17 Kasım '01
Sayı: 35


  Kızıl Bayrak'tan
  Son eylemler ışığında sınıf ve kitle hareketinin durumu
  Ankara yürüyüşü ve mitingi: Karşılamalarda coşku, Ankara'da kitlesel gösteri
  Kamuda tasfiye saldırısı
  DİSK, KESK Ankara yürüyüşü ve Emek Platformu'nun eylemleri...
  Armutlu'ya ve Alibeyköy'e operasyon!
  Yoldaşlarının kaleminden Armutlu şehitleri...
  Ekim Gençliği'nden...
  Savaş, anti-emperyalist mücadele ve zor dönem devrimciliği
  "Uygar" batı, "barbar" doğu!...
  Uluslararası hareket
  Emperyalist barbarlık ve çevre tahribatı
  Noam Chomsky ile röportaj...
  Güney Kürdistan, olası gelişmeler ve devrimci yurtsever tutum
  Size verilecek bir gülüm vardı...
   Parti bilinciyle sınıfa, kitlelere!
   Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 
Noam CHOMSKY ile röportaj...

Katil devletler koalisyonu

- Bu konuda size çok soru sorulmuş olsa da ben yinede Dünya Ticaret Merkezi saldırısı ve bunun sonucu olan Afganistan’ın bombalanmasıyla başlamak istiyorum. Sizce, bu hadiselerin arkasında medyanın bildirdiğinin veya bizim bildiklerimizin ötesinde bir şeyler var mı?

- Ancak çok dikkatli bir okuyucu şu an neler döndüğüne dair bir şeyler kavrayabilir, sadece dikkatli bir okuyucu. Çünkü siz, ‘ABD ve Türkiye’nin de aralarında bulunduğu müttefikleri, milyonlarca insanın ölümüyle sonuçlanacak bir girişimin hazırlığı içindeler’ şeklinde bir manşete rastlayamazsınız. Bunu anlamak için arka sayfa gibi kuytu köşeleri okumalı, büyük basın kuruluşları dışındaki medya ve muhalif seslere kulak vermelisiniz.

- Bir sansürden mi söz ediyoruz?

-Başka tür bir sansür bu. Mesela, Pentagon’un, basının bombardımanın etkilerini keşfetmesini önlemek için, bütün sivil uydu fofoğraflarını satın alması bir doğrudan sansürcülüktür.

ABD hükümeti, El-Cezire gibi Arap dünyasının yegane bağımsız televizyonunu dizginlemek için Katar’a baskı yapmaya çalışan gerici Arap devletlerinin arasına katılabilmektedir. Bunlar beklenen şeyler, beni şaşırtmaz. Hepsinden daha önemlisi, sadece medyanın değil, dünya genelindeki aydınların kendini sansürlemesidir. Birkaç ay içinde birkaç milyon insanın ölümüne yol açabilecek bu harekata ünlü yazar veya bilim adamlarının, çağın gereklerine uymak adına tepkisiz kaldığını görebilirsiniz.

ABD’ci aydınlar kendilerini sansürlüyor

- Afganistan’ı bombalamak sorunu çözecek mi? Diğer yandan bu çerçevede Irak’ın da bombalanabileceği söylentiler arasında. Bu ihtimaller hakkında ne düşünüyorsunuz?

- Washington’daki karar mekanizmaları içinde olmadığım için şimdiye kadar söylenenlerin dışında ne düşünüldüğünü bilemem. Fakat beyanatlardan çıkarılan sonuç, esas planın bütün dünyaya savaş açmak olduğu ortada. Beyaz Saray’dan yapılan ilk açıklama gayet açıktı: “Dünyanın bütün ulusları, ya bizi yapacağımız herşeyde desteklersiniz, ya da kesin bir yıkımla karşı karşıya kalırsınız.”

İlk söylemler teröre karışan herkesin cezalandırılacağı yönünde katı açıklamalardı. Biz bunu yapamayız. Bu durumda bombalamaya öncelikle Washington’dan başlamak gerekir. Ancak Pentagon’un düşündüğü geniş ölçekli ve çok yıkıcı bu saldırı planına, başta NATO üyesi ülke başkanları ve hatta “bu tür bir harekatın her şeyden önce Amerika’nın kendi çıkarlarına zarar vereceği” endişesi ile kendi danışmanlarından gelen tepkiler üzerine, Washington, herkes tarafından görülebilir bir katliam yapmama kararı alarak, diğer Arap ülkelerini bombalama tehditlerinden geri adım attı.

Ortadoğu her an patlayabilir

Bir Arap ülkesine yapılacak saldırıda, bölge patlayabilirdi. ABD bombardımana, diğer hükümetlerin verdikleri desteğe karşı, çok güçlü bir kitlesel muhalefetin olduğu tartışılmaz bir gerçek ve herkes bu genel memnuniyetsizliğin bir patlamaya dönüşmesini engellemek için çok dikkatli konuşmak zorunda. Böyle bir toplumsal patlama çok tehlikeli sonuçlar doğurabilir. Örneğin Pakistan’da Taliban hükümeti ile noktalanabilecek önemli bir İslami devrim temayülü mevcut ve Pakistan’ın bir nükleer güç olduğu da dikkate alındığında hadisenin ciddiyeti daha da artmakta.

Diğer yandan Suudi Arabistan hükümeti baskıcı ve sert bir rejim olduğu için çok kırılgan bir yapıya sahip. Baskı altında tutulan halkın memnuniyetsizliği ciddi bir istikrarsızlık unsuru. ABD, 1940’lardan bu yana, zengin petrol kaynaklarından dolayı bölgeye dönük dış politikasının temel merkezi olan Suudi Arabistan üzerinde kontrolü kaybetmek istemez. Bu arada, çok yakın bir zamanda Hindistan ve Pakistan arasında bir savaşın çıkması da pekala mümkün.

Eğer Türkiye de ABD ve müttefiklerine verdiği sözleri yerine getirmeye devam eder, hatta bölgeye askeri birlik gönderirse Türk toplumunun belirli kesimlerinde çok ciddi bir öfke uyandıracağını tahmin edebilmek çok güç değil.

Katiller koalisyonu

- Bu savaşın, özellikle Ortadoğu’da sınırların değişmesine neden olabileceği ihtimalini görüyor musunuz?

-1978’de hiçkimse, hiçbir istihbarat teşkilatı, İran’da neler olabileceğini tahmin edememişti. Yani, bu tür gelişmeleri tahmin edebilmek fevkalade zordur. Ben çok fazla değişecek bir şey görmüyorum. Diğer taraftan, şiddetli değişimlere yol açabilecek küçük sebeplerden, büyük felaket ve geniş ölçekli bir savaşa uzanan ihtimaller de mevcut. İhtimaller düşük ama sebepler gerçek.

Mesela bir süre önce İsrailli bir bakan öldürüldü ve bu defa misilleme suikasti olarak Amerika tarafından sağlanan bir helikopterle Filistinli siyasi lider Al-Vayik Mustafa öldürüldü. Amerika, suikastlerde, hatta sivillerin yaşadığı apartman binalarına saldırmak gibi diğer vahşice eylemlerde kullanıldığını bildiği halde, İsrail’e silah tedarik etmeye devam etmektedir. Bu haberler New York Times’da görünmeyebilir, ancak bütün bunların bölge insanının gözünden kaçması imkansızdır. Bu nereye kadar gidecek? 30 yılı aşan vahşi, zalim bir işgal bölgede pek çok ateşleyici unsur ve tehlikeli ihtimali mevcut, ne olacağını bilemezsiniz.

Örneğin, terörizme karşı oluşturulan koalisyona bir bakalım. Düşünebileceğim her katil ve terörist devlet bu koalisyonun üyesi.

Ben de tehdit ediliyorum!

- Bunu, kendi insanlarına karşı iyi fakat diğer milletlere karşı değil, diye anlayabilir miyiz?

- Hayır. Onlar kendi insanlarına bile iyi değil. Endüstrileşme çağında, İngiliz işçi kesimi çok acı çekti. Uzun yıllar süren çabalardan sonra özgürlüklerine kavuştular. Mücadelelere rağmen güç merkezleri daima özgürlüğü sınırlamaya çalışır. Bunu başaran ülkeler diğerlerine karşı çok iyi davranmadılar.

Mesela Amerika’yı ele alırsak, ben niye ailemin yaşadığı Avrupa’da değil burada yaşıyorum? Burada yaşıyorum, çünkü 400 yıl önce dinci çılgınlar bu topraklara geldi ve bütün nüfusu kıyımdan geçirdi. Tamam. Şimdi ben burada yaşıyorum. Evet, bu güzel, şimdi özgürlük var. Peki, ülkenin geri kalanına ne oldu? Bu ulusal topraklarda 10 milyon yerli insan vardı. Onları şimdi görüyor musun? Hayır. Sonra pasifike doğru, Filipinler gibi diğer adaları medenileştirip yükseltmek için fethetmeye yöneldiler. İfade buydu. Sonunda iki yıl içinde yarım milyon Filipinli’yi öldürerek cennete gönderdiler!

ABD’nin ‘katliam’ yetkisi

- Irkçı bir politikadan mı kaynaklanıyor bu?

- Amerika, 1980’de Salvador’da katolik kilisesi ile gerçekte savaştaydı. Başta kilisenin başpiskoposu olmak üzere, topluma önderlik eden birçok aydın, Amerika tarafından silahlandırılan güçler eliyle suikaste uğradı. 1980 ile 1989 arasında aynı güçler 70 bin insanı katletti.

Kilise düşmandı, çünkü fakirler için “öncelikli tercih”i benimsediği için cezayı hakkedecek bir günah işlemişti. Yüzyıllık bir uygulamayı kaldırarak zenginlerin yerine fakirlere öncelik veren bir kilise olacaklardı. Bu akıbete uğradılar.

Orta Amerika’nın geri kalan kısmında ise, 1980’lerden, 200 bin ceset, harabeye çevrilmiş birçok ülke kaldı. Bu ırkçılık mıydı? Hayır. Bu ırkçılık değil. Eğer İsrail Amerika’ya karşı gelse, onlar da aynı akıbete uğrayacaktı. Batı ekonomik bir yapıya sahiptir. İstediği herkesi öldürebilir.

- Biraz da İsrail ile Amerika ilişkilerinden konuşalım. 11 Eylül’de yapılan saldırıdan çıkarılan sonuçlara göre, Amerika’nın özellikle İsrail ile olan ilişkilerinden dolayı İslam dünyası ile problemi olduğuna inanılıyor. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?

-Bu doğru. 1967 yılına kadar Amerika İsrail’e özel bir destek vermedi. Hatta İsrail 1956’da, Sina yarımadasını işgal ettiği zaman, Başkan Eisenhower basitçe İsrail’in Sina’dan çıkmasını emretti. Aksi takdirde İsrail ekonomik ambargo ile yüzyüze kalacaktı.

Ancak 1967’de İsrail Sina yarımadasını yine işgal ettiği zaman, Amerika keyiflendi. Çünkü, 1956’da İsrail Sina’yı Ortadoğu’da eski pozisyonlarını korumak amacında olan İngiliz ve Fransızlar ile işgal etmişti, bu planda Amerika dışarıda kalmıştı!..

- Amerika gerçekten İsrail’i niye destekliyor? Bunda Yahudi lobilerinin etkisi var mı?

- 1956’da da aynı lobiler vardı. Lobiler Amerika’ya karşı koyamazlar. Eğer Amerika ile aynı güç çizgisinde bulunurlarsa etkili olabilirler. Bu arada onları Yahudi lobisi olarak değil, İsrail lobileri olarak adlandırmak daha doğru olur. İsrail’in en büyük lobilerinden birisi, Amerika’daki en etkin grup olan radikal Hıristiyanlar. Biliyorsun, ABD çok fundemantal bir ülke, devlet değil ama sosyal yapı aşırı fundemantal. Bu çok geniş lobiler, İsrail için büyük miktarlarda para bağışında bulunabiliyorlar.

Diğer yandan 1967’de, bölgedeki politikaların değişmesi ile İsrail, Amerika için çok önemli hizmetlerde bulundu. O günlerde ana düşman Nasır tarafından sembolize edilen ‘laik milliyetçilik’ti. Nasır, laik Arap milliyetçiliğini, Amerikan merkezinden bağımsız olabilecek şekilde, dünya enerji kaynaklarının bulunduğu Körfeze doğru yaymaya çalışıyordu. İsrail, Nasır ve Arap milliyetçiliğini darmadağan etti. O zaman İran, Suudi Arabistan, İsrail, Pakistan ve Türkiye arka plandaydı. Nixon yönetimi bu ülkeleri “bölgedeki yerel polis” olarak adlandırmıştı. Bunlar, her zaman emre amâde Arap devletlerinin devamlılığını sağladı.

Grupta adı geçen Türkiye’nin de “laik milliyetçi” bir yapıda olduğu söylenebilir...

Bu Amerika’nın emirlerini yerine getirdikçe problem değil. Nasır, katolik kilise gibi, çizgi dışına çıkmıştı. 1979 İran devrimi ile, Amerika en önemli müttefiğini kaybetti. Bu gelişmeden sonra İsrail’in Türkiye ile birlikte bölgedeki önemi arttı. Şimdi, İsrail bölgedeki en büyük askeri güç, aynı zamanda Türkiye gibi önemli bir askeri üs.

Diğer yandan, İsrail’in ekonomisi de Amerikan ekonomisinde olduğu gibi askeri temeller üzerine kurulu. 25 yıl önce, Güvenlik Konseyi, uluslararası alanda tanınma, seçim ve güvenlik gibi garantilerle, İsrail ve Filistin arasındaki sorunu halledecek bir çağrıda bulundu. Bütün dünya tarafından desteklenen bu kararı, Amerika veto etti ve 25 yıldan bu yana, Amerika hala diplomatik çözümlerin yolunu bloke etmektedir.

Hala İsrail benim vergilerimle işgal edilmiş bölgelere yerleşmektedir. Tam diplomatik bir desteğin yanında, suikast için yapılan saldırılarda, sivillerin öldürülmesinde, ne için gönderildiği bilinen Amerikan helikopterleri kullanılmaktadır. Evet, bu uzun zamandan beri böyle devam etmektedir ve buna itiraz edilecek birçok neden vardır.

Petrol felaket olacak

- Ortadoğu’ya uzun veya kısa vadede barışın geleceğine inanıyor musunuz?

- Bir kere Ortadoğu’daki halklar için yaşananlar çok canavarca. Arap dünyasını ele alın. Arap dünyasının tek bir kaynağı var: Petrol. Dev bir kaynak. Ancak bu bölgedeki yoksul halka gitmiyor, petrolün verdiği zenginlik batıya, küçük, seçkin bir zengin grubuna uçuyor. Bu kaynak sınırlı bir kaynak ve birkaç nesil sonra hiçbir şey kalmayacak.

Sonra bölgede ne olacak? Toplu katliam. Eğer bölge insanı kendi kaynaklarını kendi gelişim ve yeterlilikleri için kullanamazsa, çok uzakta değil, büyük bir felaket olacak.

Artı, gerçekten, bu halklar zaten baskıcı, işkenceci, zalim rejimler altında sefalet ve acı çekiyorlar. Elbette, biz barışın gelmesini umuyoruz, ama göründüğü gibi bu hiç de basit olmayacak.

Ben de tehdit alıyorum

- Biraz sizin hakkınızda konuşalım. Güç odaklarına karşı çok tartışmalı düşüncelere sahipsiniz. Herhangi bir baskı veya tehdit alıyor musunuz?

- Bu ay, liberal dergilerden biri olan American Prospect’te, beni Dünya Ticaret Merkezi’ne yapılan saldırıdan sorumlu olmakla suçlayan bir makale yayınlandı. Şu anda, içinde bulunduğum bu bina polis koruması altında.

Mesela, geçen akşam burada ders verdikten sonra polis beni evime bırakmak için ısrar etti. Nedeni ise onlara sızmış bilgiler var. Ben konuşmalar yaptığım üniversite kampüsünde bile polis korumasında takip ediliyorum.

- 11 Eylül saldırısı hakkında yaptığınız yorumlardan dolayı herhangi bir koruma talebinde mi bulundunuz?

- Hayır, ben koruma filan istemiyorum. Polis kendiliğinden geliyor, çünkü onlar biliyor. Onların ne bildiğini de bilmek istemem. Biliyorsunuz, poliste birçok gruptan elde edilmiş bilgiler var. Birçok aşırı sağcı Yahudi ve diğer gruplar var. Yani, ben ölüm tehditleri alıyorum. Polis sokakta birilerinin öldürülmesini istemiyor.

- Sayın Chomsky, bana zaman ayırdığınız için çok teşekkür ederim...

- Sizinle konuşmak çok güzeldi...



Avram Noam Chomsky hakkında:

Çar ordusuna katılmamak için 1913’te Rusya’dan göçen, yahudi kökenli ailede, 1928 yılında Philadelphia’da dünyaya geldi. Pensilvanya Üniversitesi’nde, dil bilimi, matematik ve felsefe okuyan Chomsky, Harvard Üniversitesi’nde birçok araştırmalarda bulundu. 33 yaşında aldığı profesörlük ünvanından sonra, hala Massachusettes Teknik Enstitüsü’nde dil bilimi ve felsefe bölümü başkanlığını sürdürmektedir.

Entellektüelerin sorumluluğunu “doğruyu konuşmak, yalanları ortaya çıkarmak” olarak tanımlayan Chomsky, özellikle 1965-1973 yılları arasında, Amerika’nın dış politikası çerçevesinde, Vietnam savaşına getirdiği sert ve güçlü eleştirileriyle adını duyurdu. Halka açık yaptığı konuşmalarda düşünceleri nedeniyle saldırılara uğradı. 1966’da hükümete vergi ödemeye karşı çıktı, 1967’de Pentagon’u protesto ettiği için tutuklandı.

Chomsky ile ders arasındaki dar bir zamanda, son olaylardan hareketle Amerikan dış politika merkezli kısa bir devr-i alem yaptık.

02 Kasım ‘01/ Yeni Şafak



YÖK’ü protesto eylemleri...

Sivas’ta eyleme 400 öğrenci katıldı...

6 Kasım’da Cumhuriyet Üniversitesi’nde de YÖK’e, işsizliğe, hücrelere ve savaşa karşı bir eylem yapıldı.

Eylem merkezi kafeteryanın 2. katında alkışlarla ve “YÖK’e hayır!” sloganıyla başladı. Kafeteryanın önüne inmek için yürüyen öğrenciler sivil polislerin engeliyle karşılaştılar. Kitlenin bu engellemeye karşı direniş ile cevap vermemesi bir eksiklikti. Kitlenin bir kısmı kafeteryanın içinde kaldı.

Eylem sırasında dövizler taşındı ve sloganlar atıldı. “YÖK’e hayır!”, “Savaşa hayır eğitime bütçe!”, “Paralı eğitime hayır!”, “Diplomalı işsiz olmayacağız!”, “Savaşa hayır!”, “YÖK kalkacak, polis gidecek, üniversiteler bizimle özgürleşecek!”, “İçerde dışarda hücreleri parçala!” sloganları eylem sırasında sıkça atıldı. Eyleme yaklaşık 400 öğrenci katıldı.

Basın açıklamasının ardından eylem slogan ve alkışlarla bitirildi.

Sivas’tan Ekim Gençliği okurları

Trakya Üniversitesi’nde YÖK protestosu...

Tüm olumsuz koşullara rağmen Trakya Üniversitesi’nde YÖK 14 Kasım’da protesto edildi.

Öğrenci Birliği’nin eylem çağrısına Trakya Üniversitesi Öğrenci Koordinasyonu Girişimi’nden EMEP ve Yurtsever Gençlik önce olumlu yanıt vermişti. Daha geniş bir öğrenci kitlesinin eyleme katılımını sağlamak açısından bu olumlu bir gelişme sayılabilirdi.

Bu gelişme üzerine toplantılar yapıldı. Eylem tarihi belirlendi, görevlendirmeler yapıldı. Ancak eylemden birkaç gün önce EMEP yapılması planlanan son toplantıdan çekildiğini ve hiçbir açıklama yapmayacağını belirtti. Daha sonra yurtseverlerin de “güven ortamı yok” bahanesiyle ortak görüşmelerden çekilmesi üzerine, planlanan eylem ve eylem öncesi çalışma zora girdi ve eylem 14’üne ertelenmiş oldu.

Eylemin ön çalışması tekrar örgütlendi ve 130’un üzerinde kişinin katılımıyla ve coşkulu bir şekilde gerçekleşti. Eylemde “İçerde dışarda hücreleri parçala!”, “Amerikan askeri olmayacağız!”, “YÖK kalkacak, polis gidecek, üniversiteler bizimle özgürleşecek!”, “Emperyalist savaşa hayır!” sloganları atıldı. Hazırlanan bir oyun sergilendi ve müzik dinletisi verildi. Eylemin dışındaki kitlenin ilgisi oldukça yoğun ve olumluydu.

Ekim Gençliği/Trakya Üniversitesi

Kırşehir’de 6 Kasım...

Kırşehir’de ‘98 yılından bu yana 6 Kasım’a ilişkin hiçbir eylem ve etkinlik örgütlenememiş, emekçi hareketindeki suskunluk gençliği de etkilemişti. Fakültelerin Gazi Üniversitesi’ne bağlı olmasından kaynaklı faşist kadrolaşma, üniversite gençliğinin eylemsizliğinin nedenlerinden bir diğeridir.

Fakat bu yıl, kısa bir süreye sığdırılan hazırlıklara rağmen, yapılan basın açıklamasına 80 civarında öğrenci katıldı. Devrimci-demokrat-yurtsever öğrenciler imzasıyla okunan metinde; hücre tipi yaşam, emperyalist savaş ve paralı eğitim öne çıkan başlıklardı.

Bu eylem de gösteriyor ki, gençliğin mücadele potansiyeli açığa çıkarılarak doğru bir kanala akıtılabilirse, karşımıza dikilen barikatları aşmak güç olmayacaktır.

Ekim Gençliği/Kırşehir