7 Nisan'01
Sayı: 03


  Kızıl Bayrak'tan
  Esnaf eylemleri, burjuvazinin hesapları ve devrimci sınıf tutumu
  Sendika ağalarının işi bu kez kolay değil!
  Sınıf hareketine devrimci müdahale sorumluluğu
  Öncü İşçi İnisiyatifi'nin çalışmalarından
  Öncü işçilere önemli sorumluluklar düşüyor
  Sınıf ve kitle hareketi
  Ara sınıf eylemlilikleri ve gösterdikleri
  Ölüm Orucu Direnişi sürüyor!
  Gençlik
  Düzenin krizi'ne liberal sol reçeteler/2
  Özelleştirme saldırısı ve Telekom
  Kriz ve devrimci sınıf çizgisi/1
  Krizin sosyal faturası
  Newroz kutlamaları imralı çizgisinin iflasını belgeler!
  Uluslararası hareket
  Ölüm Orucu Direnişi 25. haftasında!
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

PKK-Devrimci Çizgi Savaşçıları:

Newroz kutlamaları
İmralı çizgisinin iflasını belgeler!

Bu yıl Newroz kutlamalarında yüzbinler sokaklara aktı, meydanları doldurdu, kendi ulusal istemleri ve hakları konusundaki ısrarını bir kez daha haykırdı. Newroz, kimi bölgelerde bayram havasında geçerken, kimi merkezlerde 1990’ların başındaki serhıldanları andıran sömürgeci devletle hesaplaşma ve mücadele gününe sahne oldu. Newroz, devlet ve ulusal kurtuluş davası karşısındaki duruşlar bakımından da bir kez daha ayrıştırıcı bir rol oynadı. Kürdistan’daki her sınıf ve siyasal eğilim kendi konumuna ve çizgisine uygun bir tavır sergiledi. Kısacası 2001’in Newroz kutlamaları mevcut siyasal durumu ve gelişmelerin yönünü doğru okumak bakımından sayısız veri sunmaktadır. Elbette önemli olan bu gerçekliği doğru okumak, doğru sonuçlar çıkarmaktır. Newroz kutlamaları neyi açığa çıkardı, neyi gösterdi? Newroz kutlamalarını nasıl okumak gerekiyor? Bu solar ve yanıtları önemlidir!

“Kürtler, bu düzene ve bu devlete” ve
“İmralı çizgisine sığmaz!”

Cumhuriyetçilere, İmralı Partisi yönetenlerine bakılırsa, Newroz kutlamaları kendilerini, kendi çizgilerini doğrulamış, halk kitlesel bir onay vermiştir. Bunu, başta devlet olmak üzere herkes görmeli ve tutumunu buna göre belirlemelidir. Newroz, İmralı çizgisinin zaferidir! Olaya yüzeysel ve dar bakanlar böyle bir sonuç çıkarabilir. Yine son çeyrek asırlık mücadeleyi, onun bilinç ve bilinçaltlarında yarattığı birikimi ve köklü değişimi unutanlar ve unutturanlar; başka bir anlatımla belleği tümden silinenler ve belleğimizi silmek isteyenler; son çeyrek asırlık mücadele ve savaş deneyiminde her şeyini ortaya koyarak ulusal istemleri ve hakları için, özgürlüğü ve bağımsızlığı için mücadele eden, bu mücadele ve savaş pratiğinde adeta yeniden doğan Kürt halk gerçeğininutanlar ve unutturanlar böyle değerlendirebilir. Yine Newroz’un özellikle son on yıl içinde Kürt halkıyla sömürgeci özel savaş rejimi arasında bir hesaplaşma, kendi ulusal kimliğine ve değerlerine sahip çıkmada bir kararlılık günü niteliğini kazandığını ve bu nedenle kanlı ve ölümüne bir direniş ve başkaldırı günü rolünü oynadığını unutanlar ve unutturanlar, ‘90’arın görkemli serhıldanlarını, iktidarlaşmayı hedefleyen serhıldanların yarattığı devrimci altüst oluşları unutanlar ve unutturanlar, son Newroz kutlamalarını tek boyutlu ve sığ değerlendirebilir. Kaldı ki İmralı Partisinin Newroz kutlamalarını istedikleri gibi değerlendirmelerinin sayısız nedenleri var.

Teslimiyet ve tasfiyeciliği halkımıza “Barış süreci” olarak yutturanların başka türlü davranmalarını beklemek safdillik olur. Newroz kutlamaları, özünde, İmralı çizgisinin, teslimiyet ve tasfiye sürecinin iflasını belgeler! Sokaklara akan, meydanları dolduran, her fırsatta kendi ulusal istemlerini haykıran Kürt halkı sömürgeci sisteme sığmaz! Kürt halkı bu Newroz kutlamalarında bir kez daha bunu kanıtladı, dosta da, düşmana da... Kürtler, bu düzene ve bu devlete sığmaz! Nesnel olarak da konumları budur, bilinç ve mücadele birikimleriyle de durumları bundan başka bir şey değildir! Bu özellikleriyle devrimcidir, geleceği ulusal ve toplumsal devrimdedir! Newroz kutlamalarının ortaya çıkardığı ve anlattığı temel gerçeklik budur! Kendilerini ve mücadele çizgilerini bu temel gerçekliğe dayandırmayanların gelecekleri yoktur. Bu nedle bırakalım çıplak ve kaba bir teslimiyet ve tasfiyeciliğin, reformizmin bile Kürdistan’da geleceği yoktur; ulusal kurtuluş devrimimizin son çeyrek asırlık pratiği bu gerçeği sayısız kez kanıtlamıştır. Son Newroz kutlamaları da bu gerçekliğin başka bir göstergesidir!

Halkımız ve onun ulusal özgürlük, ulusal bağımsızlık ve eşitlik istemleri ve özlemleri, devletle bütünleşme, ulusal kurtuluş devrimimize ait bütün değerleri tasfiye etme çizgisi olan İmralı çizgisine de sığmaz! Newroz kutlamaları, bunu bir kez daha kanıtladı. Kürtleri harekete geçiren, Newroz alanlarına çeken, onu kendi ulusal bayramına, özgürlük, başkaldırı ve zafer günlerine çeken nedir? Bu soruyu doğru yanıtlamak gerekiyor. Her şeyden önce ulusal özgürlük ve bağımsızlık istemleri, onlarca yıldır bu konuda edindiği birikim, mücadele alışkanlığı ve refleksleri ile kazanımlarını, değerlerini ve birikimlerini koruma istemi, hatta bir yönüyle değerlerini koruma güdüsü halkımızı Newroz’a çeken en temel etkenler ve dinamiklerdir. Tarihin en eski zamanlarından günümüze kadar K&ul;rt halkı kendi Newroz’una sahip çıktı, efsaneleştirerek, her yıl ateşler yakarak, halaya durarak ve sayısız mücadele biçimini deneyerek bunu yaptı.

1990’larla birlikte Newroz, sömürgeci sistemle hesaplaşma, düzenden tümden kopma ve ona karşı serhıldana durma, bağımsızlık ve özgürlüğü kazanma, kısacası tam anlamıyla bir başkaldırı ve savaş günü haline geldi. Her Newroz, bir bakıma, mücadele çizgilerinin, mücadele kararlılıklarının denendiği bir dönüm noktası, bir mihenk taşı oldu. Newroz, her yeni mücadele yılında bir bakıma savaş startı rolünü oynadı. Hiç kuşkusuz Newroz’un bu algılanışı ve somut uygulanışı halkımızın bilincinde, ruhunda ve politik duruşunda büyük bir devrim yarattı. Son iki yıldır İmralı tasfiyeciliği halkımızın bu direnişçi Newroz bilincinde ve ruhunda çok büyük tahribatlar yaratsa da, teslimiyetçi bilinç ve ruhu egemen kılmada önemli bir mesafe kat etmiş olsa da, Kürt halkının Newroz bilinci ve ruhunun henüz çok canlı ve diri oldu&urren;u, bu Newroz kutlamalarıyla bir kez daha açığa çıkmış ve kanıtlanmıştır. Bu anlamda bu Newroz kutlamaları, iki yıllık teslimiyet ve tasfiyeciliğin iflasını ortaya koyar.

Kürt halkı Newroz’una sahip çıkmıştır, Kürt halkı bu düzene, Türkiye Cumhuriyeti’nin, TC’nin demagojik bir ifadesinden başka bir şey olmayan “Demokratik Cumhuriyet” tasfiyeciliğinin ölüm tuzağına sığmadığını, sığmayacağını bir kez daha göstermiştir. Bu olgu, halkımız açısından, ulusal kurtuluş devrimimizin yeniden toparlanması ve zafer yürüyüşüne yönelmesi bakımından olumludur ve umut vericidir. Bu, aynı zamanda, devrimimizin nesnel ve öznel, devrimci birikimler bakımından sahip olduğu büyük olanaklara da işaret eder. Elbette devrim, bağımsızlık ve sosyalizm iddiası olanlar bu gerçeği kavramak ve kendi stratejik duruşlarını ve çalışmalarını bu temellere ve olanaklara oturtmak durumundadırlar.

Newroz kutlamalarının paradoksal boyutu

Newroz kutlamalarında bugün, ulusal kurtuluşun, özgürlük ve bağımsızlığın önderi olarak değil, teslimiyet ve tasfiyeciliğin, Kürtleri devletle bütünleştirme, onun uysal bir “vatandaşı” haline getirme çizgisinin önderi olan Öcalan lehine sloganlar atması, yukarda yaptığımız değerlendirmeyi geçersiz kılmaz. Tersine bu, Newroz kutlamalarının paradoksal bir boyutuna işaret eder. Zaten şu anda Kürt halkının içinde bulunduğu durumu, onun politik duruşunu, bu bağlamda Newroz kutlamalarını tek yönlü ve çelişkisiz değerlendirmek mümkün değildir. Kürtlerin duruşu ve bu bağlamda Newroz kutlamaları çok boyutludur, karmaşık ve çelişik uçları kendi içinde barındıran paradoksal bir bütündür. Bu paradoksal durumun aynı zamanda geçici olduğunu, bir geçiş aşamasına tekab&ul;l ettiğini peşinen vurgulamak durumundayız. Bu bağlamda bakıldığında Newroz kutlamalarının özü, halkımızın kendi değerlerine sahip çıkması, ulusal istemlerinin itkisiyle sokaklara akmasıdır. Öcalan’a sahip çıkması, İmralı Partisinin etkisiyle kimi sloganları atması olayın daha çok görüntü boyutunu, önde olan bir yönünü anlatmaktadır. Bunun da kökleri derinlere giden bir yanılsama olduğu ve aanla mücadele değerleriyle Öcalan adı arasında kurulan yanlış özdeşleşmenin bir sonucu olduğunu, paradoksal da olsa bir yönüyle halkımızın kendi değerlerine sahip çıkışının bir yansıması olduğunu belirtmek gerekiyor.

Fakat bu noktada altını çizerek vurgulamalıyız ki, bütün bu iyimser değerlendirmeler, bizi ham hayallere de götürmemelidir. Evet, halkımız bu düzene sığmadığını, İmralı çizgisine sığmadığını göstermiştir. Ancak yine halkımızın en temiz duyguları ve istemleri sömürülerek, tarihimizin en büyük yalan ve demagoji kampanyasıyla sanal bir dünyaya çekilerek tasfiyeci bir çizgide yok oluşa doğru götürüldüğü de bir olgudur. Halkımız ayağa kalkıyor, kendisinden istenenleri yapmaya çalışıyor. “Ya serhıldan ya özgürlük” aldatmacasıyla eyleme kalkıyor. Ama bunun devletle bütünleşme, kendilerine ait tüm değerlerin ve birikimlerin tasfiyesi olduğunu da bilmiyor. Aslında tümden “bilmiyor” demek de pek doğru değil. Kafası çelişkilidir; ulusal taleplerine sahip &cceil;ıkışla, devletle bütünleşme, aynı anlama gelmek üzere kendinden vazgeçiş, tasfiye ve imha çizgisi arasındaki sarkaçta sallanıp duruyor, gidip geliyor. Kısacası umut ile ulusal felaketi içiçe ve birlikte yaşıyor. Ulusal felaket süreci içinde umut parıltılarını, her şeye rağmen kendi değerlerine ve geleceğine sahip çıkma isteminin işaretlerini okumak çok önemli; 2001 Newroz kutlamalarının en özlüözetini de bu anlatıyor.

Newroz kutlamaları sınıfsal ve politik
duruşları açığa çıkardı

2001 Newroz kutlamalarında sınıfsal ve politik duruşlar da bir kez daha açığa çıktı. HADEP yönetenlerinin devletin ve İmralı Partisinin çizdiği sınırlara sığmayan halkımızın en devrimci ve dinamik kesimlerini susturmak, düzene getirmek için harcadığı çaba utanç vericidir. Yüzbinler meydanlarda, ama kendi dillerinde türkü söylemeleri bile yasaklanmak ve engellenmek isteniyor ve HADEP yönetenleri de bunun “öncülüğünü” yapıyor. Peki bunların Newroz’dan anladıkları nedir? Bu, “Barış süreci” dedikleri olgunun nasıl bir şey olduğunu yeterince anlatmıyor mu? Hani “Ya serhıldan, ya özgürlük” sloganı dönemin taktiği olarak ilan edilmemiş miydi? Bu slogandaki “özgürlük?” kavramının içinin boş olduğu, koca bir aldatmaca olduğu kesin bir biçimde açı&curre;a çıkmıştır. Açık ki, kimi kültürel kırıntıları bile dile getirmekten acizdirler. Kürt orta sınıfları, kimi Kürt egemenleri, devrimimizin değerleri üzerinde palazlanan çapsız Kürt siyaset esnafı bugünkü tasfiye sürecinin, İmralı çizgisinin en ateşli yürütücüsü olduğunu bir kez daha göstermiştir. Bunların soluklarının neye yetip yetmediği bir kez daha anlaşılmıştır.

Bu Newroz kutlamalarında Kürt halkının devrimci, diri, dinamik yanları da bir kez daha açığa çıkmıştır, Kürdistan devriminin özünde bir emekçi ve ezilenler devrimi olduğunu kanıtlamıştır. Hiç kuşkusuz satırbaşlıkları biçiminde özetlemeye çalıştığımız bu dersler önemlidir, geleceğe daha doğru ve başarılı bir yürüyüş açısından paha biçilmez değerdedir!

“Savaş rantçıları” teorisi “geleneksel devlet stratejisi”ni gizliyor

Türk özel savaş kurmaylığı, MGK da Newroz kutlamalarını dikkatle izledi. Kürt halkının devrimci, direnişçi ve diri yanlarını gördü, çürüyen yanlarını da öyle... Kürdün hem açığa çıkan gerçekliği, hem de taşıdığı devrimci potansiyelleriyle kendisi için ciddi bir stratejik tehdit ve tehlike olduğunu bir kez daha somut olarak algıladı. Dolayısıyla inkar ve imha siyasetinden ve özel imha savaşından zerre kadar ödün vermeme doğrultusundaki tutumunun kendisi açısından önemli olduğunu gördü.

Aklını ve ruhunu İmralı’nın sularına gömmüş “bizim” Cumhuriyetçiler, TC’nin Kürt sorunu ve ulusal kurtuluş hareketi karşısındaki bu devlet duruşunu olduğu gibi ve nedenleriyle birlikte kavramak yerine, değişmeyen bu geleneksel devlet stratejisini “savaş rantçılarıyla” açıklamakta ve gerçekliği büsbütün karmaşıklaştırmakta, devleti ve onun stratejik duruşunu hedef olmaktan çıkarmaktadırlar. “Devlet iyidir, cumhuriyet bizimdir, onun asli kurucu öğesiyiz, mutlaka barışa gelir, kimi kültürel kırıntılar verir” yanılsamasını ve yanlış bilincini bütün tezlerinin ve politikalarının odağına oturtan İmralı Partisinin devleti temize çıkarması, halkımızın politik bilincini karartması için “savaş rantçıları” teorisini üretmesi gerekirdi. Oysa TC, kuruluşundan bu yana bas bas bağırıyor: “Kürtler yoktur, en iyKürt ölü Kürt’tür!” Bugün de aynı inkar ve imha çizgisini çok daha kanlı ve yok edici yöntemlerle sürdürüyorlar. Bunu “Tek bir terörist kalana kadar sürdürme” biçiminde açıklamış ve bu konudaki kararlılıklarını defalarca pratikte göstermişlerdir. Burada “terörist” kavramı ile Kürt kavramını özdeş gördüklerini de hemen geçerken belirtmek durumundayız ewroz kutlamalarının ardında Kürdistan ve metropollerde başlattıkları Kürt ve devrimci sürek avı bu tutumlarının tartışmasız başka bir kanıtı değilse nedir?

Bir nokta daha var, değinmemiz gerekiyor: Cumhuriyetçiler, “biz değiştik, ne istedilerse onu yaptık, yapmaya çalışıyoruz; ama bu yapılanlar TC ve emperyalist devletler tarafından görülmüyor, bize hala terörist damgasını vurmaya çalışıyorlar; demek ki onlar savaşın devamından yanadırlar, savaş rantçısıdırlar!” Bu yaklaşım gülünçtür, traji-komiktir!

Özgürlük, devrimci ulusal kurtuluştan, bölge ve dünya
halklarıyla bütünleşen devrimden geçer!

Evet, mutlak anlamda teslim olduğunuz doğrudur, onların her isteğini harfiyen yerine getirdiğiniz de başka bir doğrudur. Devrime ve halkımızın umutlarına ait ne varsa hepsini tasfiye etmek için çok yönlü çırpındığınız da doğrudur. Ama unuttuğunuz bir şey var, siz bir kalem darbesiyle çeyrek asırlık bir devrimci mücadeleyi, onbeş yıllık bir savaşı ve sonuçlarını unutabilirsiniz, ama sömürgeciler ve emperyalistler hiçbir şeyi unutmuyor, sınıf ve devrim ve sosyalizm düşmanlığı onların genlerine işlemiştir, onların sınıf içgüdüleri çok güçlüdür, teslim olup ihanet etseler bile devrimcileri, hatta sıradan muhaliflerini bile affetmezler...

Bugün Alman emperyalizminin Dışişleri Bakanı olmuş bir eski RAF sempatizanının geçmişini her fırsatta dile getiren bir sistemin, yıllarca kendisine karşı savaşmış ve ağır darbeler vurmuş bir hareketi affetmesi mümkün mü? Elbette salt sınıf kinleriyle hareket etmiyorlar, bu tutumlarının güncele ve geleceğe dönük boyutları vardır. Söz konusu olan Kürtler olunca, onlar karşısında karşı-devrimci bir tutumda ısrar etmeleri gayet anlaşılır değil mi?

Dolayısıyla TC’nin ve İngiltere, Almanya ve diğer emperyalist devletlerin Kürtler ve şu anda tasfiyeci bir çizgiye yatırılmış olsa da ulusal kurtuluş hareketi karşısındaki karşı-devrimci duruşlarının stratejik olarak değişmemesi anlaşılırdır, başka türlüsünü beklemek siyasal ve tarihsel bilinçten yoksun oluşu ifade eder. Kısacası unutmamak gerekiyor ki, emperyalizmin yönettiği bu dünyada özgürlük isteyen Kürde bir karış yer yok, bir solukluk yaşam yok! Yalvarmalar, utanç verici diz çökmeler, teslimiyet ve tasfiyenin hiçbir türü bu gerçekliği değiştirmez. TC’nin temelinde Kürdün inkarı ve soykırımı var, “en iyi Kürt ölü Kürt’tür” ilkesi, TC’nin şaşmaz düsturudur. Teslim olmuş, ihanet etmiş Kürt de bu şaşmaz ilkeyle çelişir. Tarihin öğrettiği, her gün tekrarlananasit ve katı gerçeklik de budur!

Dolayısıyla Kürdün önünde iki seçenek var: Ya kendi yaşamı ve kaderi üzerinde söz ve karar sahibi olma, kaderini belirleme ve kaderine hükmetme anlamında ÖZGÜRLÜK; ya da halk ve ülke olarak ÖLÜM! Üçüncü bir seçenek yok!.. Özgürlük, ise devrimci ulusal kurtuluştan, bölge ve dünya halklarıyla bütünleşen devrimden geçer! Katı dünya, bölge, Türkiye ve Kürdistan gerçekleri bunu dayatıyor; son Newroz kutlamaları bunu öğretiyor!


Kahrolsun teslimiyet ve tasfiyecilik!
Kahrolsun sömürgecilik, faşizm ve emperyalizm!
Yaşasın Newroz çizgisinde yürüyen ulusal kurtuluş mücadelemiz!

PKK-Devrimci Çizgi Savaşçıları
1 Nisan 2001
(Arabaşlıklar metindeki ifadelerden hareketle tarafımızdan konulmuştur -SYKB)