2 Haziran'01
Sayı: 11


  Kızıl Bayrak'tan
  Kamu emekçilerinin Ankara çıkarması
  Barikatlar aşıldı, Kızılay zaptedildi!
  Kamu emekçileri direnişlerini sürdürüyorlar...
  İhanet sözleşmesini alanlarda yırtalım!
  İzmir Sümerbank direnişi devam ediyor!
  F tipi ölümün belgesi
  Ölüm Orucu direnişçisi Uğur Türkmen 27 Mayıs'ta ölümsüzleşti...
  Direniş kazanacak!
  Kriz ve devrimci sınıf çizgisi/6
  Ölüm Orucu'ndaki tutsaklardan bazılarının sağlık durumu
  Ölüm Orucu Direnişi'yle dayanışma eylemleri...
  Tarım, hububat ve emperyalizm
  Kıbrıs'ta MGK patentli kirli ve kanlı operasyon!
  Uluslararası hareket
  Devrim kaçkınlarının devrimcilere bitmeyen kini
  Sinan Cemgil, Kadir Manga, Alparslan Özdoğan ve Hüseyin Cevahir'in anıları önünde saygıyla eğiliyoruz...
  Proletaryanın büyük devrimci şairi: Nazım Hikmet
  Hücre karşıtı mücadele
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

  Kızıl Bayrak'tan...

 

İzmir’de, Ölüm Orucu sonucu rahatsızlandığı için hastanelerde tutulan 12 devrimci, 31 Mayıs akşamı, ani bir emirle kapı önüne konuldu. Karar, güya “tahliyeleri” idi. Kendi kendine bir yere gidemeyecek derecede rahatsız olan, hatta bir kısmı zoraki müdahale işkencesi nedeniyle kim olduğunu ve nereye gitmesi gerektiğini dahi hatırlamaz durumdaki insanların, ailelerine veya yakınlarına haber verilmeksizin bu şekilde sokağa atılmaları faşist düzenin insan ve insani değerlerle ilişkisine çarpıcı bir yeni örnek oldu.

Ancak konu sistemin insancıllıktan uzaklığı kadar basit değildir. Bu yapısal özelliğine de baskın gelecek asıl neden, onu can evinden hançerlemeye devam eden hücrelerindeki kararlı direnişi kırma arzu ve hırsıdır. Uyguladığı en hunhar katliamlar dahil, hiçbir şiddet önlemi direnişi kırmasını sağlayamamıştır. Tersine, devrimci tutsaklar bu vahşi teröre 4. ve 5. Ölüm Orucu ekiplerini çıkararak yanıt vermişlerdir. Düzen açısından tam bir moral bozukluğu ve umutsuzluk yaratan bu yeni gelişme üzerine, yeni saldırı taktikleri geliştirmeye giriştikleri, İzmir olayıyla görülmüştür. Kapitalist sistemin Türkiye’deki faşist rejiminin tüm tarihi, işçi ve emekçi sınıflara ve ezilen Kürt halkına karşı savaşım içinde geliştirdiği kirli savaşın tarihidir.

Ancak ne denli sinsi, ne denli aşağılık olursa olsun, bu yeni taktiği de direnişi kırmaya yetmeyecektir. Tahliye olduktan sonra direnişi dışarıda sürdürmeye devam ederken “özgürlüğe” kavuşan son şehidimiz bunun en yakın kanıtıdır.

Devrimci tutsakların “bükülmektense kırılmayı yeğleyen” kararlılıkları ortadadır. Ancak sistemin alçakça saldırılarının “içerde-dışarda” birleşik bir mücadele olmaksızın püskürtülmesi kolay değildir. Bu yeni süreçte, sistemin bu saldırı taktiği karşısında dışarıda daha dikkatli, daha hassas ve daha ilgili olmak gerektiği açıktır. Özellikle Ölüm Orucu direnişçilerinin kaldırıldığı hastaneler kesinlikle boş bırakılmamalı, gece-gündüz nöbet tutulmalıdır. Benzer gelişmelerin cezaevlerinde de yaşanabileceği hesaba katılarak buralar için de aynı dikkat ve özen gösterilmelidir.

Bu konuda konuyla doğrudan muhatap meslek örgütü ve DKÖ’lerle sürekli bir iletişim içinde olmak, gelişmeleri anında ve ayrıntılı bir biçimde devrimci basın merkezlerine ulaştırmak son derece önemlidir. Bu, hem bilgilerin merkezileşmesi, hem de kamuoyunun zamanında bilgilendirilmesi suretiyle müdahale olanaklarının zamanında yakalanması için zorunludur.