Balkanlar, halkların içiçe yaşadığı zengin bir etnik yapıya sahiptir. Özellikle eski Yugoslavya Federasyonu topraklarında bu içiçelik daha da barizdir. Ancak Balkanların bu yapısı özellikle son 150 yıllık tarih içinde egemenlerin çıkarları için uğursuz bir işlev görmüş ve defalarca halkların birbirine kırdırtılmasına vesile edilmiştir. Öylesine ki, 20. yüzyılın uluslararası siyaset diline Balkanlaştırma bir kavram olarak yerleşmiştir ve halkları bölüp parçalayarak birbirine kırdırtma anlamına gelmektedir.
İkinci paylaşım savaşı sırasında Balkan halkları, Hitler Almanyasının emperyalist işgal güçlerine ve onlarla işbirliği halindeki monaşist/faşist yönetimlere karşı yiğitçe omuz omuza savaşmışlar, Kızıl Ordunun da katkılarıyla sonuçta parlak bir zafer kazanmışlardır. Bu, özellikle son on yıldır emperyalistler ve onlarla işbirliği halindeki gerici-şoven burjuvazi tarafından biribirine acımasızca kırdırtılan Yugoslavya halkları için geçerlidir. Yugoslavyada ulusal kurtuluş ve halk devriminin zaferi, halklar arasında özgürlüğe ve eşitliğe dayalı gönüllü bir birliğin de koşullarını hazırlamıştır. Devrimin çok geçmeden girdiği bozulma sürecine rağmen, halklar 40 yılı aşkın bir süre kardeşçe yaşayabilmişlerdir. Bu, devrim sürecinin, emperyalizme ve gericiliğe karşı omuz omuza savaşmanın halklar arasında nasıl da sağlm bir birlik temeli yarattığının bir göstergesi sayılmalıdır.
Yugoslavyanın batı kapitalizmiyle entegrasyona girmesiyle beraber ulusal-etnik ayrılıklar yeniden körüklenmiş ve onlarca yıl süren kardeşlik bağları zaman içinde erozyona uğramıştır. 89 yıkılışı sonrasında emperyalizmin Yugoslavyayı parçalanma sürecine sokması ise, dünün kardeş halkları arasında kanlı boğazlaşmalar dönemini başlatmıştır.
Halkların birbirine boğazlatılması süreci, Yugoslavya Federasyonunun dağılması ve bölgenin emperyalist güçlerin askeri, siyasi ve ekonomik işgaline uğramasıyla sonuçlandı. Bosna-Hersek, Makedonya ve Kosova, boğazlaşmanın en yoğun yaşandığı bölgeler oldu ve bugün onbinlerce NATO askerinin kuşatması altında tutulmaktadır. ABD emperyalizminin bölgedeki çıkarlarına ters düşen Sırbistan ise, aralarında Türkiyenin de bulunduğu NATO ittifakının hunharca sadırısına maruz kalarak tahrip edildi.
Emperyalistler her müdahaleyi, Balkanlarda barışı tesis etmek ve ulusal baskıya maruz kalan halkların haklarını güvencelemek ikiyüzlülüğüyle gerekçelendirmişlerdir. Oysa ulusal baskıyı yeniden ve yeniden üreten bizzat emperyalist-kapitalist sistemin kendisidir. Bu tür askeri müdahaleler, ya emperyalist hegemonyayı tesis etmek için, ya da emperyalistler arasındaki çatışmanın bir sonucu olarak gündeme gelmektedir. Her müdahale beraberinde savaşı getirmekte ve büyük acılar çeken bölge halkları olmaktadır.
Emperyalist güçlerin Balkanları işgal etmesinden sonra, çatışma ve savaşlar hiç bitmemiştir. Kosovayı kurtarmak adına Yugoslavyanın tahrip edilmesinin üzerinden henüz iki yıl geçmeden, Makedonya birlikleri ile Arnavut milisler arasında çatışmalar başlamıştır. Dolayısıyla, ne ulusal hakların güvence altına alınması, ne herhangi bir sorunun çözülmesi sözkonusudur. Tersine, Balkanlar bir barut fıçısı haline getirilmiştir.
Sırbistanda ABD emperyalizminin uşağı bir hükümetin sivil darbeyle iktidara taşınmasından sonra, bölge tümüyle emperyalist güçlerin denetimine girmiştir. Bu denetim altında başlayan ve gittikçe yayılan çatışmaların, emperyalistler arası çıkar çatışmalarından bağımsız olmadığı, sergilenen tutumlardan rahatlıkla anlaşılmaktadır. Arnavut milislerin NATO denetimindeki bölgelerde ağır silahlarla donanarak rahatça dolaşmaları yeterince açıklayıcıdır.
Çatışmaların yayılma eğilimi gösterdiği bir süreçte, KFOR müdahale etmeyeceğini açıklıyor. Makedonya yönetimi BMden müdahale istiyor, ancak karşılık bulamıyor. ABD Bosna-Hersekten 800 askerini çekme kararı alıyor. Aynı günler Kosovayı Sırbistandan ayıran 5 kmlik bölge Sırp güçlerine açılıyor. ABD Arnavut milislerin saldırısını sözde kınarken, Washington Post gazetesi övücü haberler yayınlıyor. Savaşı yayma planını açıklayan sözde Ulusal Kurtuluş Ordusu ve destekçileri ise, ABDden yardım alacaklarından emin açıklamalar yapıyorlar.
Makedonya NATO ve ABden yardım istiyor. İsmail Cem Makedon Dışişleri Bakanını Ankaraya davet edip destek açıklaması yapıyor. Türk sermaye devleti kendince bölgede etkin olma çabasında. Ancak emperyalistlerin paylaşım sofrasında uşaklara kırıntıdan başka bir pay düşmüyor.
Makedonyadaki en önemli gelişme ise, Almanyanın bu ülkeye Leopar tanklarını sevketmiş olması ve 400 askerini çatışma bölgesine doğru kaydırmasıdır. Bu gelişmeler, emperyalist odaklar arasında bölge üzerinden etkinlik kurma yarışına işaret ediyor.
Kosovalı Arnavutlar başlangıçta Sırbistanın baskılarına karşı haklı bir mücadele başlatmışlardı. Süreç içerisinde inisiyatifi ele geçiren emperyalizmin beslemesi gerici-milliyetçi güçler (UÇK), bu haklı tepkiyi gerici büyük Arnavutluk hayallerine bağladılar ve emperyalistlerin Balkanlara müdahalesinin ve hakimiyetinin bir imkanı haline getirdiler. Emperyalizmden çözüm bekler hale sokulan Arnavutlar, Kosovanın işgaliyle sonuçlanan bir savaşa alet oldular.
Sorunun ana kaynaklarından biri bizzat emperyalizm olduğu halde, bu çatışmada taraflar yine emperyalistlerden medet umuyorlar. Kurbanlar cellatlarından kurtuluş bekliyorlar.
Tek çözüm yolu, Balkan halkalarının emperyalizme ve yerli uşaklarına karşı ortak savaşım yürütmesidir. Tarihsel deneyimler, başka çıkış yolu olmadığını göstermekle kalmamış, bunun olanaklı tek çözüm olduğunu da somut olarak göstermiştir.