Sevgili yoldaş merhaba,
Sana krizle ilgili uzun bir mektup yazmayı planlıyordum. Baktım çok uzun olacak ve yazacak zamanım yok, ertelemek zorunda kaldım.
Bu hafta öyle planlarım vardı ki, öykü bile yazmayı düşünüyordum. Kimbilir, belki ilham geldiği bir anda yazarım, belli olmaz. Galiba hücrede olmamın etkisi bu. Yani insanın kendi yaşamından kesitlerle öykü vb. edebi bir şey yazmayı düşünmesi...
TİSler başladı, grevler işaret veriyor, baharın sıcak havası kamu emekçilerinin 17sindeki basın açıklamalarıyla yayılıyor. Semt hareketliliği var, İşte Aydında halkın polis katliamına öfkesi, Ispartada 10 bin kişi yürüyor, Trakyada köylüler eylem hazırlığında... Ve yine sendikal ihanet, ulus-devletçilik, endüstriyalizm... Biliyor musun, Nazım Hikmet faşizmi, nasyonalizm ve endüstriyelizmin birliği olarak tanımlıyor. Hatırlarsan daha önce sana yazmıştım. Sermaye sınıfı Türkiyede korporasyon benzeri bir sistemi oturtmak, güçlendirmek istiyor, Franco İspanyasında, Mussolini İtalyasında, Hitler Almanyasında olduğu gibi. ESK bende hep bu çağrışımı yapmıştır.
Şimdi İMF sömürge valisi atıyor ve eski programı hızlandıracağını, Türkiye tarihinin en derin krizinin işçi ve emekçi sınıflara, tüm halka yükleneceğini açıklıyor. Ve sendikaların demokrat iktisatçılarının, yani onu eleştirenlerin söylemi ise, ulusçuluk ve endüstriyelizm! Sanki bugün İMF-TÜSİAD-MGK bunu dıştalıyor. Özellikle programımızın teorik kısmının bugün daha da güncelleştiğini düşünüyorum. Burjuva yazarlar dahi bu kapitalizmin krizidir, her zaman da olacaktır demeye getiriyorlar. Bugün bu yolda ilerleyecekseniz İMFden ve ABDden başka çıkış yoktur diyorlar. Ne kadar net değil mi? Ya kapitalist barbarlık içinde çöküş ya sosyalizm! (Rosa Luxemburg bu güzel sloganı üretirken, bir de şu sermayenin birikimini doğru açıklasaydı ne iyi olurdu. Bugün kapitalistler nun sermaye birikimi teorisine dayanarak kapitalizmin ebediliğini propaganda ediyorlar!)
Dün 150. direniş gününün kutlamasını yaptık tüm cezaevinde. 16sında Beyazıt ve Halepçe anması yapmıştık, bu ondan daha coşkulu oldu. Kimbilir 150. günde olan yoldaşlar ne yapmışlardır? Yüzlerinde ince bir tebessüm olduğuna bahse girerim. Olacak tabii o kadar, dünya rekoru kırmanın, tarih yazmanın haklı onurunutaşımak o kadar kolay olmasa gerek. Demek ki cüret edince oluyor. Dünya bunu görsün ve anlasın.
Sevgili yoldaş, seni ve hepinizi hasretle kucaklayıp öpüyorum.
Yoldaşça selamlar.
Kayseride 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü KESK Kayseri Şubeler Platformunun 17 Mart günü düzenlediği etkinlikle kutlandı. Etkinlik belediye düğün salonunda gerçekleşti. 8 Mart gibi bir mücadele gününün alanlarda değilde salonda kutlanması bir yana, on gün sonra kutlanması ilginçti.
Etkinliğe konuşmacı olarak şair-yazar Sennur Sezer ile SES Genel Sekreteri Şükran Öz katıldılar. Salonda gezdirilen mikrofonla katılımcıların sorularını cevapladılar. Katılımcıların çoğunluğun memur ve ev kadınları oluşturuyordu. İşçi kadınları yok denecek kadar azdı.
Etkinliğe yaklaşık 200 kişi katıldı. Amatör tiyatro grubu Şevla bir oyun sergiledi. Etkinlik, Grup Yönün müzik dinletisi ve halaylarla sona erdi.
Sultan Sarının anısına...
Buca Cezaevinde bulunan devrimci savaş esirlerinden yakın arkadaşım Meral Kaşoturacakın Sultan Sarı hevali anlatan şiirini derginiz okurlarıyla paylaşmayı sorumluluk olarak görüyorum. Sultan Sarı heval Çanakkale zindanında İlker Babacan, Fidan Kalşen ve Fahri Sarı arkadaşlarla güneşe koşmanın onurunu yaşamıştı. Sultan Sarı arkadaş izcilerine nasıl yaşamalı sorusunun cevabını veren bir kavga kadınıydı.
Yirmi sekiz güneş soylu kavga arkadaşımızın anısına tüm zindan direnişçilerine Meral arkadaşımızın Sultan Sarıyı anlatan şiirini sunmayı görev biliyorum, saygılarımla.