21 Nisan'01
Sayı: 05


  Kızıl Bayrak'tan
  Direnişin en kritik safhası
  Zaferi şehitlerimizle kazanacağız!
  "Teslim olmayanlar ölümsüzdür!"
  Ölüm Orucu Direnişi 27. haftasında!
  Devrimci tutsaklarla dayanışma eylemleri
  Sermaye cephesinin "ulusal birlik" çağrısına karşı işçi ve emekçilerin birleşik mücadelesi!
  1 Mayıs'ın güncel önemi
  14 Nisan eylemlerinin gösterdiklenri...
  Sınıf ve kitle hareketi
  Kriz ve devrimci sınıf çizgisi/3
  Ankara Öncü İşçi Platformu kuruldu!
  1 Mayıs'ta alanlara!
  Kamu TİS'leri
  Gençlik
  İdealler, uğruna mücadele edildiği zaman anlamlıdır
  Ankara'dan bir grup işçi ve emekçiden insanlığa çağrı
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Gençlik hareketi ve 1 Mayıs’a hazırlık


Bu yılın 1 Mayıs’ı sınıf ve kitle hareketinin gelişimi açısından önemli bir yere sahip. Yaşanan son krizin faturasının bir kez daha işçi ve emekçi kitlelere ödetilmek istendiği bir dönemde 1 Mayıs, işçi ve emekçi kitlelerinin kendilerine ödetilmek istenen bu faturaya karşı etkili bir yanıtı olabilir. Kitlesel ve sınıfsal bir karşı duruşun sergileneceği bir 1 Mayıs, sermayenin korkularını büyütürken, işçi ve emekçilerin bundan sonraki mücadelelerinde de bir kaldıraç işlevi görebilir. Sönük ve sınıfsal bir karşı duruştan yoksun bir 1 Mayıs ise, tersine, sermayeye saldırı programlarını uygulamada cesaret verecek, işbirlikçi-ihanetçi takımına soluk aldıracaktır.

Bu 1 Mayıs tüm bunlarla birlikte, esasında, sermayeye karşı sınıfsal bir mücadele cephesinin açılıp açılamayacağının sınavı olacak. İşçi sınıfının merkezinde olduğu bu cephede emekçiler olduğu gibi, gençlik de yerini alacaktır. Cephenin kurulabilmesi için, tüm sınıf güçlerinin ve diğer kesimlerin öncü güçlerinin bu sorumlukla 1 Mayıs’a yaklaşmaları büyük bir zorunluluktur.

Biz buradan hareketle gençlik hareketinin durumu üzerinden gençliğin 1 Mayıs’a katılımının ve sınıfsal bir cepheleşmede yeralmasının olanakları ve sorunları üzerinde duracağız. Buradan 1 Mayıs’a dönük görevlerimizi ve sorumluluklarımızı tanımlayacağız.

Hareketin durumu

Gençlik hareketinde, dönemin başında açık işaretlerini gösteren bir yükselme eğilimi sözkonusuydu. Kitlesel YÖK eylemleri, formasyon saldırılarına karşı yapılan eylemler ve ÖO Direnişi’yle dayanışma amaçlı ortaya çıkan örgütlenmelerle beraber, yapılan kitlesel eylemler bu eğilimin belli başlı işaretleriydi. Gençlik hareketi, parçalı bir tabloya rağmen kendi özgül sorunlarıyla beraber, gündemdeki temel politik sorunlar karşısında da bir tutum geliştiriyordu.

Bugün halihazırda dönemin başında hareketin taşıdığı nesnelliğin kendisini koruduğunu söyleyebiliriz. Ancak buna rağmen, gençlik hareketi kendi sosyal konumundan ve esasta devrimci örgütlenmelerin zayıflığından kaynaklı olarak, ileriye doğru gelişememenin sancılarını çekmektedir bugün. Gençlik hareketinin gelişiminde her zaman temel bir faktör oluşturmuş olan toplumsal hareketliliğin mevcut zayıflığını da buraya eklemek durumundayız.

Özellikle 19 Aralık katliamı sonrasında ilerici toplumsal muhalefet güçlerinin geriye çekilmesi, devrimci gençlik örgütlülüklerinin dağınıklığa uğraması, burada temel belirleyenler olmuştur. Üniversitelerde özellikle ilerici-devrimci güçler üzerinde katliamla beraber yoğun bir terör estirilmiştir. Gözaltılar, tutuklamalar ve kitlesel soruşturmalar birbirini izlemiştir. İlerici, devrimci güçlerin dağıtılması, daha geri güçler üzerinde olumsuz bir rol oynamış; hareket geçici de olsa durağanlığa itilmiştir. Bunun etkisini anlayabilmek için üniversiteli gençlik hareketinin kendisine, özgün yanlarına bakmak gereklidir. Gençlik hareketinin salt politik sorunlar temelinde verilen mücadelesinde değil, özgül talepler temelinde verilen mücadelesinde de ilerici, devrimci genç g&uum;çler belirleyici durumdadır. Dolayısıyla, 19 Aralık katliamı sonrasında estirilen terör, hareketin genelini etkileyen kapsamlı sonuçlar doğurmuştur.

Gelinen yerde, ÖO Direnişi’nin şehitlerle beraber faşist devlet ablukasını kırdığı, beraberinde bir kitle duyarlılığı ve hareketlenmesi de yarattığı bir durumda, gençlik hareketi katliamın yarattığı boğucu atmosferden artık yavaş yavaş sıyrılmaktadır. Kendi özgül sorunlarından hareketle ve kendisine yönelik saldırılara karşı tepkisini sokağa taşımakta (örneğin, başta İTÜ olmak üzere birçok üniversitede yapılan yemek boykotları vb.), yanısıra işçi ve emekçi eylemleri içinde de yeralmaktadır. Ölüm Orucu Direnişi ile dayanışma çerçevesinde geçmişteki kitleselliğe ve yaygınlığa sahip olmasa dahi, bu dönemde hayli önem taşıyan anlamlı girişimler mevcuttur.

Tüm bunlarla beraber devrimci-demokrat gençlik örgütlülüklerinin yaşadığı dağınıklık sürmektedir. Katliam öncesi süreçte, gençlik kitlelerinin devrimci gençlik örgütlülüklerine karşı taşıdıkları güvensizliklerde gedikler açılmaya başlanmıştı. Ancak mevcut dağınıklık ve eylemsizlik tablosu bu güvensizliği yeniden beslemektedir. Sözkonusu örgütlülükler güçlerini koruma ve nesnelliğin eylem yapmaya elverişsizliği gerekçesiyle, sonuçta kendilerini ve güçlerini hareketsizliğe ittiler. Ama bizzat aynı süreç gösterdi ki, hareketsizlik güçlerde bir dağılma yarattığı gibi; özellikle ilk şehitlerle beraber gençlik kitlelerinde oluşan duyarlılığa yanıt verilememesi de mevcut güvensizliği katlamış oldu.

Devrimci-demokrat gençlik örgütlülüklerinin yaşadığı bu sorunlar, komünist gençlik açısından geçerli değildir. Komünist gençlik, faşist terörün öncelikli hedeflerinden biri olmasına karşın, faaliyetinde herhangi bir kesintiye gitmemiş, sürece yanıt verecek eylem ve etkinliklerin örgütlenmesi çabası içerisinde olmuştur. Bu çaba beraberinde güçlerin korunmasını getirdiği gibi, yeni güçler de kazandırmıştır. Bundan da önemlisi, komünist gençlik politik etkisini yaymış, ileri gençlik güçleri içerisinde güven kazanmıştır.

Gençlik hareketinin yaşadığı kısa süreli ve geçici durgunluğun ardından yeniden canlı ve hareketli bir döneme girdiği bir evrede, komünist gençlik elde etmiş olduğu tüm birikimleri korumak ve geliştirmek durumundadır. Bu aynı zamanda gençlik hareketinin sağlıklı bir biçimde ilerlemesinin de temel bir koşuludur.

1 Mayıs ve gençlik hareketi

Gençlik hareketinin en durgun olduğu dönemlerde dahi 1 Mayıslar’a katılımı ve duruşu biliniyor. Bu dönemlerde bizzat üniversite kortejleri altında ve politik şiarlarla kitlesel olarak gençlik 1 Mayıs alanlarında yerini almıştı. Bu, hareketin politikleşme düzeyinin ve toplumsal hareketlilikten etkilenme refleksinin anlamlı bir göstergesidir.

Sözkonusu dönemlerde gençlik hareketinin temel davranış biçimi hemen hemen şu oluyordu: 1 Mayıs’ın öncesinde tam bir ölüm sessizliği, 1 Mayıs’ta binleri bulan sayılarla ve coşkulu bir biçimde alanlara çıkış ve sonrasında yeniden ölüm sessizliği. Geçen yıla kadar olan son birkaç senenin tablosu kabaca buydu. Geçen yılın 1 Mayıs’ı şahsında bu tablo bir nebze olsun değişmeye başlamıştı. 1 Mayıs öncesi süreç, gençlik hareketinde bir takım yerel hareketliliklere de sahne olmuş, bu ise 1 Mayıs’a katılıma da yansımıştı. Geçmiş yıllarda altı boşalmaya başlamış bir politik ilgiden kaynaklı katılım, artık canlanmaya başlayan mücadele dinamikleriyle birlikte kendisini ortaya koyuyordu. Böylelikle 1 Mayıs alanındaki coşku ve kitlesellik geçmişi aşıyordu.

Bu 1 Mayıs öncesine bakıldığında, gençliğin mücadele dinamiklerinde geçen yıla nazaran karşılaştırılmayacak bir güçlenme ve hareketlilik tablosu olduğu görülüyor. F tipi eylemlerinde kitlesel, militan ve politik bir tutum alınmış; YÖK eylemlerine yaygın ve kitlesel bir katılım gerçekleşmiş; ve nihayet paralı eğitim saldırısına karşı parçalı olsa da, yaygın yerel eylemlilikler yaşanmıştır. Tüm bunlar bu 1 Mayıs’ın geçmiş yılın 1 Mayıs’ında görülen kitlesellik ve coşkunun çok çok ötesinde bir gençlik katılımına sahne olacağının ipuçlarını vermektedir.

1 Mayıs’a hazırlık

Geçen yıl gençliğin sözkonusu olumlu düzeydeki katılımının ilk etkeni, tam da mevcut olanaklar tablosuna yanıt veren çabalardır. Gençlik kitlelerinin 1 Mayıs’a katılımı ya farklı sorunlar temelinde ya da bizzat 1 Mayıs’a dönük olarak oluşturulmuş platformlar yoluyla gerçekleşmiştir. Ki bu platformların oluşturulması bağımsız ilerici gençlik güçleriyle esasta devrimci ve komünist gençlik tarafından gerçekleştirilmiştir. Belli bir ihtiyaç üzerinden (1 Mayıs ya da farklı bir sorun) şekillenmiş platformlar, gençlik kitlelerinin örgütlü bir biçimde alanlara çıkmasının araçları olarak çalışmışlardır. Şunu unutmamak gerekir ki, geçen yıl 1 Mayıs’tan önce ortada olmayan bu platformların birçoğu, bizzat gençliğin birleşik ve örgütlü olarak 1 Mayıs alanlarına katılma ihtiyacı nedeniyl kısa sürede (bazen 1 Mayıs’tan üç-beş gün önce) oluşturulmuşlardır. Yani ihtiyaç örgütlenmelerin doğuşunu da koşullamıştır.

Geçen yıl üzerinden tüm bu söylediklerimiz, yukarıda da altını çizdiğimiz gibi, büyüyüp güçlenmiş bir biçimde kendisini halen vareden imkan ve olanaklar tablosu üzerinden bu yılki 1 Mayıs için de geçerlidir. Gençlik kitlelerini 1 Mayıs alanına taşımak ve devrimci bir konumda yeralmasını sağlamak istiyorsak, geçen yılın gösterdiği tüm bu gerçekleri ve deneyimleri gözetmek durumundayız.

Gençlik cephesinde 1 Mayıs platformları için ileri!

Tüm bunlardan çıkan bir sonuç var. Bugün gençlik cephesinde 1 Mayıs ön hazırlık çalışmasının temel pratik ayağı, gençlik platformlarının oluşturulması ya da mevcut platformların bu çerçevede ele alınmasıdır. Üniversite imzası taşıyan platformlar ya da çeşitli sorunlar ekseninde oluşturulmuş platformlar, bu bakış çerçevesinde oluşturulmak ve örgütlenmek durumundadır.

Sözkonusu platformların örgütlenmesinde geçmişe göre bir başka olumlu gelişme ise, üniversitelerde artan saldırılardan ve bu saldırıların genelliğinden kaynaklı olarak üniversite çalışanları ve öğretim görevlileriyle ortak mücadele imkanlarının artmış olmasıdır. Yapılacak ön hazırlık çalışmasında ve 1 Mayıs alanında mutlaka bu imkanlar değerlendirilmelidir. Gerek platformlara bu kesimlerin katılımının, gerekse 1 Mayıs alanında ortaklaşmanın sağlanması gözetilmeli ve bu yönde çaba gösterilmelidir. Yine genel olarak işçi ve emekçilerle her türden ortaklaşma ve yakınlaşmanın sağlanması, temel bir kaygı olmak durumundadır.

1 Mayıs ön hazırlık çalışmalarında ve alanda gözetilmesi gereken temel bir sorun da ortaya konulacak her türlü faaliyet ve eylemliliğin 1 Mayıs’la sınırlanmamasıdır. 1 Mayıs, hareketin gelişimi açısından önemli bir gündür, ne kadar anlamına uygun bir katılım ve duruş ile karşılanırsa, geleceğe de o denli kazanıcı etkilerde bulunur. Dolayısıyla sorun alan ve birebir alana endeksli bir çalışma değil, gençlik hareketini kazanmaya dönük bir bakış ve sorumlulukla davranmaktır. Birincisi gelip geçici olmaya mahkumdur, diğeri ise gençliği ve dolayısıyla geleceği kazanmanın anahtarını verecektir.




Öğrenciler kararlı bir duruşla
Beyazıt Meydanı’ndaydı


İstanbul üniversiteleri öğrencileri krize, katliama ve tecrite karşı Beyazıt Meydanı’nda basın açıklaması düzenlediler. Eylemin başında polis İstanbul Üniversitesi dışından gelen öğrencilerle kampüs içerisindeki öğrencilerin birleşmesini engelledi. Pazarlığın ardından bin civarındaki öğrenci kitlesi meydanda birleşerek açıklamayı gerçekleştirdi.

Öğrenciler “İMF yoksulluk, işsizlik, zulumdür krizin faturasını ödemeyeceğiz!” yazılı pankart açtılar. Sık sık “İçerde, dışarda hücreleri parçala!”, “Kriz, katliam, tecrit, bu abluka dağıtılacak!”, “İMF defol bu ülke, bu halk satılık değil!”, “Yılgınlık yok direniş var!” sloganlarını coşkulu bir şekilde haykırdılar.

Halay çekildikten sonra basın metni okundu. Açıklamada özetle şunlara yer verildi:

“Sistemin içinde bulunduğu kriz sonuçlanmak bir yana katlanarak ve bir siyasi krize de dönüşerek devam etmektedir. Yüzde yüze varan zamlar, artan yoksulluk, açlık ve sefaleti büyütmektedir. Bu bir hükümet krizi değil bir sistem krizidir, görülüyor ki krizler sistemin yapısından kaynaklı ve süreklilik arzetmektedir. Siyasal iktidarlar her zaman emperyalist çıkarlar doğrultusunda ekonomik, sosyal ve siyasal politikalarını oluşturmuşlardır. Bu politikalar ve bağımlılık statüsü ülkemizi emperyalistlerin ve yerli işbirlikçilerinin sömürü ve yağmasına açık hale getirmiştir...

“Egemenler, yönetemiyorlar... Getirdikleri bütün çözümler ve programlar iflas etmiştir. Düzenlerinin iflas ettiği gibi. Çözüm, sistemi değiştirme mücadelesinden geçmektedir...

“19 Aralık katliamı ve arkasından estirilen terörle, ülkenin geleceğine sahip çıkan devrimciler ve toplumsal muhalefet sindirilmeye çalışıldı. Bugün hapishanelerde ölüm oruçları 182. gününde devam etmekte. 14 kişi yaşamını kaybetti. Devlet hala demagoji yaparak sağır rolünü oynamaktadır. Devrimci tutsakların talepleri kabul edilerek ölümlerin önüne geçilmelidir.”

Devamla, üniversitelerde yaşanan sorunlara değinildi ve üniversiteleri özgürleştirme çabalarının toplumsal kurtuluş mücadelesinden bağımsız olmadığı vurgulanarak, basın açıklaması bitirildi.

Basın açıklamasının ardından Beyazıt Marşı okundu ve öğrenciler sloganlarla kampüsün içerisine girdiler. İçeriye girildikten sonra pankartlar açılarak, “İçerde, dışarda hücreleri parçala!” sloganı atıldı. Ölüm Oruçları’yla ilgili bir konuşma yapıldı ve devrim şehitleri adına bir dakikalık saygı duruşunda bulunuldu. Ender Can Yıldız’ın Sarıgazi’deki cenazesine çağrı yapıldı. “Devrim şehitleri ölümsüzdür!”, “Şehit namırın!” sloganları atıldı. Türküler eşliğinde çekilen halaylar sonrası eylem bitirildi.

İÜ Ekim Gençliği



Dokuz Eylül Üniversitesi’nde paralı eğitime karşı kampanya...

“Müşteri değil, öğrenciyiz!”


Dokuz Eylül Üniversitesi İzmir Meslek Yüksekokulu’nda okuyan öğrencilerin paralı eğitime karşı yürüttükleri mücadele sürüyor. Staj dosyası, öğrenci belgesi, kayıt, transkript vs. adı altında yapılan soyguna karşı İMYO öğrencileri “Müşteri değil, öğrenciyiz!” şiarıyla bir kampanya başlattılar. Bir hafta boyunca açılan masadan sözlü ajitasyonlu imza toplandı. Öğrencilerin yoğun ilgi gösterdiği masalarda 3 bine yakın imza toplandı.

Kampanyanın ikinci haftasında yapılan eyleme 150 öğrenci katıldı. İMYO önünde yapılan oturma eyleminde “Paralı eğitime hayır!” “Müşteri değil, öğrenciyiz!”, “Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiçbirimiz!” sloganları atılldı.

Kampanyanın üçüncü haftasında ise Eğitim Fakültesi ve İMYO’lu öğrencilerin ortaklaştırdıkları eyleme 100 öğrenci katıldı. Kampüste yapılan yürüyüşte “Paralı eğitime hayır!”, “F tipi üniversite istemiyoruz!”, “Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiçbirimiz!”, “Müşteri değil öğrenciyiz!” vb. sloganları atıldı.

Devrimci öğrenciler olarak eylem sırasında yaptığımız konuşmalarda ortak mücadeleyle bu tür kazanımlarda bulunabileceğimizi, ancak geleceğimizi karartanları ortadan kaldırmadıkça bu tür sorunları hep yaşayacağımızın vurgusunu yaptık.

Yaşasın örgütlü mücadelemiz!
Paralı eğitime hayır!
Staj dosyasına, transkript paralarına hayır!

Dokuz Eylül Üniversitesi’nden
Ekim Gençliği okurları/İzmir





Liseli gençlik kır gezisinde buluştu


Sermayenin çok yönlü saldırılarının hedeflerinden biri de gençliktir. Düzen bir yandan işçi-emekçi çocuklarının okumalarını giderek zorlaştırırken, diğer yandan da onlardan sistemin ihtiyaçları çerçevesinde yararlanmaya çalışıyor.

Bugün sistemin dayattığı cendereye, tek tip insan yaratma çabasına karşı gençlik içinde giderek güçlenen bir tepki ve öfke var. Özellikle de liseli gençlik içerisinde...

Bizler, liseli gençlik içinde sistemin gençliğe yönelik politikalarını teşhir etmek, gençler arasında dostluk ilişkileri geliştirmek, bir paylaşım ortamı yaratmak için bir kır gezisi düzenlemeye karar verdik. Kısa sayılabilecek bir hazırlık çalışmasının ardından Halkalı ve Sefaköy bölgelerinin değişik liselerinden 70 civarında genç, 8 Nisan’da, Altınşehirde kır gezisinde biraraya geldik.

Gezide ilk olarak bir açılış konuşması yapıldı. Gençlerin şu anda karşılaştıkları eğitimle ilgili sorunlar, gelecekte karşılaşacakları sorunlar üzerinde duruldu. Genel ekonomik sorunlara, mevcut sisteme ve bu çerçevede son krize değinildi.

Konuşmanın ardından değişik etkinlikler düzenlendi. Grup Eksen, ilk olarak bu gezide sahneye çıktı ve beğeniyle izlendi. Seslendirdiği parçalara ve marşlara birçok insan eşlik etti. Söylenen parçalar ve marşlar bir gün önce Ölüm Orucu’nda şehit düşen iki devrimciye adanmıştı. Gene ağırlıkla liselilerden oluşan ve ilk kez sahneye çıkan İHGT tiyatro grubu, üç kısa skeçten oluşan oyununu sundu. Program akışı içerisinde çok sayıda şiir de yeraldı.

Etkinlikler arasında gençlerin eğitim sorunları ve Ölüm Orucu süreciyle ilgili kısa ve tok konuşmalar yapıldı. 1 Mayıs Marşı vesile edilerek, gene bir konuşmayla 1 Mayıs’a katılma çağrısı yapıldı. Gezimizi Avusturya İşçi Marşı’nı söyleyerek bitirdik. Ölüm Orucu direnişçilerine adanan marşı hep birlikte ve ayakta söyledik.

Kısa bir zamana sığdırılan hazırlık çalışmalarına rağmen gezimizi belli bir başarıyla gerçekleştirdiğimizi söyleyebiliriz. Daha da önemlisi, bu gezi sayesinde kendi çevremizdeki insanlarla daha sıkı ilişkiler kurduk, onları daha da yakından tanıdık. Yanısıra önemli bir pratik deneyim kazanmış olduk.

Bunu önemli ama sınırlı bir deneyim saymak durumundayız. Gençliğin mücadelesine kendi bölgemiz üzerinden daha anlamlı bir katkı yapabilmemiz için, bundan böyle önümüze daha büyük görevler koymamız ve başarmamız gerekiyor.

D. Yusuf/İstanbul




Çukurova Üniversitesi’nde ÖO ile dayanışma eylemi...

“Ölümlere seyirci kalmayacağız”


19 Nisan günü Çukurova Üniversitesi Eğitim Fakültesi önünde “Yaşamda Hücreleşmeye Karşı Çıkan Öğrenciler” bir basın açıklaması yaptılar. Yaşamın her alanında yaşanan hücreleştirme saldırısına ve devrimci tutsakların hücrelerde sürdürdükleri Ölüm Orucu Direnişi’nde yaşanan ölümlere seyirci kalmayacaklarını, açıkladılar

Eylemde, devrimci tutsakların şu an içinde bulunduğu, her geçen gün yeni şehitlerin verildiği F tipi tabutlukların bir maketi hazırlandı. Açıklamanın okunmasının ardından, hazırlanan hücre maketi parçalandı.

Uzun zamandır F tipleriyle ilgili yapılan basın açıklamalarını ve eylemlerini görmezlikten gelen sermaye medyası, ölümlerin gündeme gelmesiyle yeniden ilgi göstermeye başladı.

Açıklama sırasında, “İçerde, dışarda hücreleri parçala!”, “Hücreleri parçala tutsaklara sahip çık!”, “Yaşasın Ölüm Orucu Direnişimiz!”, “Devrim şehitleri ölümsüzdür!” şiarları, hem döviz olarak taşındı, hem de slogan olarak atıldı.
Eylemde okunanaçıklamadan...

“Ölüm Orucu Direnişi yeni şehitlerle devam ediyor”

Hücredeyiz. Belki dört duvar arasında değiliz ama, burada, bulunduğumuz üniversitede bile, etrafımızda olup bitenleri görmemizi engelleyen duvarlar arasındayız. Bu duvarlar YÖK’le, 70’lik not sistemiyle, gerici-ezberci eğitim ile, medya ile, futbol ile örülüyor etrafımıza. Ve bizler tüm bu duvarlara alıştıkça, onlar karşısında sustukça, kalınlaşıyorlar, sıkıştırıyorlar bizi.

Mesela son yaşadığımız krizle birlikte harçlıklarımızdaki %40 azalmayla başlayan ve otobüs zamları, kantin zamları, vb. zam sağanaklarıyla devam eden saldırılardan ailelerimiz gibi bizler de payımızı aldık. Ve almaya devam ediyoruz. Krizin faturası işçi-emekçi olan ailelerimize ve biz işçi-emekçi çocuklarına çıkartılıyor. Bizlerse tüm bunlara rağmen susuyoruz.

Devrimci tutsakların yaşamımızdaki hücrelere karşı başlattıkları Ölüm Orucu Direnişi katliamlara rağmen, ölümlere rağmen, zorla tıbbi müdahale işkencesine rağmen, 182. güne rağmen, yeni şehitlerle devam ediyor. (...) Ve onlar talepleri kabul edilene kadar direnişe devam edeceklerini, asla teslim olmayacaklarını bir kez daha gösterdiler ve gösteriyorlar.

Bizler Yaşamın Hücreleşmesine Karşı Çıkan Öğrenciler olarak etrafımıza örülen duvarları (hücreleri) istemiyoruz. Ve ölümlere seyirci kalmayacağımızı bir kez daha tekrarlıyoruz.




DTCF’de forum:
“Devrimci tutsaklar teslim alınamaz!”


19 Aralık katliamının ardından direnişin dışarıdaki ayağı önemli bir sekteye uğradı. Bundan DTCF’de nasibini aldı. Daha önceki süreçte eylemlere iyi bir katılım sağlayan, ailelere toplu ziyaretler gerçekleştiren öğrenciler, katliamın ardından tam bir sessizliğe büründüler.

Önce Cengiz Soydaş, ardından diğer karanfillerin toprağa düşmesi de bu durumu değiştirmedi. Ancak 5. şehidin verilmesinden sonra, bizim zorlamamızla, bir forum düzenlendi. Alkışlarla, solganlarla bahçeye inildi. Katliamı, direnişi ve son şehitlerimizin duyurusunu içeren bir konuşma yapıldı. “Yaşasın ÖO Direnişimiz!”, “Devrimci tutsaklar onurumuzdur!”, “Bedel ödedik bedel ödeteceğiz!”, “Devrimci tutsaklar teslim alınamaz!” sloganlarıyla eylem bitirildi. Anlık gelişmesi nedeniyle katılım zayıf kalsa da, sessizliği kırmak bakımından anlamlıydı.

Ekim Gençliği/DTCF






Avcılar Kampüsü’nde ÖO ile dayanışma faaliyetleri ve eylemler...

Basın açıklaması eylemi:

“Krizin faturasını ödemeyeceğiz!”


Avcılar Kampüsü’nde ekonomik kriz ve yıkım saldırısı ile ilgili eylem yapıldı. Eylem öncesi yapılan tartışmalarda, özellikle Emek Gençliği, eylemde Ölüm Orucu’na değinilmemesi gerektiğini savundu. Yapılan tartışmalarla bu geri bilinç zor da olsa aşıldı.

Eylem Mühendislik Fakültesi’nin kantininde başladı. Kitle buradan yürüyüşe geçti. Yemekhaneye çıkılıp öğrencilere çağrı yapıldı. Ardından İşletme Fakültesi’ne uğranıp buradaki arkadaşlar alındı. Buradan yan kapıya yürünüp kapıda basın açıklaması okundu. Eylemde “Krizin faturasını ödemeyeceğiz!” yazılı pankart açıldı. “Zamlar geri alınsın!”, “Diplomalı işsiz olmayacağız!”, “Ölümlere izin vermeyelim!”, “Hücre tipi yaşama hayır!” sloganları atıldı.

Eylemden sonra yemekhanede Ölüm Orucu Direnişi ile ilgili bir forum yapıldı. Bu foruma Koordinasyon dışında reformistler katılmadı. Forumda “Yaşasın Ölüm Orucu Direnişimiz!”, “İçerde, dışarda hücreleri parçala!” sloganları atıldı. Ölüm Orucuyla ilgili bir metin okundu.

14 Nisan eylemine TUYAB’la birlikte katıldık...

Avcılar Öğrenci Birliği Girişimi kuruluş bildirgesini dağıttıktan sonra pratik çalışmalarına başladı. Yakıcı bir sorun olan Ölüm Orucu ile ilgili afişler asıldı ve iki ayrı bildiri dağıtıldı.
Gündemde 14 Nisan eylemi vardı. Bu eyleme katılımı artırmak için çalışma yapılması ve pankart açılması kararı alındı. Afiş ve bildiri çalışması yapılmasına rağmen ön çalışma güçlü olamadı. Bu yüzden öğrenci sayısı azdı. Alanda TUYAB’la birlikte yüründü. Hazırlanan “Direne direne kazanacağız!” pankartı açıldı.

Sayıca az katılmamıza rağmen coşkumuz iyiydi. TUYAB kitlesiyle aynı sloganlar atıldı. “Yaşasın Ölüm Orucu Direnişimiz!”, “İçerde, dışarda hücreleri parçala!”, “Katil devlet hesap verecek!”, “Bedel ödedik bedel ödeteceğiz!” sloganları gür ve kararlı bir şekilde yürüyüşte ve alanda haykırıldı. 14 Nisan eylemi birlik çalışması için olumlu bir deneyim oldu. Önümüzde 1 Mayıs var ve 1 Mayıs’a yönelik benzer çalışma yapmayı düşünüyoruz.

Avcılar Öğrenci Birliği Girişimi’nden
bir Ekim Gençliği okuru

ÖO şehidi Tuncay Günel’i uğurladık...

Ölüm Orucu Direnişi’nin 123. gününde ölümsüzleşen TİKB dava tutsağı Tuncay Günel’in cenaze töreni Sonevler Cemevi’nde yapıldı.

Cenaze töreni haberini alır almaz Avcılar Kampüsü öğrencileri olarak Cemevi’ne gittik. Yaklaşık 20 öğrenci cenaze törenine katılarak Tuncay Günel’i alkışlarla ve sloganlarla ölümsüzlüğe uğurladık. Devrimci tutsakların cenaze törenlerini, kitlesel olarak sahiplenmek büyük bir önem taşıyor. Bu onların uğruna öldükleri değerleri sahiplenmek anlamına geliyor.

Ekim Gençliği/Avcılar

Avcılar Öğrenci Birliği Girişimi’inin
dağıttığı Özel Sayı’dan...

Ölüm Orucu 180. gününde!
Ölümlere seyirci kalma!

Merhaba arkadaş;
Yine mi diyeceksin ama, söyleyecek bir çift sözümüz var; yine devrimci tutsaklar ve Ölüm Orucu Direnişi’nden bahsedeceğiz sana. Bunca suskunluğa, sessizliğe rağmen 6. aya girdi direniş. Ardarda ölümler başladı bile; halbuki sen bir insanın, bir gün değil 10, 20, 100 gün aç kalabileceğine ihtimal vermiyordun. Ama ölüyorlar işte, senin için, tüm insanlık için. Cansa can, bedelse bedel diyorlar. Yaşananlar onları doğrulamıyor mu? Devlet ise sessiz kalarak ölümlere onay veriyor. Tutsaklara zorla tıbbi müdahale ederek, onları sakat bırakıyor. (...)

İnsanlık onurunun daha fazla çiğnenmesine izin verme. Bu görkemli direnişe kulak ver. Devrimci tutsaklara sahip çık.
Bu çağrı sana, insana.

Ölümler durdurulsun!
Tutsakların talepleri kabul edilsin!
F tipi hapishaneler kapatılsın!

Avcılar Öğrenci Birliği Girişimi