Türk devleti, yıllardır adada tahakkümünü sarsacak nitelikteki her gelişmede,
bu tür kirli operasyonlara başvurmuştur. Bu operasyonlarda hep bombalama,
cinayet vb. yöntemler kullanılmıştır. Kukla rejimin yaşadığı her tıkanıklık,
bizzat MGKda hazırlanan müdahale planlarıyla kaba biçimlerde aşılma
yoluna gidilmiştir. Geçen yılki Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde, Denktaş
karşısında aday olan Eroğlunun adaylıktan geri çektirilmesi, bunun
son ve çarpıcı örneklerinden biridir. Son kirli operasyonun, Türk devletinin ada üzerindeki konumunu yitirme
tehlikesiyle yüzyüze kaldığı bir dönemde gerçekleşmesi oldukça dikkat
çekicidir. Gerek uluslararası planda içerisine alındığı abluka, gerekse
bizzat işgal altında tuttuğa topraklarda yaşadığı sıkışma, Türk devletini
yeni bir kaba operasyona başvurmak zorunda bırakmıştır. Son dönem tablosu üzerinden Son dönemde sermaye devletinin gerek uluslararası planda, gerekse Kuzey
Kıbrısta giderek sıkıştığı bir gerçektir. Güney Kıbrısın AB
ile tam üyelik görüşmelerine başlamasıyla ABD ve ABnin sorunun çözümü
konusunda yoğunlaştırdıkları baskıların yanısıra, Kuzey Kıbrıs halkı da
Türk devletinin işgal ve tahakkümüne karşı öfkesini artık açıkça ifade
etmeye başlamıştır. Uzun yıllar sonra Kuzey Kıbrıs halkı alanlara çıkarak,
işgal karşıtı eylemliliklerde bulunmaktadır. ABD ve ABnin son dönemde
attıkları adımların Türk devleti üzerinde geçmişten daha fazla etkili
olmasının temel nedenlerinden biri budur. İşgal sonrasında tüm baskılara karşın Kuzey Kıbrıstaki egemenliğini
zaman içerisinde pekiştiren Türk devleti, şimdi içeride büyüyen tepki
nedeniyle köşeye sıkışmış durumdadır. Diğer yandan, ABD ve ABnin attıkları adımlar, tersinden K. Kıbrısta
siyasal dengeleri sarsmakta, işgal karşıtı mücadeleyi koşullayan bir etkene
dönüşmektedir. Çünkü Güney Kıbrıs yönetimiyle AB arasındaki tam üyelik
görüşmeleri adanın tümü üzerinden yapılmaktadır. Eğer K. Kıbrıs işgali
sürerse, Kıbrısın tümünü kapsayan AB üyeliği fiili olarak Kuzeyi
dışında bırakacaktır. K. Kıbrıs 27 yıldır işgal altındadır. Kıbrıslı emekçilere faşist zorla
beraber onursuzca bir yaşam dayatılmıştır. K. Kıbrıs iktisadi olarak çökertilerek
Türk devletinin üç-beş kuruşuna muhtaç hale getirilmiştir. Adanın güneyinde
ise göreli bir ekonomik gelişkinlik, yüksek bir yaşam standartı sözkonusudur.
Bu farklılık, K. Kıbrıs halkı tarafından tutulan yolun sonucu olarak görülmekte,
ABye üyeliğin kaybedilmesi, yaşamlarını bir parça düzeltmek için
önlerine çıkan fırsatın kaçırılması olarak değerlendirilmektedir. Diğer yandan Türk devleti tarafından K. Kıbrıs halkına ağır bir sosyal
yıkım paketi dayatılmıştır. Yaşadığı ağır ekonomik kriz nedeniyle sermaye
devleti farklı bir adım atamamaktadır. Bu nedenle bir kez daha kirli ve
kaba yöntemlere başvurmak durumunda kalmaktadır. Hükümete kaba bir müdahaleyle
beraber, AB üyeliğini bayrak yaparak işgale karşı cepheden tutum alan
Avrupa gazetesine karşı bir MGK operasyonuna başvurmuştur. Sonuçta K. Kıbrıs halkı şu an somut iki seçenek görmektedir: Ya TC patentli
yıkım paketi, ya da AB üyeliğiyle gelecek refah ve demokrasi! Bu bilinç
düzeyi, bugün işgal karşıtı toplumsal muhalefetin zayıf karnını oluşturmakla
birlikte, onun büyümesini koşullayan bir etkendir aynı zamanda. Bu iki seçenek ekseninde yaşanan taraflaşma siyasal cephede bir parçalanmaya
yol açmıştır. Örneğin, bugün operasyonla dağıtılan hükümetin bileşenlerinden
TKP, Kıbrıs görüşmelerinin yeniden başlatılmasını istemekte, Güney ile
birleşme yönünde belirgin bir tutum gösterebilmektedir. Büyümekte olan
toplumsal muhalefet de bu tutuma güç vermektedir. Bundan dolayı iç siyasal
cephede tam bir tıkanma ile yüzyüze kalınmıştır. Operasyonun ikili yönü Yürütülen operasyonun içe dönük yönü; Türk devletinin K. Kıbrıstaki
egemenliğini sarsan işgal karşıtlığını, yıkım saldırısına karşı gelişen
kitlesel-militan emekçi hareketini ezmek; siyasal planda yaşanan parçalanmaya
son vermektir. Dışa dönük yönü ise, emperyalistlerin attıkları adımları
dengelemek, oluşturulan basıncı bir nebze olsun boşa çıkarabilmektir.
Birbirine sıkı bir biçimde bağlı bu iki hedef, operasyonun tüm halkalarında
kendisini ortaya koymaktadır. Siyasal tıkanıklık mevcut hükümetin dağıtılmasıyla aşılmaya çalışılmıştır.
Ama bu sadece ilk adımdır. MGKnın bir yıl öncesinde hazırladığı
eylem planına göre hedef başkanlık sistemidir. Yani göstermelik kurumları
da bir yana iterek, açıktan bir Denktaş dükalığını egemen kılmaktır. Nitekim,
Kıbrıstaki hükümet operasyonu sonrasında Ecevit bu gerçeği şöyle
dile getirmiştir: 180 bin nüfuslu, Türkiyenin ilçesi, ili
kadar bir yer, hem cumhurbaşkanı hem başbakan var. Bu olmamalı. Türkiyede
karşıyım, ama il kadar bir yerde devlet başkanlığı sisteminin doğru olduğunu
düşünüyorum. Siyasal cephede atılacak adımlar, ekonomik yıkıma ve işgale karşı büyüyen
toplumsal öfkenin her türlü kanlı ve kirli yöntem kullanılarak bastırılacağının
göstergesidir. Hükümet operasyonuyla Avrupa gazetesinin bombalanması aynı
günlere denk getirilerek, bu açıkça ortaya konulmuştur. Siyasal cephede
tahkim, iç çatlakları ortadan kaldırarak, toplumsal muhalefetin faşist
terör ve zorbalıkla ezilmesini kolaylaştıracaktır. Avrupa gazetesinin bombalanması, AB üyeliği yönünde beliren güçlü eğilimin
önünü almaya, böylece emperyalist merkezlerin yarattıkları basıncı göğüslemeye
hizmet etmektedir. MGK toplantısı öncesinde Kıbrıstan sorumlu bakan
Şükrü Sina Gürelin Amerika Kıbrıs Özel Temsilcisi Tom Weston ile
yaptığı görüşmede ifade ettikleri bu açıdan dikkate değerdir. Sina Gürel
şunları söylemektedir: Avrupa tarafsızlık noktasında güvenimizi
kaybetti. Birlik önemli bir hedef ama, uğrunda Kıbrısı gözden çıkaracağımız
bir hedef değil. Kimsenin 45 mil ötemizdeki Kıbrısı alıp, başka
yere götürmesine izin vermeyeceğiz. Birliğe üyeliğimiz zaten en yakın
vadede 15 sene. 15 sene dalda durup durmayacağını bilmediğimiz bir kuş
için, neden elimizdeki kuşu bırakal. Bu mesaj MGK toplantısında da tehditkar bir üslupla emperyalist merkezlere
bildirilmiştir. Böylece kirli operasyonun diğer ayağı da tamamlanmıştır. Gerçek kurtuluş ve bağımsızlık için! Kıbrıs halkı özgürlük ve kurtuluşa giden yolu açabilmek için bu kirli
operasyonları boşa çıkartmak durumundadır. Bu, uzun yıllar sonra hem işgale
ve hem de sosyal yıkıma karşı ortaya konulan kitlesel militan mücadelenin
daha üst boyutlara taşınabilmesini gerektirmektedir. Ancak, işbirlikçi
rejimler ve onların efendileriyle birlikte emperyalizmi karşısına almayan
bir kurtuluş mücadelesi başarı kazanamaz, yalnızca efendi değiştirmeye
hizmet eder. Bugün AByi alternatif görenlerin en büyük açmazı da
budur. Kuzey Kıbrıslı işçi ve emekçiler yollarını bu türden gerici hayallerden
ayırmalıdırlar. İşçi ve emekçilerin gerçek kurtuluşu ve gerçek bağımsızlık,
emperyalist-kapitalist zincirin parçalanıp dışına çıkılmasıyla kazanılacaktır.
Yaşanacaklardan TC ve sözde KKTC
Daha sonra Kuzey Kıbrısta bombalar patlamıştır. Bir tanesi başbakanın
evinin önünde patlamıştır. Cumhurbaşkanının yandaşları Başbakanın
bombayı kendisinin koydurttuğunu iddia etmektedirler. Bir işadamı, birçok
politikacının arkadaşı olan birisi tarafından, yine aynı politikacılar
tarafından sağlanmış bir tabancayla polisin gözü önünde öldürülmüştür.
Başka bir bomba da, dürüst olmayan bir şekilde bankalarını iflas ettiren
ve bu şekilde de birçok küçük tasarruf sahibini zor durumda bırakan
bankacılarla ilgilenen bakanın evine yakın bir yerde patlamıştır. Bunlar Kuzey Kıbrısta yöneticilerin, hırsız işadamlarının kendi
aralarındaki iç dalaşmalar olarak görülmektedir. Ancak ülke bunların faaliyetleri sonucunda öylesine bir ekonomik karmaşaya
girmiştir ki, muhalefetin, özellikle de günlük bir gazetenin kendilerini
her gün teşhir etmesini istememektedirler. Böylece, kendi kirli işlerini yürütmesi için üniformalı ve gizli polisi
hazırlarken, bir yandan da (EOKAnın Türk versiyonu olan) TMTyi
yeniden oluşturmaktan söz etmeye başlamışlardır. Cumhurbaşkanı Örgüt
olarak imza atan kimselerden mektuplar aldığını söylemektedir. (Cumhurbaşkanı,
imzalardan bazılarını tanıdığını ve kendilerini sarayına davet edip
kendileriyle sohbet edeceğini söylemektedir?!) Bütün bunlar Avrupa yazarları tarafından, sözde Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti
ve Türkiyenin kendilerini öldürmek için bir hazırlık olarak nitelendirilmektedir.
Kendilerine de ölüm tehditleri yapılmaktadır. Birleşmiş Milletler tarafından tanınmayan Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti
hükümeti ve Türk Barış Kuvvetlerini yöneten generaller ve
söz konusu cumhuriyetin ordusu bütün bu olayların kendilerini ilgilendirmediğini
söylemektedirler. Avrupa yazarlarına veya onları destekleyen yoldaşların
herhangi birisine bir şey olacak olursa, bunun sorumluluğu tümüyle KKTCnin
seçimsiz işbaşına gelmiş Cumhurbaşkanı Denktaş, Başbakan Eroğlu ve koalisyon
ortağı Akıncı, Türk Konsolosu, iki silahlı gücü yöneten iki Türk generali,
polis gücü ve istihbarat servisine ait olacaktır. Türkiye ve yöneticileri
de bu kişilerin arkasında duran gerçek katiller olacaktır. Kıbrısta Sosyalist Gerçek/Londra Bürosu
Olayların seyri bombalayanın
1. TMT-Byi oluşturan kimselerin Cumhurbaşkanının resmi
yardımcıları olarak çalıştıkları bilinmektedir. Kıbrısta Sosyalist Gerçek/Londra Bürosu
Bu memleketi emperyalizme ve onun yerli
Bütün bu yapılanlar yetmezmiş gibi, bazılarının hala daha Avrupa gazetesi
çalışanlarının üzerine çamur atmaya çalışması, ve bu son
bombalama olayını da bizzat kendileri yaptı demesi, onların bu yapılan
bombalama hareketinin tam bir yeraltı örgütü gibi, planlı ve psikolojik
mekanizmalarla çalıştığını gösteriyor. Bir de Sayın Cumhurbaşkanı, bombalayanı
bulup ihbar edene ve kanıtlayana beş milyar ödül vaadettiğini
söylüyor! Bu ne demektir? Bu işler kanıtlanamaz, kanıtlarsanız size
ödül veririz! Öyledir elbette!. Yeraltıcılığın ve sahtekarlığın
belgesi olmadığını, TMT zamanında bizzat TMT tarafından öldürülen faşist
düzen karşıtı aydınlarımızdan biliyoruz! Artık halkın kime ve neye inanacağını
size bırakıyoruz!. Avrupa gazetesine destek veren ve de onlar gibi düşünen, bu ülkenin
bağımsızlığı için ortak bir mücadeleyi isteyen, göğüslemeye hazır tüm
kesimleri destekleyip yardım etmeye hazırız. Bir matbaa bombalama ile
tüm kendilerine aykırı sesleri kesebileceğini sananlar bu
sabah tüm gazete bayiilerinde Avrupa gazetesini görünce cevaplarını
aldılar sanırız. Artık bağımsızlık mücadelemizde herşeyi göze aldığınızı
bilerek size desteğimizi belirtiyoruz. Bilmenizi isteriz ki Avrupa gazetesine
veya diğer sol yayın organlarına ve Bu Memleket Bizim diyen
ve geleceğini bu topraklarda arayan herhangi bir Kıbrıslı vatandaşa
olabilecek her türlü zararın sorumlusu olarak DEVLETi tutacağız
ve de bunu tüm dünya basınına iletmek için her çabayı sarfedeceğiz. Artık bir bireye veya bir matbaaya saldırı diye bir olgu kalkmıştır,
tüm bunlar bütün Kıbrıslılara yapılan saldırılardır; tüm halkımıza,
Türkiyeye ilhakı dayatma acizliği içinde yapılmış boş ve sonuçsuz
kalmaya mahkum, sahibine geri dönecek olan çaresiz kıvranışlardır. Bizim
Kıbrısımızdan ve özgürlüğümüzden başka kaybedecek bir şeyimiz
yoktur. Ne üstüne yapıştığımız koltuklar, ne kasadaki dolarlarımız ne
de bankalardan hortumladığımız halkın paraları vardır; bizim sadece
Yurtseverliğimiz vardır. Bu Memleket Bizim! Avrupa gazetesine geçmiş
olsun der ve yazılarınızın kesintisiz devamını dileriz. Her zaman Gazetenizi
bayiilerde ve de internette görmek istiyoruz. Tüm bağımsızlıkçı
seslerin yayılması için. Bu Memleket Kıbrıslılarındır, sadece Kıbrıslıların kalacaktır.
Ne emperyalizme, ne de onun yerli ve yabancı işbirlikçilerinin kirli
emellerine terkedilemez! Terketmeyeceğiz! Bunu herkesin bilmesini isteriz.
Herşey demokrasi için! Bir grup duyarlı yurtsever vatandaş Bu imza kampanyasına destek için isminizi yazdırmak istiyorsanız Bu_memleket_bizim@yahoo.com
adresine isminizi göndermeniz yeterli. Örgütler örgüt isimleriyle katılabilirler. |
|||||