7 Nisan'01
Sayı: 03


  Kızıl Bayrak'tan
  Esnaf eylemleri, burjuvazinin hesapları ve devrimci sınıf tutumu
  Sendika ağalarının işi bu kez kolay değil!
  Sınıf hareketine devrimci müdahale sorumluluğu
  Öncü İşçi İnisiyatifi'nin çalışmalarından
  Öncü işçilere önemli sorumluluklar düşüyor
  Sınıf ve kitle hareketi
  Ara sınıf eylemlilikleri ve gösterdikleri
  Ölüm Orucu Direnişi sürüyor!
  Gençlik
  Düzenin krizi'ne liberal sol reçeteler/2
  Özelleştirme saldırısı ve Telekom
  Kriz ve devrimci sınıf çizgisi/1
  Krizin sosyal faturası
  Newroz kutlamaları imralı çizgisinin iflasını belgeler!
  Uluslararası hareket
  Ölüm Orucu Direnişi 25. haftasında!
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Özelleştirme saldırısı ve Telekom

Kamu hizmetlerinin ve üretim birimlerinin özel sektöre devri anlamına gelen özelleştirme uygulamaları yıllardır telekomünikasyon sektöründe de uygulanmaya çalışılmaktadır.

Bilindiği gibi, Cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren kurulmaya başlanan KİT’ler, sermaye sınıfının ihtiyaçları doğrultusunda birer sermaye birikim aracı olarak tekelci sermayenin palazlanmasının birer aracı yapılmıştır. İkinci Dünya Savaşı’nı takip eden yıllar emperyalistler tarafından yaratılmış bulunan ağır tahribatın onarılma ihtiyacına da karşılık gelen bir kapitalist genişleme sürecini de beraberinde getirmiştir. Derinleşen kriz ve dünya ölçeğinde pazar alanlarının daralması ile birlikte, DB ve İMF gibi emperyalist kuruluşlar “ekonomik uyum” ve “reform” adı altında programlar dayatmışlardır. Uluslararası sermayenin dünyayı saran ekonomik krizine çare olarak, KİT’ler tasfiye edilerek, emperyalizmin tam denetim ve kontrolünde serbest piyasa ekonomisini güçlendirmek ve dünya ekonomisiyle bütünleşmek anlamına gelen ve “küreselleşme” adı verilen program hata geçirilmeye çalışıyor.

Özelleştirme sonucu sistemin verimliliğinin artacağı, mülkiyetin tabana yayılacağı, kamu açıklarının kapatılacağı, istihdam ve enflasyon sorunlarından kurtulunacağı vb. sermaye medyası tarafından sürekli pompalandı. Oysa bu tür programların uluslararası sermayenin kâr oranlarını daha da yükseltmek için uygulandığı biliniyor. Bunu görmek için emperyalizmin uluslararası tahsildarları DB ve İMF gibi kuruluşların az gelişmiş ülke halklarına dayattığı kemer sıkma reçetelerine bakmak yeterlidir.

Başta enerji ve telekomünikasyon olmak üzere temel önemdeki kamu kuruluşlarının özelleştirilmesindeki amaç budur. İşbirlikçi sermaye sınıfı, küreselleşme adına yeni sömürü alanlarını uluslararası tekelci sermayenin denetimine açmakla yetinmiyor, eğitim ve sağlık alanlarını da adım adım özelleştiriyor.

Haberleşme sektöründe durum

PTT bünyesinde ‘80’li yılların sonlarında 125 bin civarında işçi-memur çalışmaktaydı. Gerek posta alanında gerekse Telekom alanında özelleştirme uygulamalarından biri olan taşeronlaştırma sonucu, bugün Telekom’un toplam personel sayısı 70 bin civarına düşürülmüş bulunmaktadır. Abone tesis işlerinin taşeronlaştırılması ile emekçilerin yoğun olarak bir arada bulunduğu çalışma ortamlarında da taşerona bağlı emekçilerin asgari yaşam koşullarında çalıştırıldıkları bilinmektedir. Demek ki, iş kapasitesinin arttığı da dikkate alınırsa, ‘80’li yıllarda 2-3 kişinin yaptığı işi bugün bir kişi yapmakta ve taşeron işçileri ise her türlü haktan yoksun olarak bu iş yoğunluğundan nasibini almaktadır.

Bugün Türk Telekom’da çalışanları birbirinden koparmak, yalnızlaştırmak, mücadele birliğini parçalamak amacı taşıdığı açık olan bir takım gelişmeler yaşanmaktadır. Çalışanlar yıllardır işçi-memur gibi bir yapay ayrımla ortak mücadeleden ayrı tutulmaya çalışıldı. 80’li yılların sonlarında gelişen bahar eylemlerinden sonra KİT’lerde çalışan işçilerin TİS mücadelesi ve ardından memur sendikalarının güçlü çıkışı görülmektedir. Bu dönemde ve daha sonraki süreçte işçi-memur ayrımı, emekçilerin mücadelesini engellemek için devlete bulunmaz olanaklar sağladı. PTT’de çalışan işçi ve emekçiler ortak hareket etme zemini sağlamakta büyük zorluklar çektiler. Ortak hareket edememek, mücadelenin ortak kazanımlar sağlayamamasını getirdi.

PTT emekçilerinin mücadelesi

Telekom’da çalışan Haber Sen’e bağlı 26 sendikacının sürgünü karşısında emekçilerin gösterdiği direniş savunma çizgisini aşamamış, bu dönemde ortaya çıkarılan güç ve olanaklar sendikal mücadelenin kazanımları açısından ileriye sıçratılamamıştır. Sendikacıların sürgünleri tüm PTT emekçilerinin kararlı mücadelesi sayesinde geri aldırılırken, devletin saldırısı bu dönemden sonra tüm PTT emekçi kitlesine yönelmiştir. Sürgün ve soruşturmaların kapsamı daha da artmış, Haber-Sen PTT emekçi kitlesine yönelik bu kapsamlı saldırılara karşı tok bir karşı duruşu örgütleyememiştir.

Bu dönemde özelleştirme saldırısı bağlamında ciddi mesafeler almasına rağmen, devlet gerek PTT emekçilerinin hareketlenmesinden tedirgin olduğu, gerekse Türk Telekom’un nasıl özelleştirileceği konusunda net bir program ortaya koyamadığı için, özelleştirme gerçekleştirilememiştir.

İlk olarak özelleştirmenin alt yapısı gereği PTT işletmeleri Posta İşletmesi(Pİ) ve Türk Telekom olarak ikiye bölündü. Sonra gerekli yasal düzenlemeler yapılarak özelleştirme önündeki hukuki engeller kaldırıldı. Bilindiği gibi, geçen yıl sonlarında Telekom’un özelleştirilmesinde %20’lerle yola çıkılmıştı. Uluslararası sermaye, İMF ve DB aracılığıyla, tahkim yasasını meclisten geçirterek, başta enerji, haberleşme gibi temel alt yapı sektörlerini yerli ve yabancı tekellerin talanına açmada oldukça mesafe katetti. Daha önce %20’lik satıştan söz edenler, sonra bu oranı %33.5’e çıkardılar. Şimdi ise %51’i yabancı sermaye olmak üzere tamamının satışında karar kılmış bulunuyorlar.

Sermaye sınıfı kendi yarattığı krizin faturasını yüklemek için, işçi ve emekçileri düşük ücrete, işsizliğe, çalışma koşullarının gün be gün kötüleştirilmesine mahkum ederken, her türlü hak arayışı karşısında da acımasız bir şiddetle ezme politikasını hayata geçiriyor.

Biz işçi ve emekçiler özelleştirmelere, mülkiyetin devlet elinde kalması çerçevesinde değil, kendi sınıfsal çıkarlarımız doğrultusunda bakmalıyız. Sermaye sınıfı kendi sınıfsal çıkarlarını korumak için tüm ülke kaynaklarını nasıl satışa çıkarıyorsa, biz işçi ve emekçiler de kendi hak ve çıkarlarımızı sınıfsal kimliğimize yakışır bir biçimde savunmak durumundayız. Sermaye sınıfı çıkarları doğrultusunda nasıl uluslararası sermaye ile bütünleşiyorsa, biz işçi ve emekçiler de kendi sınıf kardeşlerimizle bütünleşmeli ve ortak bir mücadele hattında birleşmeliyiz.

Telekom’un özelleştirilmesine izin vermeyelim!

Son dönemde karşımıza getirilmiş bulunan iş mevzuatı, hizmet akdi gibi sözleşmeler bizlerin ortak çıkarlarını temsil etmemektedir. Sözleşmeli personelin iş mevzuatına geçirilmesiyle iş güvencesini ortadan kaldırmayı hedefleyen devlet, yeni oyunlarla çalışanları özelleştirme batağında boğmaya çalışmaktadır.

Biz emekçiler bu oyunları çok gördük. Devletin bizi bölme-parçalama, mücadelemizi boşa çıkarma girişimlerine artık izin vermeyelim. İşçi, memur, sözleşmeli, tüm Telekom çalışanları olarak özelleştirme saldırısının karşısına dikilelim. Haberleşme hakkı gaspedilmek istenen tüm işçi ve emekçileri mücadelemizin ateşi etrafında toplayalım. Eğer biz yeterince güçlü bir direniş ortaya koyabilir, sınıf kardeşlerimize bu sektördeki özelleştirmenin tüm halkın haberleşme hakkının gaspı anlamına geldiğini anlatabilirsek, yeterli sınıf dayanışmasını örgütleyebiliriz. Kuşkusuz aynı şey, enerjideki özelleştirme saldırısı için de geçerlidir. Biz Telekom işçi ve emekçileri de, sınıfımızın tümü gibi, enerjide özelleştirmeden zarar göreceğiz. Öyleyse, sadece Telekom’un özelleştirilmesine karşı de&curen;il, enerjinin, sağlığın, eğitimin özelleştirilmesine karşı da mücadele etmeliyiz. Bir yandan Telekom’un özelleştirilmesine karşı işletmelerimizde direnişi örgütlerken, diğer yandan, bu sektörlerde çalışan sınıf kardeşlerimizle dayanışmayı güçlendirmeli, giderek özelleştirme saldırısına karşı sınıfın topyekûn eylemine ulaşmalıyız.

Bu saldırıyı püskürtmenin başka bir yolu yoktur. Bu yolu döşeyecek olansa sadece bizleriz. Başkalarından, özellikle de sermayenin tam denetimi altındaki sendika bürokrasisinden, sermaye çıkarlarına aykırı bir tutum ve pratik beklemek hayalcilik olur. Ve beklemenin zamanı çoktan geçmiş durumdadır.

Şimdi mücadele zamanı, haklarımızı söke söke alma zamanıdır.

Telekom’dan bir işçi