ve devrimci çözüm Kürt gençliğinin yürüttüğü dilekçe kampanyası devletin sert tepkisiyle karşılaştı. Dilekçe veren yaklaşık iki bin öğrenci gözaltına alındı. Kürtçe ders kampanyasını yönlendirmekle suçlanan HADEPin 90 yöneticisi de gözaltına alındı. Gözaltına alınanlardan bir kısmı çıkartıldıkları DGMlerce tutuklandılar. İçişleri Bakanı, 81 ilin valisine, Anayasa ihlaline göz yumulmaması ve dilekçe verenlere karşı girişimde bulunulması talimatı gönderdi. Okullar ve üniversitelerde Kürtçe konuşan öğrencilerin güvenlik birimlerine bildirilmesi, okullarda yasaklı dilde afiş asılmasına, tiyatro oyunu sahnelenmesine ve tartışma konferansları düzenlenmesine izin verilmemesi istendi. Kısacası bu konuda sistemli bir sindirme politikası devreye sokuldu. Bütün bunlar düzen cephesinde bazı tartışmaların önünü açtı. Köşe yazarları ve siyasetçiler bu konuda yazılar yazıp, demeçler verdiler. Konu üzerinde çok çeşitli şeyler yazılıp çizilmekle birlikte iki temel görüş ortaya çıktı. Bunlardan birincisi, MGK bildirisinde ve başbakanın demeçlerinde dillendirilen resmi görüşün yansımaları. Bu görüşe göre kampanyanın arkasında PKK var. PKK dış dünyanın gözünde Türkiyeyi zor duruma düşürmek için Kürt gençlerini kullanıyor. Hem zaten kendi örgüt içi eğitimini bile Türkçe yapan PKKnin Kürt gençlerini Kürtçe eğitim için yönlendirmesi, işin içinde bölücü niyetler olduğunu gösteriyor. Diğer görüşü ise, düzen siyaseti cephesinde kısmen Mesut Yılmaz, medyada ise bir takım köşe yazarları dile getiriyorlar. Bunlar Kürtçe eğitim talebine karşı gösterilen tepkinin Avrupa Birliğine girmeye çalışan Türkiyeyi Avrupa karşısında zor durumda bıraktığını savunuyorlar. Örneğin şu türden satırlara düzen medyasında sık sık rastlanır oldu. MGK desteğindeki hükümetin, olayları polisiye gözlerle görmesi, insanlara kolayca bölücü damgasını yapıştırması, sadece HADEPin oyunu bir kaç puan arttırmaya, Türkiyeyi de Avrupa Birliğinden bir kaç adım daha uzaklaştırmaya yarar. (Nazlı Ilıcak, Yeni Şafak, 31 Ocak 02) Bırakalım onlar düşünsün! Devlet ille de işin içinde olmasın. Kolektif değil, bireysel haklar çerçevesinde yapılsın anadilde eğitim. Demokrasinin, ABnin gereği bu. Tıpkı 159, 312nin iyileştirilmesi, yani ifade özgürlüğü alanının genişletilmesi gibi... Bütün bunlar, devleti ve bayrağı tek olan, resmi dili ve genel eğitimi Türkçe olan Türkiyede yapılır. Yapılmalıdır. Böylece, hem demokrasi ve Avrupa yolunda ilerleriz, hem de iç barışın temellerini sağlamlaştırırız. (Hasan Cemal, Milliyet, 29 Ocak 02) Her iki tutumun da dikkat çeken yanı, sorunun özüne dokunmadan sahte tartışma eksenleri etrafında dönüp durmalarıdır. Bu sorunun ne olduğunu anlamamaktan değil, tersine son derece bilinçli bir tutumun ürünüdür. Bu iki görüş, düzenin Kürt hareketini ehlileştirmeye dönük politikasının iki farklı yüzünü oluşturmaktadır. Birincisi, yani MGK çizgisinin temsil ettiği, emperyalizmin ulusal hareketleri düzen içi kanallarda eritmeye dönük o ünlü ez ve çöz politikasının ezme boyutudur. Sistematik terör ve baskıyla ulusal hareketin en geri mevzilerden de sökülüp atılması, bugüne kadar oluşturulmuş Kürt ulusal kimliğinin bütünüyle inkarı, Kürt halkının herşeye rağmen belli bir düzeyde koruduğu devrimci mücadele dinamizminin yokedilmesi amaçlanmaktadır. Kürtçe eğitim talebine sahip çıkıyor görünen ve daha çok kimi burjuva köşe yazarları tarafından sahiplenilen ikinci tutum ise, resmi politikanın tamamlayıcısı türünden bir işlev görmektedir. Kısaca söylemek gerekirse, sadece baskı ve terörle yol alınamayacağı bilindiği için Kürt halkına sahte çıkış yolları göstermek de ihmal edilmemektedir. Bu sahte çıkış yollarından biri, ulusal istemlerle ulusal mücadele arasındaki kopmaz bağın kopartılmasıdır. Burjuva yazarlar Kürt halkının kendi dilini kullanma hakkını bir yere kadar teslim etmekle birlikte, bunun bir mücadele sonucu elde edilmesinden ya da öyle algılanmasından fazlasıyla rahatsızdırlar. Bu nedenle ve çoğunlukla yazılarında Kürtçenin kullanımı gibi taleplerin kabulünü PKKnin koşulsuz ve tam teslimiyetine bağlamaktadırlar. Tıpkı Gülay Göktürkün yaptığı gibi: Kürtçenin seçmeli ders olmasını savunmak, eski PKKnın değil, terörden vazgeçmiş ve üniter yapı içinde çözüm arayan bir PKKnın eylemi olabilir ancak. TCnin sömürgeci eğitimine hayır diyen ve sapır sapır öğretmen öldüren bir PKK, böyle bir imza eylemini zaten yapamazdı. O PKK ile, bugün Milli Eğitimden Kürtçeyi seçmeli ders olarak koymasını isteyen PKK aynı değildir. O zaman, bu değişim neden örgütün ismine de yansımasın? (Sabah, 23 Ocak 2000) Kürt halkının önüne sürülen en büyük sahte umut ise, Avrupa demokrasisidir. Kürtçe eğitim hakkının Avrupa demokrasisinin bir parçası olduğu fikri alttan alta işlenmekte, Kürt halkı ulusal istemleri için mücadele etmek yerine Avrupa emperyalizminden medet ummaya itilmektedir. Kuşkusuz bu da teslimiyetin başka bir yüzüdür. Abdullah Öcalan ve PKK yöneticilerinin Avrupa sevdasına düzenin çok özel bir çabası olmadan önce kapıldıkları, Kürt sorunun çözümünü esas olarak emperyalizme havale ettikleri biliniyor. Düzen şimdi aynı şeyi Kürt halk kitleleri üzerinden de yapmaya çalışıyor. Kürt halkının umudu devrimdedir! Hem düzen, hem de PKKnin teslimiyet batağına batmış yöneticileri Kürt halkını emperyalizmden çözüm beklemeye, böylece de tümüyle düzen politikalarına yedeklemeye çalışıyorlar. Oysa ki ulusal kurtuluş mücadelelerinin son yüz yıllık tarihi, emperyalizmden medet ummanın halklara hiçbir şey kazandırmadığını gösteren örneklerle doludur. Yüzyılın başında dünyanın hemen her yerinde elini halkların kanına bulamış olan Avrupa emperyalizminin Kürt halkının ulusal istemlerinin güvencesi olamayacağı açıktır. Emperyalist kapitalizm, işçi ve emekçi yığınların sömürülmesi, ezilen halkların köleleştirilmesi temelinde yaşam olanağı bulmaktadır. Dolayısıyla emperyalist kapitalizmi hedeflemeyen, işçi ve emekçi hareketiyle birleşme perspektifine sahip olmayan ulusal kurtuluş hareketlerinin mücadelelerini gerçek bir başarıyla taçlandırmaları mümkün değildir. Günümüzde ulusal sorunun gerçek ve kalıcı bir çözümünü ancak işçi sınıfının devrimci mücadelesi ve devrimci iktidarı sağlayabilir. Bu Kürt halkının mücadelesi için de böyledir. Kürt halkının özgürleşme mücadelesinde küçümsenmeyecek bir payı olan PKKnın son yıllarda düzenden icazet dilenecek duruma düşmesinin gerisinde de, Türkiyenin işçi ve emekçileriyle devrimci temelde mücadele birliğine gitmek yerine düzen içi politikaların tercih edilmesi yatmaktadır. Kürt halkı ancak Türkiyenin işçi ve emekçileriyle birlikte düzenin temellerine karşı devrimci bir mücadeleyi yükselttiğinde, ulusal taleplerini de gerçekten elde etmenin imkanlarını yaratabilecektir. |
|||||