ARSIVANA SAYFA
 
24 Mart '01
SYKB SAYI: 01
İçindekiler
Kızıl Bayrak'tan
Yükselme eğilimindeki kitle hareketinin imkanları ve sorunları
Ölümüne direnişin ilk şehidi: Cengiz Soydaş
Bedeller daha da ağırlaşmadan...
Direnişimiz ve dönemin sınıflar mücadelesi
'Yeni ölümler istemiyoruz!'
Sermayenin azgınlaşan saldırıları ve Emek Platformu
Sermayenin azgınlaşan saldırıları ve Emek Platformu’nun “eylem takvimi”
Kocaeli mitingi: 5 bin kişilik işçi-emekçi eylemi
İTÜ’de herşeye rağmen yemek boykotu 4. haftasını doldurdu
Newroz’un gösterdikleri
Newroz ulusal uyanışın ve direnişin simgesidir!
Yaşasın işçilerin birliği, halkların kardeşliği
Düzenin krizi ve devrimci sınıf alternatifi
Kadın sorunu
Son gelişmeler ve İmralı çizgisi
Emperyalistler Balkanlar’da yeni bir savaşın önünü açıyor
PKK-DÇS’nin açıklaması: Cejna Newroz piroz be!
Daewoo’da sınıflar savaşı
Uluslararası hareket
Devrimciler ölmez, devrim davası yenilmez!
“Bu süreçten biz de, partimiz de alnı açık başı dik çıkacağız!..”
“Ulusal program aldatmaca”
Mücadele Postası


Bu sayının
PDF formatını download
etmek için tıklayın



 
 

“Programımızın teorik bölümü bugün
daha da güncelleşti”

Sevgili yoldaş merhaba,

Sana krizle ilgili uzun bir mektup yazmayı planlıyordum. Baktım çok uzun olacak ve yazacak zamanım yok, ertelemek zorunda kaldım.

Bu hafta öyle planlarım vardı ki, öykü bile yazmayı düşünüyordum. Kimbilir, belki ilham geldiği bir anda yazarım, belli olmaz. Galiba hücrede olmamın etkisi bu. Yani insanın kendi yaşamından kesitlerle öykü vb. edebi bir şey yazmayı düşünmesi...

TİS’ler başladı, grevler işaret veriyor, baharın sıcak havası kamu emekçilerinin 17’sindeki basın açıklamalarıyla yayılıyor. Semt hareketliliği var, İşte Aydın’da halkın polis katliamına öfkesi, Isparta’da 10 bin kişi yürüyor, Trakya’da köylüler eylem hazırlığında... Ve yine sendikal ihanet, ulus-devletçilik, endüstriyalizm... Biliyor musun, Nazım Hikmet faşizmi, nasyonalizm ve endüstriyelizmin birliği olarak tanımlıyor. Hatırlarsan daha önce sana yazmıştım. Sermaye sınıfı Türkiye’de korporasyon benzeri bir sistemi oturtmak, güçlendirmek istiyor, Franco İspanyası’nda, Mussolini İtalyası’nda, Hitler Almanyası’nda olduğu gibi. ESK bende hep bu çağrışımı yapmıştır.

Şimdi İMF sömürge valisi atıyor ve eski programı hızlandıracağını, Türkiye tarihinin en derin krizinin işçi ve emekçi sınıflara, tüm halka yükleneceğini açıklıyor. Ve sendikaların “demokrat” iktisatçılarının, yani onu “eleştirenlerin” söylemi ise, ulusçuluk ve endüstriyelizm! Sanki bugün İMF-TÜSİAD-MGK bunu dıştalıyor. Özellikle programımızın teorik kısmının bugün daha da güncelleştiğini düşünüyorum. Burjuva yazarlar dahi bu kapitalizmin krizidir, her zaman da olacaktır demeye getiriyorlar. Bugün bu yolda ilerleyecekseniz İMF’den ve ABD’den başka çıkış yoktur diyorlar. Ne kadar net değil mi? “Ya kapitalist barbarlık içinde çöküş ya sosyalizm!” (Rosa Luxemburg bu güzel sloganı üretirken, bir de şu sermayenin birikimini doğru açıklasaydı ne iyi olurdu. Bugün kapitalistler nun sermaye birikimi teorisine dayanarak kapitalizmin ebediliğini propaganda ediyorlar!)

Dün 150. direniş gününün kutlamasını yaptık tüm cezaevinde. 16’sında Beyazıt ve Halepçe anması yapmıştık, bu ondan daha coşkulu oldu. Kimbilir 150. günde olan yoldaşlar ne yapmışlardır? Yüzlerinde ince bir tebessüm olduğuna bahse girerim. Olacak tabii o kadar, dünya rekoru kırmanın, tarih yazmanın haklı onurunutaşımak o kadar kolay olmasa gerek. Demek ki cüret edince oluyor. Dünya bunu görsün ve anlasın.

Sevgili yoldaş, seni ve hepinizi hasretle kucaklayıp öpüyorum.
Yoldaşça selamlar.

Bekir Balyemez
19 Mart 2001



Kayseri’de geç kutlanan 8 Mart...


Kayseri’de 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü KESK Kayseri Şubeler Platformunun 17 Mart günü düzenlediği etkinlikle kutlandı. Etkinlik belediye düğün salonunda gerçekleşti. 8 Mart gibi bir mücadele gününün alanlarda değilde salonda kutlanması bir yana, on gün sonra kutlanması ilginçti.

Etkinliğe konuşmacı olarak şair-yazar Sennur Sezer ile SES Genel Sekreteri Şükran Öz katıldılar. Salonda gezdirilen mikrofonla katılımcıların sorularını cevapladılar. Katılımcıların çoğunluğun memur ve ev kadınları oluşturuyordu. İşçi kadınları yok denecek kadar azdı.

Etkinliğe yaklaşık 200 kişi katıldı. Amatör tiyatro grubu Şevla bir oyun sergiledi. Etkinlik, Grup Yön’ün müzik dinletisi ve halaylarla sona erdi.

SY Kızıl Bayrak/Kayseri



Sultan Sarı’nın anısına...


Buca Cezaevi’nde bulunan devrimci savaş esirlerinden yakın arkadaşım Meral Kaşoturacak’ın Sultan Sarı hevali anlatan şiirini derginiz okurlarıyla paylaşmayı sorumluluk olarak görüyorum. Sultan Sarı heval Çanakkale zindanında İlker Babacan, Fidan Kalşen ve Fahri Sarı arkadaşlarla güneşe koşmanın onurunu yaşamıştı. Sultan Sarı arkadaş izcilerine nasıl yaşamalı sorusunun cevabını veren bir kavga kadınıydı.

Yirmi sekiz güneş soylu kavga arkadaşımızın anısına tüm zindan direnişçilerine Meral arkadaşımızın Sultan Sarı’yı anlatan şiirini sunmayı görev biliyorum, saygılarımla.

E. Özgür
8 Mart 2001/İstanbul

Bir çığlıktı
gelişi dünyaya
terkedişi de öyle
Hoşçakal bile demeden
Nergiz kokuluydu gülüşü
Ve acıların karartısı eklenmişti
gözlerinin karasına
Cılız bedenini yırtarcasına
“Benim kollarım uzun” derdi
Kollarıyla gökyüzünü sararak
öyle de yaşadı
sevgiyi ve özgürlüğü
kucaklamak için
yanıp tutuşarak
Yalnışlarını küçümseyip
bastığında kahkahayı
Çağlayan sesiydi
kulağınızda uzayıp giden
bir de içimi ısıtan
buluşmalara
Çiçek açardı dudakları
Kahkahalarıyla örtmüştü hüznünü
çoğu zaman
Bedeni bir kuğu ezgisinde
her salındığında
Bilirdiniz
uçsa da bütün gönül kapıları
Kapılar vardı içinde
daha açılmadık
dile gelmez çığlıklar
saklıydı onda
O bir kadındı
içinde yaraları kanatılmış
Taşır gibi feleğin kamburunu
utanmasız çıplakları.
Ve mahkum edilen ikiyüzlülüğü
sırtlayan kadınlarda adı
benliğinin yarısı

Fidan çağında yaşamın
“ıraklar boyu git” diyen
şairin sözüne uydu
yer açtı içinde
milyonlaşan acılara
işte o zaman
bir nebze,
kabuk bağladı
kendi uğraşı...
Bir de öfke parıldardı
kömür karası gözlerinde
Nasıl kavgalıysa
ikiyüzlülüğüyle kadının
öyle dövüşkendi
Aynı yolda olanların
riyakarlığı karşısında
En çok da
kendi vicdanıylaydı kavgası
Kararırsa vicdan
hiçleşirdi insan
Korkardı
dokuz köyden kovulursun diyenlerden
Durduruldu bir gün
nehir akışı kavgasında
zulüm kitapsızdı
pusu atmıştı ölüm
ihanetle bir olup
Ya pusacaktı önlerinde
ya da koyverecekti dudaklarından
özgürlük çığlığını
Bir an için
tutkuyla sarıldığı hayallerini
Birde gözlerinin koruna düşmüş
acılarını düşündü
Bir tutam yaşanmışlık dedi yaşamına
sonra
dayanılmaz acılarına
dağ yürüyüşü sevdasına
dayadı sırtını,
savurdu çığlığını
son kez gökyüzüne
düştü
başı
yanına
gözleri açıktı...
Güneş aşığı gözleriyle
böyle düştü
bir kavga kadını
toprağa.

Meral Kaşoturacak
(22 Aralık-7 Şubat ‘01)