21 Nisan'01
Sayı: 05


  Kızıl Bayrak'tan
  Direnişin en kritik safhası
  Zaferi şehitlerimizle kazanacağız!
  "Teslim olmayanlar ölümsüzdür!"
  Ölüm Orucu Direnişi 27. haftasında!
  Devrimci tutsaklarla dayanışma eylemleri
  Sermaye cephesinin "ulusal birlik" çağrısına karşı işçi ve emekçilerin birleşik mücadelesi!
  1 Mayıs'ın güncel önemi
  14 Nisan eylemlerinin gösterdiklenri...
  Sınıf ve kitle hareketi
  Kriz ve devrimci sınıf çizgisi/3
  Ankara Öncü İşçi Platformu kuruldu!
  1 Mayıs'ta alanlara!
  Kamu TİS'leri
  Gençlik
  İdealler, uğruna mücadele edildiği zaman anlamlıdır
  Ankara'dan bir grup işçi ve emekçiden insanlığa çağrı
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 
Ankara’dan bir grup işçi ve emekçiden...

İnsanlığa çağrı!


Ey insanlar!..

‘İnsanım’ diyenler!..

İnsanlarımız ölüyor gözler önünde... Genç kızlarımız, delikanlılarımız... Adım adım, hücre hücre ölüme doğru yol alıyorlar, ölüm hakları bile ellerinden alınarak!..

Bir yandan çoğumuz için hayat devam ediyor, bütün bayatlığıyla. Günboyu koşuşturmadan sonra, yarı aç-yarı tok, yorgun-argın eve kapak atınca, “aptal kutusu” beyaz camın karşısında sulu sepken eğlence programları, “bilgi yarışmaları” ya da Reha Muhtar’lı, Ali Kırcalı’lı, Ceviz Kabuk’lu “haber” programlarıyla kültürümüzü arttırıp, Cim Bom’un zaferiyle moral dopingi yapıyoruz!.. Oysa yaşam bir başka mecrada akmaya devam ediyor. Kıyımlar ve işkenceler altında...

Tarih 19 Ekim 2000’i gösteriyordu, gencecik bedenler ölüme yattığında. Mevsim sonbaharın ortasıydı. Kıyımlar, işkenceler altında, üç aylar, ramazan, kurban... Zemheri geçti. Şimdi mevsim ilkbahar. Ama onlar körpe bedenleriyle safi onur, safı inanç, belki biraz da senin, benim duvar sessizliğime inat, başbaşa bırakarak bizi utancımızla... Direniyorlar! Su..., tuz..., şeker... üç öğün dayak, işkence, zulüm...

Yaşamak direnmektir, Berxwedan jiyane... diyerek.

Sömürüsüz, sınıfsız bir dünya istemekti hepsinin suçu... Eşitsizliğin, yoksulluğun, adaletsizliğin, zulmün, zorbalığın olmadığı bir ülkeydi düşleri.

Çete değildi hiçbiri, hortumcu, soyguncu, vurguncu da... Uyuşturucu taciri, kara paracı, silah kaçakçısı, fidyeci, kelle avcısı da değillerdi. Onlarla gurur duymuyordu bu ülke o nedenle.

Genç bedenlerin ölüme yatmasının altmışıncı gününde devletin şefkat(!) eli uzandı üzerlerine; iş makinalarıyla, dozerler, kepçelerle, skorsky helikopterleriyle, lav silahlarıyla, tüfek ve mitralyöz ateşleriyle, gaz bombalarıyla... Biber gazı, hardal gazı vs. Hatta misket bombası kullanıldığı söylendi. 4 gün süren cezaevi operasyonlarını yalan bombardımanı altında bize seyrettirdiler.

İkisi asker 30 kişinin öldüğü operasyonun adı “hayata dönüş”tü!.. “Ölmesinler diye yapıyoruz dediğiniz operasyonla bu kadar insan öldü, yüzlercesi yaralandı” diye soran basın mensuplarına, adının başında “ADALET” yazan bakanın yanıtı insanın kanını dondururdu ama. O gayet rahat; “biz bu sayının 3-4 katı ölü bekliyorduk” diyebiliyordu. “Mecbur kaldık” diyordu ama aynı anda kabine arkadaşı: “Biz bir seneden beri en ince ayrıntısına kadar planladığımız operasyonun, Kütahya’da maketler üzerinde, provalarını yaptık” diyordu!..

İçerideki muhaliflere yönelik tasarlanmış, planlanmış bir katliamla yüzyüzeydik yani...

“Şair” Başbakan da ölülerin cesetleri üzerinden etrafa gülücükler dağıtarak bir bayram müjdesi verir gibi; “milletimize hayırlı olsun” diyordu. Tıpkı halkın cebindekinin yarısını bir gecede çalıveren “ekonomik tedbir”lerini açıkladığı günkü gibi; “milletimize hayırlı olsun”!..

Operasyondan sağ-yaralı kurtulanlar da, cenazeler de çırılçıplak soyulmuştu. Eşyalar yakılmış, yağmalanmıştı. Böylece kullanılan gazlar, kimyasal maddelerle ilgili kanıtlar yok edilmişti.

Darbe sadece “içeriye” değil, aynı anda belki daha da çok “dışarıya” yönelikti.

Sadece 19 Aralık 2000 gecesinden bu güne ve sadece Ankara’da gözaltı sayısı iki bin, tutuklanan insan sayısı ikiyüz civarındaydı.

Ağzını açan, F tipi diyen herkes “düşman”dı ve zaten büyük puntolarla gazete sayfalarından ilan edildiği gibi bu ülkede ikiyüzbin iç düşman vardı. Planlı, programlı bir katliam yapılmıştı muhaliflere yönelik ve “dışarısı” da teslim alınmıştı.

“Sabahın bir sahibi var,
Ararlar bir gün ararlar,
Biter bu dertler acılar,
Sorarlar bir gün sorarlar...”
diyordu türkü!..
“Gün ola, devran döne, umut yetişe...”
diyor şairin bir dizesi de...

Evet!

Onlar yakılırken, kurşunlanırken çoğumuz seyirciydik. Emekçiler sokaklarda coplanırken esnaf seyrediyordu. Şimdi esnaf kepenk indiriyor, başbakana yazar kasa fırlatıyor. Üretici, köylü tırlatmış, su kadar para etmeyen sütünü yerlere döküyor, küvete doldurup banyo yapıyor.

Yılan hepimize dokunuyor velhasıl... Sırayla!..

“Örgüt baskısı altındalar, kendi iradeleri yok, onları ayırırsak vazgeçerler” dendi. Bir ve üç kişilik tecrit hücrelerine kondular, “sayım” adı altında günde üç posta dayak, işkence faslıyla beraber... Anneler, babalar düşman edildi, serum takıldı. Bilinci açıldığında serumlar sökülüp atıldı her seferinde. Sonra bir hafta on gün arayla bir daha..., bir daha!.. Tam bir işkence yani. Böyle de bırakanlar oldu, ama çoğunun hafızası gitmiş, kimi beş yaşında çocuk olmuş oyuncak için ağlıyor, kimi onbeş yıl önce ölmüş ağabeyini soruyor.

Yine de bitmedi eylem. Dile kolay; 165... 166... 167... 168.. 169... gün! Çoğu hala devam ediyor ölüm orucuna, iki aydan beri B1 vitaminini de keserek.

Yenileri de girdi eyleme, ölüm orucunda olmayan gruplar da başladı ve giderek artıyor bu sayı. Ekonomik kriz, yolsuzluk dosyaları arasında onlarla ilgili haberler artık gazete sayfalarında, televizyon ekranlarında bir dip not, bir fon gibi duruyor, görmek isteyenlerimizin gözüne çarparak. Onlar bize, biz onlara uzağız, kaf dağının ardı gibi.

“Hani kitle örgütleriyle mutabakat arayacaktın, hani tecriti kaldıracaktın?... sözünü tut” diyen insan hakları savunucularına, hukukçulara, hekimlere, kitle örgütlerine, aydın ve sanatçılara devletin yanıtı hala, “F tipinden geri dönüş yok, dün dündü, bugün bugündür.” Ve gözdağı vermekten de geri durmuyor. F tipine karşı olan herkes “yardım yatakçı, intihara azmettirici”.

NEWROZ günü Cengiz Soydaş’ın ölümü ile bir kez daha burkuldu yüreklerimiz. 7 Nisan’da da aynı günde Kandıra F Tipi Cezaevi’nden Bülent Çoban ile Edirne F Tipi’nden Adil Kaplan’ı sonsuzluğa uğurladık. Polis, Adil’in cenazesini kaçırdı, ailesini de gözaltına aldı. İnsanların ölülerini geleneklerine göre gömmelerine bile saygıları yok.

Ve onlar direnmeye devam ediyor, ölümle alay ederek...

Biz susarken içeride direniş devam ediyor hala. Sustukça dışarıda saldırılar daha da artıyor.

Ne zamana kadar devam edecek suskunluğumuz?

Umudumuzu mu yitirdik? Geleceğe dair inançlarımızı mı? İnsanlığımızı mı unuttuk?

Neredesin?

Kaldıysan ses ver ey insanlık?

Ankara’dan bir grup işçi ve emekçi



14-15 Nisan’da yapılan Emekli-Sen Genel Kurulu’nda dağıtılan
“DİSK Emekli-Sen’in 3. Olağan Genel Kurulu Delegelerimize Çağrı!” başlıklı bildiri...

“Özgürlük mücadelesinden emekli olunmaz!”


Nasıl Bir Emekli- Sen İstiyoruz?

Emekçi Arkadaşlar,

Türkiye’de yaşanan sistemden kaynaklanan ve bugün yaşamımızı zindan eden ekonomik, sosyal ve siyasal krizlerin sorumlusu bizler değiliz. Buna rağmen ülkemiz egemenleri yaşanan krizin faturasını her zaman olduğu gibi emekli ve emekçilere ödetmek istiyor ve ödetiyorlar da.
Eğer bu gidişe örgütlü olarak karşı durup hep birlikte sesimizi yükseltmezsek, çıkacak yeni krizlerin faturasını da ödemeye devam edeceğiz.

Emekli Arkadaş, bu gidişten çıkış vardır. Bu çıkışın ilk halkası, sınıf sendikacılığı temelinde yükselteceğimiz sendikal mücadeledir. Bu mücadelede biz emeklilere düşen ilk görev; sendikamızı aynı anlayışla hareket edecek bir önderliğe, çalışma programına ve örgütlenmeye kavuşturmaktır.

Mücadele ilkelerimiz:

1. Sendikamız Emekli-Sen; içinde bulunduğumuz kapitalist sistemden kaynaklanan her türlü sömürü ve baskıya karşı mücadele anlayışını ifade eden DİSK’in geleneksel sınıf sendikacılığından hareket eder.

2. İMF, Dünya Bankası, MAİ, MİGA, Uluslararası Tahkim yasası gibi araçlarla ülkemizi sömürgeye, halkımızı da köleliğe mahkum eden sermaye politikalarına tavır alır.

3. Ülkemizi emperyalizmin işbirlikçisi konumuna getiren, ABD ve AB’nin Ortadoğu, Balkanlar ve dünyanın birçok ülkesinde uyguladığı katliam politikalarının suç ortaklığını yapan anlayışlara karşı kesin tavır alır.

4. Biz emekçileri içeride ve dışarıda hücre tipi yaşama mahkum eden bu sistemin her türlü uygulama ve baskılarına karşı tavır alır. Bu anlamda sendikamız tüm dünyada emeğin ve halkların kardeşliğini savunur.

5. Sendikamız yukarıda özetlediğimiz mücadele ilkeleri çerçevesinde hareket eden DKÖ’leri ile ortak mücadele etmeyi, oluşturulacak platformlarda kendi kimliği ile yer almayı savunur.

Sendikal işleyiş ilkelerimiz:

1. Sendikamız; sendikal işleyişin daha kollektifleştirilmesi, sendika üyelerimizin örgütlü gücünü harekete geçirmesi, en net ve en sağlıklı kararlar alınmasından hareketle;

a. Tabanın söz ve karar yetkisini kullanacak mekanizmaların işletilmesi,
b. Yönetici ve üyelerin denetlenmesi için idari ve mali şeffaflığın sağlanması hedefimizdir.

Acil mücadele hedeflerimiz:

1. Sendikamız sendikal mücadelede uluslararası dayanışmanın öneminden yola çıkarak, başta üyesi bulunduğumuz FERPA ve diğer uluslararası emekli sendikaları ile işbirliği ve güçbirliğinden yana tavır alır.

2. Sendikamıza kurumsal ve toplumsal kimliğini kazandırma, seçilecek yönetimin önünde duran en acil görev ve sorumluluktur.

a. Bugün Tüm Emekli-Sen’in öncelikli hedeflerinden biri, sendikamızın hazırlayacağı toplusözleşme hakkını içeren sendika yasasının çıkartılması için fiili ve meşru zeminde aktif mücadele etmektir.
b. Bugün Tüm Emekli-Sen’in sendikal alanda ses getiren beş milyon emeklinin sosyal, hukuksal, demokratik hak ve özgürlüklere dayalı ekonomik çıkarları korunup geliştirilmeli, bu hakların kazanılması ve ülkemizin demokratikleşmesi önündeki her türlü anti-demokratik uygulamalara karşı emek-sermaye çelişkisi temelinde örgütlü mücadele yükseltilmelidir.

3. Ülkemizde siyasi iktidarlarca getirilmek istenen Şili modeli emeklilik anlayışına ve sendikacılığı ortadan kaldıran eşel mobil uygulamasına karşı tavır alır.

Sonuç:

Bu çalışma, Tüm Emekli-Sen’in büyüyüp gelişmesi ve tabanı ile bütünleşmesi için değişik illerden bir araya gelen delegelerin kollektif çabasının ürünüdür. Katkı ve katılımlara açıktır.

Demokrasi ve özgürlük mücadelesinden emekli olunmaz!

Yaşasın Tüm Emekli-Sen!
Yaşasın DİSK!