02 Şubat '02
Sayı: 05 (45)


  Kızıl Bayrak'tan
  Liberal enkaza dönüşen ÖDP
  Demokratik hak ve özgürlüklerin kapsamı...
  Düzenin yaydığı sahte umutlar ve devrimci çözüm
  Kürt halkı üzerindeki faşist ablukaya son!
  İşçi kıyımlarına karşı mücadele yolu seçilmeli
  Direniş hergün kendisini yenileyen ve güçlendiren bir tarzda sürüyor"
  KESK kurullarına doğru...
  Kültür-sanat sorunları ve sınıf mücadelesi
  "Paralı eğitime hayır!" kampanyası sürüyor...
  Özgürlük ve bağımsızlık mücadelesi...
  İsviçre'de inşaat işçileri: "Mezarda emekliliğe hayır!"
  Emperyalizmin kanlı yüzü gizlenemiyor
  Devletin "muhtırası"na PKK yanıtı
  Kürt aydınlanmasının sorunları
  Ayşe Nur Zarakolu yaşamını yitirdi
   Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 
Düzenin yaydığı sahte umutlar
ve devrimci çözüm

Kürt gençliğinin yürüttüğü dilekçe kampanyası devletin sert tepkisiyle karşılaştı. Dilekçe veren yaklaşık iki bin öğrenci gözaltına alındı. Kürtçe ders kampanyasını yönlendirmekle suçlanan HADEP’in 90 yöneticisi de gözaltına alındı. Gözaltına alınanlardan bir kısmı çıkartıldıkları DGM’lerce tutuklandılar.

İçişleri Bakanı, 81 ilin valisine, “Anayasa ihlaline” göz yumulmaması ve dilekçe verenlere karşı girişimde bulunulması talimatı gönderdi. Okullar ve üniversitelerde Kürtçe konuşan öğrencilerin güvenlik birimlerine bildirilmesi, okullarda yasaklı dilde afiş asılmasına, tiyatro oyunu sahnelenmesine ve tartışma konferansları düzenlenmesine izin verilmemesi istendi. Kısacası bu konuda sistemli bir sindirme politikası devreye sokuldu.

Bütün bunlar düzen cephesinde bazı tartışmaların önünü açtı. Köşe yazarları ve siyasetçiler bu konuda yazılar yazıp, demeçler verdiler. Konu üzerinde çok çeşitli şeyler yazılıp çizilmekle birlikte iki temel görüş ortaya çıktı.

Bunlardan birincisi, MGK bildirisinde ve başbakanın demeçlerinde dillendirilen resmi görüşün yansımaları. Bu görüşe göre kampanyanın arkasında PKK var. PKK dış dünyanın gözünde Türkiye’yi zor duruma düşürmek için Kürt gençlerini kullanıyor. Hem zaten kendi örgüt içi eğitimini bile Türkçe yapan PKK’nin Kürt gençlerini Kürtçe eğitim için yönlendirmesi, işin içinde “bölücü niyetler” olduğunu gösteriyor.

Diğer görüşü ise, düzen siyaseti cephesinde kısmen Mesut Yılmaz, medyada ise bir takım köşe yazarları dile getiriyorlar. Bunlar Kürtçe eğitim talebine karşı gösterilen tepkinin Avrupa Birliği’ne girmeye çalışan Türkiye’yi Avrupa karşısında zor durumda bıraktığını savunuyorlar. Örneğin şu türden satırlara düzen medyasında sık sık rastlanır oldu.

“MGK desteğindeki hükümetin, olayları polisiye gözlerle görmesi, insanlara kolayca ‘bölücü’ damgasını yapıştırması, sadece HADEP’in oyunu bir kaç puan arttırmaya, Türkiye’yi de Avrupa Birliği’nden bir kaç adım daha uzaklaştırmaya yarar.” (Nazlı Ilıcak, Yeni Şafak, 31 Ocak ‘02)
“Kürtçe eğitim, Kürt kökenli vatandaşlara iyilik mi, kötülük mü? Kürtçelerin hangisiyle eğitim? Kim verecek? Hangi kitaplarla? diye soranlar var.

Bırakalım onlar düşünsün!

Devlet ille de işin içinde olmasın. Kolektif değil, bireysel haklar çerçevesinde yapılsın anadilde eğitim.

Demokrasinin, AB’nin gereği bu. Tıpkı 159, 312’nin iyileştirilmesi, yani ifade özgürlüğü alanının genişletilmesi gibi...

Bütün bunlar, devleti ve bayrağı tek olan, resmi dili ve genel eğitimi Türkçe olan Türkiye’de yapılır. Yapılmalıdır. Böylece, hem demokrasi ve Avrupa yolunda ilerleriz, hem de iç barışın temellerini sağlamlaştırırız.” (Hasan Cemal, Milliyet, 29 Ocak ‘02)

Her iki tutumun da dikkat çeken yanı, sorunun özüne dokunmadan sahte tartışma eksenleri etrafında dönüp durmalarıdır. Bu sorunun ne olduğunu anlamamaktan değil, tersine son derece bilinçli bir tutumun ürünüdür.

Bu iki görüş, düzenin Kürt hareketini ehlileştirmeye dönük politikasının iki farklı yüzünü oluşturmaktadır. Birincisi, yani MGK çizgisinin temsil ettiği, emperyalizmin ulusal hareketleri düzen içi kanallarda eritmeye dönük o ünlü “ez ve çöz” politikasının “ezme” boyutudur. Sistematik terör ve baskıyla ulusal hareketin en geri mevzilerden de sökülüp atılması, bugüne kadar oluşturulmuş Kürt ulusal kimliğinin bütünüyle inkarı, Kürt halkının herşeye rağmen belli bir düzeyde koruduğu devrimci mücadele dinamizminin yokedilmesi amaçlanmaktadır.

Kürtçe eğitim talebine sahip çıkıyor görünen ve daha çok kimi burjuva köşe yazarları tarafından sahiplenilen ikinci tutum ise, resmi politikanın tamamlayıcısı türünden bir işlev görmektedir. Kısaca söylemek gerekirse, sadece baskı ve terörle yol alınamayacağı bilindiği için Kürt halkına sahte çıkış yolları göstermek de ihmal edilmemektedir.

Bu sahte çıkış yollarından biri, ulusal istemlerle ulusal mücadele arasındaki kopmaz bağın kopartılmasıdır. Burjuva yazarlar Kürt halkının kendi dilini kullanma hakkını bir yere kadar teslim etmekle birlikte, bunun bir mücadele sonucu elde edilmesinden ya da öyle algılanmasından fazlasıyla rahatsızdırlar. Bu nedenle ve çoğunlukla yazılarında Kürtçe’nin kullanımı gibi taleplerin kabulünü PKK’nin koşulsuz ve tam teslimiyetine bağlamaktadırlar. Tıpkı Gülay Göktürk’ün yaptığı gibi:

“Kürtçenin seçmeli ders olmasını savunmak, eski PKK’nın değil, terörden vazgeçmiş ve üniter yapı içinde çözüm arayan bir PKK’nın eylemi olabilir ancak. ‘TC’nin sömürgeci eğitimine hayır’ diyen ve sapır sapır öğretmen öldüren bir PKK, böyle bir imza eylemini zaten yapamazdı. O PKK ile, bugün Milli Eğitim’den Kürtçe’yi seçmeli ders olarak koymasını isteyen PKK aynı değildir. O zaman, bu değişim neden örgütün ismine de yansımasın?” (Sabah, 23 Ocak 2000)

Kürt halkının önüne sürülen en büyük sahte umut ise, “Avrupa demokrasisi”dir. Kürtçe eğitim hakkının Avrupa demokrasisinin bir parçası olduğu fikri alttan alta işlenmekte, Kürt halkı ulusal istemleri için mücadele etmek yerine Avrupa emperyalizminden medet ummaya itilmektedir. Kuşkusuz bu da teslimiyetin başka bir yüzüdür.

Abdullah Öcalan ve PKK yöneticilerinin Avrupa sevdasına düzenin çok özel bir çabası olmadan önce kapıldıkları, Kürt sorunun çözümünü esas olarak emperyalizme havale ettikleri biliniyor. Düzen şimdi aynı şeyi Kürt halk kitleleri üzerinden de yapmaya çalışıyor.

Kürt halkının umudu devrimdedir!

Hem düzen, hem de PKK’nin teslimiyet batağına batmış yöneticileri Kürt halkını emperyalizmden çözüm beklemeye, böylece de tümüyle düzen politikalarına yedeklemeye çalışıyorlar.

Oysa ki ulusal kurtuluş mücadelelerinin son yüz yıllık tarihi, emperyalizmden medet ummanın halklara hiçbir şey kazandırmadığını gösteren örneklerle doludur. Yüzyılın başında dünyanın hemen her yerinde elini halkların kanına bulamış olan Avrupa emperyalizminin Kürt halkının ulusal istemlerinin güvencesi olamayacağı açıktır.

Emperyalist kapitalizm, işçi ve emekçi yığınların sömürülmesi, ezilen halkların köleleştirilmesi temelinde yaşam olanağı bulmaktadır. Dolayısıyla emperyalist kapitalizmi hedeflemeyen, işçi ve emekçi hareketiyle birleşme perspektifine sahip olmayan ulusal kurtuluş hareketlerinin mücadelelerini gerçek bir başarıyla taçlandırmaları mümkün değildir.

Günümüzde ulusal sorunun gerçek ve kalıcı bir çözümünü ancak işçi sınıfının devrimci mücadelesi ve devrimci iktidarı sağlayabilir. Bu Kürt halkının mücadelesi için de böyledir. Kürt halkının özgürleşme mücadelesinde küçümsenmeyecek bir payı olan PKK’nın son yıllarda düzenden icazet dilenecek duruma düşmesinin gerisinde de, Türkiye’nin işçi ve emekçileriyle devrimci temelde mücadele birliğine gitmek yerine düzen içi politikaların tercih edilmesi yatmaktadır.

Kürt halkı ancak Türkiye’nin işçi ve emekçileriyle birlikte düzenin temellerine karşı devrimci bir mücadeleyi yükselttiğinde, ulusal taleplerini de gerçekten elde etmenin imkanlarını yaratabilecektir.