21 Nisan'01
Sayı: 05


  Kızıl Bayrak'tan
  Direnişin en kritik safhası
  Zaferi şehitlerimizle kazanacağız!
  "Teslim olmayanlar ölümsüzdür!"
  Ölüm Orucu Direnişi 27. haftasında!
  Devrimci tutsaklarla dayanışma eylemleri
  Sermaye cephesinin "ulusal birlik" çağrısına karşı işçi ve emekçilerin birleşik mücadelesi!
  1 Mayıs'ın güncel önemi
  14 Nisan eylemlerinin gösterdiklenri...
  Sınıf ve kitle hareketi
  Kriz ve devrimci sınıf çizgisi/3
  Ankara Öncü İşçi Platformu kuruldu!
  1 Mayıs'ta alanlara!
  Kamu TİS'leri
  Gençlik
  İdealler, uğruna mücadele edildiği zaman anlamlıdır
  Ankara'dan bir grup işçi ve emekçiden insanlığa çağrı
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

1 Mayıs’ın güncel önemi


Bu yılki 1 Mayıs’ın, yeni yeni yükselmeye başlayan sınıf ve kitle hareketinin sonraki sürecini önemli oranda etkileyecek bir eylem olacağı açıktır. Özellikle sınıf kitlelerinin, 1 Mayıs’ın tarihsel misyonuna ne kadar yaklaşabildiği düzen güçleri tarafından dikkatle gözlemlenecek, sınıfa yönelik saldırı planlarında bundan yararlanılacaktır.

Elbette düzen salt bir gözlemci olarak hazırlanmıyor 1 Mayıs’a. Olabildiğince zayıflatmak, içeriğini boşaltmak, daha olmadı provoke etmek için tüm imkanlarıyla seferber de oluyor. Türkiye’deki hemen tüm 1 Mayıs eylemleri bunların örnekleriyle doludur.

Fakat bu yılki 1 Mayıs, düzen açısından da geçen yıllardakinden daha kritik bir öneme sahiptir. Kriz yönetme planlarıyla doğrudan ilişkilidir çünkü. Krizden çıkma adına hazırlattığı yeni yıkım programının dayatılıp dayatılamaması, tümüyle işçi sınıfı ve emekçilerin tutumuna bağlıdır. Bu programla kendilerine kesilmeye çalışılan krizin faturasını emekçiler gönüllü olarak üstlenirlerse, sistem açısından sorun yok demektir. Ancak, şu ana kadar yaşananlar gönüllü bir üstlenmenin sözkonusu olmayacağını göstermeye yetmektedir. Fakat sistem, gönüllü ya da zorla, bu faturayı kesme kararlılığındadır. Öyleyse, sınıf açısından asıl mesele de, bu kararlılığın nasıl kırılacağı, bu zorun nasıl yenileceğidir.

İşte 1 Mayıs’ı kritik hale getiren temel neden budur. 1 Mayıs, zorun zorla karşılanmasını ve altedilmesini simgeler. 1 Mayıs can bedeli bir direnişle kazanılmış bir kavga günüdür. Hakları söke söke almanın günüdür. Bunun önkoşullarından biri sınıfın birliğiyse, diğeri de dayanışmasıdır. Safların sıklaştırılması, güçlerin toparlanması ve bu dişe diş savaşa seferber edilmesidir. Bedel ödemeyi göze almaktır 1 Mayıs. Köleliğin reddi, özgürlüğün ilanıdır. Bu kölelik düzeni, vahşi kapitalizm diye anılan ilk gelişme evresinde, işçinin de insan olduğunu, ancak 1 Mayıs’ta simgelenen zorlu mücadeleler sonucunda kabul ve ilan etmek zorunda kalmıştır.

Kapitalistler bugün yine işçi ve emekçileri köleleştirme atağına geçmiş durumdalar. Dünya çapında süren bir saldırı bu. Hem öylesine örgütlü ki, Türkiyeli kapitalistlerin başı sıkıştığında, derhal Amerika’dan bakan gönderiliyor. Türkiye’de sorun bugün krizde düğümleniyor. Bu faturayı ya sahipleri yani kapitalistler ödeyecektir, ya da işçi ve emekçiler. Sonucu ise, bu iki sınıf arasında sürmekte olan çatışmada kimin galip çıkacağını belirleyecektir. İşçi sınıfının emekçi kitlelerle de birleşerek, güçlü bir dayanışmayı örgütleyerek ve devlet zorunu göğüslemeyi öğrenerek, çatışmayı kendi lehine sonuçlandırması mümkündür. Ve 1 Mayıs, bu açıdan önemli bir şanstır.

Sadece tarihi önemi ve içerdiği “birlik, mücadele, dayanışma” mesajlarıyla değil; pratik olarak alanlarda birleşme imkanıyla, birleşen güçlerin kitlede yaratacağı özgüvenle, düzen güçleriyle göğüs göğüse gelme ve kendini sınama olanaklarıyla da bir şanstır 1 Mayıs. Bu şans kullanılabilir ve 1 Mayıs mücadelenin yükseltilmesi için bir atlama taşına dönüştürülebilirse eğer, krizin faturasını kapitalistlere çevirmek mümkün olabilir. Bunun için, örneğin kamu işçilerine ve emekçilerine, özelleştirme kapsamındakilerine vb., daha özel görevler düşmektedir. Kamu işçileri sıfır zam dayatmasını püskürtebilmek için, sınıfın toplam gücüyle güçlenmeyi bilmelidirler. 1 Mayıs’a tüm güçleriyle hazırlanmak ve “insanca yaşamaa yetecek bir ücret” talebiyle en önde yürümek, öncelikle onların görevidir. Sadece kendi katılımlarını örgütlemek için değil, sınıfın diğer kesim ve katmanlarını da (ulaşabildikleri oranda) alanlarda birleştirmek için ellerinden geleni yapmalıdırlar. Özel sektör işçileri ve kamu emekçileri de, KİT’lerdeki bu ücret kavgasının sonucunun kendi alanlarında da etkili olacağını, kamu işçisininkazanımının da kaybının da sınıfın hanesine yazılacağını unutmamalıdır. “İnsanca yaşamaya yeterli bir ücret” talebine, onlarla birlikte, hatta onlardan daha güçlü sahip çıkmalıdır. Aynı şekilde, özelleştirme mağduru işçilerin “herkese iş” talebiyle öne çıkmaları, kamu emekçilerinin “grevli toplu sözleşmeli sendikal hak” talebini yeniden bayraklaştırmaları aynı kapsamdadır. 1 Mayıs alanları, işte t&uul;m bu kesimlerden yükselen seslerin birleştiği, gürleştiği, düzen sahiplerinin duyabileceği bir yüksekliğe ulaştığı yerler haline getirilmelidir.

Krizin faturasını kapitalistlere kesmenin yolunu göstermek açısından, işçi sınıfı ve emekçilerin önünde, 1 Mayıs gibi bir tarihi gün dışında, daha güncel, daha canlı ve yakıcı bir örnek daha duruyor: Devrimci tutsakların Ölüm Orucu direnişleri... Kendini emekçilerin davasına adamanın, bedel ödemeyi ve ödetmeyi bilmenin, ne pahasına olursa olsun zafere kadar savaşmanın simgesi olarak... İşçi sınıfı ve emekçiler, bu öncü savaşçılarının yaşam, kavga ve ölümlerinden öğrenebilmelidirler. Düzenin sahiplerini ve cellatlarını gerçekte acz içinde bırakan bu direnişin en büyük kazanımı, kendi sınıfsal zemininde yeşerip üremesi olacaktır. Bu, İMF-TÜSİAD düzeni ve uşaklarının en büyük korkusudur. Ve devrimci tutsaklara karşı yürütülen kanlı-kansız katliamların ana nedeni de bu korkudur. Ecevit’in dilinde, istikrar progrmının uygulanabilmesi cezaevi sorununun çözümüne bağlı, sözlerinde ifadesini bulan korkudur bu. Biliyorlar ki, istikrar programı dedikleri yıkım ve talan programını bozabilecek tek güç, işçi sınıfının eylemli karşı koyuşudur. İşçi sınıfı ve emekçilerin, kendi yıkımlarına ve ülkenin emperyalizme yağmalatılmasına karşı devrimci başkaldırısıdır. Bunun başını çekecek olansa, devrimci öncü güçlerdir. Öncü güçleri ezip teslim alabilirlerse eğer, işçi ve emekçilere boyun eğdirmeleri, yıkım programlarını dayatmaları çok kolay olacaktır.

Tüm hesapları işte bunun üzerine kuruluydu. Ve devrimciler, düzenin sınıfa ve emekçilere yönelik bu karanlık hesaplarını bozabilmek için, bir kez daha başlarını ortaya koydular. Hücre sistemi tek başına bugün içerde olanları değil, dışarıdaki herkesi, mücadeleye atılan tüm kesimleri tehdit eden bir saldırıdır. Diğer iki temel talep olan, DGM’lerin kapatılması ve Terörle Mücadele Yasası’nın iptali ise doğrudan, sınıf mücadelesinin önündeki ceza tehdidi engellerinin yıkılmasını talep etmektir. Türkiye işçi sınıfı, DGM’leri kendi mücadele tarihinden tanıyor. Bu faşist mahkemelerin kuruluşu yıllarca sınıf mücadelesiyle engellenebilmişti. En son, ünlü DGM direnişlerine konu olduktan sonra, ancak bir askeri darbe sonucunda kurulabildiler. Tüm bunların, sınıf hareketimizin bilincinde tazelenmesi, mücadelenin bugünkü evresi için bir dayanacurren;a dönüştürülebilmesi gerekmektedir.

1 Mayıs, bütün bu mücadele derslerinin üzerinde, güncel sorunlardan çıkarılan güncel talepler etrafında örgütlenirse eğer, hareketin sıçramalı yükseltilmesine hizmet edebilir. 1 Mayıs eylemleri ne kadar güçlü geçerse, yeni yıkım programının parçalanması, krizin faturasının kapitalistlere yüklenmesi o kadar kolaylaşacaktır. Bu çerçevede, sınıf kitlelerine yönelik en büyük 1 Mayıs provokasyonu, “provokasyona gelmeyelim” gerici propagandası olacaktır. Özellikle sendikal bürokrasi üzerinden yürütülen bu propagandanın yöneldiği temel hedef, açıktır ki, devrimci harekettir. Öte yandan, Türkiye’de ne zaman 1 Mayıs’a kan bulaştıysa, bu, tümüyle bir devlet provokasyonu, komplosu, ya da doğrudan bir kontr-gerilla operasyonu şeklinde gerçekleşmiştir. ‘77 1 Mayıs’ında gerçekeştirilen saldırının CİA ajanlarının da katıldığı bir kontra operasyonu olduğu çoktan açığa çıkarıldı.

Dolayısıyla, devlet ve sendikal bürokrasi kanalından yürütülecek hiçbir “provokasyon” ajitasyonuna prim verilmemelidir. Tersine, devrimci güçlerle birleşmek, devrimci taleplerle güçlenmek sınıf hareketinin geleceği açısından temel önemdedir. 1 Mayıs, işçi sınıfının sermaye cephesiyle karşı karşıya geldiği bir kavga günüdür ve bu misyonuna layık bir kutlamaya konu edilebilmelidir.