7 Nisan'01
Sayı: 03


  Kızıl Bayrak'tan
  Esnaf eylemleri, burjuvazinin hesapları ve devrimci sınıf tutumu
  Sendika ağalarının işi bu kez kolay değil!
  Sınıf hareketine devrimci müdahale sorumluluğu
  Öncü İşçi İnisiyatifi'nin çalışmalarından
  Öncü işçilere önemli sorumluluklar düşüyor
  Sınıf ve kitle hareketi
  Ara sınıf eylemlilikleri ve gösterdikleri
  Ölüm Orucu Direnişi sürüyor!
  Gençlik
  Düzenin krizi'ne liberal sol reçeteler/2
  Özelleştirme saldırısı ve Telekom
  Kriz ve devrimci sınıf çizgisi/1
  Krizin sosyal faturası
  Newroz kutlamaları imralı çizgisinin iflasını belgeler!
  Uluslararası hareket
  Ölüm Orucu Direnişi 25. haftasında!
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

ODTÜ’de dağıtılan bildiri...

“Murat Güzel’in başına gelebilecek herşeyden
katliamcı devlet sorumludur!”

Arkadaşına sahip çık!

“Ya bizim için ajanlık yapacaksın ya da öleceksin!”

Bu sözler tahmin edebileceğiniz gibi bir polisin ağzından döküldü. Yer Gölbaşı’nda ıssız bir araziydi; ve bu tehditlere maruz kalan da ODTÜ öğrencisi arkadaşımız Murat Güzel’den başkası değildi. Murat, bu tehditleri dinlerken montu başına geçirilmiş, yere yatırılmış ve kafasına bir silah dayanmıştı.

Tarih 16 Mart 2001, sabahın erken saatleri. O, okuluna gelebilmek için evden çıkmış, otobüs durağına ilerlerken, sivil polisler tarafından zorla bindirildiği arabayla getirilmişti Gölbaşı’na. Onurlu ve özgür bir gelecek için mücadele veren bütün devrimcilerin başına gelebilecekk türden bir olaydı bu; ve o da onurlu bir devrimcinin vermesi gereken cevaptan başkasını vermedi; “Öyleyse vur, çünkü kabul etmiyorum!”

Kafasına silah dayalıyken bile tereddüt edilmeden verilecek cevaplar vardır, bu da onlardan biriydi işte. Ölümü yenenler, isyanı yüreklerine kazıyanlar, Murat arkadışımızın kimliğinde bütünleştiler o gün.

İMF patentli programlarıyla “F- Tipi” hücreleriyle, katliamlarıyla, YÖK’üyle ve bilcümle itiyle bizi parça parça yiyen ve yedikçe semiren kokuşmuş düzen; böylesine pervasızlaşı işte. Her değerin bir ederi olduğunu sananlar, satılık itleriyle dayıyorlar kafamıza silahı. Herkesi kendileri gibi onursuz sanıyorlar, ama aldanıyorlar. Murat arkadaşımız onlara aldandıklarını gösterdi ve polisin tehdidi neyseki şimdilik boştu. O’nu “düşünmesi” için zaman vererek bıraktılar. Verdikleri zaman bugün dolmuştur ve Murat da bugün bizlerin arasında olarak gereken cevabı vermiş bulunuyor.

Bugünden sonra Murat Güzel’in başına gelebilecek herşeyden katliamcı devlet sorumludur! Ve eğer biz de arkadaşımızın yanında yer almazsak, O’na sahip çıkmazsak bizler de sorumluyuz. O’nun canını hiçe sayarak düzene karşı koruduğu, sahip çıktığı bizler, birlikte durabilmeyi öğrenmeliyiz. Bilmeliyiz ki düzen, bu saldırısıyla bizim örgütlü gücümüzden ne kadar korktuğunu apaçık göstermiş bulunuyor.

Sömürücü katillerin bu korkularını büyütmek de örgütlü gücümüzü yükseltmekle mümkün. Bir daha böyle bir şeye cüret etmemelerini de ancak böyle sağlayabiliriz.

Artık üzerimizdeki ölü toprağını defetmenin zamanı geldi de geçiyor. Kaybedilen binlerce yiğit insanın arasına Murat Güzel’in de eklenmesine seyirci kalmayalım. Sokaklardan, alanlardan gelen gücümüzle; eylem soluyarak yürüyelim katillerin, sömürücülerrin üstüne. Ve hep birlikte haykıralım duymayanlara inat:

Baskılar bizi yıldıramaz!



Zürich’te ÖO ile dayanışma yürüyüşü

İsviçreli grup ve çevrelerin de içinde yer aldığı 1 Mayıs Komitesi’nin düzenlediği devrimci tutsaklarla dayanışma yürüyüş ve mitingine DETUDAK olarak katıldık. Gerek 1 Mayıs Komitesi gerekse de DETUDAK yeterli ön hazırlık çalışması yürütmedi. Bu katılıma da yansıdı. Yürüyüş ve mitinge 600’ü aşkın bir kitle katıldı.

1 Mayıs Komitesi ve DETUDAK’ın pankartının yanısıra Türkiyeli bazı devrimci parti ve örgütler flama ve pankartlarıyla yürüdüler. Yürüyüşün gövdesini DETUDAK ve Türkiyeli devrimci gruplar oluşturuyordu. İsviçrelilerin katılımı bir hafta önce Basel’de yapılan yürüyüşle kıyaslandığında oldukça zayıftı.

Yürüyüş güzergahı uzun ve oldukça kalabalıktı. Yol boyunca Almanca sloganlar atıldı, konuşmalar yapıldı. DETUDAK’ın hazırladığı Almanca bildiri yürüyüş boyunca yaygınca dağıtıldı. Taşınan pankartlar ve dövizler kamuoyunun ilgisini çekti.

BİR-KAR/İsviçre



“Gün birlikte tek yumruk olma günüdür!”

Ulusal mücadeleler tarih boyunca değerlerini koruyarak ayakta durabilmiştir. Teslimiyet bir anlamda bir ulusun ulusal değerlerinden vazgeçmesidir ve çok acıdır. 15 yıllık mücadelenin sonunda gelinen noktada sanırım insanlar vicdanlarıyla başbaşa bunun muhasebesini yapıyordur. Sanırım bu mücadelenin tarihsel değerlendirmesini tarihe bırakmak gerekir, ama tarih önünde bize, yani halka düşen görevler vardır. Bunun değerlendirmesini yapmakla sorumlu olmamızdır.

Kendi gerçekliğini sorgulamayan bir halkın gelecek hakkında söz sahibi olması da olası değildir. Bu noktada genelde tüm yurtseverler ve özelde de Kürt halkı, haklı ve onurlu mücadelesini yükseltmeli ve hak ettiği yere gelmelidir. Son AB’ye sunulan ve bizim geleceğimizi belirleyen sözde ulusal belge ne yazık ki bu gerçeklikten uzaktır. Bırakalım ulusların kendi kaderlerini belirlemesini, uluslararası insan hakları evrensel bildirgesinde belirlenen ve TC’nin de imzaladığı temel hak ve özgürlükler dahi tanınmamaktadır. Her türlü insan hakkını kendi milliyetçi ve faşist ideolojileriyle tanımlamaktadır. En basiti, her vatandaştan toplanan vergilerle iş gören ve cumhuriyetin bir kurumu olan Diyanet İşleri Başkanlığı sadece Sünni mezhebinin bir kurumudur ve verdiği hizmetler de sadece Sünni yurttaşlarımızadır. Oysa bu ülkede Alevisinden Hrıstiyanına, Musevisien Ermenisine kadar herkes vergilendirilir, ama hizmetler sadece bir mezhebe verilir. Bu anlattıklarımı Sünni kardeşlerimizin büyük çoğunluğu kabul etmekte ve bizi haklı bulmaktadır. Doğrusu da budur.
Temel hak ve özgürlüklerimizin tanınmasını bizleri 70 yıldır her türlü insan olma olgusudan uzaklaştıran bu beyinlerden beklemek beyhudedir. Gün birlikte tek yumruk olma günüdür. Bu ülkenin geleceğinde söz sahibi olmak isteyen herkes bu muhasebeyi yapmak zorundadır. Çünkü çocuklarımızın geleceği her şeyden daha değerlidir. Onlara onurlu yaşayacakları bir ortam oluşturmak bizim temel görevimizdir. Sizleri ülkemizin geleceği noktasında üstünüze düşen görevi yapmaya ve onurlu yarınlar yaratmaya davet ediyorum. Onurlu bir gelecek onurlu bir mücadele ile olur.

Kurtköy’den bir tekstil işçisi