7 Nisan'01
Sayı: 03


  Kızıl Bayrak'tan
  Esnaf eylemleri, burjuvazinin hesapları ve devrimci sınıf tutumu
  Sendika ağalarının işi bu kez kolay değil!
  Sınıf hareketine devrimci müdahale sorumluluğu
  Öncü İşçi İnisiyatifi'nin çalışmalarından
  Öncü işçilere önemli sorumluluklar düşüyor
  Sınıf ve kitle hareketi
  Ara sınıf eylemlilikleri ve gösterdikleri
  Ölüm Orucu Direnişi sürüyor!
  Gençlik
  Düzenin krizi'ne liberal sol reçeteler/2
  Özelleştirme saldırısı ve Telekom
  Kriz ve devrimci sınıf çizgisi/1
  Krizin sosyal faturası
  Newroz kutlamaları imralı çizgisinin iflasını belgeler!
  Uluslararası hareket
  Ölüm Orucu Direnişi 25. haftasında!
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Ara sınıf eylemlilikleri ve gösterdikleri

Ekonomik krizin henüz daha ilk etkileri, küçük-burjuvazi ağırlıkla olmak üzere ara sınıflar üzerinde yıkıcı sonuçlar doğurmuş durumda. Bankalardan yüksek faizlerle alınan borçların ödenemez duruma gelmesi, geleceğe dönük belirsizlik nedeniyle alacakların geri dönmemesi ve tüketim talebinin yaşanan büyük yoksullaşma nedeniyle daralması, böylesi yaygın ölçekli bir yıkımı doğuran başlıca etkenler.

Halen onbinlerce küçük ölçekli işyeri kepenk kapatmış durumda, onbinlercesi de kapatmak için gün sayıyor.

Böylesine geniş kapsamlı bir yıkımın yaşanıyor olması, doğal olarak bu kesimde yaygın ve yer yer militanlaşan sosyal bir hareketliliği koşullamış bulunuyor. Türkiye’nin birçok ilinde, birçoğunun başında sanayi ve ticaret odalarının olduğu sokak gösterileri yapılıyor. Eylemler, İstanbul gibi bir metropolden Isparta gibi bir taşra kentine kadar uzanan bir yaygınlığa sahip. Her eylemde yıkıma karşı yoğun bir öfke göze çarpıyor.

Eylemlerin dikkat çekici bir olgusu da, hareketlilik içerisindeki ara sınıfların bugüne kadar düzenin sosyal dayanağı olarak hareket etmiş ve gerici partilerin kaleleri olarak görülen birçok ile kadar yayılmış olmasıdır. Diğer yandan, özellikle miting biçiminde örgütlenen eylemliliklerin birçoğuna işçi ve emekçilerin katılımı da gözlemlenmektedir. Bu katılım örgütlü bir katılımdan çok, tek tek bireyler halinde ve daha çok kendiliğinden bir sürüklenme şeklindedir.

Halihazırda sınıf hareketi cephesinde de belli bir hareketliliğin yaşandığı düşünülürse, içerisinden geçtiğimiz dönem sosyal hareketliliğin yeni bir dönemi olarak tanımlanabilir. Düzenin yıkımına karşı ortaya çıkan bu sosyal hareketlilik tablosu, genel planda alındığında, devrimin potansiyel olanakları olarak görülebilir. Ancak, sınıf ilişkileri düzleminden ve sözkonusu hareketlilik içerisindeki sınıfsal eğilimler ve çıkarlar ekseninden bakıldığında, bu hareketliliğin kendi içerisinde kaba bir biçimde devrimin olanakları olarak değerlendirilmeyeceği de açık olmalıdır. Çünkü ara sınıfların konumu ve sınıfsal eğilimleri, sonuçta, temel kutupları tutan sınıfların ortaya çıkaracağı güç ve konumlanmaya bağlı olarak belirlenecektir. Yani ara sınıf hareketliliğinin geleği tamamen burjuvazinin ve diğer yanda işçi sınıfının hareketine ve politikasına bağlı olarak şekillenecektir.

İşçi sınıfı eğer bağımsız bir sınıf olarak mücadele sahnesine çıkar ve bu ara sınıf hareketliliğini kendi mücadelesine yedeklerse, elbette ki sınıfın iktidar mücadelesi bu alanda da kendi çapında bir sosyal dayanak kazanır. Aksi halde, ara sınıf hareketliliği düzenin sınırları içerisine hapsolur ve gerici bir takım kanallara akıtılarak, geleneksel olarak olageldiği gibi, düzenin önemli bir dayanağı olarak kalmaya devam eder.

Sadece bu kadar da değil. Sınıfın kendi rolünü oynayamaması, beraberinde sınıf hareketinin bu ara sınıf hareketliliğinin peşinden sürüklenmesini de kaçınılmaz kılacaktır. Halihazırda sınıfa dönük politika yapan, ama siyasal olarak ara sınıfları temsil eden siyasal akımlar da böylesi bir olumsuzluğun yapıcıları olarak çalışmaktadırlar.

Tüm bunlardan hareketle sözkonusu ara sınıf hareketliliğini anlamak ve buradan doğru temel yaklaşımları belirlemek hayati önemdedir. Çünkü her siyasal çizgi kendi sınıfsal konumundan bu sosyal hareketliliğe yaklaşacak ve tutumunu buna göre belirleyecektir.

Sınıflar mücadelesi içerisinde ara sınıfların konumu
ve devrimci sınıfın yaklaşımı

Küçük mülk sahibi ara sınıflar, tarihsel gelişmenin doğal süreci üzerinden sürekli bir biçimde yıkıma uğrayarak, proletaryanın saflarına katılırlar. Kriz dönemleri, bu süreci daha kapsamlı ve şiddetli bir hale sokar. Yıkımın sonucu olarak kitlesel ölçekte bir çözülme yaşanır. Bu kapitalizmin doğal bir eğilimidir ve tarihsel planda da kaçınılmazdır.

Dahası, salt ara sınıflar için değil, burjuvazinin alt tabakalarında da aynı süreç belli bir biçimde yaşanmaktadır. Bu sürecin karşısında durmak imkansızdır, imkansız olduğu kadar da gericidir. Üretici güçlerin gelişimi, üretimin yoğunlaşması ve kapitalist üretim ilişkileri içerisinde merkezileşmeyi de zorunlu kılmaktadır. Bunun toplumsal planda yansıması ise, işçi sınıfı ile burjuvazi arasında kutuplaşmanın derinleşmesi, işçi sınıfının saflarının kalabalıklaşması, mülkiyetin daha dar ellerde toplanmasıdır.

Tarihsel gelişimin küçük mülk sahipleri üzerinde yarattığı bu yıkıcı etkiler, küçük mülkünü koruma çabasında olan ara sınıfların mücadelesini de koşullamaktadır. Ancak bu mücadelenin kendisi kapitalist üretim ilişkileri içerisinde, özel mülkiyet düzeninin korunması temelinde yaşanmaktadır. Dolayısıyla, küçük mülk sahipleri işçi sınıfına uzak durur, ekonomik planda bir rahatlama sağladığında ise kaderini burjuvaziye bağlar ve işçi sınıfı hareketine karşı düşmanca davranır. Ama tarihsel süreç içerisinde hiçbir çaba yıkımını durduramaz. Bu nedenle düzenin yıkımına karşı belli bir sosyal duyarlılık taşır ve mücadele sahnesine çıkmak zorunda kalır.
İşçi sınıfı, iktidar mücadelesini zaferle taçlandırmak için, burjuvaziyi yalnızlaştırmak ve bu ara sınıfların mücadele dinamiklerini arkasına almak zorundadır. Ancak işçi sınıfı bunu nasıl gerçekleştirecektir? Sınıfsal çıkarlarından taviz vererek, tarihsel gelişmenin kendisine yüklediği görevlerden vazgeçerek, ara sınıfların mülklerini koruma mücadelesine kendi içerisinde destek vererek mi? Yoksa burjuva mülkiyet ilişkilerini parçalamaya dönük mücadelesini derinleştirip bu zemin üzerinden yedekleyerek mi?

İkincisinin tek gerçek devrimci sınıf tutumu olduğu açıktır. Birinci yol kapitalist mülkiyet ilişkilerinin korunması ve kapitalizmin aşırı uçlarından törpülenerek tüm sömürü ilişkileriyle varlığını sürdürmesini getirir. Ki böylelikle küçük mülk sahiplerinin yıkımı ve acılarının önüne geçilemez, sadece bir süre için dindirilmiş olur. İkinci yol ise, küçük mülk sahiplerinin kaçınılmaz olan mülksüzleşmelerini engellemez, ama bu yıkımın acısız ve sancısız bir biçimde gerçekleşmesini sağlar.

İşçi sınıfının devrimci partisi siyasal iktidarın ele geçirilmesiyle ilk iş olarak büyük burjuvazinin ve büyük toprak sahiplerinin mülksüzleştirilmesini gerçekleştirir. Bununla beraber, tam da yukarıda söylenenlerden hareketle küçük mülk sahiplerine dönük şu önlemleri öngörür: “Köylü ve zanaatçı işletmelerinin kooperatifleşmesi, daha ileri kollektif örgütlenmeler içinde birleşmesi her yolla teşvik edilir. Bu doğrultuda zorlama yoluna gidilemez, gönüllülük ilkesine sıkı sıkıya bağlı kalınır.” (TKİP Programı, “Türkiye Devrimi”/Ekonomik Önlemler, 11. madde, s. 38)

Devrimci proletaryanın küçük mülk sahibi ara sınıfların hareketliliği karşısındaki yaklaşımı budur. Ki bu sözkonusu ara sınıfların tek gerçek kurtuluşudur. Bunun dışındaki her sözde kurtuluş reçetesi, gerçekte ancak bu sınıfların can çekişerek ölümlerini uzatabilecektir.
Devrimci proletarya, küçük mülk sahiplerini kendi iktidar mücadelesine yedeklemek için küçük mülk sahibi sınıfların düzenin yıkımına karşı verdikleri mücadeleyi desteklemekle beraber, tüm bu sözde kurtuluş reçetelerine ve hayallerine karşı da sistematik bir mücadele yürütür. Ancak böyle bir mücadeledir ki, küçük mülk sahibi ara sınıfların proletaryanın devrimci iktidar mücadelesine katılımını sağlar.
Buraya kadar söylenenler tarihsel süreç ve eğilimler üzerinden proletaryanın devrimci yaklaşımını ortaya koyabilmek içindir. Peki halihazırda mevcut sınıf ve kitle hareketi tablosu üzerinden, devrimci proletaryanın somut tutumu ne olmalıdır? Bu soruya verilecek yanıt, ancak devrimci proletaryanın devrimci yaklaşımı ışığında, mevcut hareketliliği ve esasta sınıf hareketinin durumunu anlamakla mümkün olacaktır.

Ara sınıf hareketliliğinin durumu

Öncelikle belirtmek gerekir ki, mevcut ara sınıf hareketliliği homojen değildir. Bu, bu ara sınıfların iktisadi yapı içerisinde doğal olarak taşıdıkları bir nesnelliktir. Bununla beraber, sözkonusu nesnellik, mevcut hareketlilik üzerinden de görüleceği üzere, iç gerilimlerin ve çelişkilerin de zeminidir. Öyle ki, hareketliliğin kitlesel gövdesini genel olarak küçük mülk sahipleri oluştururken, başını tutanlar büyük oranda sınıfsal konum olarak burjuvazinin bir parçasıdırlar. Eylemlerin örgütleyicileri ticaret ve sanayi odaları olarak görünmektedir. Ticaret ve sanayi odaları ise tabanları yönünden ara sınıfların örgütlendikleri kurumlar olarak görülmesine rağmen, odaların yönetimleri kural olarak büyük burjuvazi tarafından tutulmaktadır.

Eylemci kitlenin gövdesiyle öncülüğünü yapanlar arasındaki bu sınıfsal uçurum, metropollere gittikçe açılırken taşralarda daralmaktadır. Bu uçurum doğallığında bu hareketlilik içerisinde bir gerilim alanıdır. Gerilim, mesafenin üst boyutlar kazandığı bölgelerde kendisini açığa da vurmaktadır. Hatta bazı örnekler üzerinden görüldüğü üzere, ara sınıfların tepkisi doğrudan mevcut yıkıma karşı belli bir düzeyde de olsa tepki gösteren burjuvazinin sözkonusu temsilcilerine de yönelmektedir. Örnek olarak İMF programının yarattığı yıkıcı sonuçlar karşısında ilk ve en sert tepkiyi gösteren İTO (İstanbul Ticaret Odası), bizzat eylemcilerin tepkilerini yönelttiği bir hedef durumuna gelmektedir.

Oda yönetimlerinin tepki yoğunlukları ve yaklaşımları halihazırda burjuvazinin belli kesimlerinin de krizin yıkıcı sonuçlarıyla yüzyüze olmasından kaynaklanmaktadır. Kapitalist eşitsiz gelişim yasası bölgesel planda da burjuvazi arasında bir eşitsizliğe yolaçtığı için, metropol burjuvazi ile taşra burjuvazisi krizden farklı düzeylerde etkilenmektedir. Bu sadece metropol burjuvazisi ile taşra burjuvazisi arasında değil, yanısıra bizzat metropol burjuvazisi arasında da keskinleşen bir iç mücadeleyi doğurmaktadır. Elbette ki ara sınıfların hoşnutsuzluklarına karşı farklı düzeylerde tutum almayı koşullamaktadır.

Sözkonusu heterojenliği bir yana bırakırsak, burjuvazinin elenen kesimlerinin ayakta kalmak için ara sınıfların hoşnutsuzluğunu dayanak olarak kullandıkları gerçeğine ulaşmış oluruz. Elbette ki burjuvazinin bu kesimlerinin ayakta kalmaları yine ara sınıfların yıkımıyla birleşecektir, birleşmek zorundadır. Bu anlamıyla gerçek anlamda bir kullanma ve aldatma sözkonusudur. Kullanma ve aldatma, tekelci burjuvazinin krizden güçlenen ve ayakta duran kesimlerine ve esasta emperyalist finans merkezlerine ayakta kalmak için birtakım isteklerini kabul ettirebilmek içindir. Sokak eylemliliklerine katılımları ve örgütlemeleri de bunun tarafından belirlenmekte ve sınırları da bununla çizilmektedir.

Halihazırda tekelci burjuvazinin kaymak tabakasının ve esasta emperyalist finans merkezlerinin bu tehditlere ve dayatmalara boyun eğmediği görülmektedir. Öyle ki, 31 Mart tarihinde sanayi ve ticaret odalarının bankalara ödemeleri gereken yüksek faizi geri ödememe talepleri geri çevrilmiştir. Bu koparılan tüm yaygara ve tehditlere karşın böyle olmuştur. Çünkü emperyalist-kapitalist sistemin genel krizi ve eğilimleri bunun dışında herhangi bir seçenek bırakmamaktadır. Tam da bu nedenle düzen solu tarafından sözcülüğü yapılan, sözkonusu burjuva kesimlerinin de titrek de olsa sahiplendiği “ulusal-halkçı seçenek”in, ister burjuvazi içerisinde iç pazarlıklarla, isterse belli sosyal hareketlilik tehditleriyle gerçekleşme şansı yoktur. Bu sadece bir darbe yoluyla yapılabilir, ama bu da siyasal ve sınıfsal plandaki eğilimler ve g&uum;çler üzerinden bir varsayım olmaktan öteye gidemez.

Sınıf hareketinin durumu ve sınıf devrimcilerinin güncel görevi

Ara sınıf hareketinin mevcut tablosu üzerinden devrimci proletaryanın tutumunun ne olması gerektiği sorusuna verilecek yanıtı yukarıda ifade etmiş olduk. Ancak bu yanıt, devrimci proletaryanın/sınıf devrimcilerinin güncel görevleri ne olmalıdır biçimindeki bir soru karşısında yetersiz kalmaktadır. Çünkü halihazırda sınıf hareketi bilinç ve örgütlülük planında düzen sınırları içerisindedir. Bu anlamıyla bağımsız bir sınıf olarak harekete geçememekte ve toplumsal planda burjuvazi karşısında bir sınıf olarak çıkamamaktadır. Mevcut bilinç ve örgütlülük düzeyi ile bugün halihazırda ara sınıfların hareketliliği karşısında tutması gereken yolu tutmak bir yana, tam tersine ara sınıfların talep ve programlarının arkasından gitmektedir. Ya da daha doğrudan burjuvazinin elenen kesimlerinin talep ve programları arkasından. Sınıf hareketinin burjuvazinin belli bir kesine talepler ve program ekseninde yedeklenmesinde, onun mevcut bilinç ve örgütlenme düzeyi kadar sınıf hareketine burjuva talep ve programları taşıyan liberal platformlar da rol oynamaktadır.

Dolayısıyla, küçük mülk sahibi ara sınıfların burjuvazinin elenen kesimlerinin gerici çıkarlarına dayanak olmaktan çıkarılması için, öncelikle işçi sınıfının bağımsız bir sınıf haline getirilmesi zorunludur. Aksi durumda, işçi sınıfının kendisi de burjuvazinin peşinden sürüklenmek ve daha önemlisi sermayenin yıkım saldırısına boyun eğmek durumunda kalacaktır. Tam da bundan dolayı, bugün sınıf devrimcilerinin temel görevi ve ara sınıf hareketliliğinin taşıdığı mücadele birikimi karşısındaki somut tutumu; işçi sınıfını bağımsız bir sınıf hareketi haline getirmek için tüm güç ve çabalarını bu yönde yoğunlaştırmaktır. Bu yaklaşım özünde sınıf hareketinin diğer ara ve burjuva sınıflardan devrimcileştirilerek ayrıştırılması ve bu ayrışma zemini üzerinden ara sınıfların sınıf hareketi tarafından yedeklenmesini öng&oml;rmektedir. Doğrudan ara sınıf platformlarıyla sınıfı yedeklemeye çalışan talep ve programlarla olduğu kadar, sosyalizm adına tüm ara sınıflarla işçi sınıfının bugünden birliğini öngören ara sınıf platformlarıyla da arasındaki temel ayrım noktası budur. Bu ayrım noktası, sınıf hareketini devrimcileştirmeye yoğunlaşmış bir mücadelenin, sözkonusu platformlara karşı verilecek mücadeleyi de içermesi gerektiğini gösermektedir.



Esnaf eylemlerinden...

“Hükümet istifa, Derviş Amerika’ya!”

Ankara: “Hükümet istifa!” sloganlarıyla Altınay Caddesi’ne gelen esnaflar, Samsun yolunu trafiğe kapattılar. Barikat kuran bir grup çevik kuvvet polisini aşarak ilerlemeye çalışan ve burada sayıları daha da artan esnaf ve işçilerin önü, çevik kuvvet tarafından kesildi. Polisin saldırısı sonucu bir kısım eylemci dağılırken, 5000 civarında kitle dağılın uyarılarına karşın eyleme devam etti.

Siteler’den Ulus’a doğru yürüyüşe geçen esnaf ve işçilere polis barikat kurdu. “Yolu aç!”, “Esnafa uzanan eller kırılsın!” sloganlarıyla tepkilerini dile getirdiler. Yürüyüşe devam ederek hükümet karşıtı sloganlar attılar. Eylem yaklaşık 4 saat sürdü. Polis’in engelleme çabalarını eylemciler metrelerini ve çakmaklarını atarak protesto ettiler. Ankara Emniyet Müdürü ile Valinin çağrısıyla eylem yerine gelen Ankara Ticaret Odası Başkanı Sinan Aygün’ün yatıştırma çabalarına ıslık ve yuhlamalarla, “Hükümet istifa” sloganlarıyla karşılık verildi. Eylemde konuşan bir mobilya esnafı; “Memleket satıldı, deniz bitti, kum bitti. Geçici çözüm istemiyoruz. İşimiz yok, sorunumuz Bağ-Kur’la ya da vergiyle değil” dedi.

İstanbul: Cengiz Topel Caddesi otobüs durağında bir araya gelen 700’e yakın esnaf Alibeyköy Esnaflar Odası’na kadar yürümek istedi. Alibeyköy Esnaflar Odası’nın sorunlarına sahip çıkmadığını, odanın bu tutumunu protesto etmek istediklerini belirttiler.

Polis engeliyle karşılaşan kitle tarafından “Esnafa değil İMF’ye barikat!” sloganı atıldı. “Hükümet istifa, Derviş Amerika’ya!” pankartı açıldı. Eylemde ayrıca “Artık yeter!”, “Ya İMF ya vatan!”, “Halk esnaf elele!”, “Kriz bahane, hortum şahane!” dövizlerini taşıyan esnaflar polisin yürüyüş izni vermemesi üzerine Alibeyköy Meydanı’na araçlarla gittiler. Alanda yine polisin engellemisyle karşılaşan esnaflardan 16 kişi gözaltına alındı. Esnaflar Alibeyköy Meydanı’nda yaptıkları açıklamanın ardından dağıldılar.

6 Nisan İstanbul:

Yürüyüş ve kepenk kapatma

Pendik: Pendik ilçe merkezindeki Migros önünde saat 10.30 sıralarında toplanan bir grup esnaf, hükümet aleyhine slogan atarak çarşı bölgesinde yürüyüşe başladı. Yürüyüşün başlamasından kısa bir süre sonra, bölgedeki esnafın katılımıyla grup büyüdü.

Ellerinde çeşitli dövizler taşıyan ve sloganlar atan gruptakiler, Merkez Polis Karakolu önünden geçerek, sahildeki Atatürk Anıtı’na kadar yürüdüler.

Sarıgazi: Sarıgazi Meydanı’nda da, saat 10.00 sıralarında toplanan bir grup Demokrasi Caddesi’ne doğru yürüyüşe geçti.

Jandarmanın geniş güvenlik önlemi aldığı olayda, alkış tutan ve hükümeti eleştiren slogan atan grup, bir süre yürüdükten sonra jandarma tarafından durduruldu. Jandarmanın dağılmalarını istediği grup, yaklaşık 1 saat süren eylemlerini ıslık çalarak sona erdirdi.

Yürüyüşün yapıldığı bölgede, Sarıgazi esnafının kepenkleri kapattığı görüldü.

Eyüp: Eyüp Fahri Korutürk Caddesi üzerinde toplanan bir grup esnaf ekonomik kriz nedeniyle çeşitli sloganlar atarak, hükümeti protesto etti.
Yürüyüşlerine izin verilmeyen göstericiler, burada yaptıkları basın açıklamasının ardından dağıldılar.

Bahçelievler: Bahçelievler Haznedar’da da, bir grup esnaf ekonomik krizi protesto gösterisi düzenledi. Çeşitli sloganlar atan esnaf topluluğu, basın açıklamasının ardından olaysız dağıldı.