Türkiyeye verilecek yeni borcu kararlaştıracak olan İMF İcra Kurulu
toplantısı gerçekte Nisan ayı ortasında yapılacaktı. ABD memuru Dervişin
ABDde iken İMFnin istemini seslendirerek dile getirdiği 15
günde 15 yasa formülü, emredilen 15 yasanın Nisan ayı ortasına,
yani İMF İcra Kurulu toplantısının hemen öncesine yetiştirilmesi anlamına
geliyordu. Türkiyeyi yönetenlerin tüm itaatkârlığına rağmen bunun
siyasal değil fakat teknik nedenlerle olanaksızlığı açığa çıkınca, İMF
İcra Kurulunun Türkiye gündemli toplantısı Mayıs ortasına ertelendi.
Kazanılan bu yeni süre içinde, emperyalizmin bir dediğini iki etmemek
noktasına gelmiş hükümet ve meclis jet hızıyla (Ecevitin sözleriyle
tıkır tıkır) çalışarak, emperyalistlerce emredilen 15 ihanet
yasasını peşpeşe çıkardı ve MGK kararı gereğince hukukçu Cumhurbaşkanı
da, her hangi bir hukuksal ya da ulusal kaygıya kapılmaksızın, bunları
aynı hızla onayladı. İMF İcra Kurulu Salı günü toplandığında, 15 yasanın
tümü meclisten geçmiş, son ikisi hariç bunlar cumhurbaşkanınca da artık
onaylanmıştı. (Cumhurbaşkanının yasalardan ikisinin onayını toplantı sonrasına
sarkıtması piyasalarda ve hükümet çevrelerinde tedirginlikle
izlendi ve ancak İMF onayının ardından rahat bir nefes alınabildi!). Emredilenler harfiyen yerine getirildiği için, İMF İcra Kurulu Türkiyeye
verilecek yeni borcu beklentinin alt sınırı üzerinden (14, 4 milyar dolar
olarak) onayladı ve ilk dilimi serbest bıraktı. Sonraki dilimler her seferinde
yapılacak yeni denetimlerle, istenenlerin ve istenecek olanların harfiyen
yerine getirilmesi koşuluna sıkı sıkıya bağlı olarak, belli zaman aralıklarıyla
parça parça serbest bırakılacak. İMFnin verdiği yeni borç olduğu İMF onayının ardından işbirlikçi burjuvazi medya üzerinden sahte bir
iyimserlik havası pompalıyor. Borsanın birkaç yüz puan yükselmesi, doların
5-10 bin lira düşmesi, bu sahte iyimserliğe dayanak yapılıyor. Bununla
kalsa iyi. Dahası şu günlerde Türkiyede halk kitlelerini aptal yerine
koyan bir komedi de sahneleniyor. Başta başbakan olmak üzere Türkiyeyi
yönetenler ile medyadaki İMF uşakları, bu yeni kredinin kıymetini bilelim,
bunu iyi değerlendirelim, bunu başarırsak çok geçmeden düze çıkarız diyorlar.
Halk kitleleri ile alay etmek anlamına gelen bu söylemler, siyasal ahlaksızlığın
ve çürümüşlüğün ulaştığı yeni boyutlara da bir gösterge oluşturuyor. Ortada kıymeti iyi bilinecek ve akıllıca değerlendirilebilecek bir kullanılabilir
para yok gerçekte; zira İMFnin yeni borcu, olduğu gibi, vadesi gelmiş
borç ödemelerine gidecek. Yani borcu borçla kapatma uygulamasına
yeni bir halka eklenecek ve bununla borca dayalı çarkın işleyişi sağlanacak. Türkiye bu yıl sonuna kadar vadesi gelmiş 14 milyar dolar dış borç ödemek
zorunda. İMFnin açtığı yeni kredi borcu da tamı tamına bu kadar.
Ne eksik, ne fazla. Yani işin aslında İMF, dayattığı ağır koşullar karşılığında,
Türkiyeye verdiği borçlarla vadesi gelmiş borçların ödenmesini sağlayacak,
demek oluyor ki, Türkiyenin emperyalist alacaklılarını rahatlatacaktır.
Düzen propagandasının şu günlerde sözünü ettiği piyasaların rahatlamasının
anlamı ve sınırları işte budur, bu kadardır. Bütün sorun borç ödeme servisinin
aksamaksızın işlemesidir. Dolayısıyla uluslararası spekülatörlerin İstanbul
Borsasıda kendilerine yeni büyük vurgunlar sağlayacak kumar oyunlarına
yeniden özendirilmesidir. Mektubun arkasındayız, size minnettarız 15 günde 15 yasa, vadesi gelmiş eski borçları ödemek üzere
sağlanacak yeni borcun onayı için yalnızca bir önkoşuldu. Daha bir de
borcun onaylanmasından itibaren eksiksiz olarak yerine getirilmesi vaadedilen
koşullar var. Bunlar 55 sayfa ve 47 madde halinde İMFye sunulan
yeni niyet mektubunun içeriğini oluşturuyor. Koalisyon ortakları olarak Ecevit, Bahçeli ve Yılmazın bu yeni
niyet mektubuna yazıp imzaladığı ek metinde, mektupta sıralanan ve sosyal
yıkımı programının ağırlaştırılması anlamına gelen 47 maddenin gereklerinin
aynen yerine getirileceği taahhüt ediliyor ve sunulan destekten dolayı
İMF yönetimine minnettarlık bildiriliyor. Hürriyet gazetesi 17 Mayıs tarihli
nüshasında, Böyle söz verdiler başlığı altında, üç koalisyon
ortağının bu minnettarlığını İMF yöneticilerinin ağzından döne döne tekrarlıyor.
Gazete, 47 maddelik niyet mektubunu kastederek, Üç lider, İMFye,
Mektubun arkasındayız, size minnettarız dediklerini
vurgulayarak öne çıkarıyor. Elbette bunu, tam da İMF yöneticilerinin beklentileri çerçevesinde kasten
yapıyor. Tekelci medyanın öteki organlarından da yansıyan bu tutumun gerisinde,
koalisyon ortaklarının Amerikalı Derviş karşısında elini kolunu tümden
bağlamak, onun program (yani 47 maddelik İMF dayatmaları!) tam olarak
uygulanmak zorunda dayatmalarını güvenceye almak hesabı yatıyor.
Yazılı taahhütlerle söz verip, minnettarlık dile getirdiğinize göre, gereklerini
de aynen yerine getirmek zorundasınız demek isteniyor. Burjuvazi adına bugün hükümet edenler, emperyalist efendilere uşaklığı
daha bir de ağır koşullarla verilen bir borç için derin minnettarlık duygularını
dile getirmekle birleştiriyorlar. (Aşırı uysallığıyla sağcı basında bile
alay ve aşağılama konusu olan faşist Bahçeli, bu mektubu okumadan imzaladığını
iddia ederek, işe bir de bir skandal boyutu eklemiş oldu.) Piyasaları rahatlatanlar emekçilerin Adına niyet mektubu denilen 47 maddelik İMF dayatmalarının
özü-özeti, ülkenin emperyalist ve yerli tekellerin sömürü ve yağmasına
sınırsızca açılması, işçi sınıfı ve emekçiler üzerindeki sosyal yıkımın
ağırlaştırılmasıdır. Bunun işçi sınıfı için anlamı işsizlik, yüksek enflasyona
rağmen toplusözleşmelerde sadaka zammı dayatması ve sosyal haklardan geriye
kalanların da bir bir gaspedilmesidir. Kamu çalışanları için anlamı Temmuz
ayında yüzde 5 zam ve örneğin kamu bankalarının özelleştirilmesi
yoluyla onbinlerce banka çalışanının sokağa atılmasıdır. Emekçi köylülük
için anlamı, her türlü destekleme alımının kaldırılması adı
altında, iflasa ve yıkıma sürüklenmektir. Çalışan halk kitlelerinin tümü
için anlamı sürekli zamlar ve ağırlaşan dolalı vergiler demektir. Özetle,
işçi sınıfı ve emekçi halk kitleleri için işsizliğin, yoksulluğun, sefaletin
ve hak yoksunluğunun ağırlaşması demektir. İMF dayatması Amerikalı Derviş döne döne, program tavizsiz biçimde tam
olarak uygulanmalıdır diyor. Bunun işçi sınıfı ve emekçilere hiçbir iktisadi
ve sosyal taviz verilmemesi, tam tersine halihazırda sahip olduklarının
bir kısmının da gaspedilmesi anlamına geldiğini biliyoruz. Fakat
bundan da öteye ne anlama geldiğine son derece anlamlı ve çarpıcı bir
örnek, Antakyadaki son sel felaketi oldu. Bizzat mevcut hükümetin
bakanları, Dervişin bakanlar kurulu toplantısında sel felaketinin
perişan ettiği halka yardıma karşı çıktığını, bütçede kaynağı olmayan
bir yardımın verilemeyeceğini savunduğunu, basına sızdırdılar. Aynı hükümet
toplantısında bu konudaki uygulamanın Dervişin sorumluluğuna bırakıldığı
açıklandığına göre, bu onun istemine boyun eğildiğini gösteriyor. Rejimin siyasal ve sosyal acımasızlığı İşte Türkiyede bugün, bizzat bir İMF memurunun fiili başbakanlığı
altında, İMF programları bu denli bir duygusuzluk ve acımasızlıkla uygulanmak
üzere gündeme getiriliyor. Emperyalizmin ajanı Kemal Derviş gibilerini
ne Türkiyenin gerçek çıkarları ne de emekçilerin en hayati ihtiyaçları
ilgilediriyor. Onlar için aslolan emperyalizmin ve asalak burjuva sınıfının
çıkar ve ihtiyaçlarıdır. Bu çıkar ve ihtiyaçlar gerektirdiği için içi
boşaltılan batık bankalara 15-20 milyar dolar ayırabilenler, sel felaketinin
perişan ettiği ve açıkta bıraktığı binlerce yoksul emekçiye bunun binde
birini ayırmaya yanaşmıyorlar. Türkiyenin bugünkü rejiminin siyasal acımazsızlığına, F tipi hücrelerdeki
toplu imha kadar sahte sendika yasasına karşı haklı tepkilerini dile getiren
kamu emekçilerinin kafasına inen coplar da güncel örnekler olarak tanıklık
ediyor. Kamu işçilerine dayatılan sadaka zammı, kamu emekçilerine dayatılacak
olan yüzde 5 maaş zammı ve bir sel felaketi karşısında bile Antakyanın
yoksul emekçilerinden esirgen yardım ise, bu aynı rejimin iktisadi ve
sosyal nitelikteki acımasızlığına tanıklık ediyor. Bu denli bir acımasızlık gerçekte gücün değil aşırı bir zayıflığın, büyük
bir tükenmişliğin göstergesidir. Güncel devrimci görevlerin de bu gerçeğin
bilinciyle, demek oluyor ki büyük bir güven ve cesaretle üstlenilmesi
gerekiyor. |
|||||