sahte sendika yasası çıkıyor! Önce 1 Aralık iş bırakma eylemi bahane edilerek binlerce kamu emekçisi
hakkında soruşturma açıldı. Bir kısmının cezası hemen kesildi, bir kısmı
adli yargıya intikal ettirildi. Bu aynı süreçte Tüm Yargı-Sen gibi zindan
süreçlerine taraf olmaya kalkan, Enerji Yapı Yol-Sen gibi enerjinin
özelleştirilmesi ve yağmalanmasına karşı mücadele yürütmeye çalışan
sendikaların yönetici ve üyelerine yönelik saldırılar ev baskınları,
gözaltı ve tutuklamalara kadar vardırıldı. Bunlar harekete gözdağı vermenin
araçlarıydı ve göründüğü kadarıyla amacına ulaşmış bulunuyor. Şimdi
sıra alandaki tüm emekçilere gelmiştir. Özellikle çıkarılan iki yasa,
tasfiye yasası ile sahte sendika yasası, düzenin bu baş ağrısının kökünü
kazıma niyetini ortaya koymaktadır. Kamu emekçi hareketini tasfiyeyi hedefleyen bu iki yasa da, her zamanki
gibi, kamu çalışanlarının ücretlerinde iyileştirme, kamu
emekçilerine sendika hakkı tanıma gibi tersten adlandırıldı. Tıpkı
30 kişinin katledildiği 19 Aralık zindan saldırısının adını hayata
döndürme operasyonu koydukları gibi. Oysa birincisinin nasıl ücret
iyileştirmekle alakası yoksa, ikincisinin de hak-hukukla bir alakası
yok. Tersine, ilkinde ücretlerin dengelenmesi adı altında tüm kamu emekçileri
için en alt düzey kıstas alınarak, kazanılmış haklar gaspedilmeye çalışılacak.
Kamu işyerlerinde gammazlık yaygınlaştırılacak. Ve asıl önemlisi, bu
alan devrimci, demokrat, ilerici, hatta sendikalı emekçilerden temizlenmek
suretiyle kamuda sendikal mücadele tümüyle bitirilmeye çalışılacak.
Sendika hakkı olarak sunulan ikinci yasa ise, kamu emekçilerinin yılların
mücadelesiyle kaandığı meşru haklarının gaspından başka bir anlama gelmiyor.
Sözkonusu yasa ile sendikal hakkın vazgeçilmez unsurlarından ikisi,
toplusözleşme ve grev hakkı ortadan kaldırılıyor. Bu iki unsurun bulunmadığı
yerde ise sendikadan bahsetmek mümkün olmuyor. Bunların bilincinde olan kamu emekçi hareketi, baştan itibaren grev
ve toplusözleşme hakkının vazgeçilmezliği üzerinde ısrarla durmuştur.
Yıllarca alanlarda dillendirilen bu talebin şiarlaştırılışı, grevli-toplusözleşmeli
sendika hakkı şeklindedir. Sonuncusu 1 Aralıkta olmak üzere,
grev hakkı fiilen ve defalarca da kullanılmıştır. Bugün, bu fiili-meşru hakkın ortadan kaldırılması girişimini püskürtmenin
tek ve en etkili yolu yine iş bırakmadan geçiyor. Yani fiili grev eyleminden.
Geçmişte bu bakış kamu emekçi hareketine hakimdi ve grev hakkı
grev yaparak kazanılır sloganında ifadesini buluyordu. Yine aynı
bakışla kazanılmış hakların korunması ve yasal güvenceye kavuşturulması
için iş bırakarak alanlara çıkmanın zamanıdır. Nitekim, gasp yasasının
açıklanmasıyla birlikte, bir çok ilde başlayan protesto eylemleri, kamu
emekçi kitlelerinin hakları konusundaki hassaslığını göstermiştir. Ne
var ki, tabandaki hassasiyeti sendika merkezleri ve KESK yönetiminde
de bulmak mümkün değildir. Bu bürokratlar, bu kadar yoğun bir saldırı
ortamında, hala, tabana güven verecek bir mücadele programı bile yapmış
değildirler. Reformist sendika bürokratları Kamu emekçi sendikalarının ve bağlı oldukları konfederasyonun, yıllardır
reformist yöneticilerin hakimiyetinde olduğu biliniyor. Özelde ÖDP ağırlıklı
bir reformist kadro bu ve ÖDPnin tüm teslimiyetçiliği KESKteki
kadroları üzerinden kamu emekçi hareketine de yansıyor. Zindanlardaki
devrimci katli karşısında tüm parti örgütlerine tutsak yakınlarına
kapıları kapatma talimatı çıkarmak, açanların tasfiyesine girişmek,
ÖDPnin son marifetlerinden biri ve tüm diğer konulardaki tutumu
için bir turnusol işlevine sahip. Devrimci düşmanlığı her alanda ve
her vesileyle kendini gösteriyor. Parti içindeki devrimci eğilimlerin
tasfiyesi, kamu sendikalarındaki devrimci kadroların sendika yönetimlerinden
tasfiyesi ve giderek kamu emekçi hareketinin sınıf mücadelesinden tasfiyesi...
İşte reformizmin düzene hizmetini faturası budur. Türk-İş bürokratlarının açık ihanetinden hiç farklı sonuç yaratmayan
bu tutum, düzenin saldırıları karşısında kamu emekçilerinin elini kolunu
bağlamakta, onları öldürücü bir atalete mahkum etmektedir. İşçi-emekçi
kitleleri düzenin saldırılarına karşı harekete geçirecek olan güç örgütlülüktür.
Ve bugün hareketi en az on yıl geriye atacak saldırılar karşısında bu
örgütler kıllarını kıpırdatmamakla tarihlerinin en büyük ihanetini yaşamaktadırlar.
Kuşkusuz bu ihanet kendilerinin de sonunu getirecektir. Kamu emekçisinin
sendika hakkının gaspı, KESK ve bağlı sendikaların da sonu demektir.
Sadece grev ve toplusözleşme hakkı olmayan bir sendikaya sendika demek
mümkün olmayacağı için değil, meşru mücadeleyle kazanılmış bir hakkın
yine meşru mücadeleyle korunabileceği gerçeği nedeniye ve bugün bundan
kaçınıldığı için... Sorumluluk devrimci kamu emekçilerinin Hareketin taban dinamiklerine ne olduğu sorusuna gelince... Yukarıda,
reformist sendika yönetimlerince devrimci kamu emekçilerinin sendika
yönetimlerinden tasfiye edildiğini söylemiştik. Geçmişte taban dinamiklerini
büyük oranda şubelerdeki bu kadrolar harekete geçiriyordu. KESKe
doğru basıncın adresi de şubelerdeki bu devrimci yönetimlerdi. Tasfiye
hareketinin altında yatan nedenlerden biri de, reformistlerin bu basınçtan
kurtulma arzularıydı. Sendika yönetimlerinden uzaklaştırılmış olmaları,
kuşkusuz, devrimci kamu emekçilerinin mücadeleden el-etek çekmelerinin
gerekçesi olamaz. Ancak kitleleri harekete geçirebilmenin önemli bir
aracından yoksun kalmalarının, bugünkü ataletin baş etmenlerden biri
olduğu da kabul edilmelidir. Diğer yandan; gerek 1 Aralık eylemi sırasında Türk-İş ve diğer EP bileşenleri
tarafından yalnız bırakılmak, gerekse de eylemin ardından gelen saldırılar
karşısında KESK tarafından sahiplenilmemek, saldırılara eylemli yanıt
verilmemesi anlamında, kamu emekçi kitlelerinde sendikalara karşı güvensizliği
artırmış durumdadır. Örgütlerin yukarıda değindiğimiz mücadele kaçkınlığına
bir de tabandaki bu güvensizlik eklendiğinde, bugünkü tablo büyük oranda
tamamlanmış oluyor. Yanısıra, 1 Aralık soruşturma ve cezalandırmaları,
artı, sendika baskınları ve tutuklamaların kitleler üzerinde ciddi düzeyde
sindirme etkisi yarattığı açıktır. Özellikle 1 Aralıktan sonraki
tüm eylemlerde, 1 Mayıs dahil, kamu emekçi kitlesinin katılımı son derece
düşük olmuştur. |
|||||