İsrailin Filistine yönelik işgal ve katliam saldırıları sürerken iki önemli gelişme yaşandı. ABD Ortadoğu temsilcisi Zinni apar topar bölgeye geldi ve İsraile, ABDnin saldırıları durdurma çağrısını iletti. Aslında dünyaya ilan etti demek daha doğru. Çünkü Zinninin bu çağrısıyla birlikte İsrail, güya işgal ettiği topraklardan geri çekilmeye başladı. Çağrı ilanının ardından dünyaya yayılan haber bu. Ne var ki, tıpkı ateşkes ve barış görüşmelerini başlatma çağrısında olduğu gibi, çekilmeye ilişkin haberler de ABD ve İsraile ilişkin gerçekleri ifade etmiyor. Sadece dünyayı yanıltmayı amaçlıyor. Zira İsrail tankları son dönemde işgal edilen Filistin topraklarında dolaşmaya ve Filistinli çocukları katletmeye devam ediyor. İkinci önemli gelişme, Barcelonada toplanan AB zirvesinde yine İsraile, saldırıları durdurması ve son dönemde işgal ettiği topraklardan çekilmesi içerikli bir çağrı çıkarılmasıydı. Aynı zirvede Belçikanın, ABDnin Iraka saldırı hazırlıkları üzerine görüşme önerisi ise adeta yanıtsız bırakıldı. Daha doğrusu, birlik şimdilik bu konuda bir tavır belirlemeye yanaşmadı. ABnin bu tutumunun, Cheneyin gezdiği Ortadoğu ülkelerinde karşılaştığı tutumla dikkat çekici bir benzerlik taşıdığı açık. Görünen o ki, kimse ABDnin Ortadoğuda (ve giderek tüm dünyada) tam hakimiyet kurmasını arzulamıyor. Ancak cepheden karşı çıkmaya da cesaret edemiyor. İşte ABDnin, İsrailin katliamlarına bu kadar zaman göz yumduktan sonra ve tam da Cheneyin Irak için ikna turuna çıktığı bir sırada, Ortadoğu temsilcisini bölgeye göndererek bir kez daha barış havariliğine soyunması da bu yüzden. Ancak, göründüğü kadarıyla şimdilik pek bir işe yaramadı. Cheneyin Ortadoğu gezisinden eli boş döndüğü söyleniyor. İsrail: ABDnin Ortadoğudaki kanlı eli Aslında, Cheneyin her gittiği ülkede karşısına Filistin sorununun çıkarılmış olması, bir gerçeğin bir kez daha ve açık biçimde ortaya dökülmesinden başka bir anlam ifade etmiyor: İsrailin saldırganlığının arkasında ABD emperyalizmi durmakta ve İsrail Filistin halkına yönelik katliamlarını onun sayesinde, onun gücü ve desteğiyle gerçekleştirebilmektedir. Bu elbette tüm dünyanın bildiği bir durum. Ancak konuya ilişkin anlatımlarda açıklıkla ifade edilmekten mümkün mertebe kaçınılıyor. Ancak bu gibi vesilelerle ABDye arabuluculuk çağrısı çıkarılmaya kalkıldığında, asıl efendi/asıl saldırgan/asıl katil kimmiş itiraf edilmiş oluyor. Cheneyin karşısına, (Türkiye hariç) dolaştığı tüm Ortadoğu ülkelerinde Filistin sorununun çıkarılması hep bunun teyidi. Amerikanın en büyük çıkmazlarından birini bu sorun oluşturuyor. Bir yandan, Filistin direnişi ezilmeli ki tüm Ortadoğu (hatta tüm dünya) halklarına ders olsun. ABDye karşı konulamayacağını herkes görsün. Çünkü ezilmediği sürece tam tersinden örnek olmaya devam ediyor. Özellikle Ortadoğuya yönelik hesap ve planların yapıldığı bir süreçte, Filistin direnişi, tüm Ortadoğu halklarına güven aşılıyor. Ama diğer yandan, Filistinde katliam sürdüğü müddetçe, bölgenin ABD uşağı iktidarları Iraka yönelik bir müdahale için açıktan destek de çıkamıyorlar. Cheneyin geçen haftaki temasları bölge devletlerinin bu açmazlarını yeterince göstermiş bulunuyor. Dolayısıyla, eğer ABD Iraka doğru bir adım atmak istiyorsa, Filistin&146;den bir adım geri çekilmeyi göze almak zorundadır. Nitekim Zinninin şu sıralardaki görevi de budur ve Suudi barış planı adı verilen oyun da bu amaçla sahnelenmeye çalışılmaktadır. Suudi barış planı bir Amerikan planıdır Plana göre, İsrail saldırılarını durduracak, son dönemde işgal ettiği topraklardan çekilecek. Buna karşılık olarak Arap ülkeleri İsraili tanıyacak. Planın bu kabaca özeti, onun aslında bir Amerikan-İsrail planı olduğunu göstermeye yetiyor. Bu planda sorunun özüne, yani Filistin halkının kendi kaderini tayin hakkına yönelik hiçbir önerme yoktur. Bu açıdan, Amerikanın bugün çoktan çökmüş bulunan eski barış planlarından bir farkı yoktur. Tek fark, bu kez güya bir Arap ülkesi tarafından öne sürülüyor, Amerika tarafından da destekleniyor görüntüsü verilmesidir. Uygulanabildiği taktirde, planın, Amerikanın Ortadoğudaki manevra alanlarını genişletmesi umulmaktadır. Daha çok da, kimi bölge devletlerinin Amerika için manevralarını rahatlatacağı, yani Amerikanın bölgeye tümüyle yrleşme operasyonunda ihtiyaç duyduğu Arap desteğini sağlama kolaylığı vereceği... Diğer yandan, yine uygulanabildiği taktirde, Filistindeki direniş ateşinin de küllenmesi beklenmektedir. Bu son İntifadada bir kez daha görüldü ki, İsrailin saldırıları, ne kadar vahşi olursa olsun, direnişi bitirmeye yetmemekte, tersine direniş ateşini daha da körüklemektedir. Ve bu, yukarıda da belirttiğimiz gibi, Amerikanın bölgeye yönelik saldırı planlarını sabote edecek bir durumdur ve ortadan kaldırılması gerekmektedir. Amerika için bu belki de Arap desteğinden daha önemli ve acil bir ihtiyaç durumundadır. AB zirvesinden çıkan Filistine destek kararı mı? Yazının başında ikinci önemli gelişme olarak ifade ettiğimiz AB kararının arkasında da kuşkusuz emperyalistlerin kendi çıkarları yatıyor. Daha doğrusu, Avrupalı emperyalistlerin Amerikan emperyalizmiyle çelişen çıkarları. Yoksa, bir direniş mevzisinin, bir kötü örneğin ortadan kaldırılması onların da işine gelecektir. İsrailin aylardır sürdürdüğü vahşeti görmezden-duymazdan gelmeleri, bırakın müdahaleyi, bir uyarı, bir kınama ihtiyacı dahi duymamaları bundandır. Fakat diğer yandan, Ortadoğunun hakimiyetini tümüyle ABDye teslim etmek de işlerine gelmiyor. Cepheden karşı çıkamadıkları Iraka saldırı planına, dolaylı fakat daha uygun görünen Filistin sorunu üzerinden müdahale etmeyi tercih ediyorlar. Bu yolla, Ortadoğuda ve dünyadaki Amerikan müdahaleciliğine karşı kampı arkalarına almış, Amerika karşısında ellerini güçlendirmiş olacaklar. Avrupalı emperyalistlerin Amerikaya karşı kullanmaya çalıştığı tek koz Filistin de değil. Amerikanın Türkiye ve Iraklı Kürt liderlerini kullanma tutumu karşında, Avrupa da PKKyı kullanmaya çalışıyor. Hem Türkiyenin AB üyeliğine adaylık süreci, hem Amerikanın Iraka yönelik hesaplarına karşı... Güney Kürdistan için pek güçlü bir koz olmasa da, Türkiye üzerinde ne kadar etkili olduğu ortada. |
|||||