ODTÜde dağıtılan bildiri... Murat Güzelin başına
gelebilecek herşeyden Arkadaşına sahip çık! Ya bizim için ajanlık yapacaksın ya da öleceksin! Bu sözler tahmin edebileceğiniz gibi bir polisin ağzından döküldü.
Yer Gölbaşında ıssız bir araziydi; ve bu tehditlere maruz kalan
da ODTÜ öğrencisi arkadaşımız Murat Güzelden başkası değildi.
Murat, bu tehditleri dinlerken montu başına geçirilmiş, yere yatırılmış
ve kafasına bir silah dayanmıştı. Tarih 16 Mart 2001, sabahın erken saatleri. O, okuluna gelebilmek için
evden çıkmış, otobüs durağına ilerlerken, sivil polisler tarafından
zorla bindirildiği arabayla getirilmişti Gölbaşına. Onurlu ve
özgür bir gelecek için mücadele veren bütün devrimcilerin başına gelebilecekk
türden bir olaydı bu; ve o da onurlu bir devrimcinin vermesi gereken
cevaptan başkasını vermedi; Öyleyse vur, çünkü kabul etmiyorum! Kafasına silah dayalıyken bile tereddüt edilmeden verilecek cevaplar
vardır, bu da onlardan biriydi işte. Ölümü yenenler, isyanı yüreklerine
kazıyanlar, Murat arkadışımızın kimliğinde bütünleştiler o gün. İMF patentli programlarıyla F- Tipi hücreleriyle, katliamlarıyla,
YÖKüyle ve bilcümle itiyle bizi parça parça yiyen ve yedikçe semiren
kokuşmuş düzen; böylesine pervasızlaşı işte. Her değerin bir ederi olduğunu
sananlar, satılık itleriyle dayıyorlar kafamıza silahı. Herkesi kendileri
gibi onursuz sanıyorlar, ama aldanıyorlar. Murat arkadaşımız onlara
aldandıklarını gösterdi ve polisin tehdidi neyseki şimdilik boştu. Onu
düşünmesi için zaman vererek bıraktılar. Verdikleri zaman
bugün dolmuştur ve Murat da bugün bizlerin arasında olarak gereken cevabı
vermiş bulunuyor. Bugünden sonra Murat Güzelin başına gelebilecek herşeyden katliamcı
devlet sorumludur! Ve eğer biz de arkadaşımızın yanında yer almazsak,
Ona sahip çıkmazsak bizler de sorumluyuz. Onun canını hiçe
sayarak düzene karşı koruduğu, sahip çıktığı bizler, birlikte durabilmeyi
öğrenmeliyiz. Bilmeliyiz ki düzen, bu saldırısıyla bizim örgütlü gücümüzden
ne kadar korktuğunu apaçık göstermiş bulunuyor. Sömürücü katillerin bu korkularını büyütmek de örgütlü gücümüzü yükseltmekle
mümkün. Bir daha böyle bir şeye cüret etmemelerini de ancak böyle sağlayabiliriz. Artık üzerimizdeki ölü toprağını defetmenin zamanı geldi de geçiyor.
Kaybedilen binlerce yiğit insanın arasına Murat Güzelin de eklenmesine
seyirci kalmayalım. Sokaklardan, alanlardan gelen gücümüzle; eylem soluyarak
yürüyelim katillerin, sömürücülerrin üstüne. Ve hep birlikte haykıralım
duymayanlara inat: Baskılar bizi yıldıramaz!
Zürichte ÖO ile dayanışma yürüyüşü İsviçreli grup ve çevrelerin de içinde yer aldığı 1 Mayıs Komitesinin
düzenlediği devrimci tutsaklarla dayanışma yürüyüş ve mitingine DETUDAK
olarak katıldık. Gerek 1 Mayıs Komitesi gerekse de DETUDAK yeterli ön
hazırlık çalışması yürütmedi. Bu katılıma da yansıdı. Yürüyüş ve mitinge
600ü aşkın bir kitle katıldı. 1 Mayıs Komitesi ve DETUDAKın pankartının yanısıra Türkiyeli
bazı devrimci parti ve örgütler flama ve pankartlarıyla yürüdüler. Yürüyüşün
gövdesini DETUDAK ve Türkiyeli devrimci gruplar oluşturuyordu. İsviçrelilerin
katılımı bir hafta önce Baselde yapılan yürüyüşle kıyaslandığında
oldukça zayıftı. Yürüyüş güzergahı uzun ve oldukça kalabalıktı. Yol boyunca Almanca
sloganlar atıldı, konuşmalar yapıldı. DETUDAKın hazırladığı Almanca
bildiri yürüyüş boyunca yaygınca dağıtıldı. Taşınan pankartlar ve dövizler
kamuoyunun ilgisini çekti. BİR-KAR/İsviçre
Gün birlikte tek yumruk olma günüdür! Ulusal mücadeleler tarih boyunca değerlerini koruyarak ayakta durabilmiştir.
Teslimiyet bir anlamda bir ulusun ulusal değerlerinden vazgeçmesidir
ve çok acıdır. 15 yıllık mücadelenin sonunda gelinen noktada sanırım
insanlar vicdanlarıyla başbaşa bunun muhasebesini yapıyordur. Sanırım
bu mücadelenin tarihsel değerlendirmesini tarihe bırakmak gerekir, ama
tarih önünde bize, yani halka düşen görevler vardır. Bunun değerlendirmesini
yapmakla sorumlu olmamızdır. Kendi gerçekliğini sorgulamayan bir halkın gelecek hakkında söz sahibi
olması da olası değildir. Bu noktada genelde tüm yurtseverler ve özelde
de Kürt halkı, haklı ve onurlu mücadelesini yükseltmeli ve hak ettiği
yere gelmelidir. Son ABye sunulan ve bizim geleceğimizi belirleyen
sözde ulusal belge ne yazık ki bu gerçeklikten uzaktır. Bırakalım ulusların
kendi kaderlerini belirlemesini, uluslararası insan hakları evrensel
bildirgesinde belirlenen ve TCnin de imzaladığı temel hak ve özgürlükler
dahi tanınmamaktadır. Her türlü insan hakkını kendi milliyetçi ve faşist
ideolojileriyle tanımlamaktadır. En basiti, her vatandaştan toplanan
vergilerle iş gören ve cumhuriyetin bir kurumu olan Diyanet İşleri Başkanlığı
sadece Sünni mezhebinin bir kurumudur ve verdiği hizmetler de sadece
Sünni yurttaşlarımızadır. Oysa bu ülkede Alevisinden Hrıstiyanına, Musevisien
Ermenisine kadar herkes vergilendirilir, ama hizmetler sadece bir mezhebe
verilir. Bu anlattıklarımı Sünni kardeşlerimizin büyük çoğunluğu kabul
etmekte ve bizi haklı bulmaktadır. Doğrusu da budur. Kurtköyden bir tekstil işçisi |
|||||