Kızıl Bayrak'tan...
İzmirde,
Ölüm Orucu sonucu rahatsızlandığı için hastanelerde tutulan 12 devrimci,
31 Mayıs akşamı, ani bir emirle kapı önüne konuldu. Karar, güya tahliyeleri
idi. Kendi kendine bir yere gidemeyecek derecede rahatsız olan, hatta
bir kısmı zoraki müdahale işkencesi nedeniyle kim olduğunu ve nereye gitmesi
gerektiğini dahi hatırlamaz durumdaki insanların, ailelerine veya yakınlarına
haber verilmeksizin bu şekilde sokağa atılmaları faşist düzenin insan
ve insani değerlerle ilişkisine çarpıcı bir yeni örnek oldu. Ancak konu sistemin insancıllıktan uzaklığı kadar basit değildir. Bu
yapısal özelliğine de baskın gelecek asıl neden, onu can evinden hançerlemeye
devam eden hücrelerindeki kararlı direnişi kırma arzu ve hırsıdır. Uyguladığı
en hunhar katliamlar dahil, hiçbir şiddet önlemi direnişi kırmasını sağlayamamıştır.
Tersine, devrimci tutsaklar bu vahşi teröre 4. ve 5. Ölüm Orucu ekiplerini
çıkararak yanıt vermişlerdir. Düzen açısından tam bir moral bozukluğu
ve umutsuzluk yaratan bu yeni gelişme üzerine, yeni saldırı taktikleri
geliştirmeye giriştikleri, İzmir olayıyla görülmüştür. Kapitalist sistemin
Türkiyedeki faşist rejiminin tüm tarihi, işçi ve emekçi sınıflara
ve ezilen Kürt halkına karşı savaşım içinde geliştirdiği kirli savaşın
tarihidir. Ancak ne denli sinsi, ne denli aşağılık olursa olsun, bu yeni taktiği
de direnişi kırmaya yetmeyecektir. Tahliye olduktan sonra direnişi dışarıda
sürdürmeye devam ederken özgürlüğe kavuşan son şehidimiz bunun
en yakın kanıtıdır. Devrimci tutsakların bükülmektense kırılmayı yeğleyen kararlılıkları
ortadadır. Ancak sistemin alçakça saldırılarının içerde-dışarda
birleşik bir mücadele olmaksızın püskürtülmesi kolay değildir. Bu yeni
süreçte, sistemin bu saldırı taktiği karşısında dışarıda daha dikkatli,
daha hassas ve daha ilgili olmak gerektiği açıktır. Özellikle Ölüm Orucu
direnişçilerinin kaldırıldığı hastaneler kesinlikle boş bırakılmamalı,
gece-gündüz nöbet tutulmalıdır. Benzer gelişmelerin cezaevlerinde de yaşanabileceği
hesaba katılarak buralar için de aynı dikkat ve özen gösterilmelidir. Bu konuda konuyla doğrudan muhatap meslek örgütü ve DKÖlerle sürekli
bir iletişim içinde olmak, gelişmeleri anında ve ayrıntılı bir biçimde
devrimci basın merkezlerine ulaştırmak son derece önemlidir. Bu, hem bilgilerin
merkezileşmesi, hem de kamuoyunun zamanında bilgilendirilmesi suretiyle
müdahale olanaklarının zamanında yakalanması için zorunludur. |
|||||