02 Şubat '02
Sayı: 05 (45)


  Kızıl Bayrak'tan
  Liberal enkaza dönüşen ÖDP
  Demokratik hak ve özgürlüklerin kapsamı...
  Düzenin yaydığı sahte umutlar ve devrimci çözüm
  Kürt halkı üzerindeki faşist ablukaya son!
  İşçi kıyımlarına karşı mücadele yolu seçilmeli
  Direniş hergün kendisini yenileyen ve güçlendiren bir tarzda sürüyor"
  KESK kurullarına doğru...
  Kültür-sanat sorunları ve sınıf mücadelesi
  "Paralı eğitime hayır!" kampanyası sürüyor...
  Özgürlük ve bağımsızlık mücadelesi...
  İsviçre'de inşaat işçileri: "Mezarda emekliliğe hayır!"
  Emperyalizmin kanlı yüzü gizlenemiyor
  Devletin "muhtırası"na PKK yanıtı
  Kürt aydınlanmasının sorunları
  Ayşe Nur Zarakolu yaşamını yitirdi
   Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 
Devletin “muhtırası”na PKK yanıtı

Y. Maden

Anadilde eğitim kampanyası ve devletin aldığı karşı tutumla birlikte toplumun gündemine oturan Kürt sorunu, PKK ve devlet cephesinden atılan yeni adımlar ve tepkilerle birlikte yeni bir safhaya ulaşmış bulunuyor. Bu safha sermaye devletinin soruna dönük çözüm platformu ekseninde şekilleniyor ve iplerini tümüyle devlete bırakmış olan PKK tarafından da yine bu eksende yeni bazı adımlarla tamamlanıyor.

Bilindiği üzere sermaye devletinin anadilde eğitim kampanyasına verdiği ilk tepki dizginsiz bir faşist terör olmuş, bunu ise teslimiyetçi platformunun önüne konulan 12 maddelik yeni bir samimiyet sınavı izlemişti. Buna göre artık Kürdistan ve Kürt kimliğini hatırlatacak tüm söylem ve çalışmalardan vazgeçilecek, gerilla kayıtsız şartsız teslim edilecekti vb. Yani açık bir inkar ve tasfiye programı PKK’nin önüne konulup, karşılığı ise devletin “büyüklüğü”ne bırakıldı. Bu, Kürt kimliği ve Kürdistan adına ne varsa tümüyle tarihin derinliklerine gömülmesi anlamına geliyordu. Böylelikle Kürt sorunu sermaye devletinin inkarcı ve imhacı çözüm platformu doğrultusunda güya çözüme kavuşturulmuş olacaktı.

Tüm bunlar esas olarak, Öcalan’ın İmralı savunmalarıyla ortaya koyduğu, PKK’nin ise 7. Kongre’de benimsediği teslimiyet programının nihai sonuçlarına ulaştırılması için yolun açılması anlamına geliyor. Bundan dolayıdır ki sermaye devleti, uzun süredir unutulmaya terkettiği Kürt sorununa ve mücadelesine karşı kapsamlı bir tasfiye operasyonu başlatmış bulunuyor.

Teslimiyetçi platform eliyle kendi kanalında sistemli adımlarla yürütülen tasfiye süreci, anadilde eğitim kampanyasının kendi sınırlarını aşması ve bölgede ABD’nin operasyon planlarıyla birlikte Kürt sorununun farklı bir mecraya girme ihtimali nedeniyle, sermaye devletinin doğrudan ve kapsamlı müdahaleleriyle yeni bir aşamaya sokuluyor. Sermaye devleti teslimiyet sürecinin sadece PKK faktörüne dayanarak ilerletilemeyeceğini görüyor ve bugünkü adımlarını buna göre atıyor. Bunun için bir yandan faşist terör dizginsizce kullanılarak Kürt halkının mücadele dinamikleri sindirilmeye çalışılırken, diğer yandan PKK’nin 8. Kongresi’ne biçilen misyon açıkça tanımlanmış oluyor. Böylece kayıtsız ve şartsız teslimiyetin önü açılıyor, Kürt halkının idam hükmü hazırlanıyor.

Sermaye devletinin teslimiyet sürecini nihai hedeflerine ulaştırma operasyonunu başarıya ulaştırması, teslimiyetçi platformun rolünü tam bir sadakatle yerine getirmesine bağlı. PKK’nin operasyona verdiği tepki ise, sadakatinin ve samimiyetinin yeni bir kanıtı olmuştur.

Teslimiyetçi platform sermaye devletinin güncel teslimiyet programına işlerlik kazandırmak için, rolünün gereklerini bildik yöntemler izleyerek yerine getiriyor. Devletin 12 maddelik “muhtırası”, bir yandan onun inkar ve imhada ısrarcı olduğu yönlü beyanatlarla sözde reddedilirken, hemen arkasından “buna rağmen diyalog için anlamlı bir girişim” demagojik söylemleriyle parlatılıyor. Bunu, anadilde eğitim kampanyasını yine parlak sözler arkasına gizlenerek okuma odalarına kapatan, böylelikle siyasal mücadele alanının dışına iten tutum izliyor. Bu, teslimiyet platformunun Kürt sorununu kültürel bir soruna indirgeyip, bunu ise bireysel haklar çerçevesinde ele alan temel çizgisinin özlü ve güncel ürünüdür. Çünkü bireysel haklar olarak kurgulanan bir talebin siyasal mücadele alanının dışına itilmesi do¤al ve mantıki olacaktır.
Bilindiği gibi, anadilde eğitim talebi bireysel-kültürel haklar düzleminde, güdük “Kürtçe seçmeli ders olsun” biçiminde gündeme sokulmuş, ancak sorunun kapsamı ve Kürt halkının bu vesileyle açığa çıkan mücadele enerjisiyle siyasal mücadele düzlemine taşırılmıştı. Bundan dolayı devlet başlattığı operasyonla, Kürt sorununu bireysel-kültürel haklar sınırlarına ve bu sınırlarda bir “mücadeleye” indirgemeyi hedeflemektedir.

Teslimiyetçiler de kendi cephelerinden aynı hedef doğrultusunda davranmaktadırlar. PKK BK üyesi Nizamettin Taş bu gerçeği şu sözleriyle kanıtlıyor: "Bu kampanyanın değişik yöntemlerle demokratik çerçevede, tahrike gelmeden genişleyerek sürmesi gerekiyor. Öğrenci olur, doksan yaşındaki yaşlı olur, beş yaşındaki çocuk olur, herkesin katılması gerekiyor. Bu kutsal ve başkasından talep edilmeyecek bir haktır. Devletin verip vermemesi önemli değil.” (Özgür Politika/29 Ocak 2002)

Teslimiyetçi platform cephesinden Kürt halkını dizginlemek, siyasal mücadele düzeyine taşan etkinlikleri sınırlamak için atılan adımlar, Osman Öcalan tarafından açıklanan 5 maddelik “devletten beklentiler paketi” ile birlikte bir program düzeyine çıkarıldı. Bu program, her ne kadar devletin 12 maddelik “muhtırası”na karşı verilmiş karşıt bir “muhtıra” havasında açıklansa da, özünde 12 maddeyle özetlenen “samimiyet sınavı”nın çözüm anahtarı biçimindedir. Kürt halkının hassasiyetlerini gözeten ilk dört maddedeki taleplerin pratik hiçbir değeri yoktur ve tümüyle teslimiyetçi bir öze sahiptir.
İlk madde, Öcalan’ın sosyal yaşam koşullarının düzeltilmesini ve ona daha sağlıklı bir ortam sağlanmasını içermektedir. Yani “Kürt halkının önderi Başkan Apo” için teslimiyet karşılığında istenen, onun özgürlüğü değil, tutsaklık koşullarının iyileştirilmesinden ibarettir. “Devletten beklentiler paketi”nin açıklandığı aynı günlerde bazı burjuva basın organlarında Öcalan’ın “lüks yaşamı”na ilişkin yazılanlar düşünülürse, bu “beklentinin” devlet tarafından yerine getirilecek hiçbir pratik karşılığının olmadığı görülür.

2. madde, Kürtçe’nin eğitim dili olmasının kabul edilmesi biçimindedir. Görünürde “paket” içerisinde en ileri taleptir. Ancak bunun sadece Kürt halkının bu talep ekseninde ortaya çıkmış bulunan ulusal enerjisini pasifize etme niyeti taşıdığı ortadadır. Bu hem, 3. madde (Kürt halkı kültürel gelişmesini sağlayabilmeli) ile beraber ele alındığında, hem de kardeş Öcalan’ın aynı açıklamasında Kürtçe eğitimini bireysel kültürel haklar düzeyine indirgeyen tutumundan dolayı böyledir.

4. madde, “viraneye uğramış Kürdistan dediğimiz ülkemiz”in inşasını içermektedir. Bunun için “ekonomik hamleler başlatılmalı, sosyal düzenlemeler yapılmalı ve bunun için özel programlar uygulanmalı”dır. Bilindiği gibi uzun süredir Türk ordusu tam da bu tanımlamalar altında “Mehmetçik...” kampanyaları sürdürmektedir.

“Silahlı güçlerin tasfiyesi gerekiyorsa” şeklinde başlayan son madde ile dillendirilen beklenti ise genel aftır. Asıl murat da budur zaten. Affedilerek düzen legalitesi içine alınmak...

İşte teslimiyetçilerin Kürt halkına sundukları “çözüm programı” budur. Bu “program” düzenin bataklığına çıkmakta, tümüyle sermaye devletinin ihtiyaç ve beklentilerini esas almaktadır. Bu anlamda ondan dilenmiş utangaç bir özür olarak da nitelendirilebilir.

Kürt halkı, ulusal hak ve özgürlük taleplerini, bu sahte çözüm programının peşine takılarak değil, kaderini işçi sınıfının devrimci iktidar mücadelesiyle birleştirerek kazanacaktır.



Mamak İşçi Kültür Evi’nin Nazım Hikmet etkinliğine çağrı bildirisi...

“Nazım Hikmet
vatan hainliğine devam ediyor hala...”

Umudumuzu, acılarımızı, gelecek güzel günlere olan inancımızı, öfkemizi şiirleriyle ve devrimci yaşamıyla temsil eden devrimin ve komünizmin şairidir Nazım...

Tüm yaşamını sınıfsız, sömürüsüz bir dünya özleminin giderilmesi için adamıştır o. O yaşamının 13 yılını zindanlarda, devrimci kimliğinden, büyük sevdasından ve işçi sınıfı davasından bir an bile tereddüt etmeden yaşamıştır.

“Dolaşacaktır elini kolunu sallaya sallaya
en şanlı elbisesiyle
işçi tulumuyla
bu güzelim memlekette hürriyet...”

Bugün işçi sınıfı ve emekçilere azgınca saldıranlar, Nazım’ın 100. doğum yılı olması nedeniyle onun yaşamı ve ideallerine de saldırarak onu ehlileştirmeye çalışıyorlar. İnsanlığın uzun yıllar boyu yarattığı değerleri savaşlarla, katliamlarla yoketmeye çalışanlar yine bu topraklarda yeşeren bir değere, Nazım Hikmet’e, onun devrimci yaşamına ve devrimci sanatına saldırıyorlar. Onun idealleri ve sanatı, kaynağını işçi sınıfı ve ezilen halkların acıları, sevinçleri ve umutlarından alıyor. O hala komünizmin şairi olarak sömürenlerin karşısında dimdik duruyor. Tam da bu duruşundan ötürü her türlü aşağılık saldırıya maruz kalıyor. Her tarafından pislik akan kapitalist düzene karşı o;

“Alnı yukarıda kırmızı boyun atkısı rüzgarda
yürüyor adım adım, yürüyor ağır ağır
yürüyor
yürüyor o
ıslıkla kızgın bir ölüm marşı çalarak.”

Kapitalizmin ölümünü muştulayan marşını kulağımıza fısıldıyor hala. Bu sese kulak vermeli ve geleceğimizi karanlığa gömmeye çalışanlara karşı binlerce Nazım olarak dikilmeliyiz. Tüm değerlerimize sımsıkı sarılarak Nazım Hikmet’i kirletmelerine izin vermemeliyiz. Çünkü o, yaşamını işçi sınıfı ve emekçilerin devrim ve sosyalizm mücadelesine adadı. Ona sahip çıkmak da işçi sınıfı ve emekçilere düşüyor...

Mamak İşçi Kültür Evi

Nazım Hikmet’in 100. doğum yılı etkinliği

Tarih : 3 Şubat 2002 (Pazar)
Saat : 15:00
Yer : Mamak İşçi Kültür Evi/Tuzluçayır Mah., Tıp Fakültesi Cad., 255/B