Ankaradan bir
grup işçi ve emekçiden...
İnsanlığa çağrı!
İnsanım diyenler!.. İnsanlarımız ölüyor gözler önünde... Genç kızlarımız, delikanlılarımız...
Adım adım, hücre hücre ölüme doğru yol alıyorlar, ölüm hakları bile
ellerinden alınarak!.. Bir yandan çoğumuz için hayat devam ediyor, bütün bayatlığıyla. Günboyu
koşuşturmadan sonra, yarı aç-yarı tok, yorgun-argın eve kapak atınca,
aptal kutusu beyaz camın karşısında sulu sepken eğlence
programları, bilgi yarışmaları ya da Reha Muhtarlı,
Ali Kırcalılı, Ceviz Kabuklu haber programlarıyla
kültürümüzü arttırıp, Cim Bomun zaferiyle moral dopingi yapıyoruz!..
Oysa yaşam bir başka mecrada akmaya devam ediyor. Kıyımlar ve işkenceler
altında... Tarih 19 Ekim 2000i gösteriyordu, gencecik bedenler ölüme
yattığında. Mevsim sonbaharın ortasıydı. Kıyımlar, işkenceler altında,
üç aylar, ramazan, kurban... Zemheri geçti. Şimdi mevsim ilkbahar. Ama
onlar körpe bedenleriyle safi onur, safı inanç, belki biraz da senin,
benim duvar sessizliğime inat, başbaşa bırakarak bizi utancımızla...
Direniyorlar! Su..., tuz..., şeker... üç öğün dayak, işkence, zulüm... Yaşamak direnmektir, Berxwedan jiyane... diyerek. Sömürüsüz, sınıfsız bir dünya istemekti hepsinin suçu... Eşitsizliğin,
yoksulluğun, adaletsizliğin, zulmün, zorbalığın olmadığı bir ülkeydi
düşleri. Çete değildi hiçbiri, hortumcu, soyguncu, vurguncu da... Uyuşturucu
taciri, kara paracı, silah kaçakçısı, fidyeci, kelle avcısı da değillerdi.
Onlarla gurur duymuyordu bu ülke o nedenle. Genç bedenlerin ölüme yatmasının altmışıncı gününde devletin şefkat(!)
eli uzandı üzerlerine; iş makinalarıyla, dozerler, kepçelerle, skorsky
helikopterleriyle, lav silahlarıyla, tüfek ve mitralyöz ateşleriyle,
gaz bombalarıyla... Biber gazı, hardal gazı vs. Hatta misket bombası
kullanıldığı söylendi. 4 gün süren cezaevi operasyonlarını yalan bombardımanı
altında bize seyrettirdiler. İkisi asker 30 kişinin öldüğü operasyonun adı hayata dönüştü!..
Ölmesinler diye yapıyoruz dediğiniz operasyonla bu kadar insan
öldü, yüzlercesi yaralandı diye soran basın mensuplarına, adının
başında ADALET yazan bakanın yanıtı insanın kanını dondururdu
ama. O gayet rahat; biz bu sayının 3-4 katı ölü bekliyorduk
diyebiliyordu. Mecbur kaldık diyordu ama aynı anda kabine
arkadaşı: Biz bir seneden beri en ince ayrıntısına kadar planladığımız
operasyonun, Kütahyada maketler üzerinde, provalarını yaptık
diyordu!.. İçerideki muhaliflere yönelik tasarlanmış, planlanmış bir katliamla
yüzyüzeydik yani... Şair Başbakan da ölülerin cesetleri üzerinden etrafa gülücükler
dağıtarak bir bayram müjdesi verir gibi; milletimize hayırlı olsun
diyordu. Tıpkı halkın cebindekinin yarısını bir gecede çalıveren ekonomik
tedbirlerini açıkladığı günkü gibi; milletimize hayırlı
olsun!.. Operasyondan sağ-yaralı kurtulanlar da, cenazeler de çırılçıplak soyulmuştu.
Eşyalar yakılmış, yağmalanmıştı. Böylece kullanılan gazlar, kimyasal
maddelerle ilgili kanıtlar yok edilmişti. Darbe sadece içeriye değil, aynı anda belki daha da çok
dışarıya yönelikti. Sadece 19 Aralık 2000 gecesinden bu güne ve sadece Ankarada gözaltı
sayısı iki bin, tutuklanan insan sayısı ikiyüz civarındaydı. Ağzını açan, F tipi diyen herkes düşmandı ve zaten büyük
puntolarla gazete sayfalarından ilan edildiği gibi bu ülkede ikiyüzbin
iç düşman vardı. Planlı, programlı bir katliam yapılmıştı muhaliflere
yönelik ve dışarısı da teslim alınmıştı. Sabahın bir sahibi var, Evet! Onlar yakılırken, kurşunlanırken çoğumuz seyirciydik. Emekçiler sokaklarda
coplanırken esnaf seyrediyordu. Şimdi esnaf kepenk indiriyor, başbakana
yazar kasa fırlatıyor. Üretici, köylü tırlatmış, su kadar para etmeyen
sütünü yerlere döküyor, küvete doldurup banyo yapıyor. Yılan hepimize dokunuyor velhasıl... Sırayla!.. Örgüt baskısı altındalar, kendi iradeleri yok, onları ayırırsak
vazgeçerler dendi. Bir ve üç kişilik tecrit hücrelerine kondular,
sayım adı altında günde üç posta dayak, işkence faslıyla
beraber... Anneler, babalar düşman edildi, serum takıldı. Bilinci açıldığında
serumlar sökülüp atıldı her seferinde. Sonra bir hafta on gün arayla
bir daha..., bir daha!.. Tam bir işkence yani. Böyle de bırakanlar oldu,
ama çoğunun hafızası gitmiş, kimi beş yaşında çocuk olmuş oyuncak için
ağlıyor, kimi onbeş yıl önce ölmüş ağabeyini soruyor. Yine de bitmedi eylem. Dile kolay; 165... 166... 167... 168.. 169...
gün! Çoğu hala devam ediyor ölüm orucuna, iki aydan beri B1 vitaminini
de keserek. Yenileri de girdi eyleme, ölüm orucunda olmayan gruplar da başladı
ve giderek artıyor bu sayı. Ekonomik kriz, yolsuzluk dosyaları arasında
onlarla ilgili haberler artık gazete sayfalarında, televizyon ekranlarında
bir dip not, bir fon gibi duruyor, görmek isteyenlerimizin gözüne çarparak.
Onlar bize, biz onlara uzağız, kaf dağının ardı gibi. Hani kitle örgütleriyle mutabakat arayacaktın, hani tecriti kaldıracaktın?...
sözünü tut diyen insan hakları savunucularına, hukukçulara, hekimlere,
kitle örgütlerine, aydın ve sanatçılara devletin yanıtı hala, F
tipinden geri dönüş yok, dün dündü, bugün bugündür. Ve gözdağı
vermekten de geri durmuyor. F tipine karşı olan herkes yardım
yatakçı, intihara azmettirici. NEWROZ günü Cengiz Soydaşın ölümü ile bir kez daha burkuldu yüreklerimiz.
7 Nisanda da aynı günde Kandıra F Tipi Cezaevinden Bülent
Çoban ile Edirne F Tipinden Adil Kaplanı sonsuzluğa uğurladık.
Polis, Adilin cenazesini kaçırdı, ailesini de gözaltına aldı.
İnsanların ölülerini geleneklerine göre gömmelerine bile saygıları yok. Ve onlar direnmeye devam ediyor, ölümle alay ederek... Biz susarken içeride direniş devam ediyor hala. Sustukça dışarıda saldırılar
daha da artıyor. Ne zamana kadar devam edecek suskunluğumuz? Umudumuzu mu yitirdik? Geleceğe dair inançlarımızı mı? İnsanlığımızı
mı unuttuk? Neredesin? Kaldıysan ses ver ey insanlık? Ankaradan bir grup işçi ve emekçi
14-15 Nisanda yapılan Emekli-Sen Genel Kurulunda dağıtılan DİSK Emekli-Senin 3. Olağan Genel Kurulu Delegelerimize Çağrı! başlıklı bildiri... Özgürlük mücadelesinden emekli
olunmaz!
Emekçi Arkadaşlar, Türkiyede yaşanan sistemden kaynaklanan ve bugün yaşamımızı zindan
eden ekonomik, sosyal ve siyasal krizlerin sorumlusu bizler değiliz.
Buna rağmen ülkemiz egemenleri yaşanan krizin faturasını her zaman olduğu
gibi emekli ve emekçilere ödetmek istiyor ve ödetiyorlar da. Emekli Arkadaş, bu gidişten çıkış vardır. Bu çıkışın ilk halkası, sınıf
sendikacılığı temelinde yükselteceğimiz sendikal mücadeledir. Bu mücadelede
biz emeklilere düşen ilk görev; sendikamızı aynı anlayışla hareket edecek
bir önderliğe, çalışma programına ve örgütlenmeye kavuşturmaktır. Mücadele ilkelerimiz: 1. Sendikamız Emekli-Sen; içinde bulunduğumuz kapitalist sistemden
kaynaklanan her türlü sömürü ve baskıya karşı mücadele anlayışını ifade
eden DİSKin geleneksel sınıf sendikacılığından hareket eder. 2. İMF, Dünya Bankası, MAİ, MİGA, Uluslararası Tahkim yasası gibi araçlarla
ülkemizi sömürgeye, halkımızı da köleliğe mahkum eden sermaye politikalarına
tavır alır. 3. Ülkemizi emperyalizmin işbirlikçisi konumuna getiren, ABD ve ABnin
Ortadoğu, Balkanlar ve dünyanın birçok ülkesinde uyguladığı katliam
politikalarının suç ortaklığını yapan anlayışlara karşı kesin tavır
alır. 4. Biz emekçileri içeride ve dışarıda hücre tipi yaşama mahkum eden
bu sistemin her türlü uygulama ve baskılarına karşı tavır alır. Bu anlamda
sendikamız tüm dünyada emeğin ve halkların kardeşliğini savunur. 5. Sendikamız yukarıda özetlediğimiz mücadele ilkeleri çerçevesinde
hareket eden DKÖleri ile ortak mücadele etmeyi, oluşturulacak
platformlarda kendi kimliği ile yer almayı savunur. Sendikal işleyiş ilkelerimiz: 1. Sendikamız; sendikal işleyişin daha kollektifleştirilmesi, sendika
üyelerimizin örgütlü gücünü harekete geçirmesi, en net ve en sağlıklı
kararlar alınmasından hareketle; a. Tabanın söz ve karar yetkisini kullanacak mekanizmaların işletilmesi, Acil mücadele hedeflerimiz: 1. Sendikamız sendikal mücadelede uluslararası dayanışmanın öneminden
yola çıkarak, başta üyesi bulunduğumuz FERPA ve diğer uluslararası emekli
sendikaları ile işbirliği ve güçbirliğinden yana tavır alır. 2. Sendikamıza kurumsal ve toplumsal kimliğini kazandırma, seçilecek
yönetimin önünde duran en acil görev ve sorumluluktur. a. Bugün Tüm Emekli-Senin öncelikli hedeflerinden biri, sendikamızın
hazırlayacağı toplusözleşme hakkını içeren sendika yasasının çıkartılması
için fiili ve meşru zeminde aktif mücadele etmektir. 3. Ülkemizde siyasi iktidarlarca getirilmek istenen Şili modeli emeklilik
anlayışına ve sendikacılığı ortadan kaldıran eşel mobil uygulamasına
karşı tavır alır. Sonuç: Bu çalışma, Tüm Emekli-Senin büyüyüp gelişmesi ve tabanı ile
bütünleşmesi için değişik illerden bir araya gelen delegelerin kollektif
çabasının ürünüdür. Katkı ve katılımlara açıktır. Demokrasi ve özgürlük mücadelesinden emekli olunmaz! Yaşasın Tüm Emekli-Sen! |
|||||