Biz komünist
devrimciler, prensip olarak siyasi kanaatlerimizi ve görüşlerimizi hiç
bir yerde gizlemeyiz...
Faşizmin işkencehanelerinde devrim savunması
İbrahim Kaypakkayanın yalnızca dört hafta sonra kendisini
başeğmez tutumundan dolayı kurşuna dizecekler önünde verilmiş bu ilk
sorgusunu, özellikle yeni kuşak devrimcilerin ilgisine ve
incelemesine sunuyoruz. Siyasal poliste ve işkencede başeğmez devrimci
tutumuyla yakın tarihimizde büyük bir geleneğin temellerini atmış bu
yiğit devrimciyi bu vesileyle bir kez daha derin bir saygıyla anıyoruz. (Metnin başlığı ve arabaşlıkları, metnin içeriğinden hareketle SY
Kızıl Bayrak tarafından konulmuştur. Metne bir rahatlık sağlamak
için yer yer ek paragraflar da yapılmıştır.) Gençlik mücadeleleri içinde Getirildiği görülen sanık İbrahim KAYPAKKAYA huzura alındı, hüviyet
tesbitinden sonra suç konusu olay ve örgütsel ilişkiler hatırlatılarak
sanıktan SORULDU: SANIK cevaben: Ben yoksul bir ailenin çocuğu olarak, 6 yıllık Hasanoğlan İlköğretmen
Okulunda yatılı okudum. Hasanoğlandaki başarılı öğrenciliğim
nedeniyle Yüksek Öğretmen Okuluna gönderildim. Bir yıl hazırlık
sınıfında okuduktan sonra İstanbul Çapa Yüksek Öğretmen Okuluna
ve aynı zamanda İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesine girmiş oldum.
Bundan sonra devrimci gençliğin demokratik ve devrimci eylemlerine
katıldım ve devrimci düşüncemi geliştirdim. 1967 yılında 9 arkadaşımla
birlikte Çapa Fikir Kulübünü kurduk. O dönemde FKF (Fikir Kulüpleri
Federasyonu)nun ve TİPin bir üyesi olarak, onların düzenlediği
bütün toplantı, forum, miting ve gösterilere katıldım. 1968 yılında okulun gerici yönetimi tarafından önce muvakkat ve daha
sonra da kati olarak uzaklaştırıldım. Buna karşı Danıştaydan yürütmenin
durdurulması kararı almama rağmen okulun faşist idarecileri bu karara
uymadı. Benim düşünce yapım, katılmış olduğum eylemler ve gençlik örgütündeki
çalışmalarım, okuldan uzaklaştırılmamın başlıca nedenleri olarak gösterildi.
Hatırladığım kadarıyla o zamanlar katıldığım, NATOya Hayır ve
Amerikan 6. Filosunu protesto eylemleri, Halk Aşıkları Gecesi düzenlemeye
çalışmam, bazı bildirilerin dağıtılması ve işçi yürüyüşlerine katılmam
öğrencilik sıfatıma zarar getiren hareketler olarak telakki edilmiştir.
Oysa bunlar, yurdunu ve halkını seven herkesin, kendi inancı ve bilinci
doğrultusunda sürdürmesi gereken ve kişisel sorumluluğu olan çalışmalardır. TİPin parlamentocu ve reformcu Gelişen zaman içinde FKF gençlik örgütünde bazı görüş ayrılıkları belirmişti.
Bu bir bakıma, ilerleyen bilincin ve edinilen tecrübelerin doğal sonucuydu.
FKF içinde beliren başlıca iki görüş: Birincisi, FKF yönetiminin öteden
beri TİPin parlamentocu ve reformcu görüşü. İkincisi, milli demokratik
devrimi savunan aşamalı devrim tezi. Bu düşünceyi ilk zamanlar Türk
Solu ve Aydınlık Sosyalist Dergi, daha sonra da PDA ve İşçi-Köylü de
savunmaya çalıştı. Türk Solu ve Aydınlık Sosyalist Dergi bazı olumsuz
yanlarına rağmen, devrimci kadroların bilincinin ilerlemesine ve devrimci
düşüncenin kavranmasına yardımcı oldu. Çünkü TİP ve yönetici kadrosu,
devrimci kadrolar, işçiler ve köylüler arasında devrimci düşüncenin,
Marksizm-Leninizmin yayılmasını engelliyorlardı. Ben, TİPin yöneticilerini,
kendilerinesosyalist adını veren reformcu orta burjuva aydınları olarak
görüyorum. TİPin çizgisi de, orta burjuvazinin radikal kesiminin
tutarlı reformist çizgisiydi. Ben bu ayrılıkta MDD (milli demokratik devrim)i savunan grup içerisinde
yer aldım. Türk Solu ve Aydınlık Sosyalist Dergi çevresi, tam ve -kelimenin
gerçek anlamında- devrimci mahiyette olmamakla birlikte, TİPe
göre, işçilerin, köylülerin, gençliğin ve diğer halk kitlelerinin demokratik
ve devrimci anlamda eylemlerine biraz daha fazla ilgi göstermeye çalıştı. İşçi ve yoksul köylü eylemlerine Daha sonra 1969 yılında FKFnin DEV-GENÇe dönüştüğü kurultayda,
DEV-GENÇ ve Aydınlık Sosyalist Dergi içinde de ayrılık oldu. Ben bu
ayrılıkta Proleter Devrimci Aydınlık ve İşçi-Köylü dergi ve gazetesi
çevresindeki arkadaşların grubunda yer aldım. Bu dergi ve gazetenin
çıkışına, dağıtımına yardımcı olmaya, savunduğumuz görüşleri işçiler,
köylüler ve gençlik içersinde yaymaya çalıştım. Yine bu arada Trakyadaki
topraksız köylülerin, ellerinden toprağı jandarma gücüyle gaspetmiş
büyük çiflik sahiplerinin topraklarını işgal etmesi eylemlerine, İstanbulda
Demir Döküm, Sungurlar, Horoz Çivi, Pertriks, Ege Sanayi, EAS Akü, Gıslaved,
Gamak, Singer ve Derby fabrikalarındaki işçilerin haklı grev ve direnişlerine
yardımcı olmak için elimden geleni yaptım. 15-16 Haziran büy&uum;k işçi
yürüyüşüne katıldım ve fırsat buldukça da faşistlerin üniversitelere
yaptığı saldırılara karşı savunma mücadelesi veren devrimci gençliğin
bu mücadelesine ve diğer demokratik eylemlerine katkıda bulunmaya çalıştım.
Şahsımı ilgilendiren siyasi konuları aşan Ben buraya kadar anlattığım şeyleri söylemekte bir sakınca görmüyorum.
Bütün bunlar, o dönemdeki legal ve kanunen de suç olmayan faaliyetlerdi.
Ben de, bir devrimci olarak bu faaliyetler içerisinde yukarda anlattığım
çerçeve içerisinde yer aldım. Bu çalışmalarımı, Marksizm-Leninizme inanan
bir komünist devrimcinin halkın kurtuluşu için yapması gerekli çalışmalar
olduğu kadar, devrimci gençliğin örgütü DEV-GENÇin üyesi olan
bir devrimci gencin halka ve gençliğe karşı sorumluluğunun gereği olarak
da sürdürdüm. Ancak şahsımı ilgilendiren konular ve hakkımdaki isnatları
taşan hususlardan gayri, gençlik örgütü ve çalıştığım devrimci gruplar
içinde başkalarını etkileyebilecek bir beyanda bulunamam. Anlatmış olduğum
şeyler, gençlik ve içinde bulundu&curre;um devrimci gruplar saflarında
kendi çalışma ve düşüncelerimle ilgili bulunmaktadır. Başkaları hakkında
beyanda bulunmayı, kişisel sorumluluk sahamı aşan bir hareket sayarım.
Sıkıyönetim ilanına kadar faaliyetlerim bunlardı. Örgütlü faaliyetlerim hakkında konuşmam Sıkıyönetim ilanından hemen sonra ve özellikle İsrail Başkonsolosu
Efraim ELROMun öldürülmesi olayının arkasından şiddetlenen faşist
baskılar ve bir yığın tutuklamalar sonunda birçok gençler ve aydınlar
tutuklandılar. Hatta DEV-GENÇ içerisinden kayda değer bir faaliyeti
olmayanların dahi yakalanıp tutuklanmaları karşısında, benim de aranıp
yakalanacağımı tahmin ederek uzun bir süre gizlendim. Gizlendiğim yer
ve bu devredeki ilişkilerim konusunda herhangi bir şey söylemeyi gereksiz
buluyorum. Kaçak bulunduğum dönemde ve tahminen 1972 Nisan ayı sonuna kadar elime
ŞAFAK adlı dergi ve ŞAFAK yayınları geçmekte idi. Bu yayınları bana
kimin nasıl getirdiği konusunda bir şey söylemeyi de gereksiz buluyorum.
ŞAFAK dergisinde ve yayınlarında demokratik halk devrimi açısında katılmadığım
bazı görüşler yer almakla birlikte, bir devrimci çalışmanın varlığından
ve sürdürülüyor olmasından memnuniyet duydum. Daha sonra bu yayın organını
çıkaran örgütle herhangi bir ilişki kurmaksızın, bulunduğum yerde kendi
olanaklarımla ve kendi düşüncem doğrultusunda propaganda ve bilinçlendirme
çalışmaları yaptım. ŞAFAK yayın organının, Türkiye İhtilalci İşçi Köylü
Partisi (TİİKP) adlı bir örgüte ait olduğunu ve böyle bir örgütün varlığını
bilmiyordum. Bunları daha sonraları, bu örgütle ilgili yakalama aberleri
dolayısıyla radyo ve gazetelerden öğrendim. Ben, bu illegal örgütün
yöneticisi olduğunu söylediğiniz Doğu PERİNÇEK ile sorgularınızda iddia
ettiğiniz gibi bir ilişkide bulunmadım. Ve bana Doğu PERİNÇEK tarafından
örgütsel veya başka bir görev verilmedi. Esasen Doğu PERİNÇEKi
de tanımam, sadece sıkıyönetimden önce adını duymuştum. Kendisini PDAya
yazı yazan bir devimci olarak biliyordum. Sizin deyiminizle, ŞAFAK örgütünün
illegal organizasyonuna katılmadım. Bu devredeki çalışmalarımla ilgili herhangi bir şey söylemeyeceğim.
Çalıştığımı söylememin şahsi sorumluluğum açısından yeterli olduğu görüşündeyim.
Ben sormuş olduğunuz şekilde Malatya ve Tunceli bölgelerinde faaliyet
göstermedim. Çalışma alanım buralar değildi ve neresi olduğunu söylemeyi
de gereksiz buluyorum; neresi olmadığını belirtmeyi yeterli görüyorum.
Devrimci bir örgütün üyesi olmaktan büyük Benim, bahsettiğiniz TİİKP adlı örgütle hiç bir bağıntısı olmayan kişisel
nitelikteki faaliyetlerim, Türkiye Komünist Partisi (Marksist-Leninist)
ve Türkiye İşçi Köylü Kurtuluş Ordusu saflarına katılmama kadar sürmüştür.
Sonradan katıldığım bu örgütlere ne zaman katıldığımı hatırlamıyorum.
Ve beni bu örgütlere kimin aldığını söylemeyi de gereksiz buluyorum.
TKP/M-L ve ona bağlı TİKKO örgütlerinin kimler tarafından kurulduğunu
ve yönetildiğini bilmiyorum. Yalnız bu örgütlerin saflarına katıldığımı
ve onların illegal üyesi ve taraflısı olduğumu saklamıyorum ve bu örgütlerin
üyesi olmaktan büyük bir kıvanç duyuyorum. Bu örgüt içerisindeki çalışma yöntemim ve örgütün kurtuluşuna esas
olan düşünceler, bahsetmiş olduğunuz yazılarda geniş ölçüde yeralmaktadır.
Mensup olduğum bu örgütlerin ŞAFAK REVİZYONİZMİ TEZLERİNİN ELEŞTİRİSİ,
TÜRKİYEDE MİLLİ MESELE, TÜRKİYEDE KEMALİST
HAREKET, KEMALİST İKTİDAR DÖNEMİ, İKİNCİ DÜNYA SAVAŞI YILLARI VE 27
MAYIS HAREKETİ, BAŞKAN MAONUN KIZIL SİYASİ İKTİDAR
ÖĞRETİSİNİ DOĞRU KAVRAYALIM başlıklarını taşıyan ayrı ayrı, uzun
ve örgütün görüşlerini yansıtan tezleri ve düşünceleri kabul ediyorum.
Bu başlıklar altındaki yazılara benim de görüşlerim diye imzamı atmaya
hazırım, fakat bu yazıların esas olarak kimin veya kimler tarafından
kaleme alınmış olduğunu bilmiyorum. Ben bu görüşler doğrultusunda devrimci mücadele vermek üzere 1973 Ocak
ayı başlarında, faşist güçler tarafından şehit edilen yiğit arkadaşım
Ali Haydar YILDIZ ile Tunceliye gelmiştim. Köylüleri devrim için,
halk ihtilali için örgütlemek amacıyla köylere gitmiştik. Buradaki çalışmalarımız
24 Ocak 1973 günü, kalmış olduğumuz Vartinik mezrasındaki kömün basılmasına
kadar sürdü. Bunlar dışında başka bir açıklamaya gerek görmüyorum. Bir gün sizin elinizden kurtulursam Esasen biz komünist devrimciler, prensip olarak siyasi kanaatlerimizi
ve görüşlerimizi hiç bir yerde gizlemeyiz. Ancak örgütsel faaliyetlerimizi,
örgüt içersinde olmayıp da bize yardımcı olan şahıs ve grupları açıklamayız.
Kişisel sorumluluğum açısından gerekeni zaten söylemiş bulunuyorum.
Ben buraya kadar anlattıklarımı samimiyetle inandığım Marksist-Leninist
düşünce uğruna yaptım. Ve sonuçtan asla pişman değilim. Ben bu uğurda
her türlü neticeyi göze alarak ve can bedeli bir mücadeleyi öngörerek
çalıştım ve neticede yakalandım. Asla pişman değilim. Bir gün sizin
elinizden kurtulursam gene aynı şekilde çalışacağım dedi. Başka
bir diyeceği olmadığını söyledi ve birlikte tutulan işbu ifade zaptı,
okunup imzalandı (21 Nisan 1973, TKP/M-L, TİKKO, TMLGB Davası, Klasör
No 3, Dosya No 1, Sıra No. 4). Proletaryanın ideolojisini benimsemiş, İbrahim KAYPAKKAYAya, iddia edilen suç konusu olay anlatıldı
ve huzurdaki şahıs gösterilerek soruldu. Sanık, ben burada gösterdiğiniz
şahsı ve Hacı ÖZDOĞANı tanımıyorum. Sizlerin iddia ettiği gibi
bu şahıstan nüfus cüzdanı filan almış da değilim. Üzerimden çıkan ve
burada gösterilen şahsa ait olduğunu söylediğiniz hüviyet cüzdanını
Malatyada buldum. Sıkıyönetimce arandığım için, hüviyetimi gizlemek
amacıyla, bulduğum bu nüfus cüzdanına kendi fotoğrafımı yapıştırdım.
Ben proletaryanın ideolojisini benimsemiş, halkın kurtuluşunu savunan
bir komünistim. Bir sınıf mücadelesi olan size karşı yürüttüğüm mücadelede
böyle şeyleri doğal karşılıyorum. Karşımda bulunan ve üzerimde bulunan
hüviyet cüzdanının kendisine ait olduğunu söylediğiniz şahsı tanımıyorum
onun beni tanıyorum demesi, ya sizin işkence ve baskılarla zorlamanızdan,
ya da yine aynı sebeple korkması dolayısıyla yalan söylemesinden ileri
geliyor; bunun sebebini ben bilmem dedi. Halka zulmetmenin hesabı Sanık İbrahim KAYPAKKAYAya huzurdaki diğer üç kişi gösterilerek,
suç konusu olay izah edilip soruldu. Sanık, ben, burada bana göstermiş
olduğunuz üç köylüyü tanımıyorum ve bu kişilerle de hiç bir zaman hiç
bir yerde karşılaşmış değilim; bu üç köylünün bana, baskından sonra
yardım ettikleri iddianız da yalan ve uydurmadır. Ben, müsademe sırasında
yaralanmış olduğum için ekmek dahi yiyemiyordum. Huzura getirilmiş olan
bu üç köylü, benimle hiç bir ilişkileri olmadıkları halde, fiilsiz,
sebepsiz ve haksız olarak buraya getirilmiş ve kendilerine baskı ve
işkence ile gözdağı verilmek istenmiştir. Bu faşizmin bir zulüm örneğidir
ve faşistlerden halka zulmetmenin hesabı er geç sorulacaktır dedi
(TKP/M-L, TİKKO, TMLGB Davası, Klasör No 3, Dosya No 4, Sıra No. 13/2). (İbrahim Kaypakkaya/Bütün Yazılar-1, Tufan Yayınları, s.12-17) |
|||||