23 Mart '02
Sayı: 11 (51)


  Kızıl Bayrak'tan
  Herşeye rağmen yanan isyan ve özgürlük ateşi
  ABD'nin Ortadoğu planları ve Filistin sorunu
  Sıra işçi ve emekçi çocuklarının cepheye sürülmesinde!
  Newroz teslimiyet ve ihanete karşı direniştir
  Çeşitli kentlerde Newroz kutlamaları...
  Cejna Newroz be!
  Yoğunlaşan saldırılara karşı metal işçilerinin örgütlü gücü harekete geçirilmelidir
  Biz kazanacağız!..
  7 saatlik işgünü, 35 saatlik çalışma haftası!
  Feminizm yol değil, bir çıkmaz sokaktır!
  Gençlikten eylem ve etkinlikler...
  Dünyada ve Türkiye'de neo-liberal eğitim politikaları
  "Sermayenin Avrupa'sına hayır!"
  İşgale katılmayı reddediyorum
  ÇHD İstanbul Şubesi'nin suç duyurusundan...
  Sesimizi boğmaya gücünüz yetmez!
  Zorbalık değil devrimci dayanışma!
  Mücadele postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 
Doğan Tokmak Ölüm Orucu’nun 287. gününde şehit düştü...

“Bayrağı büyük bir coşkuyla,
kararlılıkla taşıdı...”

(...) Doğan Tokmak yoldaşımız, 1972, Sivas Hafik Emre Köyü doğumludur. Çevresi itibarıyla devrimciliğe yabancı değildi. Örgütümüzle doğrudan ilişkileri ise 1989'da başladı. Genç yaşta halkının sorunlarının çözümünü omuzladı, ülkesinin bağımsızlığı idealine bağlandı. Hareketimiz içinde faaliyetini sürdürürken, Okmeydanı'nda çeşitli sorumluluklar üstlendi. Şişli bölgesi milislerinde yeraldı. 16-17 Nisan sonrasında, darbecilik ihanetinin yaşandığı dönemde, düşmandan hesap sorma öfkesiyle yanıp tutuşan bir savaşçıydı.

Bir dönem sonra Okmeydanı sorumluluğuna atandı. Bir yoldaşının cenazesinde veya emperyalist savaşa karşı bir gösteride, veya semtin sorunlarının çözümü için yapılan bir eylemde defalarca gözaltına alındı, işkencelerden geçirildi. ‘92'deki bir gözaltını takiben yaklaşık 5 ay tutsak kaldı. ‘94 Eylül'ünde tutsak düştüğünde ise ‘99 sonuna kadar tutsak kaldı. ‘99’da tahliye oldu, tutsaklık sürecinden sonra tekrar sıcak mücadelenin içerisine dönme coşkusuyla görev üstlenmeye hazırdı. "Bundan sonraki hayatım da Parti'ye aittir. Ölme ve öldürme konusunda kafamda hiçbir tereddüt yoktur. Partinin bana vereceği her göreve bu bilinçle sarılacağım. Bundan sonraki yolum da Erhan'ların, Mehmet'lerin Sadık'ların ve şehitlerimizin yolu olacaktır. Bu konuda kendime güveniyorum" diyordu.

19-22 Aralık'ta Ümraniye Hapishanesi’ndeydi. Ölüm mangalarına karşı, yoldaşlarıyla omuz omuza direndi. Kandıra F Tipi Cezaevi’ne sevkedildi. Zulmü, faşizmi bir kez daha tüm çıplaklığıyla gördü. Bu zulüm ki, bizim savaşçılarımızın “ölmeye ve öldürmeye” hazır olmasının nedenidir. Böyle pervasız bir zulmün, katliamcılığın hüküm sürdüğü bir ülkede, halkın da şiddetinin olmasından daha doğal ne olabilir?

Yoldaşımız biliyordu ki, şimdi zaman ölüme yatma zamanıdır. Ölüm Orucu’nda düşenlerin bayrağını devraldı bir Haziran günü. O bayrağı büyük bir coşkuyla, kararlılıkla taşıyarak 16 Mart'ta yoldaşlarına devretti. "Ben varken yoldaşlarımın beyinlerini yokedemeyeceksiniz, halkımızı teslim alamayacaksınız, yurdumuzu emperyalistlere satamayacaksınız" dedi. Oligarşinin korkak, kendi astını satan generallerinin karşısında Doğan Tokmak, yoldaşları için, halkı için, vatanı için ölümü gülerek kucaklayan bizim kahramanlarımızdan biri oldu.

(DHKC açıklamasından...)



Doğan Tokmak’ı uğurladık!

Ölüm Orucu direnişi 500’üncü günleri aştı ve hala kararlılıkla sürüyor. Devletin tüm saldırılarına rağmen direniş bir türlü kırılamıyor. Direniş boyunca verilen 88 şehite ve yüzlerce sakatlanmaya rağmen...

Doğan Tokmak zorla müdahale sırasında, 15 Mart Cuma günü saat 18:00’de, Şişli Etfal Hastanesi’nde şehit düştü.

DHKP-C davasından tutuklu bulunan Doğan Tokmak, 19 Aralık katliamını Ümraniye zindanında yaşadı. Katliamdan sonra Kandıra F Tipi Cezaevi’ne konuldu. Beşinci ekipte Ölüm Orucu’na başladı. Aylar önce İzmit, sonra Bayrampaşa Devlet Hastanesi’nde zorla müdahale işkencesine karşı direndi. Bayrampaşa Devlet Hastanesi’nde durumu ağırlaşınca Şişli Etfal Hastanesi’ne sevk edildi. Burada 15 Mart akşamı zorla müdahale işkenesiyle katledildi.

Doğan Tokmak’ın cenazesi 17 Mart Pazar günü Okmeydanı Cemevi’ne getirildi. Saat 12:00’de Cemevi önünde toplanan kitle, “Kahramanlar ölmez halk yenilmez!” pankartının arkasında, önde TAYAD ve TUYAB’lı aileler olmak üzere kortej oluşturdu. Tokmak’ın cenazesi 700 kişilik kararlı ve öfkeli bir kitle ile Okmeydanı’ndaki evine kadar, “Doğan Tokmak ölümsüzdür!”, “Devrim şehitleri ölümsüzdür!”, “Kahramanlar ölmez halk yenilmez!”, “Yaşasın Ölüm Orucu direnişimiz!”, “Katil devlet hesap verecek!”, “Zaferi şehitlerimizle kazanacağız!”, “Bedel ödedik bedel ödeteceğiz!” vb. sloganları haykırılarak getirildi. Yürüyüş boyunca kitleye sürekli katılım oldu, eve gelindiğinde sayı 750 kişiyi bulmuştu.

Kolluk güçleri evinin bulunduğu sokağın çıkışına barikat kurarak daha fazla yürünmesine izin vermedi. Bunun üzerine otobüslere binilerek Cebeci Mezarlığı’na gidildi. Mezarlık da panzerlerle abluka altına alınmıştı.

Mezarı başında Doğan Tokmak şahsında tüm devrim şehitleri için bir dakikalık saygı duruşunda bulunuldu. Daha sonra Tokmak’ın sevdiği türküler söylendi, kısa öz geçmişi okundu. Tokmak parti bayrağına sarılarak ölümsüzlüğe uğurlandı.

SY Kızıl Bayrak/İstanbul



Tuncay Yıldırım direnişinin 235. gününde şehit düştü...

Üç kapı üç kilit açılmıyor, ölümler sürüyor!..

Tuncay Yıldırım direnişinin 235. gününde şehit düştü...
Üç kapı üç kilit açılmıyor
Ölümlür sürüyor!..

Amansız yangınlar ortasında
Bir mağma yatağına dönecek gözlerimiz
Boşuna bekleyecekler
Ağlamayacağız.
Öfkemizde ayaklanarak gözyaşlarımız,
İnancımızın kahreden kudretinde
Ve zaptedilmezliğinde enerjimizin.

Güle güle kardeşim
Seni barikatlarda arayacağız
Geceyi aydınlatan şarkılarda
Ve zafer marşında bayrağımızın

Mart ayı doğanın başkaldırısına, asi sevdalara, bıçkın kavgalara ve yüreklerini avuçlarına alıp ölü yıldızlara hayat taşıyanların ölümsüzlüğüne tanıktır.

Bir yiğit daha düştü toprağa, koca bir yürek daha durdu bu Mart sabahında. Yaşamaya sevdalı, kavgasına sevdalı, tepeden tırnağa isyan, tepeden tırnağa insan, 30 yaşında genç bir fidan, MLKP davası tutsağı Tuncay Yıldırım Ölüm Orucu’nun 6. ekibinin 235. gününde yaşamını yitirdi. Direnişinin 196. gününde Yeşilyurt Devlet Hastanesi’nden tahliye olan Yıldırım, devletin tahliye manevrasıyla bitirmeye çalıştığı Ölüm Orucu eylemini dışarıda sürdürdü. 20 Mart gecesi bilinci kapanan Tuncay Yıldırım, 21 Mart sabah 06:00’da ölümsüzler kervanına katıldı. 1972 Çanakkale Bayramiç doğumlu olan Yıldırım ‘96 yılında tutuklanarak, 12,5 yıl ceza aldı.

Bugün 21 MART; devrimci KAWA şahsında Kürt halkının zalime başkaldırdığı ve dağlarında isyan ateşini tutuşturduğu gündür. O gün bugündür, zulme başkaldırarak toprağa düşenlerin ellerinde sönmeyen meşaledir. Cengiz Soydaş 21 Mart 2001 günü Ölüm Orucu siperinden ilk fırlayan direnişçiydi. Cengiz Soydaş’la başlayan ve Tuncay Yıldırım’la devam eden ölüm rüzgarı kimbilir daha kaç kişinin alınını yalayacak. Kimbilir insanlık sustukça daha kaç ananın yüreği yangın yerine dönecek!

Ölüm suskunluğumuzdan besleniyor!
Ölüm Bakanını ve ölüm rüzgarını suskunluğumuzla beslemeyelim!
Safınız ölümün ve ölüm bakanını safı değil yaşamın ve yaşamı savunanların safı olsun. Üç kapı üç kilit açılsın, ölüm rüzgarı yaşamımızın bahar dallarını kırmasın.
Güle güle kardeşim
Sevinçle anacak sabrını çocuklar
Yalınlığın ayna olacak yoldaşlarına
Andımız gibi haykıracağız adını
Zulmün şah damarına her vuruşta.

DMP



İlk Ölüm Orucu şehidi Cengiz Soydaş’ın anısına...

Biz kazanacağız!..

Tam bir yıl önce, 21 Mart Newroz günüydü. Biraz önce bitirdiğimiz Newroz kutlamasında, attığımız sloganlar Newroz’a ilişkindi. O an hiçbirimiz birkaç saat sonra, “Cengiz Soydaş yoldaş ölümsüzdür!” sloganını atacağımızı düşünmüyordu bile. O sabah götürülmüştün hastaneye. Akşamında değilse bile bir-iki gün içinde geri dönmeni bekliyorduk. Fakat dönmedin... Yolculuğunu ölümsüzler ülkesine kadar sürdürdün.

Hep bir ağızdan ve yürekten yoldaşça sahiplendik seni. Şehitlerde ideolojik ayrım ortadan kalkıyor. Yoldaşça bir acı duyuyor insan yüreğinde. Aynı zamanda, biz Ölüm Oruçcuları için, yoldaşça bir kıskançlık... Suskuyu yırtan ilk mermi olmanı hepimiz kıskandık. Çokları bunu anlayamaz belki. Ama aynı sevdaya gönül verenler için, çok olağan bir duygu bu...

Seni çok kıskandım.. Sonra Hatice yoldaşı, ateşli yüreği, en az seni olduğu kadar kıskandım. Habip ve Ümit yoldaşların yanına, kırılan ama bükülmeyen bir ateşli yürek olarak yol almıştı çünkü...

***

Sevdamızın adı ölüm değildi. Tersine, Ölüm Oruçcusu olmamıza rağmen yaşama sevdalıydık. Ne var ki hepimizin yüreğinde, “Diz çökerek yaşamaktansa, ayakta ölmek yeğdir!” şiarı atıyordu. Bu şiarla atan yüreğinden canını çıkarıp, faşizme ve faşizmin yarattığı suskuya bir mermi gibi sıkan, ilk sen oldun...

Senden önce 28 canımızı uğurlamıştık ölümsüzler ülkesine. Kimimizi diri diri yaktılar... Kimimiz bedenini ateşten kızıl bir güle dönüştürerek, feda eyleminde bulundu. Hasan Güngörmez de ateşten bir kızıl güldü. Hasan’ın ışık saçan alazları, hala o gün gibi kavga ve sevdayla dolduruyor yüreğimizi. 28 canımız 19 Aralık’ta, kavga ve direniş gününde gökyüzüne çıktılar.

Sonra kahredici bir sessizlik çökmüştü dışarıya, karanlık bir susku... Bu susku yığınağını ancak yeni şehitler yıkabilirdi. Karanlığa sıkılacak bir mermi olmak için canımızı sürmüştük namluya. Hepimiz tetikteydik. Ve karanlığa sıkılan ilk mermi sen oldun. Ardından peşpeşe sıkıldı mermiler. Karanlık ışıdı, susku yırtıldı... Sonrasına bakarak, kimse bunu inkar edemez.

Hala sıkılıyor mermiler. Geçtiğimiz hafta peşpeşe üç mermi daha sıkıldı. Fakat lanet bir suskunluk var yine de... Artık analar boşuna ölündüğünü düşünür bile oldular. Ama biz biliyoruz ki boşuna değil... Bir yıldan fazla oldu komünist ve devrimci tutsaklar hücrelere atılalı. Hücrelerde teslim almak istiyorlardı. Ancak üç-beş zavallı dışında teslim olan yoksa hücrelerde, bu, ölümsüzlük koşusunda yorulmadan, usanmadan devam edildiği içindir. Yalnızca bu bile, “boşuna” sözcüğünü boşa çıkarmaya yeter de artar bile...

***

Karanlığa ilk merminin sıkılmasından bu yana koca bir yıl geçti. Cengiz’in ardından nice mermiler sıkıldı... Onlar gökyüzünde parıldayan yıldızlar gibi yerleştiler üzerimize. Gökyüzü aydınlık, ışıl ışıl... Fakat sanki kara bir bulut kümesi var, aşağıdaki insanlarımızın üzerinde. Işıl ışıl gökyüzüne rağmen karanlığı yaşıyorlar.

Artık susmamalı... Işıl ışıl gökyüzüyle kucaklaşılmalı... Gerektiğinde gökyüzüne çekilen yıldızlardan biri olmak göze alınmalı...

O karanlık bulutlarda boğulmamanın başka bir yolu yok...

TKİP Davası 1. Ekip Ölüm
Orucu direnişçisi



İçerde dışarda hücre duvarlarını parçalayalım!

“Günler ayları, aylar mevsimleri, mevsimler yılları kovaladı. Bu nasıl bir irade ki bugünlere kadar taşındı. Tarihte eşi ne görüldü ne de yaşandı. Bu ancak ve ancak bu toprakların mayaladığı insanlara mahsus olan bir şey...”

Ölüm Orucu direnişinde beşyüzlü günler çoktan geride kaldı. Her kesim kendi cephesinden bir şeyler söyledi. Bugünlerde de söylemeye devam ediyor, güdük de olsa! Ne zaman bitecek diye. Sanki kendi dışında yaşanan bir olay varmış da “ne zaman sona erecek?” sorusu orta yerde duruyor. Bu durum bir bakıma hücre saldırısının kanıksandığının işareti. Yine her çevre bir şeyler yapmak isteyip de bir şeyler yapamamanın ezikliğini yaşıyor. Bir anlamda çıkışsızlık!

Hücre saldırısının içeride ve dışarıda püskürtülmesi için her grup ve çevre tek başına bir şeyler yapamadığı gibi ortak iş yapmak gibi bir kaygı da taşımıyor. Burada akla gelen ilk soru, ortak iş yapma kültürünün neden bu kadar zayıf olduğudur. Bunun nedenlerine tek tek girmeyeceğiz. Sanırız bunda en büyük pay, yaşanılan sürecin birçok şeyi ayrıştırması gerçeğidir. Bu durumu tersine çevirmek, en azından şu aşamada pek olanaklı gözükmüyor.

Fakat devrimci tutsaklar kendi cephelerinden hücre saldırısına karşı 20 Ekim’de bedenlerini ölüme yatırmış, toplum nezdinde büyük bir ilgi kazanmışlardır. Çeşitli yürüyüş ve mitingler yapılmış, aydın ve sanatçılar kendi cephelerinden pasif de olsa destek vermişlerdir. 19 Aralık sonrasında devlet tüm toplumu terörize etmekle kalmadı, başta aileler olmak üzere devrimci hareketi de kötürümleştirdi.

***

Bundan tam bir yıl önce Newroz ateşinin harlandığı günde Cengiz Soydaş’la başlayan şehitler kervanı bugün 88’e ulaşmıştır. Yüzlerce insanımız hafızasını kaybetmiş ve sakat bırakılmıştır. Direniş özünden hiçbir şey kaybetmeden devam etmektedir. Demirci Kawa’nın zalim Dehak’a indirdiği yumruk gibi devrimci tutsaklar da faşizme son yumruğu indireceklerdir. Bundan hiç kimsenin kuşkusu olmasın. Zaten direnişin kendisi çoktan hücre duvarlarını parçalamıştır, ödenen bedeller bunun kanıtıdır.

Dünya tarihinin hiçbir döneminde böyle devasa bir ölüm orucu eylemi ne duyuldu ne de yaşandı. Kolay kolay yaşanacağını da sanmıyoruz. Onca zorluğa ve olumsuzluklara rağmen... Düşünün ki onca saldırıya, zorla müdahaleye, tecrit ve izolasyona karşı devam eden direniş, dışarıdaki ürkütücü sessizliğe, kanıksanmaya karşın sürmektedir.

Bu gidişatı tersine çevirmek bize bağlıdır. Başta işçi sınıfı olmak üzere tüm emekçilere bir kez daha sesleniyoruz:

Onlar, milyonlarca işçi ve emekçi için direniyorlar!

Onlar, geleceğimizi ve ülkemizi emperyalizme ve yerli işbirlikçilerine peşkeş çekenlere karşı direniyorlar!

Onlar, daha doğmamış çocuğunun emperyalistlere borçlu doğmaması için direniyorlar!

Onlar, ülkenin tüm zenginliklerini İMF’ye ipotek eden sermaye devletine karşı direniyorlar!

Susma haykır, kalk ayağa! Parçala hücre duvarlarını!

R. Deniz



Ölüm Orucu şehidi Yusuf Kutlu anıldı

Ölüm Orucu şehidi Yusuf Kutlu’nun 7. gün anması mezarı başında yapıldı. 16 Mart Cumartesi günü Yusuf Kutlu’nun evinde toplanan yaklaşık 200 kişi kortejler oluşturarak mezarlığa doğru yürüyüşe geçti.

Anmaya Vatan, SY Kızıl Bayrak, Atılım, MKÜ- ÖDER, Eğitim-Sen üyesi bazı öğretmenler, Ölüm Orucu gazisi Enis Aras, ‘99’da Adana’da katledilen Antakyalı devrimci Erdinç Aslan’ın ailesi katıldı.

Önde Yusuf Kutlu’nun kızıl banda sarılı büyük resmi, arkada “Yusuf Kutlu onurumuzdur, onurumuza sahip çıkalım!” yazılı pankart taşındı. Sloganlar eşliğinde mezarlığa varıldı. Mezara kızıl karanfiller bırakıldıktan sonra, devrim şehitleri için bir dakikalık saygı duruşuna geçildi. Daha sonra Arapça ve Türkçe devrimci marşlar söylendi. Erdinç Aslan’ın annesi Erdinç ve Yusuf için Arapça ağıtlar söyledi. Son olarak Yusuf Kutlu’yla aynı gün Ölüm Orucu’na başlayan Fatma Bilgin’in yazdığı mektup okundu.

Anmada sık sık “Yusuf Kutlu ölümsüzdür!”, “Yaşasın Ölüm Orucu direnişimiz!”, “Bedel ödedik bedel ödeteceğiz!”, “Katil devlet hesap verecek!”, “Devrim şehitleri ölümsüzdür!” sloganları atıldı.

Anma sona erdikten sonra kortej oluşturularak Yusuf Kutlu’nun evine doğru yürüyüşe geçildi. Yürüyüş sırasında sloganlar atıldı, devrimci türküler söylendi. Eve gelindiğinde, Kutlu’nun fotoğrafı ve pankart evin damına asıldı.

SY Kızıl Bayrak/Antakya