Sonrasında devlet, direnişi kırmak, parçalamak ve iç çözülme yaratmak
amacıyla akıl almaz yol ve yöntemlere başvurdu. Baskı, zor ve yalan üzerine
kurulu iktidarını ancak bu şekilde sürdürebileceğini biliyordu. F tiplerinde
süren zulme hastanelerde tıbbi müdahale işkenceleri eklendi. Elleri kelepçelenerek
yatağa bağlanan tutsaklara hastanenin özel personeli, gardiyanlar, askerler,
bazı doktor ve psikiyatristler tarafından psikolojik baskı ve işkenceler
uygulandı ve uygulanmaya devam ediliyor. Gerçekleşen tıbbi müdahale sonrası
bilinç ve hafıza kaybıyla hastaneler, kim olduğunu bilmeyen, geçmişini
hatırlamayan insanlarla, mezarsız ölülerle doldu. 19 Aralıktan
itibaren verilen 53 şehit dışında 50nin üzerinde bilincini kaybetmiş
tutsak var ve sayıları her geçen gün artıyor. Devlet ise yalan söylemeye
devam ediyor. Bilincini kaybeden tsakların tedaviyi kabul ettikleri
yalanını yayarak kamuoyunu yanıltmaya, direnişi parçalamaya çalışıyor.
Şu an 3 yaşındaki çocuk bilincine sahip Hatice Yazganın ise, cezası
399. maddeye göre ertelenmiş olmasına rağmen, bizzat devlet tarafından
direnişi bıraktı, tahliye oldu biçiminde basına yansıtılmıştır. Devrimci tutsaklar bu tablo karşısında boşalan mevzileri doldurmak ve
bu zulüm karşısında ölümüne kararlılıklarını dosta düşmana göstermek amacıyla
11 Mayıstan itibaren yeni ölüm orucu ekiplerini çıkardılar. Çelik
irade ve bükülmez kararlılık bir kez daha sesleniyordu: Bitiremeyeceksiniz!
Direniş kazanılacak! Başka yolu yok!.. Farklı tarihlerde ölüm orucuna başlayan devrimci tutsaklar, 4. ekiplerle
gecikmiş de olsa, taleplerini ortaklaşturarak güçlerini birleştirdiler,
parçalılık görüntüsünden kurtuldular. Böylece, devletin her türlü yalan
ve spakülasyonlarının önüne geçtikleri gibi, direnişin yanında olan, ancak
parçalılık görüntüsünden kaynaklı olarak sahiplenmekte zorlanan geniş
kesimleri de bu çerçevede kucakladılar. Ortak bir irade ile sürece yüklenileceğini
göstermiş oldular. F tipi saldırısının püskürtülmesi için Ölüm Orucu gibi bir yönteme başvurulması
bile, tutsakların üzerindeki ağır yükü gösteriyor. Sergilenen muazzam
direniş ve kararlılıkla birlikte ağır bedel ödeyen ve ödemeye devam eden
tutsakların sürdürdüğü direnişe dışarıdan yanıt bir an önce yükseltilebilmelidir.
Yeniden sokaklar kazanılmalıdır. Açıktır ki, devlete geri adım attıracak
olan, Avrupa Parlementosu heyetleri değil, direnişten aldığımız güç ile
dışarıda bizlerin saldırıyı püskürtme kararlılığı ve azmi olacaktır. Devletin
yaratmaya çalıştığı gerici dalga parçalanmalı, direnişin temiz havası
solunmalıdır. Unutulmamalıdır ki, devrimci irade hiçbir zaman kırılamamıştır. Zindanlarda
direniş ateşi söndürülememiştir. 12 Eylül sonrasında yaprağın bile kımıldamadığı,
baskı ve işkencenin sistematik tarzda uygulandığı dönemde de tek tip elbiseye
ve tek tipleştirmeye izin verilmemiş, aylarca süren direnişin gücüyle
devlet boyun eğmek zorunda bırakılmıştır. Ölüm orucu sürecinden zaferle
çıkılmak zorundadır. Bunun için güçlerimizi birleştirelim, yüklenelim,
kazanalım.
Fatime Akalın: Zorla müdahaleye rağmen direniş!..
Fatime Akalın, Başak Otlu ve Yeliz Türkmenle birlikte direnişin
200. günlerinde zorla Niğde Devlet Hastanesine kaldırıldı ve üçüne
birden bilinçlerinin kapanmasıyla müdahale edildi. Üçünde de bilinç ve
hafıza kaybı meydana geldi. Bir süre sonra Niğde Devlet Hastanesinden
alınarak Ankara Numune Hastanesine getirildiler. Tedavi sürüyor ancak
Fatime de diğerleri gibi, Ölüm Orucuna ve son 1-2 yılına dair bir
şey hatırlamıyordu. Numune Hastanesinde askerlerin sözlü tacizleri sıklıkla yaşanıyordu.
Bir askerin Fatimeye Ulucanlara ve Habipin katledilmesine
ilişkin söylediği saldırgan sözler sonrasında bilincinin yerine gelmesinin,
askerin söylediklerinin şok etkisi yaratmasından kaynaklı olduğu doktorlar
tarafından düşünülüyor. Bilincinin belli oranda yerine gelmesinin ardından,
tam olarak Ölüm Orucu sürecini hatırlamamasına rağmen, direnişe yeniden
başladı ve serumu attı. Ertesi gün Numune Hastanesinden alınarak
Ulucanlar Cezaevine götürüldü ve katliam öncesinde bayanların kaldığı
ve kendisinin de yıllarca yaşadığı bayanlar koğuşuna yerleştirildi. Görüşe giden kardeşine, bilincinin şu an açık olduğunu, direnişe kendi
iradesi ve bilinç açıklığıyla başladığını, bir çok şeyi hatırlamadığını,
ancak Ölüm Oruççusu olduğu için kesinlikle devam etmesi gerektiğini söyledi. Fatime Akalın 31 Mayıs Perşembe günü Ulucanlar Cezaevinden alınıp,
yeniden Niğde E Tipi Kapalı Cezaevine götürüldü.
TTB yöneticileri yargılanıyor! Bizim gibi kuruluşlara dava açılarak
TTB Merkez Konseyi Başkanı Prof. Dr. Füsun Sayek, savunmasında; 22
Aralıktaki basın açıklaması halkın en çok habere ihtiyacı olan bir
dönemde yapıldı. Bu açıklama suç değil, onurdur. Hekimlik halk sağlığıyla
doğrudan ilgilidir. Bu dava siyasi gerekçelerle açılmıştır. Bizim gibi
kuruluşlara dava açılarak yüreklere korku salınmak isteniyor diye
konuştu. Savunma yapan TTB Merkez Konseyinin diğer üyeleri de böyle bir
davada yargılanmaktan kendileri ve Türkiye adına utanç duyduklarını belirtti.
Konsey üyeleri; Biz ölümler, kalıcı sakatlıklar olmasın diye çaba
gösterdik. İnsan olarak, hekim olarak görevimizin gereğini yaptık
dedi. Gerekçe Bile Yok Avukat Ziynet Özçelik, Emniyetin Ankara Başsavcılığına bir
ihbarda bulunduğunu, başsavcılığın da bunu işleme koyduğunu belirterek;
İddianamede gerekçe bile yok. Açıklamanın kendisinin mi, yoksa içeriğinin
mi suç olduğu belirtilmemiş dedi. Davaya, TMMOB Genel Başkanı Kaya Güvenç, SES Genel Başkanı İsmail Hakkı
Tombul, Diş Hekimleri Birliği, Uluslararası sağlık ve insan hakları kuruluşlarının
temsilcileri, Uluslararası Af Örgütü Temsilcisi Amke Dietert Schcuer,
İsviçre ve Norveç büyükelçilik temsilcilerinin de içinde bulunduğu kalabalık
bir grup izleyici olarak katıldı. Davada savunma görevini sekiz avukat
üstlendi. Mahkeme, iddianamedeki usul eksikliği nedeniyle dosyayı başsavcılığa
gönderme kararı vererek, duruşmayı 11 Hazirana erteledi.
Gülsuyunda Ölüm Orucu Direnişi
ile dayanışma eylemi
Eylem hazırlıklarına bir hafta öncesinden başlandı. Eylem günü olarak
semt pazarının kurulduğu Çarşamba günü belirlendi. Böylece ölüm orucu
direnişçilerinin sesini daha fazla insana duyurabilecektik. Eylemden bir
gün önce toplanarak, atılacak sloganları ve yürüyüş güzergahını belirledik. Çarşamba günü akşam saat 20.15de Heykel durağından yürüyüş başlatıldı.
Önde tecrite ve izalosyona, hücrelere karşı şiarların yazılı olduğu dövizler
taşındı. 50-60 metre yüründükten sonra pazarın içine girildi. Bir arkadaşımız
Hücrelere Tecrite ve Ölüm Oruçlarına değinen bir konuşma yaptı.
Hücre saldırısıyla yapılmak istenenin toplumu sindirmek olduğunu vurguladı. Eylem boyunca Yaşasın Ölüm Orucu Direnişimiz!, Bedel
ödedik bedel ödeteceğiz!, Zindanlar yıkılsın tutsaklara özgürlük!,
Katil devlet hesap verecek! sloganları atıldı. Eyleme yaklaşık 40 kişilik bir katılım vardı. Katılım beklenenin altında
oldu. Eylemden önce devlet mahalleyi panzerler, akrepler, resmi ve sivil
polisleriyle ablukaya almıştı. Bu durum katılımı oldukça zayıflattı. Gülsuyundan S.Y. Kızıl Bayrak okurları |
|||||