TKİP Ölüm Orucu şehidi Hatice Yürekliye... Sana söz can yoldaşım, zafer bizim
olacak!
Yangınlara fazla bakan gözler yaşarmaz N. Hikmet Sevgili yoldaş, Sermaye iktidarı ve onun faşist devleti insani değerlere, bu değerleri
yaratan emeğe ve onların temsilcileri olan devrimcilere düşmandır. Bu
düşmanlığını, sınıf kinini, her fırsatta en vahşi şekilde gözler önüne
sermektedir. Ekonomik-demokratik istemleri için sokağa dökülen işçi
sınıfına, açlığın sınırında yaşayan emekçi yığınlara, yarınların aydınlık
temsilcisi olan devrimcilere şiddet ve kan kusmaktadır. Her ne şekilde
ve hangi yöntemle olursa olsun, ayakta kalmaya çalışmaktadır. Bugün
için ne kadar güçlü gözükse de, gerçekte onu ayakta tutan faşist zor
aygıtlarıdır. Sistemin krizi derinleştikçe ayakta durmakta zorlanmakta,
zorlandıkça saldırganlaşmaktadır. Evet sevgili yoldaş, Yaşadığımız coğrafyada barbarlık düzenine karşı devrimciler her zaman
en önde olmuşlardır. Bedel ödemekten kaçınmamışlardır. Teslim olmaktansa
ölümü her zaman yeğlemişlerdir. Her defasında ölümün üzerine tereddütsüzce
yürümüşlerdir. Bu gelenek geçmişimizden günümüze böyle devam etmiştir.
Geleceğimize de böyle taşınacaktır. Sen de bu bilinçle ve fedakarlık ruhuyla, sermaye düzenine karşı savaşmak
için yola çıktın. İnsanlığın geleceği için, kendi geleceğini işçi sınıfının
geleceğiyle birleştirdin. Zorlu ve çetin bir mücadeleye atıldın. Bu
mücadeleye atılırken bilincin netti. Burjuvazinin saltanatı bitmeliydi.
İnsanlığın kurtuluşu için, yani sosyalizm için mücadele etmek gerekiyordu.
Kurtuluş mücadelesini vermek için örgütlü olmak gerektiğinin bilinciyle
hareket ettin. Sömürünün en çıplak ve en vahşi yaşandığı tekstil sektöründe bir işçiydin.
Sınıfsal kimliğinden dolayı mücadele etmeliydin. Patronlara karşı biriktirdiğin
öfke ve nefret sınıf kinini bilemişti. Güzellikleri yaratandın, ama
bu güzelliklere dokunman yasaktı. Ve çelişkiler sende emek-sömürü diye
başladı. Sonra işçi sınıfı ve burjuvazi, daha sonra kapitalizm ve sosyalizm
ikilemi ışığında başladın mücadeleye. Bu mücadeleyi bireysel çıkarların
mücadelesi olarak değil, bir bütün olarak işçilerin-emekçilerin mücadelesi
olarak gördün... Geceleri insanlar aç yatmasın istedin. Parası olmayan işçi-emekçi çocuklarının
okul önlerine atılmasını istemedin. Hastane önlerinde insanlar ölmesin
istedin. İnsanlar sömürülmesin istedin. Halklar kardeş olsun istedin.
Örgütlü mücadele içerisine girdin. Kavganın ortasındaydın artık. Kavganın
bedel demek olduğunu biliyordun. İnsanlık adına, sosyalizm adına bedellerin
en ağırını ödemeye hazırdın. Ankarada Partimize yönelik operasyon sonucu düşmanın eline tutsak
düştün. Faşist düzenin işkencecilerine TKİPnin direnişçi kimliğini
ve duruşunu gösterdin. Beraber yakalandığın yoldaşların gibi. Düşman
karşısında ifade vermeyi reddettin. Düşman ininden alnın dik çıktın.
Düzen mahkemelerinde ise yargılanmayı reddettin. Ulucanlar Cezaevinde
tutsaklık günlerin başladı. Cezaevlerinin sınıfsal mantığını kavrayıp duruşunu ona göre belirledin.
Teslimiyet asla! Bir katliam yaşadın bu kısa mahpusluk hayatında, bir
de ölümüne direniş... Partimizin direnişçi kimliği olan Habip ve Ümit
yoldaşın ve siper yoldaşlarımızın katledildiği Ulucanlar katliamını
yaşadın ve teslim olmadın. Faşist rejim Ulucanlar vahşetiyle yetinmeyecek, daha çok devrimci kanı
isteyecekti. Bunun için F tipi denilen hücre saldırısını gündemine aldı.
Bu saldırıya karşı devrimciler netti. Öleceğiz ama hücrelere girmeyeceğiz!
dediler. Bu topraklarda bir tek devrimci de kalsa, devrim davası yenilmeyecek
dediler. Ve 20 Ekim 2000de bir sonbahar günü direnişin startı verildi.
Tüm cezaevlerindeki DHKP-C, TKP (ML) ve TKİPli tutsaklar
Süresiz Açlık Grevine başladılar. Süresiz Açlık Grevi, 20 Kasım
2000de Ölüm Orucu Direnişine dönüştürüldü. Sen Ölüm Orucu Direnişinin ilk ekibinde yeraldın. Kilitlenmiştin
artık zafere. Öleceğiz ama hücrelere girmeyeceğiz diyerek
konuşmaya başladın: Tarihsel önemde bir sürecin içerisindeyiz. Hücre saldırısına
karşı başlatmış olduğumuz SAG Direnişimizi Ölüm Orucuna taşımış
bulunuyoruz. (...) Zafere inancımızı esasta ideolojik güçlülüğümüzden
alıyoruz. Devrime ve komünizme olan sarsılmaz inancımızdan alıyoruz.
Bununla birlikte; Esnemektense kırılmayı tercih ederiz, biz hazırız,
bayrağımıza leke sürdürmeyeceğiz diyen şehitlerimizden ve Teslim
mi olacaksınız, ölecek misiniz? dayatmalarına Devrimci tutsaklar
teslim alınamaz, asıl siz teslim olun! şiarıyla sembolleşen ve
devrim tarihimizde onurlu yerini alan görkemli Ulucanlar direnişimizden!
(...) Yoldaşlar ve siper yoldaşları olarak, tarihsel önemde bir sorumluluğun
hakkını vereceğimize inancım tam. Şimdiden zaferimizi kutluyorum.
diyerek zafere ilk adımını attın. Ölüm Orucu Direnişi kitleler üzerinde etkisini gösterirken, 19 Aralıkta
devlet bir kez daha katliamcı yüzünü sergiledi. Hiç beklemediği bir
direnişle karşı karşıya kaldı. Günler sonra cezaevlerine girebildi.
İnsanlarımızı diri diri yakacak kadar barbardılar, ama bir o kadar da
korkaktılar. Gaz bombaları, tankları, silahlarıyla geldiler. Karşılarında
devrimin sarsılmaz inancıyla perçinlemiş bir avuç devrimci. Nazilere
rahmet okutacak bir vahşetle Hayata Dönüş adı verdikleri
operasyon sonucu 28 devrimci tutsak katledildi. F tiplerini işkence merkezlerine çevirerek direnişi bitirmeye çalıştılar,
ama başaramadılar. Hastaneye kaldırılan tutsaklara zorla tedavi işkencesi
dayatıldı. Bu da direnişi bitiremedi. Zorla takılan serumlar devrimciler
tarafından çıkarıldı. Direnişi yalanla, suskunlukla, terörle, işkenceyle bitiririz hesapları
tutmadı. Devrimci tutsaklar tüm kirli oyunları boşa düşürdüler. Katiamcı
devlet yalanlarına devam etti. Ölüm Orucu yok, bir
kişi ölüm orucundan ölürse istifa ederim vb. diyerek iğrenç dilleriyle
saldırdılar. Uzun dönem süren bir suskunluk fesadı başladı. F tipi Nazi
kampları ve hastanelerde işkenceler devam etti. Bir yandan da yalan
haberlerle kitleleri oyalamaya çalıştılar. Ta ki Cengiz Soydaş şehit
düşene kadarda. Ve arkasından onlarca canımız gitti. Ama direniş sürüyor
ve saldırı püskürtülene kadar sürecek. Sen Ankara Numune Hastanesinde irade savaşını sürdürdün. Zorla
tedaviye karşı net ve tok durdun. Tarihsel bir sorumluluk almıştın.
Bu bilinç ve irade seni çelikleştirdi. Vücudun günbegün eriyor, ama
iraden çelikleşiyordu. Yine de gülüyordun. Parti ve devrim davasına
karşı sorumluluğun vardı çünkü. Ve vasiyet bıraktın, beni Partimizin geleneği ile toprağa verin diye...
Üzerimde orak-çekiçli yıldızlı bayrağımız olsun... Mezarımda marşlar
okunsun... Habip ve Ümit yoldaşlar gibi ... Bir sonbahar günü başlatmış olduğun şanlı direnişinin sonlarına geldin.
Bir ilkbahar günü ölümsüzler kervanına adın yazıldı. Üç mevsimi geride
bırakarak noktaladın aldığın sorumluluğu. Senin gibi yiğit ve fedakar
bir yoldaşı tanımak bana onur veriyor... Oysa sen gerçek bir devrimcinin yapması gerekeni yaptın. En meşru hakkını
kullandın: Faşizme karşı direnerek insanlık onuruna sahip çıktın. Faşist
rejimin zindanlarda teslim alma politikalarına karşı başlatılan destansı
direnişin yüz seksenli günlerinde bir komünist olarak şehitler kervanına
katıldın. Partimizin orak-çekiçli bayrağını faşizme karşı temsil edilmesi
gerektiği gibi temsil ettin. Direnişçi kimliğinle, ideolojik-politik kimliğinle, yaşamınla ve Partimizin
ilk Ölüm Orucu şehidi olarak bize örnek oldun. Çünkü Partimiz seni böyle
yetiştirdi. Ve sen, Partimizin onurlu, yiğit, fedakar yoldaşı, Hatice
Yürekli yoldaş olarak şehit düştün. İstediğin gibi bir törenle uğurladık. Bayrağımızla toprağa verdik seni.
Mezarının başında Yaşasın Türkiye Komünist İşçi Partisi!
sloganını attık. Düşüncelerini ve ideallerini senin istediğin gibi koruyacağız.
Bugün bu coğrafyada Türkiye Komünist İşçi Partisi varoldukça, sen rahat
uyuyabilirsin sevgili yoldaş. Bu parti devrimin partisidir, bu topraklarda
sosyalizm davasının başarıya ulaşmasının güvencesidir. |
|||||