  İşçi ve emekçi eylemlerinden...
  Kamu emekçilerinin 12 yıllık fiili-meşru mücadelesi 2 saate sığdırıldı
  "Bilim Kurulu"nun esnek üretim gerekçeleri ve gerçekler
  Düzenin sol kulvarında yeni bir oyuncu
   "Solcu aydın" geçinen holding kalemşörlerinin AB feveranları
   İsrail siyonizmi Filistin'de kalıcı işgal peşinde
   Bir kültürel etkinlik deneyimi...
   Venezüela’da yeni faşist darbe hazırlığı
   Emperyalistlerden "umut yolculuğuna” duvar
   Emperyalist G8 zirvesi..
   “Güneydoğu Müsteşarlığı” ile OHAL’e devam!...
   Cezaevleri Sempozyumu...
   Küreselleşmenin sonu mu?
   Mücadele postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 
ÖDP 3. Olağan Konferans ve Kongresi...

Düzenin sol kulvarında yeni bir oyuncu

ÖDP 3. Olağan Konferans ve Kongresi 29-30 Haziran tarihinde Ankara Dedeman Anadolu Büyük Otel’de toplandı. "Son seçenek, sol seçenek" sloganı ile toplanan Konferans ve Kongre’de "sol ittifak" ve "AB üyeliği" öne çıkan gündem başlıklarıydı.

Saflarındaki nispeten mücadele yanlısı unsurları tasfiye ederek yoluna devam eden ÖDP’li liberaller için bu Kongre, bu iki temel gündem ekseninde temel politik çizginin netleştirilmesi, tüm parti saflarına hakim hale getirilmesi açısından büyük bir önem taşıyordu. ÖDP, ya "klasik sol söylemlere dayalı statüko"da ısrar edecek, ya da AB gibi temel sorunlarda "klasik sol söylemi" terkedip "değişim"den yana olacaktı! ÖDP şeflerinin Kongre’nin önüne koyduğu temel ikilem işte bu oldu.

ÖDP Kongresi mücadele yanlısı unsurlardan kurtulmanın rahatlığıyla tutumunu utangaç da olsa "değişim"den yana belirledi. AB’ye hayır diyemeyen, tüm "radikal sol söylemleri" (!) bir yana bırakan, demokratik hak ve özgürlükler mücadelesini AB üyelik sürecine endeksleyen ÖDP Kongresi, düzen soluyla bütünleşme yolunda çok önemli bir dönemeci de böylelikle aşmış oldu. ‘80 öncesinin devrimci geleneğinin tasfiyesiyle gevşek bir demokratik muhalefet platformu olarak siyasal yaşama ayak basan ÖDP, bugün artık ideolojik ve politik çizgisiyle tümüyle düzen solu içerisinde kendine bir yer aramakta, kendisini açık biçimde burada tanımlamaktadır.

AB emperyalizmi safında düzene payandalık

29 Haziran’da toplanan ÖDP Konferansı, basına kapalı olarak yaptığı oturumlarda, AB üyeliğine karşı ÖDP’nin tutumunu tartıştı. Konferans’a verilen önergelerden birisi "AB’ye hayır" başlığını taşıyordu. Bu önerge 170 oy alarak karar yeter sayısına ulaşamadı. Ahmet İnsel tarafından sunulan "Türkiye'nin AB'ye üyelik süreci ve ÖDP'nin tutumu" başlıklı ve esasta açıktan "AB’ye evet" tutumunun ifadesi önerge de 207 oy alarak karar yeter sayısına ulaşamadı. ÖDP PM’nin çoğunluğu tarafından sunulan üçüncü önerge ise 839 oy alarak kabul edildi.

Bu önerge AB üyeliğine "hayır" demeyen, ancak açıktan "evet" demese de kapıyı aralayan bir muhtevaya sahipti. Önerge, Kopenhag kriterlerinin esasta büyük ölçüde ÖDP programıyla örtüştüğünü kabul ederek, AB kriterleriyle gündeme gelen "demokratik talepler"in AB üyeliğine değil, ÖDP programına bağlı olarak sahiplenilmesi gerektiğini vurguluyordu. Kısacası laf cambazlığı ve kaba bir pragmatizm ile AB’nin emperyalist kimliği bir yana itiliyor (ÖDP PM raporunda AB "batı" türünden apolitik sözlerle tanımlanıyor), "evet ya da hayır ikilemine düşmemek" adına AB’ye kapı aralanıyordu.

Bunun en çıplak ifadelerinden birisi ve aynı zamanda kabul edilen önergenin içerdiği en somut tutum, AB üyeliğinin referandumla belirlenmesine ilişkin olanıdır. ÖDP Kongresi, "evet-hayır ikileminde sorunu tartışmayacağız" derken, AB’ye üyeliğin halk tarafından bir referandum yoluyla kararlaştırılması gerektiğini belirtiyor. Böylelikle AB’ye üyelik konusunda net bir tutum takınmaksızın, soruna ilişkin sözde demokratik bir yaklaşım getiriyor. Ama bu, "sol iktidar"a soyunmuş bir parti için, topun halka atılması ve bu yolla düzen kurumlarının rakamlarıyla %70’lik "AB’ye evet" diyen bir halkın üzerinden kendini temize çekme girişiminden başka bir anlama gelmiyor.
=ÖDP PM, Kongre kararlarına taslak oluşturan çalışma raporunda, ÖDP’nin AB’ye karşı tutumunu gerekçelendirirken yaptığı değerlendirmelerle safının neresi olduğunu belli bir yalınlıkla da ortaya koyuyor. "Toplumsal ve siyasal dizilişler değişecek" başlıklı bölümde, Türkiye’nin yeni bir alt üste ve toplumsal ve siyasal dizilişe uğrayacağını tespit eden ÖDP PM, bunun hemen arkasından şunları ifade ediyor:

"Batıyla, dolayısıyla küreselleşmeyle entegrasyonu savunan toplum kesimleri karşısında iki temel tepkinin ortaya çıkması mümkündür. Bunlardan birincisi; içe kapanma yanlısı, milliyetçi ve diktatoryal eğilimleri olan akımların güç kazanmasıdır. İkincisi ise; dinsel özellikler taşıyan ve Batıyı bir Hıristiyan medeniyeti olarak düşman kabul eden ‘İslamcılık’ temelinde güçlenebilecek olan muhalefettir".

Söylenenler açıktır. Türkiye’nin yeni siyasal ve toplumsal dizilişi "Batıyla ve küreselleşmeyle entegrasyon" temelinde olacak, bunun karşısında bu süreci engelleyebilecek iki gerici akım bulunacaktır. Bu gerici akımlar ÖDP’nin literatürüne göre "statüko"dan yanadırlar.

Aynı metnin devamında bu akımların başarısının "sol muhalefetin başarısızlığı"ndan kaynaklanacağı vurgulanıyor. Bu "sol muhalefet", "değişim"den yana olanların temsilcisi olarak ÖDP’nin kendisidir. İşte ÖDP Kongresi’nin tüm laf cambazlığı ve kaba pragmatizmle saklamaya çalıştığı gerçek budur. ÖDP’nin safı AB emperyalizmi ve onun ülkedeki işbirlikçi uzantılarının safıdır. Bu safta kendisine sadece düzenin payandalığı rolünü biçmiştir. Bu rol onun düzen solunun bir parçası olduğunun teyididir.

ÖDP yeni dönem misyonunu işte böyle tanımlamaktadır.

"Emeğin Avrupası" için emek düşmanı "enternasyonal"

Kongre’nin bir diğer temel gündemi olan "ittifaklar" sorunu da, doğal olarak, AB tartışması konusunda alınan tutum ve buradan doğru tanımlanan konuma bağlı olarak çözümlenmişti. Bu başlık Kongre’de iki boyutu olan bir kapsamda ele alınmıştı. Birincisi, ÖDP’nin "Avrupa solu" ile, diğeri ise Türkiye’nin düzen solu ile ilişkileriydi. Kongre’nin gerek gündemi, gerekse organizasyonu bu ilişkilerin geleceği gözetilerek hazırlanmıştı.

ÖDP PM, Çalışma Raporu’nda Kongre’nin önüne ulusal ve uluslararası değerlendirmelerden hareketle "Yeni bir enternasyonal hedefi"ni koydu. Bu hedefin somut anlamı ise Kongre toplantısı sırasında görüldü. ÖDP bu hedef doğrultusunda "Avrupa solu" ile ilişkiler kurmuş ve bu ilişkilerin bir sonucu olarak Avrupa Parlamentosu’nda yeralan "Avrupa sol forum"a üye olmuştu. Yani sermaye devleti henüz AB kapısında sürünürken ÖDP, AB kapısından içeriye girmiş oluyordu.

Ufuk Uras yaptığı açılış konuşmasında, "Emeğin Avrupası"na katkının AB içerisinden verilmesi gerektiğini söylerken, hem ÖDP’nin AB karşısındaki tutumunu ve hedeflerini, hem de "Avrupa sol forum" ile ilişkilerinin anlamını ortaya koydu.

"Avrupa sol forum" ÖDP’nin "emeğin Avrupası" olarak nitelediği "alternatif"in maddi zeminidir. Herbiri kendi ülkelerinde düzenin sol değneği olarak çalışan sosyal-demokrat partilerden oluşan bu "enternasyonal", bir bileşeni olarak ÖDP’nin konumuna da ayna tutmuş oluyor. Yanı sıra "emeğin Avrupası" söyleminin gerçek anlamını da boylu boyunca ortaya seriyor.

Kongreye katılan iki "Avrupa sol forum" bileşeninden Almanya PDS temsilcisi, yaptığı konuşmada, Türkiye’nin AB üyeliğine çok sıcak baktıklarını, bunun için ellerinden gelen herşeyi yapacaklarını söyledi. Yunanistan’dan gelen örgüt temsilcisi ise konuşmasına Türk milli takımının başarısını kutlayarak başladı. Arkasından, konuşmasını özetle şu başlıklar altında sürdürdü: “BM anlaşmaları çerçevesinde Kıbrıs’ta çözümden yanayız, Avrupa solunun işbirliği için çalışmalıyız, ABD hegemonyasına karşı Atlantikçilikten ve Natoculuktan sıyrılmış bir Avrupa için mücadele etmeliyiz, 3. Dünya ile dayanışma içinde bir Avrupa’ya ihtiyaç var...”

Bu konuşmalar, AB üyeliğine destek sözleri de dahil Kongre salonunda yoğun alkışlarla karşılandı...

Emeğe ve sosyalizme düşmanlıkta ortaklık

ÖDP’nin "emeğin Avrupası"nın AB içerisindeki dayanakları söz konusu emek düşmanı sosyal-demokrat partilerdir. Ülke içerisinde böyle bir Avrupa "tasarımı"nın dayanakları da doğal olarak buna uygun olacaktır. Kongre’de hazırlanan mizansenin yerli konukları da bu ilişkiyi tamamlamaktadır.

Kongre’ye konuk olarak katılan Murat Karayalçın’ın SHP’si ve Sema Pişkinsüt’ün TDP’si "Emeğin Avrupası" için, "sol işbirliği" içerisinde, parlamentoda çoğunluğu sağlama yoluyla bir arada çalışacak partilerdir. Bu partiler de yine, konuşmacılarının özel biçimde takdir ettikleri üzere ÖDP’nin "özel daveti" ile Kongre’ye katılmışlardır. "Sol ittifak"ın esas partileri olarak Kongre’de boy göstermiş, bol bol birlik mesajları vermişlerdir.

TDP Genel Başkanı Sema Pişkinsüt konuşmasının başında davet etme nezaketi için U. Uras’a içten teşekkürlerini bildirdikten sonra, emekten ve yozlaşmaya karşı mücadeleden dem vurup sözlerini şöyle bağladı: “Sistem içerisinde kalarak sistemi değiştirmeliyiz. Ama sistemin kirliliğine bulaşmadan. Ortak bir dünya için el ele vermeliyiz.”

SHP Genel Başkan Yardımcısı Yaşar Seyman da konuşmasına, davet edilmekten dolayı yaşadıkları mutluluğu belirterek başladı. Arkasından, ÖDP’ye methiyelerle yüklü konuşmasında genel başlıklar altında şunları söyledi: Yoksulluğu yenmeliyiz; sol partilerin birarada olmaları en azından bir seçim ittifakı yoluyla başarılmalıdır; bütün sol iktidara yürüsün; son seçenek sol seçenek...

Yaşar Seyman’ın konuşması salondan yoğun alkışlarla karşılandı.

Bu iki parti, geldikleri köken ve kurucu kadrolarının bulundukları partilerdeki icraatlarıyla emek ve sol düşmanıdırlar.

Bu iki parti dışında "ittifak" içerisine alınması düşünülen üçüncü parti HADEP’tir. Tüm umutlarını AB’ye ve ABD’ye bağlamış bir parti olarak HADEP’in durduğu yer konusunda burada ek bir açıklama yapmak bile gereksizdir.

ÖDP’nin bu partilerle aradığı "sol ittifak" onun konumu ve yerine tam bir açıklıkta ayna tutmaktadır. Bu düzene payandalık ve emperyalizme sırtını dayamaktır; emek, devrim ve sosyalizm davasına düşmanlıktır. ÖDP Kongresi bir bütün olarak bu doğrultuda atılmış bir adım sayılmalıdır.

***

Komünistler, sermaye düzeninin AB’ye entegrasyonu çerçevesinde yürüyen düzen içi saflaşmada, şu ya da bu düzen kurumuna payandalık yapan, bu yolla işçi ve emekçilerin bilincini bulandıran, mücadele dinamiklerini tahrip eden her türlü sol maskeli akımla ideolojik-politik mücadeleyi kesintisiz ve sistematik olarak sürdürmek durumundadırlar. ÖDP Kongresi böyle bir mücadelenin önem ve anlamını bir kez daha tüm açıklığıyla ortaya koymuştur.