Sözde iş güvencesi
yasası mecliste...
Herkese iş, tüm çalışanlara iş güvencesi! Hatırlanacağı üzere Okuyan, iş güvencesi yasasını ilk gündeme getirdiği
dönemde kıdem tazminatları konusunda işverenlerle kavga şovları sergilemişti.
İş güvencesi yasasına itiraz eden kapitalistler, ya iş güvencesi ya
kıdem tazminatları diye diretmişlerdi. Okuyan da, kıdem tazminatlarını
yedirmem gibi laflarla güya patronlara çıkışmış, işçinin hakkını
koruyor pozları takınmıştı. Ancak, aynı süreçte aynı bakanın yoğun çabalarıyla
çıkarılan mezarda emeklilik yasası ortada dururken, işçi kitlelerinin
böyle pozlarla kandırılamayacağı da ortadaydı. Yine de hain sendika
bürokratları üzerinden işgüvencesi yasası, dolayısıyla da bakan Okuyan
sahiplenilmeye çalışıldı. Gelinen noktada ise, hem Okuyanın oynadığı
rolün, hem de sendikal ihanetin anlamı açığa çıkmış oldu. Sonuçta büyük
patronların dediği oldu&curre;una göre, her iki tutum da onların değirmenine
su taşımış oldu. Okuyan açısından bir sorun yok. Eninde sonunda o burjuva
hükümetin bir bakanı olarak tabii ki burjuvaların çıkarlarına çalışacaktır.
Ancak sendika bürokratları için durum böyle değil. Bu satılmışlar temsilcilik
iddiası taşıdıkları sınıfın çıkarları doğrultusunda davranmak zorundalar.
Ama onlar, iş güvencesi yasası olayında da görüldüğü gibi tam tersini
yaparak, kapitalist sınıfın çıkarlarına hizmet ediyorlar. Hain damgasını
da işte bu yüzden hakediyorlar. Okuyan, yasayla kıdem tazminatlarının
gaspedilmediğini iddia etmeye devam ediyor. Fakat işçi ve emekçi kitleler
çok iyi biliyorlar ki, fon demek gasp demektir. Sınıfın önündeki son
çarpıcı örnek, zorunlu tasarruf fonudur. Bu fonda sözde biriken paraların
aslında hiçbir zaman birikmediği, daha kesildiği sırada yutulduğu açıktır.
Şimdi de olmayan parayı ödeyemeyeceklerini söylüyorlar. Diğer yandan,
kriz yönetme programı çerçevesinde çeşitli fonların tasfiyesi kararlaştırılıyr.
Yani bu fonlarda sözde birikmişlere de el konulması. Hükümetin tasarruf
fonu konusunda kullandığı olmayan para deyimini tüm diğer
fonlara da uygulamak gerekiyor. Bu durumda fonların tasfiyesinin kriz açısından nakit para girdisi
anlamına gelmeyeceği ortada. Öyleyse bundaki menfaat, sadece ödeme mecburiyetini
ortadan kaldırmaktır. Yani devlet bir bakıma borçlarının üzerine yatmaya
çalışmaktadır. Fakat kıdem tazminatı konusunda yapılmaya çalışılan,
sadece devletin borçların üzerine yatması değildir. Devlet bu yolla
kapitalistlerin işçiye borçlarını da sıfırlamaya çalışıyor. Bunu da
iş güvenliği yasası çıkarıyorum havasına büründürüyor. Oysa kıdem tazminatları,
hükümetin bugün hazırladığı yasadan daha fazla koruyuculuğa sahiptir.
Çünkü hazırlanan yasa gerçekte iş güvenliği sağlayıcı yaptırımdan uzaktır.
Yasaya aykırı biçimde işçi çıkaran kapitaliste ciddi hiçbir cezalandırma
getirmediği gibi, bugüne kadarki deneyimlerimiz göstermktedir ki, bir
yaptırım konulsa bile uygulanmayacaktır. Yasaları yapan da uygulayan da kapitalistlerin devletidir. İşçi sendikalarının
her iki yasayı birbirinden koparmadan (çünkü onlar sıkı sıkıya bağlıdır)
ele almaları ve sınıfa saldırı olarak görüp karşısına çıkmaları gerekiyor.
Bu saldırı yasalarıyla bir arada ele alınması gereken bir başka konu
da, krizle birlikte yoğunlaşan ve özelleştirmelerle daha da yoğunlaştırılacak
olan işten çıkarmalardır. Faşist hükümet nasıl zamanında mezarda emeklilik
yasasına iş güvenliği yasa tasarısını kılıf yapmaya çalıştıysa, bugün
de hızlandırdığı işten çıkarmaların üzerini aynı yasayla örtmeye çalışıyor.
Biri fiili biri yasal olmak üzere iki ayağı bulunan bugünkü saldırı
karşısında, herkese iş, tüm çalışanlara iş güvencesi talebiyle
dikilmek gerekiyor. Bu talep, sadece iş güvencesi ve kıdem tazminatı
yasalarıyla işsizleştirilmeye &cceil;alışılan işçi kesimini değil, bu
aynı süreçte geçirilen tasfiye yasasıyla işsizleştirme tehdidi
altındaki kamu çalışanlarını da harekete geçirebilecek bir kapsama sahiptir.
Birlik ve dayanışmanın çatısını oluşturabilecek temel taleplerden biridir.
Ayrıca, onbinlerce işsizi de mücadeleye çekmenin imkanıdır. Herkese iş talebi, halen işini ve örgütlülüğünü koruyan
işçiler tarafından sahiplenilmediği sürece güçlü bir mücadelenin konusu
yapılamaz. Güçlü mücadele örgütlü mücadeledir. Kazanmanın yolu örgütlülükten
geçmektedir. Az sayıda da olsa, örgütlü bir sınıf mücadelesi, kısa zamanda
sınıfın örgütsüz kesimlerini de harekete geçirmek suretiyle kendi güçlerini
yaratacak, kazanmanın yolunu açacaktır. Tüm çalışanlara iş güvencesi talebi, daha çok, henüz bir
işi olanları ifade ediyor görünse de, yine işsizleri de doğrudan ilgilendiren
bir taleptir. Çünkü işsizler ordusunun erleri sürekli iş arayışındadır.
Bir iş bulduklarında ise bu çok kısa süreli olmakta, hiçbir güvenceleri
olmadığı için yeniden işsiz kalabilmektedirler. Dolayısıyla, iş güvencesi
talebi herkesten önce ve yakıcı biçimde işsizleri ilgilendiriyor. Bir
de, Telekom, enerji ve tasfiye kararı alınan kamu bankalarında çalışan
onbinlerce işçi ve emekçiyi. Bu tablo, Herkese iş, tüm çalışanlara iş güvencesi! talebinin
öncelikle hangi sınıf bölükleri tarafından yükseltilebileceğini, kimlerin
bayrağı en önde taşımak zorunda olduğunu da gösteriyor. Enerji ve iletişim
sektörünün örgütlü çalışanlarının bu taleple başlatacağı bir direniş,
hem sınıf hareketinin önünün açılmasında, hem de sendikal ihanet barajının
aşılmasında kilit önemde bir rol oynayabilecektir. Bu sektörlerde çalışan
devrimci işçi ve emekçiler başta olmak üzere, tüm devrim ve demokrasi
güçlerinin bu halkaya yüklenmesi gerekiyor. Yüklenme iki yönlü bir çalışmanın yoğunlaştırılması anlamına geliyor.
Birincisi; söz konusu saldırı yasaları ve bu sektörlerdeki özelleştirmelerin
emperyalist yağma ve boyundurukla ilişkisi konusunda kitlelerin bilinçlendirilmesidir.
İkincisi ise, buna paralel biçimde direnişin üstünden yükselebileceği
taban örgütlenmelerinin gerçekleştirilmesidir. Her işletmede, her işyerinde
özelleştirme ve işsizleştirmeye karşı mücadele komiteleri kurulmalıdır.
Bu komiteler aracılığıyla sendikalara basınç uygulamak ve merkezi/birleşik
eylem kararları aldırmak mümkün olabilecektir. Onun ötesinde, konfederasyonlar
bazında alınan her eylem kararının, tabanın huzursuzluğunu geçici olarak
dağıtma, yani iç boşaltma dışında bir işlev görmediği ortadadır. Çözüm,
sonuç alınıncaya kadar direniştedir. Ancak dişe diş bir direniş saesinde
sınıf hareketinin önü açılabilir, daha güçlü mücadelelere imza atılabilir. |
|||||