Kamu çalışanları, işçi sınıfının 89 bahar eylemliliklerinin hemen
ardından, 90 yılı içerisinde fiili sendikalaşma hareketine girişerek,
grevli ve toplusözleşmeli sendika hakkı mücadelesini başlatmışlardı. Bu
mücadele hızla yaygınlaştı, hemen tüm sektörlerde büyük bir güç kazandı,
kısa sürede yüzbinlerce kamu emekçisinin üye olduğu bir sendikal örgütlülük
düzeyine ulaştı. Bu örgütlenme, grevli ve toplusözleşmeli sendika hakkının
elde edilmesi mücadelesinin etkili bir dayanağı olmakla kalmadı, tüm 90lı
yıllar boyunca, kamu çalışanlarının kendilerine yönelik çeşitli türden
saldırılara karşı direnmesinin de etkili bir aracı işlevini gördü. Kamu
emekçileri, düşük maaş zamları ve sürgünler başta olmak üzere sermaye
iktidarlarının çeşitli türden saldırılarına karşı yıllarca bu örgütlülüğe
dayanarak direndiler ve yer yer önemli başarılar kazandılar. Bütün bu mücadeleler içerisinde fiilen elde ettikleri sendika hakkına
yasal bir biçim vermek, bunu grevli ve toplusözleşmeli sendika hakkı olarak
elde etmek, kamu çalışanları hareketinin değişmez hedefi olarak kaldı.
Sermaye iktidarları da hareketin gücünü bu noktadan kırmaya özel bir dikkat
gösterdiler. Buna yönelik ilk girişim, 90ların ortasında sahte
sendika yasası tasarısının yasalaştırılmak istenmesiyle gündeme geldi.
Fakat 17-18 Haziranda 150bin kişilik görkemli bir kalabalıkla
Kızılayı dolduran, 4 Martta aynı Kızılayda büyük bir
kararlılıkla direnmesini bilen kamu emekçileri, böylece bu ilk saldırıyı
püskürtmeyi başardılar. Dönemin hükümetleri bu büyük kararlılık karşısında
yasayı gündemden çıkararak, saldırıyı ertelemek zorunda kaldılar. 90ların ortasındaki bu büyük çatışma ve direniş nedeniyle
ertelenen saldırıyı, aynı dönemde zindan cephesinde yaşanan ve devrimci
tutsakların kararlı direnişi karşısında ertelenmek zorunda bırakılan saldırıyla
kıyaslamak mümkün. Bugünkü gerici-faşist kırması hükümet, F tipi saldırısıyla
zindan cephesinde düzen lehine almak istediği sonucu, kamu emekçileri
cephesinde de sahte sendika yasa tasarısını yeniden gündeme getirip yasalaştırmaya
çalışarak elde etmek istiyor. Zindanlarda katliam yaparak cezaevi
sorununu artık nihayet çözdüğünü sanan (fakat çok geçmeden bunda
ne kadar yanıldığını da anlayan!) mevcut hükümet, şimdi de sahte sendika
yasasıyla kamu emekçileri hareketinin yarattığı 11 yıllık sorunu
çözmek çabası içindedir. Zindan cephesinde 20 yıllık mücadele birikimini
boşa çıkarmaya ve sert irade savaşını düzen lehine bir sonuca bağlamaya
çalışanlar, aynı şeyi kamu emekçileri cephesinde yapmaya çalışmakta, 11
yıllık mücadele birikimini boşa çıkararak çatışmayı yine sermaye düzenin
hesapları çerçevesinde bir sonuca bağlamak istemektedirler. F tipindeki
kararlılık ile sahte sendika yasasındaki kararlılık
arasında tam bir paralellik var. Ne var ki sermaye iktidarının saldırı kararlılığı, zindan cephesinde
olduğu gibi kamu emekçileri cephesinde de zorlu bir direnişle, karşı yönden
gelen aynı türden bir kararlılıkla karşı karşıyadır. Uzun yılların mücadele
birikiminin gücü ölçüsünde, çatışma sert geçiyor ve direniş kararlı bir
çizgi izliyor. Her iki alanda da çatışma halen sürüyor ve bu iki çatışma
bugünün Türkiyesinin en önemli iki siyasal gündemi olarak öne çıkıyor. Bu paralelliğin ötesinde ise, iki kritik çatışma alanının temel önemde
farklılığı kendini gösteriyor. Zindan cephesindeki çatışmanın doğrudan tarafı, tutsak devrimcilerdir.
Devrimci tutsaklar, bilinçli ve örgütlü mücadele insanlarıdır. Kendi iradelerine
ve tercihlerine hakim öncüler olarak, son derece acımasız bir saldırıyı
püskürtmek için büyük bir direnç göstermektedirler ve bu uğurda her türlü
bedeli ödemeye hazırdırlar. Bu nedenledir ki, katliamlara, sistematik
baskı ve işkencelere, dahası 7 ayı aşan açlığa rağmen, direniş bir türlü
kırılamamakta, devlet bir türlü sonuç alamamakta, tersine, adım adım yenilgiye
doğru yol almaktadır. Oysa kamu emekçileri, saldırıyı püskürtmede ortaya koydukları tüm mücadele
isteği ve kararlılığına rağmen, ürkek, korkak ve büyük kazanımlar uğruna
bedel ödemekten tümüyle uzak, reformist bir KESK önderliğiyle yüzyüzedirler.
Halihazırda kamu emekçileri cephesindeki direnişin en temel zaafı, en
büyük handikapı budur. Sermaye hükümetinin saldırıdaki pervasızlığı biraz da buradan gelmektedir.
Saldırı çoktandır gündemde olduğu halde, KESK yönetimi saldırıya karşı
etkin ve eylemli bir kampanyayı gündeme getirmekte bir hayli gecikmiştir.
İşaretleri çoktan verilen bu saldırıya karşı aylar öncesinden planlı ve
sistematik bir kampanya gündeme getirilebilmiş olsaydı, herhalde hükümet
yasayı gündeme almakta bu kadar rahat davranamazdı. KESK yönetimi bunu
yapmak yerine ayak sürüyerek tasarının komisyonlarda somutlanmasını beklemiş,
böylece saldırıyı püskürtme niyeti ve kararlılığı konusunda önden karşı
tarafı cesaretlendiren çok ciddi bir zaafiyet belirtisi sergilemiştir. Bu zaafiyet öylesine göze batıcıdır ki, tüm barikatları yararak Kızılaya
çıkma kararlılığını ortaya koyan kamu emekçisinin yasayı püskürtmedeki
kararlılığı etkili ve kesintisiz eylemler silsilesi ile yeni bir düzeye
çıkarılacağına, ortaya konulan eylem planı bile, yasanın parlamentodaki
görüşme sırası gerekçe gösterilerek, ertelenebilmiştir. Böylece KESK yönetimi,
yasanın parlamentoda ani biçimde görüşülmeye başlanması karşısında, kamu
emekçisini yeterli hazırlıktan yoksun bir konuma bile bile düşürmüştür. Bu KESK yönetiminin yıllardır süregelen değişmez tutumu ve çizgisidir.
Kendi türünden bir sendikal bürokrasiye çoktan dönüşmüş bulunan reformist
çizgideki yönetimler, bu konumlarıyla başından itiberen mücadeyi geriye
çeken, zaafa uğratan, kamu emekçinin direnme isteğini ve enerjisini kıran
bir rol oynamışlardır. Şimdiki yönetimin davranış çizgisi de güven vermekten
tümüyle uzak bu ürkek ve oportünist tutumun bir uzantısıdır. Bu ülkede yüzbinlerce kamu emekçisi için grevli toplusözleşmeli sendika
hakkını elde etmek elbette kolay değildir. Bu hedefe ancak kararlı, soluklu
ve büyük bedeller ödemeyi göze alan bir mücadele çizgisiyle ulaşılabilirdi,
ulaşılabilir. KESK yönetimleri ise bu türden bir çizgiden özenle uzak
durmuşlardır. Bunun yerine, hükümetlerle ve parlamentoyla ılımlı bir çizgide
diyalog yolu tutulmuş, zaman zaman gündeme getirilmek zorunda kalınan
eylemler bile bu diyalogla sözde sonuçalma çizgisine dolgu malzemesi yapılmaya
çalışılmıştır. Son gelişmeler bu çizginin de iflası anlamına gelmektedir. Fakat sermaye
iktidarının işi yine de kolay değildir, kesinlikle olmayacaktır. KESK
yönetiminin tüm kötürümleştirici çabalarına rağmen kamu emekçilerinin
11 yılı bulan uzun soluklu bir mücadeleyle hareketi bugüne bizzat taşıdıkları
unutulmamalıdır. 26 Mayıs Kızılay eylemi, KESK emekçisinin önüne kurulan
barikatları aşma kararlılığının yeni bir göstergesi olmuştur. Yasanın
parlamentoda görüşülmesi üzerine dün (Perşembe) gündeme gelen, Kızılay
meydanında bir kez daha polisle sert bir çatışmaya dönüşen mücadele kararlılığı
ise, bunun en son halkasıdır. Bir kısım maddeleri benimsenen yasanın görüşülmesine önümüzdeki hafta
devam edilecektir. Kamu emekçisi hafta başından itibaren, yasanın meclisten
çekilmesi talebiyle ve yasa meclisten çekilene kadar, bir genel direniş
eylemi başlatabilirse eğer, bu sahte yasa püskürtülebilecektir. Böyle
olmaz da iş KESK yönetiminin yasak savma türünden en fazla bir gün iş
bırakma eylemine kalırsa, yasanın çıkacağına şimdiden kesin gözüyle bakılabilir. Fakat bu herşeyin sonu değildir. Tersine, bu saldırı kamu emekçisinin
önüne yeni mücadele hedefleri çıkaracaktır ve onu yeni bir mücadele dönemine
sokacaktır. Kamu emekçisi, bugüne kadarki hak ve mevzilerini mevcut yasalar
sayesinde ve onlara dayanarak değil, tam tersine, onlara rağmen ve mücadeleye
dayanarak, fiilen elde etti. Bundan böyle de fiili mücadelesini sürdürerek
hak ve mevzilerini koruyacak, grevli-toplusözleşmeli sendika hakkı
mücadelesine daha bir güçlü yüklenecek, bunu sahte yasanın iptali yeni
istemi ile birleştirecektir. 11 yıllık bir mücadele birikimi ve deneyimi de düşünüldüğünde, kamu emekçisine
boyun eğdirmek sanıldığı kadar kolay olmayacaktır. Gerici düzen cephesi
zindan cephesinde yaşadıklarının bir benzerini, kuvvetle inanıyoruz ki,
kamu emekçileri cephesinde de yaşayacak, kamu emekçisinin yeni biçimler
kazanacak büyük direnciyle karşılaşacaktır.
|
|||||