21 Nisan'01
Sayı: 05


  Kızıl Bayrak'tan
  Direnişin en kritik safhası
  Zaferi şehitlerimizle kazanacağız!
  "Teslim olmayanlar ölümsüzdür!"
  Ölüm Orucu Direnişi 27. haftasında!
  Devrimci tutsaklarla dayanışma eylemleri
  Sermaye cephesinin "ulusal birlik" çağrısına karşı işçi ve emekçilerin birleşik mücadelesi!
  1 Mayıs'ın güncel önemi
  14 Nisan eylemlerinin gösterdiklenri...
  Sınıf ve kitle hareketi
  Kriz ve devrimci sınıf çizgisi/3
  Ankara Öncü İşçi Platformu kuruldu!
  1 Mayıs'ta alanlara!
  Kamu TİS'leri
  Gençlik
  İdealler, uğruna mücadele edildiği zaman anlamlıdır
  Ankara'dan bir grup işçi ve emekçiden insanlığa çağrı
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Krizin faturası kapitalistlere!


İşbirlikçi tekelci burjuvazinin sınıf egemenliği bu ülkede 80 yıldır sürmektedir. Bu 80 yıl boyunca çeşitli kriz reçeteleri uygulanılmış, ama hiçbirisi de iddia edildiği gibi ülkeyi düzlüğe çıkarmamıştır. Tam tersine, her reçete yeni ve daha güçlü bir krizin altyapısını oluşturmuştur. Gelinen aşamada ise, tarihinin en ağır krizini yaşamakta olan sermaye iktidarı bu krizden hem nasıl kurtulacağını, hem de nasıl daha fazla rant sağlayacağını hesaplamaktadır.

Sermaye, krizden kurtulma reçetesini oluşturmuş bulunmaktadır. Bu reçete işçi, emekçi, öğrenci, köylü, esnaf demeden toplumun geniş kesimlerine dayatılmıştır. Kuşkusuz en çok etkilenen biz ücretli çalışanlar olacağız. Bu reçete bizler için mutlak sefalet, açlık, yoksulluk, işsizlik demektir.

Bu krizin faturasını bizlere ödetmek için bir seferberlik almış başını gidiyor. Bir yandan süper bakan yasaları çıkarılıyor, bir yandan özelleştirme yağması hızlandırılıyor, bir taraftan yeni vergiler ve zamlar uygulanmaya konuluyor, bir yandan toplumsal uzlaşmadan bahsedilip ESK gibi bir ihanet şebekesine taraf olmamız isteniyor. Bir bakıyorsun sıfır zam dayatılıyor. Ücretsiz izinler uygulanıyor, bir bakıyorsunuz siyasiler bizlere “yılgınlık ve panik psikolojisine” kapılmamamız için akıl veriyorlar. Sabır ve sükunete çağırıyorlar. Neymiş efendim, topluma bu hislerin (yani güvensizlik) yayılması devlet ve millet zararına olurmuş. Yani yine fedakarlık isteniyor.

Fedakarlığı kim yapacak peki? Kimler yararlı kimler zararlı çıkacak bu fedakarlıktan? Bu bir düzen sorunudur. Bu sosyal sınıfların taraf olacağı bir sorundur. Sermaye böyle bir fedakarlığa yanaşmıyor. Bunu kendileri de söylüyor. Öyleyse fedakarlık kimden isteniyor? Biz işçi ve emekçilerden. Peki kimler için? Rantiyeci asalaklar için. Onlar daha fazla palazlansın diye, bizlerin daha sefil yaşama mahkum edilmesi gerekiyor.

Şimdiye kadar İMF ve TÜSİAD’ın kasaları için, emperyalist talancılar için çok fedakarlık yaptık, yapmak zorunda bırakıldık. Ben diyorum ki, artık yeter! Krizin faturası kapitalistlere! Çünkü krizin nedeni onların doymak bilmeyen kâr hırsıdır. Kriz onlarındır. Fedakarlığı da onlar yapsınlar.

Devlet şimdi düşmüş yollara, dilencilik yapıyor. ABD’den, İMF’den, Dünya Bankası’ndan para dileniyor. Karşılığında ise yeni yasalar çıkarılması isteniyor. Çıkarılması düşünülen yasalar emperyalist talana yasal kılıf uydurmak içindir. Bu yolla kârlı işletmeler talana, yağmaya sunulacak. Bu yasalar çıkmadan emperyalistler kredi vermeye yanaşmıyorlar. Kaldı ki, alınacak krediler de sorunu çözmüyor. Şimdi yeni zamlar, yeni vergiler yolda. Kaynak bulmak adına hazine arazilerinin satışı da gündemde. Satış değil aslında peşkeş, ama sonucu binlerce insanın evinin yıkılması olacak.

Daha düne kadar Derviş’i ve geliş biçimini eleştirenler, bugün çark etmiş durumdalar. Çünkü hepsi de özünde aynı şeyi savunuyorlar: Özelleştirmeye, sömürüye, talana, yağmaya, evet! Faturayı işçi sınıfına ve emekçilere ödetmeye evet! Sermaye asalağından tek kuruş almaya ise hayır!

Mücadele edildikçe görülecektir ki, işçi sınıfının ve ezilenlerin kendilerinden başka hiçbir dostları yoktur. Bütün nasihatlar, bütün oyunlar bizlerin boyun eğmesi içindir. Kısacası sermaye bir cephe oluşturmuş, bizlere bu tek cepheden saldırıyor. Bizlerin de bu saldırıyı püskürtmesi için tek cephe oluşturmamız lazımdır.

Sermaye bir sınıf olarak varlığının bilincinde ve bu bilinçle saldırıyor. Bizler de bir sınıf isek, bu bilinçle hareket etmemiz lazım. Sınıfa karşı sınıf bilincini kuşanmalıyız. Ancak böylece krizin faturalarını yırtabilir, bu kan emici sömürücü düzeni de yokedebiliriz. İşçi sınıfı olarak bizim de bir programımız var. Komünistler bu program uğruna ölüme gidiyorlar.

Siz işçi-emekçi kardeşlerim, artık gerçek dostlarınızı görün. Önyargılarınızı, tabularınızı aşın ve bu programı alın, inceleyin. Bunun sizlere neler kazandıracağını o zaman daha iyi anlayacaksınız. Çünkü bu program; sömürülenlerin kölelik programı değil, kölelerin sömürücüleri yoketme programıdır. İşte bu program etrafında birleşirsek, bu düzeni daha kolay yenebiliriz. Kendimiz için bir düzen kurabiliriz. Çünkü bu program, işçi sınıfını iktidara taşımanın programıdır, insanın insanca yaşayacağı bir düzeni, sosyalizmi, kurmanın programıdır.
Bu ülkede çalışan herkes, sabah kalktığında işsiz kalacağı kaygısı içinde yaşamaktadır. Yıllardır kölelik, kölelik, kölelik!.. Karşılığı koca bir hiç! Sahi sizler işçiler ve emekçiler köle olmaktan bıkmadınız mı daha? Hala bu düzen yıkılmasın diye düşünüyor musunuz? Karar verdiyseniz, gerisi size kalmış. Son sözü siz söyleyeceksiniz çünkü...

SY Kızıl Bayrak okuru bir işçi



“Devrim şehitlerinin kanı katil devleti boğacak”

“Devrim şehitlerinin kanı katil devleti boğacak”

Orta 2. sınıf öğrencisi Ceren’den Ölüm Orucu direnişçilerine...

Hınç
Daha yeni doğdu
Küçücük bir bebek
Yavaş yavaş aşıyor bebekliğini
Yakında o da karşılaşacak hayatın zorluklarıyla
Hakkını aramak sırası ona da gelecek
Zaman zaman suçsuz olduğu halde
Ölen babasını hatırlayacak
O da babasının hakkını aramak için
sokaklara düşecek
Belki de babasının başına gelenler
onun da başına gelecek
Ama korkmayacak, hakkını arayacak
Ve sonunda sadece babasının değil
Binlerce suçsuz ölenlerin hıncını alacak
Herşeyin hesabı tek tek sorulacak
Sonra onun hakkını yiyenlerden hıncını alacak
Her ne pahasına olursa olsun sosyalizm kazanacak

Onlar da bu ülkenin insanları. Ama nedense bu ülkede yaşayan insanlar gibi muamele görmüyorlar. Bu kapitalist devlet de kendini çok masum gibiymiş tanıtıyor. Yani kendini kandırıyor. Aslında kimsenin inanası gelmiyor bu yalanlara, ama korkularından ne yapacaklarını, ne söyleyeceklerini, nasıl davranacaklarını bilmiyorlar, şaşırıyorlar.

Bazılarının bu katliamlar ve devrimci tutsakların başlattığı Ölüm Orucu Direnişi pek ilgisini çekmiyor. Ya bu düzene alışmaktan ya da onların düşüncelerinin de bundan ibaret olmasından. Ama devrimci düşünceleri taşıyan bu bedenler, düşüncelerini hayata geçirmeyi canlarıyla ödeseler bile, bu yoldan vazgeçmeyecekler. Devletin olsun, halkın olsun hiç kimsenin devrimcilerin ölmesiyle içi sızlamıyor, haksızlıkları da kabul ediyorlar. Bu dönemde insana vermedikleri değeri hayvanlara veriyorlar. Birçok insan bu düzende yaşamaya alışmış. Ama devrimci düşünceyi kabul eden devrimci tutsaklar hayatlarını kaybetseler bile, bu ülkeyi düzeltecekler. Devrim şehitlerinin kanı katil devleti boğacak.

Devrimci tutsaklar onurumuzdur!
Devrim şehitleri ölümsüzdür!

Ceren/Kırşehir




Kayseri büromuza baskın


Güvenlik şube ekiplerince 17 Nisan günü Kayseri büromuz basıldı. Daha önce büro baskınlarında arama izni gösterilmediğinden dolayı, devrimci basın, Kayseri Emniyeti hakkında savcılığa suç duyurusunda bulunmuştu.

Büromuza gelen polisler, kanuna uygun davrandıklarını ispatlamak için arama iznini gösterdikleri anı kamerayla kaydettiler. Sözlü tacizde bulunan polisler büromuzun arşivinde bulunan yayınların bir kısmına el koydular.

S.Y Kızıl Bayrak/Kayseri




Sivas’taki devrimcilerden...

“Devrimci tutsakların
mücadelesini destekliyoruz”


Bizler Sivas’taki devrimciler olarak devrim mücadelesini ölene kadar sürdüreceğimize tüm devrimci duygularımızla söz veriyor, Ölüm Orucu’nda bedenlerini ortaya koyan tüm devrimci tutsakların mücadelesini destekliyoruz.
Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber
ya hiçbirimiz!