ARSIVANA SAYFA
 
24 Mart '01
SYKB SAYI: 01
İçindekiler
Kızıl Bayrak'tan
Yükselme eğilimindeki kitle hareketinin imkanları ve sorunları
Ölümüne direnişin ilk şehidi: Cengiz Soydaş
Bedeller daha da ağırlaşmadan...
Direnişimiz ve dönemin sınıflar mücadelesi
'Yeni ölümler istemiyoruz!'
Sermayenin azgınlaşan saldırıları ve Emek Platformu
Sermayenin azgınlaşan saldırıları ve Emek Platformu’nun “eylem takvimi”
Kocaeli mitingi: 5 bin kişilik işçi-emekçi eylemi
İTÜ’de herşeye rağmen yemek boykotu 4. haftasını doldurdu
Newroz’un gösterdikleri
Newroz ulusal uyanışın ve direnişin simgesidir!
Yaşasın işçilerin birliği, halkların kardeşliği
Düzenin krizi ve devrimci sınıf alternatifi
Kadın sorunu
Son gelişmeler ve İmralı çizgisi
Emperyalistler Balkanlar’da yeni bir savaşın önünü açıyor
PKK-DÇS’nin açıklaması: Cejna Newroz piroz be!
Daewoo’da sınıflar savaşı
Uluslararası hareket
Devrimciler ölmez, devrim davası yenilmez!
“Bu süreçten biz de, partimiz de alnı açık başı dik çıkacağız!..”
“Ulusal program aldatmaca”
Mücadele Postası


Bu sayının
PDF formatını download
etmek için tıklayın



 
 

Cengiz Soydaş ÖO Direnişinin 153. gününde ölümsüzleşti...

Ölümüne direnişin ilk şehidi!..

Cengiz Soydaş, Ölüm Orucu’nun 153. gününde, Sincan hücrelerinde yaşamını yitirdi. “Ölürüz de girmeyiz” denilen hücreleri, ölerek parçaladı. Ölümüne özgürlüğün ilk şehidi, ilk simgesi oldu.

Onun zaferi kucakladığı saatlerde, katil düzenin celladı ve simgesi olan Adalet Bakanı zat, pür telaş “kadın hakları” davası peşinde koşturmaktaydı. Namus meselesi yaptığı hücrelerinde gerçekleşen bu ölümden, düşmanının zaferi-kendisinin ve efendilerinin hezimeti anlamına gelen bu ölümden sözetmekten kaçınarak, sarsak ve sinsi dolaşıyordu ortalıkta.

Devrimci eyleme terör, devrimciye terörist damgası basıp, tüm kötülüklerin kaynağı ilan edip, imha fermanları çıkarıp, elindeki hapis devrimcileri en vahşi araç ve yöntemlerle katledip, kalanları yarası-yanığıyla, eziği-çürüğüyle, çoğu inşaat halindeki hücrelere kapatanlar!.. Cezaevi sorununu çözmeden istikrar programını uygulayamayız diyenler!..

Hani nerede istikrarınız?

Onca kan ve katliam pahasına açtığınız hücreleriniz niye engel olamadı istikrar programınızın çöküşüne?

Demek ki, “yalan üzerine kurulu sizin düzeniniz”!

Demek ki, İMF patentli programınız “ülkede istikrar” sağlamak için değildi.

Sizin her söylediğiniz yalan, devrimcilerin her söylediği doğruydu demek ki. Sizin göreviniz ülkeyi emperyalizme ve yerli işbirlikçilerine peşkeş çekmek, devrimcilerin görevi ise bunu engellemekti. Onların sesini kısmak için gösterdiğiniz bunca gayret, akıttığınız kan, hazırladığınız hücreler bunun içindi demek. Ülkemize ve halkımıza karşı işlediğiniz ihanet suçunun gizli kalması içindi hepsi...

Ancak, hiçbir suç gibi, hiçbir ihanet de sonsuza kadar gizli kalmaz. Hiçbir yalan gerçeklerin üstünü sonsuza kadar örtemez.

İşte, Ölüm Orucu hücrelerinizde de sürüyormuş.

İşte, hücreleriniz de cezaevi sorununu çözememiş.

Zaten, mezarlıktan geçerken ıslık çalmaktı sizinkisi. Korkuyu yenmek değil, bastırmak yani.

Bizim işimizse onu büyütmek. Sadece cesetlerimizle değil ama. Sınıfımıza ve halkımıza karşı devrimci sorumluluklarımızı yerine getirerek, işçi-emekçi düşmanlığınızı ve vatan hainliğinizi tescilleyerek, tüm suçlarınızı açığa çıkarıp cezalandırılmanız için gerekeni yaparak büyüteceğiz korkularınızı.

Ancak biliyoruz ki, şimdilik cesetlerimiz bile size yeter.

Cenaze kaçırmalarınız bundan değil mi?



Türk Tabipleri Birliği Merkez Konseyi:

“Biz hekimler bu önlenebilir ölümlere
tanıklık etmek istemiyoruz...”

Bilindiği gibi ülkemizin farklı kentlerindeki cezaevlerinde açlık grevleri devam etmektedir. Türk Tabipleri Birliği uzun süredir devam eden açlık grevlerinin ulaştığı noktada, 21 Mart 2001 tarihinde Ankara Sincan F Tipi Kapalı Cezaevi’nde Cengiz Soydaş’ın açlık grevine bağlı ölümü üzerine kamuoyuna aşağıdaki değerlendirmeyi iletir.
“Türk Tabipleri Birliği, bir hekim örgütü olmanın sorumluluğuyla başlangıcından bugüne kadar açlık grevleriyle ilgili olarak bir sorumluluk ve duyarlılık içindedir. Çünkü hekimlik, sağlığın korunması kadar aynı zamanda hastaların acı ve sıkıntılarını bire bir yaşayan, gözlemleyen ve çare bulmaya çalışan bir meslektir. Bu duyarlılığın da bir gereği olarak yaşamın değeri, bireysel ve toplumsal acıların azaltılmasını ısrarla talep eder, çaba harcar.”

Açlık grevlerinin sürdüğü kentlerdeki meslektaşlarımızın aktardıkları ile biliyoruz ki, açlık grevi yapanların pek çoğunun klinik tabloları ağırlaşmış ve hayati tehlike eşiğine gelinmiştir. Tıbbın olanaklarının büyük ölçüde sınırlandığı bu durumda, biz hekimler bu önlenebilir ölümlere tanıklık etmek istemiyoruz. Ve insanı esas alan çözümlerin ortaya çıkarılmamasındaki ısrarı kabul etmiyoruz.

Daha önce de açıklamalarımızda belirttiğimiz gibi başta hükümet ve ilgili bakanlıkların esas çabayı göstermesi gerekenler olduğunu belirterek, herkesi çözüm için çaba harcamaya çağırıyoruz.

Türk Tabipleri Birliği
Merkez Konseyi
22 Mart 2001



TUYAB: Yeni ölümleri durduralım!..

Öldürdüler!..

Aylardan beri evlatlarımızın ölümlerini engellemeye; insanlıktan yana herkesi ölümlere seyirci kalmamaya, tanık olmamaya çağırıyorduk. Tüm yetkilileri de ölümlerden sorumlu olmamaya ve ellerini tutsakların kanlarına bulaştırmamaya davet ediyorduk. Sesimize kulak tıkayan, attığımız her adımı gözaltı ve dayakla yanıtlayan başta Adalet Bakanı ve tüm devlet yetkilileri beklentilerine kavuştular.

Şimdi ölümler Cengiz Soydaş’la başladı. Sırada yüzlercesi var! Devlet hala çözüm için daha fazla ölüm bekliyor ve insanlığı ölümlerin naklen izleyicisi olmaya zorluyor.

Cengiz Soydaş öldü. Evladımız Cengiz, F tipi tecrit ve izolasyona karşı onurlu yaşam uğruna öldü. O, F tipi zulme karşı bedenini barikat yaptı. 19 Aralık sonrası, Ölüm Orucu’nun ilk şehidi olarak tarihe armağan oldu. Unutmayacağız.

Adalet Bakanı, F tipi cezaevlerinde bir kişi ölürse “istifa ederim” diyordu hala koltuğunda oturmaya devam edecek mi?

Niye ölmüyorlar diyenler, şimdi rahat mısınız?

Ölüm bekleyenler! İnsanların hala ölmesini bekleyecek misiniz?

Ey insanlık, bu ölümlere seyirci kalmayın. Devletin tek merkezden yaymaya çalıştığı yalanlara, yönlendirmelere ne zamana kadar inanacaksınız?

Biz tutuklu ve hükümlü yakınları olarak, her insanın doğuştan sahip olduğu yaşama hakkını savunuyor ve kendine insanım diyen kişiyi, kurumları ve kuruluşları insanın yaşama hakkını savunmaya çağırıyoruz.

Ölümleri durduralım!

Tutuklu ve Hükümlü Yakınları Birliği



Zafere dair
...

Günler ağır.
Günler ölüm haberleriyle geliyor.
En güzel dünyaları
yaktık ellerimizle
ve gözümüzde kaybettik ağlamayı :
bizi bir parça hazin ve dimdik bırakıp
gözyaşlarımız gittiler
ve bundan dolayı
biz unuttuk bağışlamayı...

Varılacak yere
kan içinde varılacaktır.
Ve zafer
artık hiçbir şeyi affetmeyecek kadar
tırnakla sökülüp
koparılacaktır...

N.Hikmet




Bedeller daha da ağırlaşmadan...

Ölüm Orucu Direnişi’nin ilk şehidi 153. günde geldi. Bartın zindanından Sincan hücrelerine götürülen DHKP-C tutsağı Cengiz Soydaş, hücre duvarlarını parçalayıp özgürlükle kucaklaşan ilk direnişçi oldu.

Sistemin suskunluk fesadını ölümlerimiz parçalayacak demiştik. Zindanlarda gerçekleştirdiği katliam ve dışarıda estirdiği terörle sağladığı suskunluğun kırılmasının zamanı işte geldi. Üstelik sistem, devrimcilere karşı fesadının ceremesini kriz nedeniyle de çekmeye başlamışken...

Kriz, görüldüğü gibi, sadece ekonomik-siyasal istikrarı bozmuyor. Sınıf ve kitle hareketinin “istikrar”ını (durgunluğunu) da bozuyor. Bu ikincisi, düzenin suskunluk fesadının bozulması anlamına da geliyor. Hücrelerde ölümleri hemen önceleyen bir süreçte, sınıf ve kitle hareketindeki bu canlanma, sistemin kan ve ateşle sağladığı suskunluk fesadının daha hızlı ve daha sert kırılmasının zeminini güçlendiriyor. Şimdi, Ölüm Orucu direnişi ve taleplerini mücadele içindeki veya hazırlığındaki kitlelere taşımanın, maletmenin imkanları düne göre daha genişlemiş bulunuyor. Mücadelenin yükselme düzeyine göre, giderek daha da genişleyeceği de öngörülmeli, bunu karşılayabilecek bir hazırlık ve etkinlik içinde olunmalıdır.

Zindan katliamının hemen öncesinde, sınıf hareketinin son derece durgun olduğu o koşullarda bile, Ölüm Orucu taleplerinin ilerici kamuoyu tarafından sahiplenilme düzeyi hatırlanırsa, sınıf mücadelesinin yükseldiği koşulların yaratacağı imkanlar daha net görülebilir. Özellikle, yaşanan ekonomik krizin yolaçtığı siyasi istikrarsızlık koşullarında, sistem, sınıf ve emekçi kitlelerin taleplerine/mücadelesine karşı giderek daha tahammülsüz davranmaya başlayacak, daha sert önlemlere başvurmak zorunda kalacaktır. Daha bugünden, 1 Aralık eylemi yüzünden kamu çalışanlarının burjuva yargının karşısına çıkarıldığı gözönüne alınırsa, sınıf kitlelerinin DGM’lerle yeniden tanışmasının uzak bir ihtimal olmadığı açıktır. Aynı ihtimal, kuşkusuz terörle mücadele yasası için de, F tipi zindanların hücreleri için de geçrlidir. Dün Tuzla deri işçilerinin simgesel olarak kapatıldıkları, bugün devrimcilerin ıslah ve imha amacıyla atıldıkları hücreler, yarın, sınıf mücadelesinin öncülerinin “tretman”ı için kullanılmak istenecektir. Ve tüm bunların bilince çıkarılmasında, sınıf mücadelesi, çok özel bir yere ve işleve sahiptir. Kitleler, en iyi kendi deneyimlerinden öğrenir.

Krizin faturasını üstlenmeme istemiyle hareketlenmeye başlayan sınıf kitlelerinin ilk ve kendiliğinden talepleri bile, zorunlu olarak, siyasal temalarla yüklüdür. İMF ve DB programları ile bunları davet ve kabul eden işbirlikçi uşak takımını hedef alan şiarlar/söylemler bu ilk eylemlere damgasını vurmuştur. Gelişmekte olan bu harekete, etkin ve sürekli bir devrimci müdahale ile, hedeflerin netleşmesi, iktisadi ve siyasal taleplerin somutlanması mümkün ve zorunludur. Hedefleri bulanık, talepleri belirsiz bir hareketin gelişmesi mümkün olmadığı gibi, tersinden, saptırılması/bastırılması kolay olacaktır. Hele de bugünkü sözde önderliği (düzen odaklarının denetimindeki EP) gözönüne alınırsa.

Zindan mücadelesi bu kez çok fazla bedele malolmuş durumdadır. Bu bedellerin daha da artmaması, direnişi bir an önce başarıya vardıracak, talepleri bir an önce kazanacak bir çabayla mümkün olacaktır. Talepleri bir an önce kazanmak ise, onları bir an önce kitlelere maletmekle, mücadeleyi dışarıdan sahiplenmek ve büyütmekle mümkündür.

Devrimin imkanları, sadece gelişmekte olan sınıf ve kitle hareketiyle de sınırlı değildir. Düzenin ağır bir krizle boğuşuyor olması da imkanları artırmış durumdadır. Sistemin bu bunalımından gerektiği şekilde yararlanılabilir, sınıf ve kitlelerin hareketine gereken müdahale zamanında ve yeterince yapılabilinirse eğer, bedeller daha da ağırlaşmadan zafere ulaşmak mümkündür.

Hem sınıfımıza karşı, hem de gün veya saat sayan direnişçi yoldaşlarımıza karşı görevimiz, bu mümkün olanı başarmaktır.



Ölüm oruçları 153. gününde...

Yine ölüm!.. Yine gözyaşı!..

22 Kasım 2000 tarihinden bu yana ölüm orucunda olan Cengiz Soydaş, tutuklu bulunduğu Sincan F Tipi Kapalı Cezaevi’nde durumunun ağırlaşması üzerine kaldırıldığı Ankara Numune Hastanesi’nde yaşamını yitirmiştir.

F tipi cezaevlerine karşı sürdürülen Ölüm Oruçları’nın çözüme ulaşması ve yeni ölümlerin olmaması için insan hakları savunucuları, aydınlar, sanatçılar, tutuklu-hükümlü yakınları ve duyarlı insanlar büyük bir çaba göstermişlerdir.

Toplumudaki duyarlı insanların tüm uyarı ve çabalarına rağmen devlet; tutuklu-hükümlüleri insan saymayan-yok sayan anlayışını sürdürmüş, uyguladığı şiddet politikaları ile büyük bir sessizlik ortamı yaratarak, tüm duyarlı kamuoyunu susturmaya çalışmıştır.

Devlet; büyük bir inatla sorunu görmezlikten gelmiş ve çözüm için ciddi hiçbir adım atmamış ve anaların çığlıklarına kulak tıkamıştır.

F Tipi tabutluklardan tabutlar çıkmaya başladı.

Soruyoruz;

Adalet Bakanlığı ve diğer yetkililer bu insanlık dramına daha ne kadar seyirci kalacaklar?

Adalet Bakanlığı ve diğer yetkililer sorunun çözümü için daha kaç tutuklu-hükümlünün ölmesini ve kaç tutuklu-hükümlünün sakat kalmasını bekliyorlar?

Barış, kardeşlik Bayramı olan Newroz gününde bir anneyi, bir babayı daha acılara boğdunuz, vicdanınız rahat mı?

Bizler insan hakları savunucuları olarak bir daha sesleniyoruz; Demokratik toplumlarda devlet vatandaşlarıyla inatlaşmaz. Yeni ölümler olmadan çözüm için adım atılmalı, tutuklu ve hükümlülerle derhal görüşmeler başlatılmalıdır. Sorunun çözümü için çaba göstermek, bırakın devlet adamlığını, insan olmanın gereğidir.

İHD İstanbul Şubesi



Cengiz Soydaş Ölüm Orucunun 153. gününde şehit düştü....

“Bunca işkence, bunca zulüm,
bunca ölüm yetmedi mi?”

Ölüm orucu sürüyor. Direniş sürüyor. Ölüm Orucu birinci ekibinden, DHKP-C davasından tutuklu bulunan Cengiz Soydaş bugün Sincan F tipi hapishanesinden kaldırıldığı hastanede şehit düştü.

Cengiz Soydaş’ın katili, başta tutukluların insanca yaşam taleplerine kanla, katliamla, baskı ve yasakla cevap veren Adalet Bakanlığı olmak üzere, hapishaneler konusunda yetki ve sorumluluğu olan tüm devlet görevlileridir.

Daha çok insanlarımız, daha çok evlatlarımız ölecek, öldürülecek. Sadece insanca bir yaşam istedikleri için, sadece işkenceye karşı, tecrite karşı oldukları için, sadece demokrasi istedikleri için daha çok ölecekler, daha çok öldürülecekler. Ama demokrasi mücadelesi nasıl verilir, insanlık onuru nasıl korunur, zulme karşı nasıl direnilir öğretecekler. Hem de kafalardan hiç çıkmamacasına öğretecekler. Tüm dünyaya gösterecekler.

Şimdiye kadar görmeyenler, duymayanlar, görmezlikten, duymazlıktan gelenler, kendilerine “demokratım, insan hakları savuncusuyum” deyip de, kılını kıpırdatmayanlar ya da ölüm orucu üzerinden, ölümler üzerinden rant peşinde koşanlar çekilen bunca işkence, bunca zulüm, bunca ölüm yetmedi mi?

Kendinize gelin artık. Şu olup bitenleri görün.

Gün, haklı talepleri uğruna ölüm orucuna yatan tutukluların etrafında kenetlenme günüdür.

Gün, onları, onların taleplerini sahiplenme günüdür.

Bilgi Notudur: Cengiz Soydaş 19 Aralık operasyonundan önce Bartın Hapishanesi’inde Birinci ölüm orucu ekibinde yer aldı. 1995 yılında DHKP-C örgütü mensubu olduğu iddiasıyla tutuklandı. Cengiz Soydaş 28 yaşındadır, aldığı 9 yıllık cezanın 6 yılını yatmış, operasyondan sonra Bartın’dan Sincan F Tipi cezaevine nakledilmiştir.

TAYAD’lı Aileler
21 Mart 2001