Rektörlerin
Bilimi ve üniversiteyi koruma yaygarasının altından kapsamlı
saldırı kararları çıktı...
Harçlara yüksek oranlı zam, rektörlere
sınırsız yetki!
Rektörlerin bir hafta öncesinde bilimi ve üniversiteyi koruma
adı altında kopardıkları gürültünün altından öğrenci gençliğe dönük kapsamlı
saldırı kararları çıktı. Taleplerinde toplu istifayı da göze alacak kadar
ısrarcı olduklarını söyleyen rektörlerin maskeleri düştü, asıl amaçları
ortaya çıktı. Anlaşıldı ki rektörlerin asıl derdi, üniversitelerin tamamen
bir ticarethaneye çevrilmesi ve zaten çok geniş olan yetkilerinin ise
sınırsız hale getirilmesidir. Rektörler, bilimi ve üniversiteyi koruma adı altında, istedikleri
gibi at koşturacakları çiftlikler istemektedirler. Bu devletin de eğitime
dönük temel politikası olduğu için, geçen hafta yaşananlar tümüyle bir
danışıklı dövüşten, bir orta oyunu olmaktan öteye gidemedi. Şimdi rektörlerin haklı ve demokratik olarak
lanse edilen istemlerine daha yakından bakarak, bu gerçeği bir başka açıdan
gösterelim. Bugün üniversitelerde bilimden Rektörler, araştırma fonlarının kesilmesine bu üniversiteleri
üniversite olmaktan çıkarıyor diyerek karşı çıkmışlar ve kaynak
istemişlerdi. Üniversitelerin döner sermayesinin arttırılması yoluyla
geniş bilimsel olanaklar yaratılmasının gerekliliğinden sözetmişlerdi.
İdari ve akademik personelin ücretlerinin azlığından ve mağdur olduklarından
yakınmışlardı. Oysa bugün üniversitelerde bilimden başka hemen herşey vardır. Polis
copu, jandarma kışlası, ezberci-gerici yoz eğitim, ticarileşme vs., vs.
Dolayısıyla bilim adına istenen tüm bu kaynaklar, gerçekte daha fazla
cop, pastadan daha fazla pay ve kadrolaşmak için olanaktan başka bir şey
değildir rektörler için. Rektörlerimizin protokol sırası konusunda çok yakıcı bir de istekleri
vardı. Ki bu istek esasında rektörlerin gerçekte ne denli bilim insanı
olduklarının da göstergesiydi. Rektörler feryad ediyor, 4. sırayı
geri istiyoruz! diye. YÖKten ve birçok liberal çevreden de destek alan rektörlerin asıl
derdi, Ecevitle yaptıkları görüşmeden sonra ortaya çıktı. İşçi ve
emekçiler karşısında acımasız bir sermaye uşağı olan Ecevit, rektörlerin
isteklerini karşılamak için elinden geleni anında yaptı. Ama rektörlerin dertlerine bulunan ilaç, öğrenci için tam anlamıyla bir
zehirdir. Üniversiteler şirketleşirken eller İşte rektörlerin asıl dertleri ve çözümleri(!); * Öğrencilerin katkı paylarının artırılmasında üniversitelerin (siz
rektörlerin anlayın) yetkisinin genişletilmesi; Yapılacak düzenlemelerle rektörler, yaklaşık 150 dolar olan har(a)çları
5 kat artırarak 650 dolara kadar çıkarma yetkisine sahip oluyorlar. Ecevit
bunu açıklarken ekliyor; Bu rakam rektörlerimiz tarafından önerilmiştir!
İşte size kaynak sıkıntısına çözüm. Sermayenin paralı memurları olan rektörler
devletten para isteyecek değiller ya! Bunun için bir kez daha öğrencinin
ceplerine gözlerini dikmektedirler. Bir yanda işçiye, kamu emekçisine 0 zam dayatması, öte yanda
öğrenci har(a)çlarına %50yi aşan zamlar. Böylelikle, zaten işçi-emekçiye
çıkarılan krizin faturası, bir kez de onların çocuklarının önüne konulmuş
oluyor. * Bölüm kontenjanlarına yüzde on kadar öğrencinin, vakıf üniversitelerince
belirlenen ücret karşılığında alınması; Özel üniversite mantığının devlet üniversitelerine de sıçraması anlamına
gelen bu uygulamayla, üniversite sınavından çok düşük puan alan, ancak
parası bol öğrencilere öncelik sağlanması sözkonusu olacaktır. * Üniversitelerin döner sermaye gelirlerinin arttırılması; Halıhazırda birçok üniversite belli sanayi kuruluşlarının AR-GE kolları
olarak çalışmaktadır. Teknik üniversitelerde uygulamaya konulmak üzere
olan TEKNOKENT projeleri de, aynı yönde atılmış bir başka adımdır. Bugüne
kadar üniversitelerin bu AR-GE görevleri belli yasal boşluklardan yararlanılarak
gerçekleştirilirken, bu uygulamayla birlikte artık yasal bir dayanağa
kavuşmuş olacak. * Üniversitelerin bütçe dışı kaynaklarından elde ettiği gelirleri
faize yatırabilmeleri; Bu uygulamayla birlikte, artık üniversitelerin tam bir kapitalist şirket
gibi çalışmalarının önü açılmış oluyor. Rektörler ve akademik(!) ekipleri,
böylelikle sadece öğrenciyi soymakla yetinmeyecekler, elde ettikleri kaynakla
spekülatif vurgunlar peşinde de koşacaklardır. * Öğrenci kredileri ve öğrenci katkı payları, kredilerin dağıtılması
ve tahsili ve yurt yapımında üniversitelere yetki verilmesi ile ilgilli
yasa değişikliği; Birçok okulda bizzat rektörlükçe inşa edilen ve daha sonra sermayeye
peşkeş çekilen özel yurtlar düşünüldüğünde, bu uygulamanın ne anlama geldiği
de apaçık ortaya çıkmaktadır. Parasız-bilimsel eğitim! Herkese parasız eğitim! ve Özerk demokratik üniversite!
şiarını yükseltmenin tam zamanıdır. Yüksek öğrenim tamamıyla paralı hale
getirilerek emekçi çocuklarının bu okullarda okuması imkansız hale getiriliyor.
Rektörlere tanınan sınırsız yetkilerle de üniversiteler tam anlamıyla
kışlalaştırılıyor. Öğrenci gençlik bu saldırılara geçit vermemek durumundadır.
Birleşik bir mücadeleyle, rektör sultasına ve paralı eğitime karşı durulmalıdır.
Şu an okulların kapanıyor oluşu, hiçbir şekilde bir şey yapmamanın gerekçesi
olamaz. Birçok okulda yaz okulu uygulaması mevcut. Binlerce öğrenci yüzmilyonlar
dökerek yaz okullarına kayıt yaptırıyorlar. Hem yaz okullarının paralı
oluşu, hem de bu son gelişmeler, ciddi bir çalışmayla ve mücadelenin konusu
haline getirilebilir. Yaz okulları olmasa da bir şekilde sürece örgütlü
bir hazırlık yaparak müdahale etmek ve gelecek öğrenim yılında ülke çapında
güçlü bir mücadele için şimdiden hazırlanmak gerekir.
Müşteri değil öğrenciyiz!
* Kendi maaşlarının değer kaybetmesinden dolayı dolar üzerinden kaybın
hesaplanması ve ödenmesini talep ettiler. Bunlar neyi anlatıyor: Üniversiteler adım adım özelleştiriliyor dedik, kulak asmadın. Öğrenci belgesi, transkript, yemek zammı için mücadele edelim dedik,
bana dokunmayan yılan bin yaşasın dedin. Bütçemiz yok, mali kriz içindeyiz diye kıvranan rektörlük, bizlere harcaması
gereken parasını okula yeni aldığı 15 tane özel güvenliğe, kapıda
da milyarlık turnikelere harcamaktadır. Nasılsa faturasını öğrencilere ödetecekler. Dışarıda krizin faturasını
işçi sınıfı ve emekçi halka ödeten sermaye devletinin okullardaki uzantıları
olan rektörlükler de, haliyle krizin okullardaki faturasını işçi-emekçi
çocuklarına ödetecekler.
YTÜ öğrencilerinin artan baskıları karşı basın açıklaması... Öğrenciler, öğretim üyeleri ve
çalışanlar üzerindeki
En basit demokratik hak istemlerimiz ise soruşturma ve gözaltı olarak
geri dönmektedir. Ayrıca öğretim üyeleri ve görevlileri de aynı sorunlarla
yüzyüzedir. Soruşturmalar yaygın bir şekilde ve yıldırma politikası
olarak üniversitelerimizde kullanılmaktadır. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesinde 350 kişiye kantinde
sol görüşteki öğrenciler içinde aktif yeralmak ve F tiplerine karşı
oldukları gerekçesiyle; Merkez Kampüste 60 kişiye sol görüşlü
öğrencilerin çevresinde bulunmak nedeniyle ve bir çok öğrenciye güncel
olaylar hakkında (İMF, kriz vs.) basın açıklaması yaptıkları gerekçesiyle
soruşturmalar açılmıştır. Yıldız Teknik Üniversitesinde, yemek boykotu sürecinde öğrencilerin
yaptığı basın açıklamasına katıldıkları gerekçesiyle birçok memura ve
öğretim üyesine; 7 kişiye güncel olaylarla ilgili afiş astıkları gerekçesiyle;
30un üzerinde kişiye ateş yakıp halay çektikleri gerekçesiyle;
birçok kişiye okul girişinde ne idüğü belirsiz sivil giyimli kişilere
kimlik göstermediği gerekçesiyle soruşturmalar açılmıştır. Yine okul
giriş ve çıkışlarında sivil polisler ve özel güvenlik birimlerince keyfi
uygulamalara maruz kalarak buna tepki koyan öğrencilere soruşturma açılmıştır.
Yine ülkenin dört bir yanında soruşturmalar baskı ve terör aracı olarak
kullanılmaktadır. Ayrıca açılan soruşturmalar direkt sivil polisler
ve idare işbirliğince yürütülmektedir. İddia edilen eylemliklerin olduğu
günlerde okulda olmayan ya da mezun olmuş öğrencilere de soruşturma
açılması polisin soruşturmalardaki etkisi ve amacını göstermektedir.
Öğrenciler polis tarafından terörist olarak gösterilmektedir. Bizler YTÜ öğrencileri olarak okulun ve ülkemizin sorunlarına sahip
çıkacağız. Üniversitelerin asıl sahipleri olarak öğrenciler, öğretim
üyeleri ve çalışanlar üzerindeki tüm baskıları kınıyoruz. Baskılar bizi
yıldıramayacak. Polis, idare, ÖGB işbirliğine son! Yıldız Teknik Üniversitesi öğrencileri
Okullarda derinleşen fırsat eşitsizliği,
Eğitim konusunda devlet okullarını günbegün çözümsüzlük ve rezilliğe
sürükleyen sermaye devleti, bunların yerine yavaş yavaş vakıf üniversite
ve liselerini kurmaya başladı. Özel üniversite ve liselerin mantar gibi
çoğaldığı bir dönemin ardından, artık devlet okulları dahil her yerde
para vermeyen okuyamaz mantığı hüküm sürmeye başladı. Eğitim öyle bir çocuk oyuncağına döndü ki, bir devlet lisesinden mezun
olan kişinin hiçbir yardım almaksızın sadece kendi çalışmasıyla üniversite
sınavını kazanması imkansız hale geldi. Zaten eğitimde fırsat eşitsizliğinin
ve adaletsizliklerin aynası olan ÖSS sınavı yetmezmiş gibi, bir de dershaneler
türetildi. Bugün hiçbir lise mezunu, çok az bir istisna dışında, dershaneye
gitmeden üniversite sınavını kazanamamaktadır. Öğrencilerin başına musallat
olan AOBP ise tamamen bu çarpık sistemin çarpık çocuğudur. Bir aile ancak milyarlarca lira para harcayarak çocuğunu okutabilmektedir.
Bunların genelde tercih edilmeyen, puanı düşük üniversitelere girdiğini
ve bu üniversitelerin çoğunun diplomalı işsiz yetiştirdiğini düşünürsek,
önümüzdeki yıllarda genç işçi ve genç işsiz sayısında bir hayli artma
olacağını kolayca görebiliriz. Sorun, milyarları harcayıp, ezberci eğitimin komik ötesi sorularını
cevaplayıp, sonuçta bir üniversiteye girseniz de bitmiyor ki. Dahası
belki de asıl sorunbundan sonra başlıyor. Üniversite, o büyük an... Hayalinizdeki o imkansız tutku... Sizden
çok ailenizin gurur aracı... Hani o üzerine saatlerce kafa patlatıp
düşündüğünüz yer. Gençliğinizin en verimli dönemlerini derslere kapanıp
geçirdiğiniz 1 yıl. Kapıya doğru yaklaşıyorsunuz. Kalbiniz heyecandan hızlı hızlı atıyor.
Çevredeki insanların yüzlerine bakıyorsunuz. Kapıya yaklaştınız, işte
merdivenleri çıkıyorsunuz. Birden karşınızda suratları duvar olmuş,
ne idüğü belirsiz sivil giyimli bir takım şahıslar kimlik!
diye çıkıyor. Şaşırıyorsunuz. On dakika kadar öğrenci olduğunuzu anlatıyorsunuz.
Ellerinde telsizlerle okulunuzun kapısında kimlik soran tipler, işte
ilk şaşkınlık. Binbir zorlukla öğrenci olduğunuzu ispat ediyorsunuz.
Okulun içine ilk ayak basmanız biraz üzgün, biraz telaşlı oluyor. Çevreye
bakıyorsunuz masalarda kağıt oynayan insanlar. İkinci bozguna uğruyorsunuz.
İçinizden, ben burayı bahçesinde kağıt oynayayım diye kazanmadım ki,
diyorsunuz. Burası üniversite, güya bilim yuvası, kahvehane değil ki,
diyorsunuz. Sizi dinleyen kim! İlk dersiniz... Bakıyorsunuz, liseden farkı yok; aynı formüller, aynı
duvar yüzler, aynı ezberci eğitim. Bilim mi, onun adını zaten hiç anmayın.
Derken yemek zamları, öğrenci belgeleri paraları, kantin zamları karşılığında
başlayan boykotlar... Ve ilk soruşturmanızı yiyorsunuz. Çünkü siz bilimden,
eğitimden, fırsat eşitliğinden yanasınız. Üniversiteye hoş geldin! Turnikeleriyle, özel güvenlik birimleriyle,
soruşturmalarıyla, ezberci eğitimi ile, gözaltıları ve tutuklamaları
ile, işte üniversite! Üzülme, yine de hoş geldin. YÖK kalkacak, polis gidecek, üniversiteler
bizimle özgürleşecek!, Eşit parasız bilimsel anadilde eğitim!,
Gençlik gelecek, gelecek sosyalizm! diyenleri de var, bu
coğrafyada üniversitelerin... Fırsat eşitsizliğinin kaynağı bu kapitalist sistem son bulmadan hiçbir
şeyin uzun vadede kazanılamayacağının bilinciyle hareket eden biz üniversiteliler,
öğrenci gençliği devrim ve sosyalizm mücadelesinde işçi sınıfının yanında
yer almaya, onunla aynı saflarda mücadele etmeye çağırıyoruz. Bir öğrenci
YTÜ hazırlık öğrencilerinden eylem: Yaz okulu ücreti kaldırılsın!
Eylemde; Yaz okulu ücreti kaldırılsın, Yüzde 90
devam zorunluluğu kaldırılsın, Geçme notu barajı düşürülsün
yazılı dövizler taşındı. Basın açıklamasından sonra öğrenciler topladıkları
1000in üzerindeki dilekçeyi rektörlüğe vermek için yürüdüler.
Eylem orta kantinin önüne yürünerek halaylarla bitirildi. YTÜ/Ekim Gençliği
... Bize verilen eğitimin kalitesiyle daha önceki senelerde yaz
okuluna kalan öğrenci sayısı ve yaz okulu ücretlerini karşılaştırdığımızda,
60 not barajının verilen eğitimin karşılığı olmadığı;
yaz okulu kontenjanını doldurmak ve okula ek kaynak yaratmak için belirlendiğini
görüyoruz. Bizlerin üniversiteye gelmiş yetişkin bireyler olduğumuzu
unutan üniversite yöneticileri, derse girip girmeme konusunda karar
verme hakkımızı elimizden alıp bize bölümlerde %70 olan devam mecburiyetini
% 90 olarak dayattılar. Bu yoğun ders programı içinde % 90 devam zorunluluğu,
gerek öğrencilerin sosyal yaşantılarını öldürmesi, gerekse öğrencilerin
de birey olduğunun unutulması sonucunda, öğrencilerin derslerden verim
alması engelleniyor. Bu sebeplerden dolayı hazırlığı geçemeyen öğrencilere 2 aylık yaz okulu
seçeneği sunuldu. Yaz okulunda sadece gündüz eğitimi verilmesine, 1.
ve 2. öğrenim öğrencileri arasındaki ders saatlerinin ve öğretmenlere
verilen ücretlerin arasında fark olmamasına rağmen; 2. öğrenim öğrencileri
1. öğrenim öğrencilerinin ödediği ücretin 2 katını ödemek zorunda kalıyor.
Özellikle yurtlarda kalan öğrenciler için yaz boyunca sadece nöbetçi
yurtların açık olması ve bu yurtların ücretlerinin normal yurt ücretlerinin
2 katı olması ise ayrı bir külfet.... |
|||||