ARSIVANA SAYFA
 
24 Mart '01
SYKB SAYI: 01
İçindekiler
Kızıl Bayrak'tan
Yükselme eğilimindeki kitle hareketinin imkanları ve sorunları
Ölümüne direnişin ilk şehidi: Cengiz Soydaş
Bedeller daha da ağırlaşmadan...
Direnişimiz ve dönemin sınıflar mücadelesi
'Yeni ölümler istemiyoruz!'
Sermayenin azgınlaşan saldırıları ve Emek Platformu
Sermayenin azgınlaşan saldırıları ve Emek Platformu’nun “eylem takvimi”
Kocaeli mitingi: 5 bin kişilik işçi-emekçi eylemi
İTÜ’de herşeye rağmen yemek boykotu 4. haftasını doldurdu
Newroz’un gösterdikleri
Newroz ulusal uyanışın ve direnişin simgesidir!
Yaşasın işçilerin birliği, halkların kardeşliği
Düzenin krizi ve devrimci sınıf alternatifi
Kadın sorunu
Son gelişmeler ve İmralı çizgisi
Emperyalistler Balkanlar’da yeni bir savaşın önünü açıyor
PKK-DÇS’nin açıklaması: Cejna Newroz piroz be!
Daewoo’da sınıflar savaşı
Uluslararası hareket
Devrimciler ölmez, devrim davası yenilmez!
“Bu süreçten biz de, partimiz de alnı açık başı dik çıkacağız!..”
“Ulusal program aldatmaca”
Mücadele Postası


Bu sayının
PDF formatını download
etmek için tıklayın



 
 

Daewoo’da sınıflar savaşı...

İşçiler kriz, iflas, polis copu ve yabancı rekabete karşı
işlerini savunuyorlar


Ateşe verilmiş polis otoları, barikatlar, demir çubuklar, dalgalar halinde gelen eylemciler. Güney Kore’de grevci işçiler iki haftadır hergün polisle çatışıyorlar. Mücadeleci geleneğe sahip otomobil işçileri, G. Kore ekonomisindeki değişikliklere ve işyerleri Daewoo Motor’un yabancı tekellere satılmasına karşı direniyorlar. Hafta sonu Metal İşçileri Sendikası ve KCTU (Kore Demokratik İşçiler Konfederasyonu) merkezi ülke genelinde dayanışma eylemleri için çağrı yaptı.

Daewoo işçileri uzun bir süredir planlanan işten atılmalara karşı direniyorlardı, ama öfke patlamasının nedeni geçtiğimiz Pazartesi günü polisin saldırısı oldu. 4000 polis, liman kenti İnchon’da Pupyonger Daewoo Motor işletmesine saldırdı. Ağır araçlarla duvarları delip işletmeye giren polis çok sayıda işçiyi vahşice dayaktan geçirdi. Saldırı esnasında fabrika içinde bir üretim bandı da yandı. 76 sendikalı işçi gözaltına alındı, 7 kişi tutuklanmak üzere mahkemeye sevkedildi. Aralarında Daewoo Motor işyeri sendika temsilcinin de bulunduğu 27 kişi tutuklama kararı ile aranıyor.

Demir çubuklardan silahlar

Polisin saldırısının hedefi, 1700 işçinin işten atılmasını protesto eden 600 işçinin aileleriyle birlikte sürdürdükleri oturma eylemini dağıtmaktı. Daewoo işçileri bu saldırılara sonraki günlerde yaptıkları yürüyüşlerle yanıt verdiler. Salı günü 2000 kişi demir çubuklar ve molotof kokteyllerle işyerlerinin yolunu açmayı denediler.

Grev halktan destek görüyor. Olayı seyredenler vahşice saldırılarından dolayı polisi yuhaladılar. Medya her zamankinden farklı olarak bu kez grevcilerle ilgili yargılardan geri durdu ve haberleri yorumsuz verdi. Üç yıldır süren krizde işlerini kaybetmeleri ve çalışma temposu nedeniyle umutsuzluğa düşen Daewoo işçilerinin işlerini savunmaya çalışması anlayışla karşılanıyor.

Ama Güney Kore’nin gerçek anlamda ilk sivil başbakanı, demokratik güçlerin büyük umut bağladığı Kim Dea Jungs ile hükümet de kolay pes etmeyeceğini gösterdi. Grevler illegal ilan edilirken, sayıları düzineleri bulan işyeri sendika yöneticileri için arama kararları çıkarıldı. Başbakan ve ekibi, ülke ekonomisini yabancı sermayeye açma ve dünya pazarının neo-liberal gereklerine uydurmaya kararlı.

Radikal kopuş

Sonuca ulaşmak için, toplumda sözkonusu gerilim ve çatlaklara neden olan ve hükümetin başa geldiğinden beri hedef aldığı Güney Kore gelişim modelinden kesin bir kopuş gerekliydi. Güney Kore ekonomisi eşi görülmemiş başarı öyküsünü, devlet planlaması ve devlet himayesiyle kurulmuş olan ve aileler tarafından işletilen tekellerin (Chaebols) kendilerine özgü içiçe geçmişliğine borçlu. (...)

En son ‘90’lı yılların başında, solcu sendikaların da dediği gibi, bu sistemin daha da gelişmesini elverişsiz kılan çelişkiler ortaya çıktı. Tek tek yaşlı patriarşlar tarafından yönetilen Konglomeratı’lar artık son derece hareketsizdi ve bilinmeyen yapısı uzun yıllar zararını gizleyebilmelerini olanaklı kılmıştı. Ek olarak, sanayi ile banka sektöründeki personel birleşimi, kredilerde sıkı bir denetim sağlanmasını engelliyordu. (...)

Sendikacıların kabul etmek istemedikleri şey, Kim Dae Jungs hükümetinin yapısal değişikliği yürütürken izlediği tarzdı. Asıl patlama noktası işten atılmalar değildi. Sıçrama yapmış sanayide kitlesel işten atma uzun süredir yaşanmıyordu. Uygulamalar ve patriarşal yapı bunu ayrıca zorlaştırmıştı. Kriz çerçevesinde bu uygulamaları ortadan kaldırmak, eski yapıyı kolayca değiştirmek ve kârlı bir biçimde örgütleyebilmek, sanayi kuruluşlarının ve Uluslararası Para Fonu’nun uzun süredir asıl amacıydı.

Son mücadeleler bu bağlamda anlaşılmalı. Diğerlerinin yanısıra, hükümetin yürüttüğü, ülkeninin ikinci büyük otomobil üreticisi olarak pazarın %25’ini elinde bulunduran Daewoo Motor’un satışı yabancı rakipleri sıraya dizdi. 1999’da Daewoo ana işletmesi ekonomik krize girdi. Büyük oranda borçlanmıştı. Bunda büyük ölçüde kredi yolsuzluklarının payı vardı. G. Kore ekonomisinin iki numaralısı ‘99 yazında iflas ettiğini açıkladı. Kârlı görünen araba üretimi parçalanarak, alacaklı bankalara olan borçlarını ödemesi için satılmalıydı. Geçtiğimiz yılın yaz ayı başında dava açıldı. Haziran’da talip olanlar tekliflerini yaptılar. Satışa sunulan 1.1 milyon araba üretim kapasiteli işletme ve ilişki ağıydı. Teklif verenler 11 yabancı işletmeydi, özellikle de Avrupalı.

G. Koreli bir alıcı olmamalıydı. Şu an araba üretiminde ülke içi pazarın %70’ini elinde bulunduran Hyundai Motor, Daewoo ile %90’a ulaşabilirdi, ama devlet tekel komisyonunda daha başından reddedildi. Bunun üzerine Daimler Chrysler ve Mitsubishi ile bir teklif konsorsiyumu oluşturdu. Bu amaçla Alman Multi’si ile hisse senedi değişimine gitti. Hyundai ile herşey mükemmel yürüyordu, ama birkaç gün sonra J. Schrempp (Daimler şefi) Korelilere sırt çevirdi. Almanları ilk etapta Hyundai ile olan yakın ilişki ilgilendiriyordu. Sırtını sağlamlaştırdıktan sonra ise, Daewoo’nun alınması çok uzak gözükmüyordu.

Altın dana için dans

Alan böylece diğer rakipler için boşaldı, Fiat ve Ford ile birlikte görünen, özellikle de dünyada başta giden Amerikan General Motors tekeli için Ford 7 milyar dolar ile en fazla teklif eden tekel olarak konuşma hakkını elde etti. 26 Haziran’da teklif mektubu verildi ve alacaklar konsorsiyumu tarafından pazarlıkların tüm hızıyla sonuçlanacağı umuluyordu. Ama bundan da birşey çıkmadı.

Ford acele etmiyor, işi zamana bırakıyordu. Kasım’da, tam da işçiler haftalardır ücret almayı beklerken, aniden geri çekildi. Birkaç gün sonra da Daewoo Motor’un iflası açıklandı ve adli mahkemeye verildi. Alacaklılar daha fazla kredi ödemeye karşı çıkmışlardı. Bu süreçten sonra da G. Motor ve Fiat ile pazarlıklar sürüyordu, ama besbelli ki kitlesel işten çıkarmalar koşul olarak öne sürülmüştü. Böylece, planlanan satışa karşı geçen seneyi sürekli protesto grevleri ve yürüyüşlerle geçiren sendikacıların korktukları şey gerçekleşti. Nisan’da 80 bin çalışanı ile G. Kore otomobil endüstrisinin tümü dayanışma eylemleri ve uyarı grevlerine gittiler.

Yabancıya satış halkçı bulunmuyor. Sadece işçiler tarafından değil, küçük ve orta ölçekli işletmelerde yedek mal üreten 200 yerel fabrikanın zarar göreceğinden korkuyorlar. (...)

Bu yüzden bugüne kadarki süreçte çoğunlukla yerli taliplerin sözü geçiyordu. ‘98’de Hyundai bazı sorunlar yaşayan yerli rakibi Kia’yı aldı. Daewoo da aynı süreçte aynı şekilde Sang Yong ihalesini aldı. (...)

Alıcıların yurtseverliği

Yabancı rakipler için yerli bir işletmenin satın alınması, G. Kore pazarına ayak atabilmenin neredeyse tek olanağı. 1999’da üretilen 1.2 milyon arabadan sadece 2400’ü ihraç edilebildi. Tekellerin G. Kore’de araba satabilme barajını belirleyen, gümrük duvarları ve diğer devlet engelleri değil, aksine tüketiciler. Hükümetin pazarı açmak için elindeki olanakların tümünü kullanmasına rağmen Avrupa ve Amerikalı markalar özel bir imaj sorunu yaşıyorlar. Yabancı araba kullanmak, sadece yurtsever olmamakla ölçülmüyor, kemerlerin daha da sıkılmak zorunda kalındığı böylesi süreçlerde adeta aşağılanıyor, G. Kore’deki Amerikan Ticaret Odası araştırması da böyle gerekçelendiriyor.

Şu an dünyanın ilk 10’una giren ve yeni bir krizin patlak vermemesi durumunda, önümüzdeki kısa dönemde araba üretiminin 2 milyona çıkarılabileceği bir pazarda böylesi bir durum onlar için tabii ki sıkıntı verici. Sektördeki büyükler için G. Kore’de varolmalarının diğer önemli nedeni ise, bölgedeki ihracat potansiyeli. Çin’de bu sıralar Dünya Bankası kredileriyle binlerce kilometre uzunluğunda otoban inşa edildi. Tahminlere göre Doğu Asya kısa süreçte otomobilde dünyada en çok sürümün yapıldığı bir pazar olacak.

Buna rağmen rakiplerin bu çekingen tutumları şaşırtıcı. Daimler Chrysler çok az ilgi gösteriyor ama Hyundai ile hisse senetleri değişiminde Kore’nin bir numarasının %10’unu cebinde bulunduruyor. Ford, Hyundai’nin yan kuruluşu Kia ile birliği üzerinden ülkedeki varlığını sürdürüyor. Sadece ülkeye ayağını basamayan General Motors var.

Bu pazarlıklarda niçin bu kadar çekingen davranılıyor? Tahminler herşeyden önce sendikaların ehlileştirilmesi gerektiği yönünde. Ve uluslarası durgunluk nedeniyle -özellikle de Amerika’da- üretim kapasitesinin düşürülmek zorunda kalınması...

Dahası, Daewoo’nun sendika olarak, cuntaya karşı verilen mücadelenin içinde doğan çatı örgütü KCTU’ya üye olması. Kısa bir süre önce işverenlerle ehlileştirilmiş sendikacılar toplanarak tekrar anlaştılar ve rakip sendikacıların işyerinde bulunması yasağı yeniden uzatıldı. Bu KCTU’ya karşı atılmış bir adımdı.

Junge Welt, 3/4 Mart 2001



Güney Kore’de ücret makası: Kadın ve erkek

KCTU’da farklı zorluklarla mücadele ediliyor. Kriz ve yapısal değişik koşullarında düşük ücretle çalıştırılan işçiler ile süreli sözleşmelerle işe alınan işçilerin sayısında ciddi bir artış yaşanıyor. Bu sayı şu an işçi sınıfının %50’sini kapsıyor. Ücret makası da buna bağlı olarak açılıyor. Bir yanda işçileri örgütlemede sorunlar yaşanıyor, diğer yanda esas işçilerle süreli çalışan işçiler arasında çelişkiler daha da büyüyor.

Ağırlıklı olarak erkek ve kadın işçiler arasında çelişkiler yaşanıyor. Yani, daha iyi ücret ödenen ve daha iyi örgütlenen sendikalı erkek işçiler ile düşük ücret ödenen süreli çalışan kadın işçiler arasında... Süreli çalışanların %80’i kadınlar. Sendikalı işçiyi işyerine sımsıkı bağlayan iş yasası nedeniyle, diğer yandan partiarşal yapı ve öncülerin birçoğunda bu konudaki bilinç zayıflığı nedeniyle, kadınlar erkeklerin ağırlıklı olarak örgütlendiği sendikalarda tam olarak yerlerini bulamıyorlar. Krizin patlak vermesinden bu yana çalışanlar işten atılıyor ve onların yerine süreli çalışanlar işe alınıyor, çoğunlukla da eski ücretin %60’ı ödenerek... Bunun istinasız tüm işçileri tehdit ettiği henüz az sayıda işçi tarafından bilince çıkarılrmış urumda.

Geçtiğimiz yılın sonunda Telekom sendikası yöneticileri işten atılmalara karşı mücadele eden ve süreli çalışan kadın ve erkek işçileri grev esnasında arkadan hançerledi. Diğer yandan ondan kısa bir süre önce zar-zor yine seçilen KCTU yönetimi önemli müdahalelerde süreli çalışan işçilerin yanında yer aldı. Geçtiğimiz yaz uzun ve sert mücadeleler sonucu önemli bir otel zinciri olan Lotfo’ye karşı büyük başarı elde edildi ve işçiler süresiz işe alınmak zorunda kalındı.

Lotfo’da çoğunluğu kadın olan işçilerin mücadelesi birçok bakımdan dikkat çekiciydi. İlk önce başeğmezlikleri ile, polisin yoğun saldırılarına rağmen, tekel yönetimi geri adım atana değin haftalarca süren direnmeleriyle...

Bugün birçok kadın işçi bağımsız olarak kadın sendikasında örgütlenmeyi tercih ediyor. ‘70’li yıllardaki Güney Kore sendikal hareketinin başlangıcında ilk kadın sendikaları da kuruldu, özellikle tekstil endüstrisinde. Bu cesur kadın işçiler aynı anda birkaç düşmana karşı mücadele etmek zorunda da kalıyorlardı. Cuntaya, işverenlere ve işveren tarafından kendilerine karşı kışkırtılan erkek ustabaşlarına...

Krizin patlak vermesiyle ve sonuçları çoğunlukla kadınları da vuracak olan yapısal değişikliğin başlamasıyla, çok sayıda kadın işçi yine aynı geleneğin bilincine sarılıyorlar. 1999 yılının başında kısa süre içinde üç kadın sendikası kuruldu. Bunlardan biri daha çok krizin sonuçlarına ve globalleşmeye karşı genel mücadeleyi temel alıyor; diğerleri somut olarak kötü çalışma koşullarına karşı örgütlenmeyi hedefliyorlar.

Tek tek işletmeleri aşması nedeniyle Daewoo işçilerinin son mücadeleleri, KCTU tarafından da büyük destek alması, sendikal hareketin değişik sektörlerini tekrar yakınlaştırmaya başladı.




Onbinler yine emperyalist küreselleşmeye karşı
sokaklarda...

Geçtiğimiz hafta Güney İtalya’nın Neapel kentinde 120 ülkenin delegelerinin bir araya geldiği Enformasyon Teknolojisi için Dünya Formu adı altında bir toplantı düzenlendi. Foruma katılan ülkelerin hükümetlerinin ve devlet kurumlarının internet ve enformasyon teknolojisinden daha iyi yararlanabilmeleri üzerine bilgi verildi. G-8 ülkelerine sunulmak üzere 17 önerinin yeraldığı bir sonuç bildirgesi hazırlandı. Gelecek toplantının Fas’ın Marakeş kentinde yapılması kararlaştırıldı.

Forumun 17 Mart’taki son gününde 50 bine yakın kişi küreselleşmeyi protesto etmek için Neapel’de sokaklardaydılar. Protestocular daha sonra forumun yapıldığı merkeze girmek istediler. Burada polisle tam bir sokak savaşı yaşandı. Saldırıda polis gözyaşartıcı bomba ve cop kullandı. Yürüyüşçüler ise taşlarla ve polisin attığı gözyaşartıcı bombaları geri atarak karşı koydular. Çatışmada 50 polis, 70 protestocu yaralanandı. 16 kişi gözaltına alındı.

Emperyalist küreselleşmenin işçi sınıfı ve emekçiler için açlık ve yıkım olduğu kitlelerin bilincinde giderek daha bir açıklık kazanıyor. Bu nedenle küresel saldırının temsilcileri her defasında binlerce, onbinlerce insanın protestolarıyla karşılanıyor. Militan sokak çatışmaları giderek istisna olmaktan çıkıyor.



Maryam Ayoobi’yi kurtarma kampanyamıza katıl!

3 çocuk annesi Maryam evlilik dışı ilişki suçundan İran İslam Cumhuriyeti tarafından taşlanarak ölüm cezasına çarptırıldı. Hakkındaki yargı kararı aylar önce görüşüldü ve 11 Mart 2001’de kesinleşti. Vahşi ve barbar bir şekilde öldürülme tehlikesi altında. Hayatını kurtarmak için desteğiniz ve acil eyleminiz gerekmektedir.

Taşlama işkenceyle idam etmektir. Suçlanan göğsüne kadar bir çukura gömülmekte ve “doğru” büyüklükteki taşlarla ölene kadar taşlanmaktadır. Böyle vahşi, barbar ve korkunç uygulamanın dünyada devam etmesi inanılmazdır. Bununla birlikte bu, İslami yönetimlerin bir parçasıdır. Bu İslami hükümetlerin (İran İslam Cumhuriyeti) diğer uygulamaları gibi baskıcı, insanlık karşıtı ve %100 kadın karşıtıdır. İran halkı bu rejimden ve onun tüm yönetiminden nefret etmektedir.

Kampanyamızın ve İran Komünist İsçi Partisi’nin bir dizi etkinlikleri, Tahran ve Bookan’daki yerel halkın desteği ve birçok örgütün uluslararası desteği ile iki kadının, Masoumeh Sadegian ve Zoleykha Kadkhoda’nın, taşlamadan kurtarılmasından bu yana çok uzun süre geçmedi.

Tekrar başarabiliriz. Bu Maryam Ayoobi’nin taşlanmasına karşı protesto ve kampanyamıza katılmanız için bir çağrıdır.

İran’da Kadın Haklarını Savunmak İçin
Uluslararası Kampanya
15 Mart ‘01

Protesto mektuplarınızı aşağıdaki adreslere gönderebilirsiniz:
Mohammad Khatami, The Presidency, Palestine Avenue Azerbaijan Intersection
Tehran/İran
e-mail:khatami@president.ir / fax:00-98 216 464 443
İran İslam Cumhuriyeti Ankara Büyükelçiliğinin fax numarası: 468 28 23

Gerçekleştirdiğiniz protestoların bir kopyasını da bize gönderin:
Co-ordinator, Maryam Kousha, marykousha@yahoo.com
PO Box 636, Wembley, HA9 9GQ, UK / Tel: +44-771-4399493