17 Kasım '01
Sayı: 35


  Kızıl Bayrak'tan
  Son eylemler ışığında sınıf ve kitle hareketinin durumu
  Ankara yürüyüşü ve mitingi: Karşılamalarda coşku, Ankara'da kitlesel gösteri
  Kamuda tasfiye saldırısı
  DİSK, KESK Ankara yürüyüşü ve Emek Platformu'nun eylemleri...
  Armutlu'ya ve Alibeyköy'e operasyon!
  Yoldaşlarının kaleminden Armutlu şehitleri...
  Ekim Gençliği'nden...
  Savaş, anti-emperyalist mücadele ve zor dönem devrimciliği
  "Uygar" batı, "barbar" doğu!...
  Uluslararası hareket
  Emperyalist barbarlık ve çevre tahribatı
  Noam Chomsky ile röportaj...
  Güney Kürdistan, olası gelişmeler ve devrimci yurtsever tutum
  Size verilecek bir gülüm vardı...
   Parti bilinciyle sınıfa, kitlelere!
   Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 
Öncü işçiler örgütlü ve
bilinçli olmalıdır!

Merhaba... Sizlerle daha önce çalışmış olduğum fabrikadaki deneyimimi Kızıl Bayrak üzerinden paylaşmak istedim.

Çalıştığım fabrika zımpara üzerine üretim yapıyordu. Fabrikada yaklaşık 25-30 işçi çalışıyordu. Çalışanların çoğunluğunu ise genç işçiler oluşturmaktaydı.

Zımpara üretiminde kullanılan ham maddeler önlem almadan kullanıldığında, insan sağlığı üzerinde olumsuz etkilere neden oluyor. Üretimde kullanılan kostik maddesinin sıcak su ile karışımından oluşan buharın, koruyucu önlem alınmadığında, direk temas halinde bulunan işçiler tarafından solunması ilik kanserine ve vücuttaki organlarda ağır tahribata neden olmakta. Ayrıca diğer bölümlerde çalışan arkadaşlar yoğun toz içerisinde çalışmalarına karşın hiçbir önlem alınmıyor.

Zam dönemi geldiğinde patron (birkaç hafta öncesinde teslim edilmesi gereken malların sabaha kadar mesaiye kalınıp yetiştirilmesi ve çıkan malların ithalatçı firma tarafından beğenilmesi sonucunda) ücretlerin daha da iyileştirileceğini söylemişti. Zam dönemi gelince, patron söz vermiş olduğu zammı yapmadı. Bunun üzerine fabrikadaki arkadaşlarla kendiliğinden gelişen bir hareketle işbaşı yapmadan fabrika önünde oturma eylemine başladık. Fabrika müdürü (kendisinin eski solculardan olduğunu söyleyip dururdu), bizleri tek tek çağırıp görüşmek istediğini belirtti. Bizlerse görüşülecekse toplu halde görüşülmesi gerektiğini, çünkü bunun hepimizin sorunu olduğunu belirttik. Daha sonra muhasebe müdürü gelerek patronla görüşeceğini, ancak olumlu bir şey olacağını sadığını ve hepimizin işbaşı yapmamız gerektiğini söyledi. Biz de patronla görüşme isteğimizi belirttik ve bunun üzerine patron geldi.

Patrona söz vermiş olduğu ücretlere yapacağı zammı hatırlatınca, daha fazla bir şey yapamayacağını söyledi ve gitti. Bunun üzerine biz de toplu halde fabrikanın mutfağına geçerek oturup beklemeye başladık. Patron elinde kağıtlarla tekrar yanımıza geldi ve eğer işbaşı yapmayacaksak elindeki kağıtları imzalamamız gerektiğini söyledi.

Arkadaşlarla bunları imzalamamamız gerektiğini konuştuysak da, üç işçi dışında diğer arkadaşlar kağıtları imzaladılar. Bunun üzerine arkadaşlara fabrikadan akşam ayrılmamamız gerektiğini belirttik, ancak kabul edilmeyince toplu bir şekilde ayrıldık.

Sabahleyin paralarımızı almak için fabrika önüne geldiğimizde, patronun güvenlik güçlerine grev yapıyorlar diye haber verdiğini öğrendik. Bizi fabrikanın önüne almadılar. Ve tazminatlarımızı vermeden sadece çalıştığımız ayın ücretini ödediler. Patron benim ve kağıtları imzalamayan iki arkadaş dışındaki işçileri teker teker odasına çağırarak, tekrar işe alma vaadiyle kendilerini kimin kışkırttığını öğrenmeye çalışıyordu.

Sonuç olarak, bizlerin bilinçsiz ve deneyimsiz olması, hareketin kendiliğinden gelişmesine yol açmış ve hiçbir kazanım elde edilemeden olay bitirilmiştir. Bu da bize gösteriyor ki, gelişen olaylara öncülük edebilmek ve kendiliğinden gelişecek olaylara yön verebilmek, ancak örgütlü ve bilinçli öncü işçiler haline gelmemizle sağlıklı bir sonuca ulaşır.

İşten çıkarılan arkadaşlarla karşılaştığımızda (aradan sekiz ay gibi bir zaman geçmişti ve hala işsizdiler), işten çıkarılmalarına rağmen birlikte dayanışma içerisinde olmalarından ve bütün işçilerin birlikte hareket etmelerinden dolayı mutlu olduklarını söylüyorlardı.

Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiçbirimiz!

AOSB’den bir işçi/İzmir



Parti programımız yol gösteriyor

Bizler Nürnberg bölgesinde bir grup işçi ile partimizin 3. kuruluş yıldönümünü konu alan bir toplantı yaptık. Parti programımızın ilk bölümünü okuyup tartıştık. Partinin öngörülerinin pratikte doğrulandığı, savaş ve emperyalizmle ilgili bölümlere kısa vurgular yapılarak anlatıldı. Parti her politik gelişmeyi programına dayandırıp açıklıyor ve bunu işçi ve emekçilere propaganda ediyorsa, bu programımızın hayat bulması demektir. Biz hiçbir yayın organında hiçbir partinin, kendi programlarına dayanarak, politika saptadıklarına tanık olmadık henüz. Daha doğrusu birilerinin programı varmış yokmuş, onu da bilmiyoruz. TKİP’nin programının ilanının diğer bütün programların geçersiz olduğu anlamına geldiğini pratik hayat bize gösterdi.

Toplantımızdan sonra savaşla ilgili materyallerimizi alıp pratik çalışmaya yöneldik. Emperyalist savaşa karşı 1000 adet duvar pulumuzu tükettik. Bildiri ve yayınlarımızın dağıtımını aralıksız sürdürüyoruz.

Partiyi kazandık partiyle kazanacağız!

Nürnberg’den TKİP taraftarları



Türkiye’de SSK manzaraları

İşçi ve emekçilerin yararlanabildiği tek sağlık kuruluşu olan SSK’nın durumu yıllardır içler acısıdır. Zarar ediyor vb. gerekçelerle özelleştirmesinin önünü açanlar buna göre de kılıf hazırlıyorlar.

Bir kere işçi ve emekçiler SSK’ya prim olarak her ay maaşlarının belli bir tutarı kadar prim ödüyorlar. Hastalandığınızda ya da bir hastanızı götürdüğünüzde karşılaştığınız muamele ve uygulamayla bunu daha iyi görüyorsunuz.

Birkaç ay öncesine kadar kuyruk oluşturarak oluşan sıralar, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Yaşar Okuyan’ın öve öve bitiremediği reform tasarılarıyla randevu sistemine geçti. Şimdiki sistemde gideceğiniz bölümden sıra no’su alıp öyle giriyorsunuz. Hastaneyi hergün o kadar kişi arıyor ki ancak üç dört gün içinde numara alabiliyorsunuz.

Mesela muayene olacağınız bölümden tahlile veya röntgene gönderdiler. Onları yaptırıp tekrar geldiğinizde numara olmadığı için saatlerce bekliyorsunuz. Doktorlar boş boş oturduğu halde, sizin gibi sonuçları gösterecek olanlara bakmıyor, oturup zaman dolduruyor. Çünkü sistem öyle ve doktorlar sadece onlara söyleneni uyguluyorlar. Ayrıca bir muayene ve (tahlil, rapor veya röntgen vs.) durumlar olursa siz hastaneye günlerce gidip geliyorsunuz. Genel anlamda da sürünüyorsunuz.

Bir de bunun yanında sıra karmaşası yüzünden tartışmalar çıkar sık sık. Tartışmalar bazen alevlenir insanlar içlerinde bastırdıkları öfkeyi birbirinden çıkarırlar. Ortam buna açık olduğu için, ikili ya da genişleyen gruplu sohbetler olur.

Bunlardan tanık olduğum bir tanesinden sözetmek istiyorum. Yine sıra tartışması mevzusu...

Doktorlar numarası gelmeyeni almayacaklarını söylüyor, ama insanlar gene de kapının önüne doluşmuşlar. Aradan biri konuşuyor; düzenli bir sıra oluşturalım, illa ki birilerinin bizi yönetmesi mi gerekiyor. Buna başka biri ekliyor; hani sürü gibi derler ya, aynen öyle. Vergiden, zamdan, yoksulluktan, herkes kendi sorunundan devam ediyor sohbete. O zamana kadar fikrini belirtemeyen Kürt kökenli bir vatandaş; işçinin memurun sırtına biniliyor ve sokağa hakkını aramaya çıkan 500 kişinin karşısına hemen 6 bin polisi, jandarmayı yığıyorlar, diyor. Başka biri, Yaşar Okuyan’a lanetler yağdırıyor. Kimileri ise doktorları haklı buluyor ve çok sabırlı görüyor.

Ama bu sıra tartışmalarına rağmen emekçiler aralarında güzel bağlar yakalıyorlar. Mesela yaşlılara veya çocuklu olanlara, engellilere vb. öncelik tanıyorlar.

Sonuçta Türkiye’de hemen her kurumda yaşanan keyfi uygulamalar ve kuralsızlık, sağlık sisteminde de kendini gösteriyor. Paran kadar sağlık mantığıyla kalitesiz hizmetin yanında yanlış tedavi yöntemleri bunu gösteriyor. Bu gidişat ve sistem sadece SSK’yı primleriyle vareden işçi ve emekçiler tarafından değiştirilir. Artık yakınmaları bir kenara atıp daha gerçekçi davranmalı, SSK’ya sahip çıkmalıyız.

Kızıl Bayrak okuru bir işçi/İstanbul