Sınıfı ve kitleleri sermaye düzenine karşı mücadeleye seferber etmek için İş başına! Sokakların ısındığı, giderek çok daha fazla ısınacağı bir döneme girmiş
bulunuyoruz. Sermayenin yeni saldırı programı henüz açıklanmadı. Fakat nasıl bir
program olacağı sır değil. Şöyle bir durup neler yaşandığına bakan herkes,
bu yeni programın, öncekileri aratacak sertlikte bir saldırı paketi
olduğunu görüyor. Fazla düşünmesine hiç de gerek yok. Çığ gibi büyüyen
işsizlik, yağmur gibi yağan zamlar, emperyalistlerin isteği doğrultusunda
hazırlanıp oldu bittiye getirilerek meclisten geçirilmeye başlanan saldırı
yasaları durumu bütün açıklığıyla gösteriyor. Başta işçi sınıfı olmak
üzere, toplumun çalışıp üreten bütün kesimleri sermayenin saldırı politikalarının
yıkıcı sonuçlarını şu sıralar bizzat yaşıyorlar. Bu tablonun bir yanı. Tablonun öteki yüzünde ise ısınan sokaklar var.
Saldırılardan bunalan, krizin ve yıkımların faturasını ödemeyi reddeden
yığınlar, mücadele şiarlarıyla meydanlarda buluşmaya, tepki ve öfkelerini
eylemlerle ifade etmeye başladılar. Başlangıç 31 Martta yapıldı. Emek Platformunun düzenlediği
eylemler, birçok yerde coşkulu bir işçi-emekçi katılımına sahne oldu.
Şimdi sırada 14 Nisan mitingi var. Onu ise 1 Mayıs izleyecek. İşçi ve
emekçiler sermayeyle meydanlarda hesaplaşacak. Sınıf hareketinin güçlü bir çıkış yapabilmesi için bu eylem olanaklarını
en iyi şekilde değerlendirmek gerekiyor. Bu nedenle sınıf devrimcileri
ve öncü, bilinçli işçiler 14 Nisanı 1 Mayısın bir provası
olarak görmeli, hazırlıklarını buna göre yapmalıdırlar. 1 Mayısın
sınıf hareketi ve devrimci hareket açısından kritik önemini ise ayrıca
vurgulamaya gerek yoktur. 1 Mayıs kavga günüdür! Buna denk bir önemle
ele alınmalıdır. Sokakları ısındıranlar sadece işçi ve emekçiler değil. Saldırı politikalarından
dolayı yıkıma uğrayan esnaf, sanatkar gibi ara katmanlardan binlerce
kişi ülkenin her yanında eylemler yapıyorlar. Basın ve televizyonlar bu eylemlere ısrarla ve muhtemelen de bilinçli
bir tutumla sürekli olarak esnaf eylemi diyorlar. Oysa İstanbul
Karaköy ya da Unkapanı gibi bazı yerler dışında yaşananlar esnaf
eylemi olmanın sınırlarını fazlasıyla aşmış durumda. Özellikle
büyük kentlerde, esnafların yanısıra o semtte, o bölgede
yaşayan binlerce kent yoksulu ve emekçi de bu eylemlere aktif olarak
katılıyorlar. İnsanlar saatlerce İMF ve hükümet aleyhtarı sloganlarla
yürüyorlar, düzenin kolluk güçleriyle karşı karşıya geliyor ve yer yer
onlarla çatışıyorlar. İşçi ve emekçilerde mücadele isteğinin bu denli yoğunlaştığı, saldırı
ve yıkıma karşı tepkinin işçi ve emekçilerin dışına toplumun farklı
kesimlerine taşmaya başladığı bir dönemde her zamankinden daha enerjik
daha yoğun bir çaba içine girmek durumundayız. Görevimiz, ortaya çıkan
ve çıkacak olan her olanaktan yararlanarak, sınıfı ve kitleleri sermaye
düzenine karşı mücadeleye seferber etmektir. Kitlelerin sahnede olduğu her eylem, her etkinlik bu bakımdan sınıf
devrimcileri için birer olanaktır. Politik müdahale konusudur. Elbette
sınıf hareketiyle daha ileri düzeyden birleşmek bizim için temel önemdedir.
Ve elbette bu alandaki görevlerimiz her zaman önceliklidir. Ama bu,
kendimizi bununla sınırlamamız anlamına da gelmemelidir. Güç ve olanaklarımızın
imkan tanıdığı her koşulda, sınıf dışı kesimlerin içinde bulunduğu hareketliliğe
de devrimci politikalarla müdahale etme perspektifine sahip olmalıyız. Sermaye politikalarına karşı öfkesini haykıran kitlelerle bir arada
olmalı, sınıf partisinin devrimci politikalarını bu eylemlere taşıyabilmek
ve etkin kılabilmek için de belli bir çaba ve hazırlık içinde olmalıyız. Şimdi her zamankinden daha çok iş yapma zamanı. İnatçı bir çabayla
sınıfa ve kitlelere! İş başına!
Sendika ağalarının işi bu kez kolay
değil! Ekonomik Sosyal Konsey hükümetin çağrısıyla 31 Martta toplandı.
ESKnın gündemi, Dervişin sözcülüğünü yaptığı yeni emperyalist
saldırı programıydı. Sermaye temsilcileri, ihanetçi sendika bürokratları
ve hükümet sözcülerinin biraraya geldiği toplantıda, ulusal programının
yaratacağı sosyal maliyetin nasıl paylaştırılacağı tartışıldı.
Saldırı programı çerçevesinde sendika bürokratlarından uzlaşma ve destek
istendi. Sermaye kesimi yatırım eksikliğini vurgulayarak, bunun nedenini emeğin
pahalı olması olarak gösterdi. TİSK başkanı Refik Baydurun, esnek
çalışmanın yaygınlaştırılması ve sigorta primlerindeki artışın sınırlandırması
talebi ise, maliyetin kimlere yükleneceğini ortaya koydu. Bu söylemler hiç de yabancı değildir. İşçi ve emekçilerde büyüyen öfkeyi
yatıştırmak ve manipüle etmek için sürekli başvurdukları bildik tutumdur
bu. Bugüne kadar saldırı programlarının uygulanmasında sermayeye en
büyük hizmeti sunanlar bu aynı ihanetçi bürokratlardı. Şimdi de aynı
misyonu yerine getirmek için çırpınmakta, ama bunu geçmişte olduğu gibi
yapma imkanlarından yoksun bulunmaktadırlar. Sermaye düzeni kapsamlı bir kriz yaşamakta, işçi-emekçilere tam bir
yıkımı dayatmaktadır. Biriken öfke ve hoşnutsuzluk ihanetçi sendika
ağalarının manevra alanlarını daratmaktadır. Krizin sonuçlarını en ağır
biçimde yaşayan işçi sınıfı ve emekçilerin tepkisinin giderek büyümesi
ve düzene yönelmesi tehlikesi sermayenin korkulu rüyasıdır. Sendika
ağalarının uzlaşma ve fedakarlık söylemlerini kullanmaya cesaret edememelerinin
gerisinde de bu korku yatmaktadır. Bu saldırı karşısında işçi ve emekçilerden gelecek tepkilerin önünü
kesmek görevi bir kez daha ihanetçi sendika bürokratlarına düşmektedir.
Ancak yaşanan krizin yarattığı sonuçlar ve tepkiler gözönüne alındığında,
sendika bürokratlarının işi hiç de kolay değildir. Büyüyen tepkiler,
ESKnın bu toplantıdan birlik-beraberlik içinde çıkmasını engellemiştir.
Önümüzdeki süreçte, sendika ağalarının, emek cephesindeki tepkileri
yatıştırmayı başarabildikleri ölçüde, emek savunucusu söylemlerini terketmeleri
hiç de şaşırtıcı olmayacaktır. |
|||||