21 Nisan'01
Sayı: 05


  Kızıl Bayrak'tan
  Direnişin en kritik safhası
  Zaferi şehitlerimizle kazanacağız!
  "Teslim olmayanlar ölümsüzdür!"
  Ölüm Orucu Direnişi 27. haftasında!
  Devrimci tutsaklarla dayanışma eylemleri
  Sermaye cephesinin "ulusal birlik" çağrısına karşı işçi ve emekçilerin birleşik mücadelesi!
  1 Mayıs'ın güncel önemi
  14 Nisan eylemlerinin gösterdiklenri...
  Sınıf ve kitle hareketi
  Kriz ve devrimci sınıf çizgisi/3
  Ankara Öncü İşçi Platformu kuruldu!
  1 Mayıs'ta alanlara!
  Kamu TİS'leri
  Gençlik
  İdealler, uğruna mücadele edildiği zaman anlamlıdır
  Ankara'dan bir grup işçi ve emekçiden insanlığa çağrı
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Çağdaş Hukukçular Derneği İstanbul Şubesi’nin açıklaması:

Zorla tıbbi müdahale işkencedir!


Ölüm orucu yapan tutukluların iradelerine karşı, zorla tıbbi (!) müdahale yapılacağına dair kararlar alındığı açıklandı.

Anayasa’nın 17. maddesinde “kişinin vücut bütünlüğüne dokunulamayacağı, rızası olmadan bilimsel ve tıbbi deneylere tabi tutulamayacağı” belirtilmiştir. Ayrıca Anayasa’nın 17/3. maddesinde de “kimseye işkence ve eziyet yapılamayacağı, kimsenin insan haysiyeti ile bağdaşmayan bir müdahaleye tabi tutulamayacağı” belirtilmektedir. Bu nedenle kişinin maddi ve manevi bütünlüğü dokunulamazdır.

Kişinin ölme hakkı olmadığı, bedeni üzerinde kendisinin dışında toplumun (toplum adına devletin) hakkı bulunduğu savına dayalı olarak müdahale edilebileceğini ileri süren görüşlerin haklı bir yönü bulunmamaktadır.

Diğer taraftan zorla tıbbi müdahale hekimler açısından da meslek ilkelerinin ihlali anlamını taşımaktadır. Hekimlik mesleği kişileri kendi iradelerine rağmen bazı tıbbi işlemlere tabi tutma hakkını tanımaz. Hekimin yaptığı tıbbi müdahalenin hukuka uygunluğunun temel şartı hastanın rızasının alınmış olmasıdır. Kişinin kendi vücudu üzerinde mutlak bir hakkı vardır. İnsan vücudunun dokunulmazlığı bireyin başlıca imtiyazlarından birini teşkil etmektedir. Bu sebeple kişinin vücuduna karşı girişilmiş her türlü tecavüze, bu arada da tıbbi müdahalelere karşı durma hakkı vardır. Ve herkes, bu kişilik hakkına saygı duymak, iyi niyetle de olsa ona tecavüz ederek ihlale uğratmamak zorundadır. Hekim de tedavi etmek amacıyla hareket etse de bu kurala uymak zorundadır.

Bazı hekimlerin ölüm orucundaki kişilere bilincini yitirdiğinde istemese de müdahale edecekleri şeklindeki manevi baskı ile tedaviye zorladığı bilinmektedir. Hastaya karşı hilelerde bulunularak elde edilen rıza da hukuken muteber değildir. Hasta rızasını cebir altında vermemelidir. Bundan dolayı hekim hasta üzerinde hiçbir zorlayıcı harekette bulunmamalıdır. Bu nedenle takınılan bu tutum hukuki olmadığı gibi anılan irade de sakattır.

Açlık Grevleri konusunda hekimlerin tavrı sadece bu genel hukuk kuralları ile değil, meslek kuralları ile de belirlenmiştir. Açlık Grevleri konusunda Malta Bildirisi açıkça belirtmektedir ki:

* Hastanın kendi aldığı karara saygı göstermek hekimin görevidir. Hekim müdahale etmeden önce hastayı bilgilendirir ve İZNİNİ alır.

* Hekim ya da diğer sağlık personeli açlık grevinin kırılması için herhangi bir baskı yapamaz. Tedavi ve bakımı bu amaçla kullanamaz.

* Hastaya yapılacak herhangi bir müdahalede kişinin rızası mutlaka alınmalıdır.

* Eğer doktor tedaviyi reddetme kararını kabul etmeyecekse, hastanın başka bir doktora yetki vermesine olanak tanınmalıdır.

Bu nedenlerle çeşitli bakanlıklarca yapılan ve insanın ölme hakkı yoktur gerekçesi üzerine oturtularak meşrulaştırılmak istenen zorla tıbbi müdahalenin hukuk ve tıp mesleği açısından hiçbir haklılığı ve bilimselliği yoktur.

Devam eden ölüm oruçlarında ZOR KULLANMAK’tan başka bir yöntem izlemeyen devletin tutumunun devamı niteliğinde olan ve bilimsel bir yönü de olmayan bu uygulamanın kabul edilmesi mümkün değildir. Kararın bazı bilimsel görüşleri sunması için kurulmuş bulunan Yüksek Sağlık Şurası’nın görüşüne göre yürütülmesi de hukukilik kazandırmaz.

Cezaevindeki insanlar ile görüşme yaparak isteklerini dinlemeyi kesinlikle reddeden ve onlarcasının ölümüne seyirci kalan sorumlular gerçekte insan hayatı ve sağlığı bahanesi ile yine alışılageldik ZOR yöntemini kullanıyor. Kişinin en temel hakkı bile kutsal devletin hakkı olarak tanımlanıyor.

Söylemler hep aynı; zorla müdahale için yasa çıkaracağız, cezalandıracağız, zorla hastaneye kaldıracağız, asla görüşmeyeceğiz... asla görüşmeyeceğiz... asla görüşmeyeceğiz.

Tek yöntemleri zor kullanma.

OYSA ÇÖZÜM VAR

Ölümlerin durdurulması için derhal görüşmeler başlatılmalıdır.

Tutuklu ve hükümlülerin gün boyunca, tecrite yol açmayacak biçimde bir arada yaşamaları, hiçbir koşula tabi tutmadan gün boyunca ortak mekanlardan yararlanmaları sağlanmalı, dış dünya ile iletişim kurmalarının önü açılmalı, savunma haklarını ortadan kaldıran üçlü protokol kaldırılmalıdır.

Diyalog yolu ile insani temelde çözümden başka bir alternatifimiz yok.

Tüm kurumları, kişileri, hekimleri ve hukukçuları bir kez daha duyarlılığa çağırıyoruz.

Çağdaş Hukukçular Derneği
İstanbul Şubesi Yönetim Kurulu
17 Nisan 2001




“Sanatçılar Girişimi”nin Ölüm Orucu’na ilişkin açıklaması:
S.O.S Türkiye

İnsanlar ölüyor!


Kaba bir inatlaşma toplum vicdanında derin yaralar açıyor. Yalnızca büyük bir ekonomik kriz değil, duyarsızlık ve suskunlukla beslenen bir insani kriz yaşıyoruz.

Şiddetin şiddeti çağıracağını, her türlü çözüme toplumsal uzlaşma ile varılabileceğini defalarca söyledik.

Bir yangın hızıyla ülkemizi saran ekonomik ve toplumsal kriz; yolsuzluklardan, borç batağından, kaynak israfından olduğu kadar, insani değerlerin sistemli biçimde unutturulmasından da kaynaklanıyor. “Hayata Dönüş”ün ölüm, “şefkat”in tecrit anlamına geldiği bir başka dil var mı? Ölüm oruçlarında yitirilen insanların düşüncelerine, inançlarına karşı ya da yandaş olabilirsiniz, ama en temel insan haklarından yoksun bırakılmalarına göz yumulamaz.

Biz, ölümlerin önüne geçilmesini, yaraların sarılmasını istiyoruz. İnatlaşma değil uzlaşma, nefret değil sevgi ve iç barış istiyoruz.

Herkesi toplumsal sorumluluk duygusuyla, yaşamı savunmaya çağırıyoruz.

Sanatçılar Girişimi adına

Edip Akbayram, Vecdi Sayar, Orhan Alkaya, Yılmaz Erdoğan, Fikret Otyam, Filiz Otyam, Müjdat Gezen, Perihan Mağden, Arif Damar, Ataol Behramoğlu, Muhsin Kızılkaya, Bilgesu Erenus, Fethi Naci, Müştak Erenus, Özdem Petek, Yasemin Göksu, Zeynep Tanbay, Reis Çelik, Dilek Gökçin, Tan Oral, Mazlum Çimen, Pınar Kür, Metin Coşkun, Erdal Öz, Jülide Kural, Ferhat Tunç, Vedat Sakman, Nilüfer Akbal, Duygu Asena, Oral Çalışlar, İsa Çelik, Metin Uca, Mahir Günşıray, Lale Mansur, Macit Koper, Melike Demirağ, Tuncer Necmioğlu, Rutkay Aziz, Akif Kurtuluş, Arif Sağ, Aslı Erdoğan, Ekrem Ataer, Servet Kocakaya, Mehmet Güleryüz, Fehmi Yaşar, Turgut Yasalar, Atıf Yılmaz, Deniz Türkali, Ali Akay, Aytaç Arman, Suavi, Derya Köroğlu, Engin Yörükoğlu, Fuat Saka, Hüsamettin Koçan, Işıl Özgentürk, Müge İplikçi, YusufÇetin, Nesrin Kazankaya, Tolga Çandar, Mustafa Erdoğan, Yücel Erten, Berhan Şimşek, Ufuk Karakoç, Menderes Samancılar, Ömer Özgeç, Arzu Başaran, Salih Ecer, Mustafa Demirkanlı, Gürbüz Doğan Ekşioğlu, Zeki Demirkubuz, Sibel Arslan Yeşilay, Kerem Kurtoğlu, Ayşegül Aldinç, Celal Başlangıç, İnci Aral, Yudum Yontan, Leyla Özalp, Mümtaz Sevinç, Nazlı Ongan, Mahmut Gökgöz, Derya Alabora, Zynep Oral, Murat Morova




ÇHD’li avukatların Ankara yürüyüşü ve girişimleri

"Hücreleri kapatın, ölümleri durdurun!”


18 Nisan’da İstanbul’dan gelen avukatların da katılımıyla ÇHD’li avukatlar Ankara’da bir eylem gerçekleştirdiler. Adliye önünde toplanan 120 civarında avukat, en başta tutsaklarla görüşmelerin başlatılması talebiyle, Adalet Bakanlığı’na doğru alkışlı yürüyüşe geçti. Adalet Bakanlığı’na yakın bir yere gelindiğinde, avukatlar, polis barikatıyla karşılaştılar. Polisin kitleyi Adalet Bakanlığı önüne yaklaştırmama tavrı üzerine, avukatlar aralarında temsilci belirleyerek (ÇHD İstanbul Şube Başkanı Several Demir, Keleş Öztürk ve İbrahim Ergün) Adalet Bakanlığı ile görüşmeye gittiler.

Adalet Bakanlığı’ndan avukatlara, şu anda Başbakanlık’ta olan Bakan’ın cevabını beklemeleri gerektiği söylendi. Bunun üzerine bir süre daha Güven Park’ta bekleyen avukatlar tekrar görüşmek üzere Bakanlığa gittiler. Bakanlık’tan tekrar olumsuz yanıt alınınca, ÇHD İstanbul Şube Başkanı Several Demir bir açıklama yaptı. Adalet Bakanı ile görüşme amaçlarını aktaran Several Demir, tutsaklarla görüşmelerin başlatılması, tecritin kaldırılması, zorla müdahaleden vazgeçilmesi gerektiğini söyledi. Ayrıca devletin çözüm adına getirdiği tek şeyin zorla müdahale olduğunu ve bunun sonuçlarını gördüklerini, zorla müdahale sonunda da ölümlerin yaşandığını, bunun asla çözüm olmadığını vurguladı ve Bakan’ın sorunu çözecek herkesle görüşmesi gerektiğini öyledi.

Konuşmanın ardından 5 dakikalık oturma eylemi yapan avukatlar, "Hücreleri kapatın, ölümleri durdurun!" sloganını atarak eylemi bitirdiler.

SY Kızıl Bayrak/Ankara