02 Şubat '02
Sayı: 05 (45)


  Kızıl Bayrak'tan
  Liberal enkaza dönüşen ÖDP
  Demokratik hak ve özgürlüklerin kapsamı...
  Düzenin yaydığı sahte umutlar ve devrimci çözüm
  Kürt halkı üzerindeki faşist ablukaya son!
  İşçi kıyımlarına karşı mücadele yolu seçilmeli
  Direniş hergün kendisini yenileyen ve güçlendiren bir tarzda sürüyor"
  KESK kurullarına doğru...
  Kültür-sanat sorunları ve sınıf mücadelesi
  "Paralı eğitime hayır!" kampanyası sürüyor...
  Özgürlük ve bağımsızlık mücadelesi...
  İsviçre'de inşaat işçileri: "Mezarda emekliliğe hayır!"
  Emperyalizmin kanlı yüzü gizlenemiyor
  Devletin "muhtırası"na PKK yanıtı
  Kürt aydınlanmasının sorunları
  Ayşe Nur Zarakolu yaşamını yitirdi
   Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 
Kürt aydınlanmasının sorunları

Aydınlanma kavramının tarihsel ve sınıfsal anlamı

İnsanlığın gelişim tarihine burjuvazinin hediye ettiği bir kavram olan aydınlanma sözcüğünün, kapitalizm öncesi Ortaçağ karanlığına karşı sadece düşünsel alanda değil, aynı zamanda ve bununla bağlantılı bir şekilde yaşamın değiştirilmesi/dönüştürülmesi açısından da ilerici bir içeriğe sahip olduğu tarihsel bir olgudur. Kapitalizmin toplumsal bir sistem olarak ilk kez Avrupa’da tarih sahnesine çıkışı ile birlikte, aydınlanma kavramının Avrupai bir karakter taşımış olması anlaşılırdır. Ancak bu kabulün Avrupa kapitalizminden daha köklü başka uygarlıkların birikimlerinin ve insanlığın evrensel düzeydeki düşünsel alandaki aydınlanma arayışlarının reddine dayanma eğilimlerine şiddetle karşı çıkmak da bir o kadar anlaşılır ve gereklidir.

Kapitalizmin bugününe karşı durmak, kapitalizmin tarihsel gelişim sürecinde oynadığı ve artık en azından hem düşünsel hem de pratik boyutuyla aşılmış olan geçmişteki ilerici rolüne karşı olmak anlamına gelmez. Dolayısıyla kapitalizmin doğuşundaki ilerici yanını ifade eden bir kavram olan aydınlanma kavramının hala insanlığın ve dolayısıyla bizim gündemimizde olması bir tercih değil, bir olgudur. Bir farkla ki, bu olgu artık sadece kapitalizm öncesi dönemin karanlığını değil, aynı zamanda kapitalizmin mevcut çürüyen, gericileşen ve çözümsüz kalan özelliklerinin de aşılması ihtiyacını ifade etmektedir. En azından bizim bugün aydınlanma kavramına yüklediğimiz anlam budur ve kendisinden önceki bütün gericiliklerle birleşip insanlığı nefes alamaz duruma sokan kapitalizmin hem düşünsel hem de toplumsal yaşam projesi açısında aşılması hedefini önüne koyan sosyalist bir aydınlanma ihtiyacından hareket ediyoruz.

Kısaca vurgulanması gereken diğer bir öncelikli nokta ise, aydınlanma kavramının öz olarak iktidar mücadelesi kavramından ayrı ele alınamıyacağı; verili davranış ve düşünce kalıpları içinde, kapitalizmin karanlık delhizlerinde çırpınmanın insanlığı mum ışığı kadar dahi aydınlatma imkanınından yoksun olduğunun görülmesi gerektiğidir. Emperyalist haydutluğun yalın bir kadife örtüsü olan ‘demokratik uygarlık’ satıcılarının ise, kapitalizmin köleleştirdiği doğu toplumlarının ve bu toplumların mevcut kabul edilemez statülerinden daha aşağı bir konuma mahkum edilen Kürtlerin geleceklerine mum ışığı olmak şurda kalsın, kendi önlerini dahi göremeyecek kadar kördürler ve kopacak toplumsal fırtınaların girdabında yok olup gideceklerdir...

Emperyalist haydutların hiçbir sınır tanımaksızın dünyamızın en küçük bir hücresine kadar hükmetme çabaları ve uygulamaları da yine bu durumu değiştirmeyip aksine daha da pekiştirmektedir. Bir toplumun gelişim ve değişim imkanları, o toplumun yaşadığı maddi gerçeklikten koparılıp ne idüğü belirsiz "evrensel değerlere" bağlanmaya başlandığı an, aydınlanma bir yana, en küçük bir davranış ve düşünce değişikliği ihtimalinin o toplumun elinden alınıp toplumun başkalarının insafına terkedilmesi kaçınılmaz hale gelir. Bu noktada durup toplumsal aydınlanma ve gelişmeden söz edenler, eğer kara cahil değillerse, kelimenin tam anlamıyla global sahtekar ve yalancıdırlar!

Günümüzde emperyalist haydutluğun yelkenlerini dolduran gerici ve kasıp kavuran rüzgarlar yüzyıllarca da esmeye devam etse, eşitlik, bağımsızlık ve özgürlük istemleri bastırılan emekçiler ve halklar, insanlığın aydınlanma alanındaki motoru olmaya devam edeceklerdir ve bugün sosyalizm ve ezilenler adına umutlarını emperyalizmin düşünce çöplüklerinde arayanlar, tarihin karanlık delhizlerine gömülmekten kurtulamayacaklardır. Kürt halkının ülke-vatan sorununu global cambazlıklara ve ‘demokratik uygarlık’ teranelerine bağlayanların kaderi de efendilerinden farklı olmayacaktır! Onlar, ‘ezilenlerin yemliğinde beslenip emperyalistler lehine konuşmaya’ devam ededursunlar!

Kürdistan’da ulusal ve sosyal uyanış

Politik mücadeleler, üzerinde yükseldikleri toplumsal yapıları değiştirme; toplumun birikmiş sorunlarına çözümler üretme iddiası ve hedefleri ile ortaya çıkarlar. Bu yönüyle her politik mücadele toplumsal çıkar çatışmalarından beslenir ve temsil edilen toplumsal çıkarlara uygun bir toplumsal yönetim projesine sahip olur. Mücadele süreçleri hangi araçlarla sürdürülürse sürdürülsün, toplumu yönetme aygıtları ele geçirilinceye ya da yenileri yaratılıncaya kadar, sarsılan toplumsal dengelere ve ortaya çıkan ihtiyaçlara göre geçici tedbirlere ve projelere sahip olma zorunluluğu, mücadelenin daha ilk gününde karşımıza çıkar. Mücadele aynı zamanda eskiye veya mevcut toplumsal düzene ait olan bütün olgu ve ilişkilerin; mevcut üretim ve tüketim süreçlerinin e hepsinden de öncelikli olarak mevcut düşünce ve davranış kurallarının hedeflenen toplumsal proje doğrultusunda bir soruşturmaya alınması demektir. Düşünce ve davranış kuralları aynı zamanda mevcut toplumsal düzendeki ekonomik, siyasal, kültürel, ahlaki ve dinsel süreçleri de tanımlarlar ve mevcut toplumsal çıkar çatışmalarının, toplumsal çelişkilerin anlaşılmasını kolaylaştırırlar. Birey bulunduğu toplumsal zemine g&oum;re bir davranış ve düşünce sistemine sahip olur, bunun sonucunda mücadele süreçlerinin aktif ya da pasif bir tarafı durumundadır. Ortada bir yerde duran söz ve davranışlar yoktur aslında ve bireyin doğası gereği kendi çıkarları doğrultusunda düşünmesi ve davranması anlaşılırdır.

Kürdistan, kuşkusuz PKK öncesi ulusal ve toplumsal mücadelelere yataklık etmiş bir coğrafyadır. Kürt toplumu sayısız kez toplumsal çalkantı ve sarsıntılar yaşamıştır. Her defasında toplumun dokusu değişimler yaşamış, toplumsal düşünce ve davranış kuralları yaşanan mücadeleler doğrultusunda etkilenmiş, olumlu/olumsuz süreçler geçirmiştir. Ancak gerilla kavramı ile birlikte Kürdistan tarihinde ilk kez, hem iç toplumsal dengeler, hem de Kürdistan üzerindeki dış egemenliklerin ortaya çıkardığı bölgesel ve evrensel dengeler politik bir soruşturma sürecine alınmışlardır. Hem sömürgeci düzenler, hem de bu düzenlere bağlı olarak Kürt toplumunda hüküm süren egemenlik ilişkileri ciddi bir düşünce ve davranış süzgecinden geçirilmişlerdir. Kapsamlı bir düşünsel soruşturma sonucunda ortaya çıkan hedef ve istemlee göre ortaya genel bir toplumsal yönetim projesi konmuştur.

Çıkışın ana kaynağı hem sömürgeci egemenlik aygıtları altında, hem de gerici iç egemenlik süreçlerinin baskı ve sömürü süreçlerinde inim inim inletilen yoksul emekçi ve yoksul kesimlerdir. Bu yönü ile de ilk kez yoksul Kürt emekçileri, Öcalan’ın sahsında teslimiyete uzanan çizgiye rağmen ve bu çizgiye nazire edercesine, kendilerinin düşünsel ve davranış öncülüğünü oluşturmuş, mücadeleyi kendi imkanlarıyla ortaya çıkardıkları araçlarla sürdürme iradesini ortaya koymuşlardır. Kürdistan Siyasal Mücadeleler Tarihi’ndeki bu ‘ilk’ özelliklerin doğal sonucu olarak birçok alanda daha ‘ilk’ olma düzeyinde gelişmeler ortaya çıkmıştır. Sonuçta Kürt yoksulları ve emekçileri kendi politik mücadele araçları ile bir kurtuluş ve &oul;zgürlük arayışını başlatmışlardır. Bu arayış öz olarak, kendi toprakları üzerinde kendisine ait ne varsa; kim tarafından olursa olsun işgal ve gasbedilmiş bütün değerlerinin geri alınması arayışıdır. Yine bu arayışı ilk günkü tanımı ile ifade etmek gerekirse: Kürt toplumu vatan sorununu çözmek üzere geri dönüşü olmayan bir yolculuğa çıkmıştır. Her halk gibi, kendi toprakları üzerinde nasıl bir yaşam s&uul;rdürmek istediği, kendisinin belirleyeceği bir durumdur. Kendi kaderini tayin hakkı olarak da hiç kimsenin hiçbir gerekçe ile reddedemiyeceği bu hak, gerilla ile birlikte başlayan ‘Aydınlanmanın’ politik, felsefi ve ahlaki boyutlarını içinde barındıran bir kavramdır.

Bu hakkın kullanımının anlamı Kürt yoksul ve emekçilerinin hedef ve istemlerinin de ötesinde ve bunları da kapsayacak düzeyde kapsamlıdır. Kürt toplumunun ‘VATAN SORUNU’ objektif bir olgudur ve PKK’nin çıkışının esas anlamı, sorunların temel kaynağı olan bu olgunun çıplak bir şekilde ele alınıp çözülmesi için, ödenecek bedel ne olursa olsun, gerekli mücadelenin yürütülmesi kararı ve iradesinin ortaya konmuş olmasıdır. Aydınlanma kavramı tarihsel ve güncel boyutlarıyla ele alındığında, günümüzün sahte peygamberlerinin ve global şarlatanların bütün aldatma ve çarpıtma çabalarına rağmen, yurt ya da vatan olgusu ile kopmaz bağlarını sürdürmeye devam ediyor. Bu durum sadece bizim istediğimiz ve ısrarımızdan kaynaklanmayıp dünyamızın mevcut demografik ve politik yapısından beslenen bir gerçekliğin soncudur.

Kürt toplumunun siyasal, sosyal ve kültürel dokusunda 1970’li yılların başından itibaren meydana gelen gelişmeler, toplumun yaşadığı sarsıntılar ve biriken sorunları burada ele almayacağız. Toplumun düşünce ve davranış dünyasında, geriye dönülmeyecek adımların atıldığı; ‘biz duygusu’nun ruhsal yapısının şekillenmeye başladığı ve buna bağlı olarak toplumsal bilinç ve uyanışın ciddi bir düzeye ulaştığını vurgulamak gerekiyor. Aydınlanma kavramı kalıcı mevzilere henüz kavuşturulmamış da olsa, tek başına bu gelişmenin toplumsal bir aydınlanmanın gerekli ve yeterli koşulu olduğu açıktır. Kuşkusuz ulaşılan düzey henüz kendi kaderini tayin etme konusunda bir donanım ve yeterliliği ifade etmekten uzaktır. Ancak toplumun kendi özgür geleceğine ulaşmasının önündeki bütün iç ve dış engeller açığa çıkarılmış; herşeden de önemlisi, Kürt halkının vatan sorununun çözüm yolları gerilla mücadelesi ile ortaya konmuştur. Toplumsal güç ve enerjinin, yakalanan bilinç ve birikimler ışığında, ihtiyaç duyulan mekanizmaların yaratılarak açılan gelişim kanallarında ustaca kalıcı kazanımlara dönüştürülmesi yakıcı bir görev olarak önümüzde durmaktadır. Bunun için genel olarak toplumsal aydınlanmanın ve özel olaak da düşün dünyamızın önündeki sorunların ortaya konması, çözüm yollarının geliştirilmesi için gerekli ve zorunludur.

Hem hareket olarak kendi tarihimizle yüzleşmek ve biriken sorunlarımızı aşmak, hem de sadece Kuzey Kürdistan için değil, bir bütün olarak Kürdistan sorununun çözüm olanaklarını ciddi bir şekilde etkilediği için, PKK sürecinin Kürt düşün dünyası ve toplumsal aydınlanma konusundaki olumlu/olumsuz yanlarını ortaya koymak bizim için hem bir görevdir, hem de üstlenmemiz gereken sorumluluğun gereğidir. Bu kaçınılmazlık bizim toplumumuza karşı politik ve ahlaki sorumluluğumuzun da bir gereği ve sonucu olarak algılanmalıdır. Burada diğer Kürdistani devrimci ve yurtsever güçlerin toplumsal gelişimimize ve düşün dünyamıza katkılarını gözardı etmediğimizi; katkılarının yanında kendi süreçlerinden kaynaklanan sorunları ortaya koymayı kendilerinden beklediğimizi ifade etmekle yetineceğiz.

Devrimimizin birikim ve kazanımları saldırı altında

Gerilla ile başlayan düşünce ve davranış sürecinin bütün sonuç ve etkileri toplumu sardı, kavradı. Bu doğrultuda toplumsal bir bilinç, bellek ve ruhsal yapı şekillendi. Öcalan çizgisinin iktidar ve yönetim anlayışına rağmen, toplumsal bir aydınlanma sancılı ve ağır da olsa gelişmeye başladı. Bu gelişmeye denk düşen aydın kavramı, Öcalan’ın aşağılayıcı, dağıtıcı ve bastıran anlayışına rağmen, hiç bir tartışmaya yer vermeyecek şekilde savaş alanlarında ortaya çıktı. Bu gelişmeyi zorlayan, engelleyen ve hatta ortaya çıkan olumlu sonuçlarını yoketmeye çalışan etkenleri kapsamlı bir şekilde açığa çıkarmak hareket olarak önümüzde duran önemli görevlerden biridir. Bu yazıda konunun satır başlıklarını vurgulamakla yetineceğiz.

1. Gerilla kavramı ile birlikte ortaya çıkan aydınlanma sürecinin genel sorunları: Ulusal Kurtuluş Savaşının öncülüğünü Kürt yoksulları ve emekçileri yaptı, savaşın yükünü esas olarak bu kesimler taşıdı. Dolayısıyla bu savaş ile içiçe gelişen aydınlanma sürecinin Kürt yoksul ve emekçi kesimlerinin rengini alması anlaşılır bir durumdur. Kürt yoksullarının kendi kendisini yönetme konusundaki deneyimsizlikleri ve zaafları bire bir aydınlanma sürecine yansıdı. Dolayısıyla aydınlanma süreci bu sorunlardan ötürü ağır ve sancılı gelişti.

2. Öcalan anlayışının ve politik çizgisinin aydınlanma süreci üzerindeki tahribatları bugün sanıldığından çok daha kapsamlı ve ağırdır. Bu tahribat teorik düzeyde kısmen aydınlatılmış olsa da, toplum yaşamında ortaya çıkardığı pratik sonuçlarının ve zararlarının anlaşılması zaman alacaktır. Ne İmralı Partisi yönetenlerinin kukla mevcudiyeti, ne de Öcalan yaratması dalkavuk aydın çabaları, Öcalan çizgisinin tahribatlarını gizlemeye yetmeyecektir. Esasen geldiği noktada Öcalan, emperyalist aydınlanma kavramını Türk sömürgeciliğinin çıkarlarına ve istemlerine uyarlamaya çalışan bir pozisyon almış durumdadır. İmralı’da yapmak istediği budur! İmralı Partisi yönetenlerinin içinde bulunduğumuz günlerde Partimizin bütün değerlerinden kopmak üzere 8. Kongre sürecinde oldukları biliniyor. Bu kongrede Ulusal Krtuluş Hareketinin otuz yıllık davranış ve düşünce birikiminden koptuklarını, yeni bir oluşum ile ilan edeceklerdir. Bununla birlikte başta Öcalan olmak üzere bütün İmralı dalkavukları, artık Kürt aydınlanmasının önündeki bir iç engel olmaktan çıkıp sömürgeci efendileriyle bütünleşecek ve dolayısıyla toplumsal gelişimimize dışarıdan sokulmuş bir hançer adını alacaklardır.

3. Türk sömürgeciliğinin Kürt aydınlanması üzerindeki tahrip edici çabaları yoğunlaştırılmış bir şekilde sürüyor. Bu çabalar sadece devletin açık yönetenleri ve organları tarafından değil, aynı zamanda sağında solunda bulunan bir çok kesim tarafından yürütülmektedir. Yalçın Küçük, Doğu Perinçek, Mahir Kaynak, Doğu Ergil vb. sömürge düzeninin savunucuları, dün Öcalan’ın dizinin dibinde Kürt aydınlanmasına karşı faaliyet yürütüyorlardı. Bugün bunlara İslami cepheden, soldan ve sağdan katılan sayısı kabarık bir koro eklenmiş durumda ve bu kez Öcalan ile birlikte, TC’nin dizinin dibinde Kürt Aydınlanmasının otuz yıllık birikimlerini yok etmek üzere iş başındadırlar.

4. Geleneksel Kürt egemen kesimlerinin sözcülerinin iktidar arayışları ve bu doğrultudaki faaliyetleri dün Öcalan’ın icazetini ve desteğini alarak modern Kürt aydınlanmasını içerden kemiriyordu; bugün bu kesimler, devrimimizin kazanımlarını sömürgecilere pazarlayarak istikbal arayışlarına hız vermiş durumdadırlar. İmralı Partisi yönetenlerinin tasfiye sürecinde rant peşinde koşan bu kesimler, tarihsel ‘İşbirlikçi sınıf’ geleneklerinin gereği gerilla sürecinin kazanımlarını tahrip edip dağıtmada ekonomik, sosyal ve kültürel alanlarda uğursuz ‘Kürdi’ bir rol oynamaktadırlar.

5. Batılı emperyalist merkezlerde beslenen çıkar grupları, dün hümaniter giysileriyle Öcalan dostluğu sayesinde Kürt Aydınlanmasını kemiren bir işlev görüyordu. Bu kesimler bugün artık Öcalan ve İmralı tasfiyecileriyle değil, doğrudan Türk sömürgeciliğiyle kol kola girerek Ulusal kurtuluş sürecinin kazanımlarına karşı faaliyet yürütmektedirler. Yine Batılı sömürgecilerin arka bahçelerinde beslenen bir çok Kürt kişi ve kuruluşu, emperyalizmin ‘ıslah projeleri’ kapsamında dünden daha açık ve pervasız bir biçimde devrimimizin otuz yıllık kazanımlarını pazarlamak üzere kurumlarımızın başına çöreklenmişlerdir.

Aydınlanma birikimimizi savunmak bir yurtseverlik görevidir

Yukarıdaki etkenlerin hepsi İmralı sürecinde kesişmekte ve bu nedenle İmralı sürecinin aydınlanma dünyamız üzerindeki çabalarını bir kaç noktada toplamakta yarar görüyoruz.

Esas olarak ‘Vatan’ kavramının reddi üzerine oturtulan İmralı Süreci, savaş yıllarındaki karşıtlarına dönüşme çabasının adıdır. Bunun için İmralı öncesi mücadele içinde ve etrafında sorun olarak değerlendirilen ilişkiler ve anlayışlar, İmralı süreci ile birlikte hayatın her alanında konumlandırıldılar. Bununla neler hedeflenmektedir?

1. Gerilla kavramı etrafında ortaya çıkan davranış ve düşünce sisteminin parçalanmak istenmesi. Devrimin ortaya çıkardığı aydınlanma dinamiklerinin sözcüleri ile birlikte tasfiye edilmesi, yerlerine tasfiye sürecine uygun davranış ve düşünceler üreten pespaye aydın ilişkilerinin hakim kılınması.

2. Aydınlanma sürecinin kurum ve mevzilerinin işlevizleştirilmesi, dondurulması, tahribi ve böylece yok edilme sürecine alınması hedeflenmektedir. Gerek ülkedeki, gerek ülke dışındaki Kürt aydınlanmasının kurumsal dünyası ciddi bir Türkleştirilme kampanyası ile tahribat sürecine alınmıştır. Henüz faal gibi görülen kurumlar ve mevziler ise rant kapısı olarak kullanılmakta ve İmralı projesinin yürütülmesi için gerek duyulan şarlatan, hırsız ve dalkavuk aydın tipinin beslendiği alanlar olarak kullanılmaktadır. Bu dalkavuk ve rantçılara ihtiyaç duyulmayacağı gün geldiğinde ise, bu kurumların kapılarına kilit asılacaktır! Bu bakımdan işgal altındaki mevcut kurum ve mevzileri savunup kurtarmaya çalışmak siyasal görüşü ne olursa olsun her Kürt yurtseverinin ve ve onurlu aydının görevidir!

3. İşbaşında tutulan sahtekar ve dalkavukların düşünce ve davranış bozuklukları doğrultusunda yapılan işlerin, daha doğrusu ortaya çıkan çirkinliklerin, Ulusal Kurtuluş Hareketinin değerler sistemine ve böylece toplumumuzun bütününe yedirilmesi hedeflenmektedir.

4. Kimlik bildirimi adı altında oynanan ortaoyununun yanında, Kürt yurtseverliğinin yok edilmesini hedefleyen Türkleştirme çabaları ciddi bir tehlike düzeyinde sürdürülmektedir. Mevcut kurum ve mevzilerin ciddi oranda ‘Kürt dostu’ adı altında sömürge düşünce yapısında olanlarla doldurulduğu biliniyor.

5. Kürt toplumu üzerinde bir baskı aygıtına dönüşen Başkanlık Konseyinin, başta gerilla mevzileri olmak üzere toplumumuzu zapt-u rapt altına almaya çalışan, farklı düşünce ve gelişmelere hayat hakkı tanımayan şiddet uygulamaları ciddi bir sorun olarak orta yerde durmaktadır.

Sonuç olarak; Kürdistan’ın bütün alanlarında son otuz yılda ortaya çıkan somut kazanımları ortak payda olarak temel alan ve bu zemin üzerinde yükselmeyi esas alan aydınlanma hareketinin güçlendirilmesi temel görev olarak hepimizin önünde durmaktadır. Pratik anlamda işgal altındaki ve bitirilmesi hedeflenen mevzi ve kurumların devrimci bir temelde sahiplenilmesi, günümüz Kürt yurtseverliğinin görevidir. Yine bilim sanat özgürlüğü doğrultusunda yeni kurum ve mevzilerin oluşturulması; Güney Kürdistan’daki bilim, sanat ve kültür alanlarındaki kurumsal yapılanmalarla pratik içinde sıkı ilişkiler kurmak, karşı karşıya bulunduğumuz tehlikelere karşı almamız gereken tedbirlerin başında gelmektedir.

15 Ocak 2002

PKK-Devrimci Çizgi Savaşçıları

(Ara başlıklar SY Kızıl Bayrak tarafından konulmuştur...)