ARSIVANA SAYFA
 
24 Mart '01
SYKB SAYI: 01
İçindekiler
Kızıl Bayrak'tan
Yükselme eğilimindeki kitle hareketinin imkanları ve sorunları
Ölümüne direnişin ilk şehidi: Cengiz Soydaş
Bedeller daha da ağırlaşmadan...
Direnişimiz ve dönemin sınıflar mücadelesi
'Yeni ölümler istemiyoruz!'
Sermayenin azgınlaşan saldırıları ve Emek Platformu
Sermayenin azgınlaşan saldırıları ve Emek Platformu’nun “eylem takvimi”
Kocaeli mitingi: 5 bin kişilik işçi-emekçi eylemi
İTÜ’de herşeye rağmen yemek boykotu 4. haftasını doldurdu
Newroz’un gösterdikleri
Newroz ulusal uyanışın ve direnişin simgesidir!
Yaşasın işçilerin birliği, halkların kardeşliği
Düzenin krizi ve devrimci sınıf alternatifi
Kadın sorunu
Son gelişmeler ve İmralı çizgisi
Emperyalistler Balkanlar’da yeni bir savaşın önünü açıyor
PKK-DÇS’nin açıklaması: Cejna Newroz piroz be!
Daewoo’da sınıflar savaşı
Uluslararası hareket
Devrimciler ölmez, devrim davası yenilmez!
“Bu süreçten biz de, partimiz de alnı açık başı dik çıkacağız!..”
“Ulusal program aldatmaca”
Mücadele Postası


Bu sayının
PDF formatını download
etmek için tıklayın



 
 

Sermayenin azgınlaşan saldırıları ve
Emek Platformu’nun “eylem takvimi”

Oluşumundan beri sermaye düzeninin saldırılarına karşı ciddi bir mücadele yürütmeyen Emek Platformu en son 1 Aralık iş bırakma eylemini bile sahiplenmemiş, eyleme katılım esas olarak KESK’e bağlı sendikalarca gerçekleştirilmişti. 19 Şubat krizinden sonra katlanarak süren saldırı Emek Platformu’nu yeniden toplanmak zorunda bıraktı. 13 Mart’ta toplanan platform, talepler listesi ve eylem takvimini açıkladı.

Sınırlı ekonomik talepler

Topyekûn yıkım saldırısının uygulamaya konulmasından 15 ay sonra açıklanan Emek Platformu’nun talepler listesi, sınırlı ve iğreti birkaç ekonomik talepten ibaret. Geçen 15 aylık sürede ekonomik, demokratik, sosyal vb. alanlarda gaspedilen kazanımlara rağmen, Platform bu kayıpların lafını etmemektedir. Talepler, borç erteleme; kısa vadeli yabancı sermaye girişleri ve kayıt dışı ekonominin denetim altına alınması; sermaye gelirlerinin vergi gelirlerine katkısının arttırılması; işten çıkarmaların durdurulması; kamu kuruluşlarının özerk-demokratik yapıya kavuşturulması; tarım, hayvancılık, yolsuzluk ve haksız kazançlarla ilgili düzenlemeler; emeklilerin mağduriyetinin giderilmesi; çiftçileri ve esnafları da kapsayan çalışanların hak gasplarının giderilmesi ve yargı üzerinde baskıların kaldırılması gibi taleplerden oluşuyor.

Sermayenin emperyalist merkezlerle elele azgınca saldırdığı, faşist devlet terörünün emekçilerin basın açıklamalarına bile tahammül etmediği bir dönemde, muğlak ve hiçbir demokratik siyasal talep içermeyen bu listeyi emekçiler adına açıklamak, emekçilerle alay etmektir. Kaldı ki bu taleplerin kazanılması için bile ciddi bir mücadele vermek gerekmektedir ve Emek Platformu’nun açıklamalarında söylemde de olsa böyle bir kararlılığı görmek mümkün değildir. Platform adına yapılan açıklama, “eğer talepler kabul edilirse, eylem planından vazgeçilebileceği” yönündedir.

Sermaye düzeninin çöküş yaşadığı, ABD emperyalizmi ve tekelci finans kurumlarının bu çöküşle çok yakından ilgilendiği ve kendi memurları olan Kemal Derviş’i bizzat Türkiye ekonomisinin dümenine oturttukları bir dönemde, Emek Platformu bileşenleri de açıkladıkları talepler listesinin hükümet tarafından dikkate alınabileceğine inanmamaktadırlar. Ve burjuvazinin krizden etkilenen orta kesimlerinin bile sokaklara inip eylem yaptığı bir dönemde, Emek Platformu’nun açıkladığı eylem planı, sermaye tarafından yalnızca alaycı bir gülümsemeyle karşılanacaktır.

Eylem takvimi

Emek Platformu’nun, sonuç alıcı, kitlesel ve militan bir mücadele gibi bir sorunu yoktur. Onlar yasak savma eylemlerle öfke ve tepkiyi boşaltırlar.

İşçi sınıfı ve emekçilerin sınıf çıkarlarını ne kadar “savundukları” konusunda yeni eylem takvimi yeterli fikir vermektedir. Buna göre eylemler 17 Mart’ta başlayacak ve Emek Platformu’nun görüş ve talepleri basın açıklamalarıyla kamuoyuna duyurulacak. İşyerlerine “Yolsuzluk ve yoksulluğa hayır!” pankartları asılacak. Sempozyum düzenlenecek, alternatif program kamuoyuna açıklanacak. Mart ayının son günü basın açıklamaları yapılacak ve alternatif program kamuoyuna dağıtılacak. Nisan’dan itibaren illerde stand kurulacak ve eğer buna rağmen hükümet talepleri yerine getirmezse çeşitli uyarı eylemleri yapılacak. Ardından 14 Nisan’da Türkiye’nin her tarafı miting alanına çevrilecek!

Böyle bir eylem takviminin düzenin saldırılarını püskürtmesi elbette beklenemez. Bırakalım saldırıları püskürtmeyi, hükümeti en ufak bir geri adıma zorlama şansına bile sahip değildir. Ancak bu aşamada önemli olan bu kararlar değil, bu kararların alınmasını sağlayan tabandaki emekçi basıncıdır. İşçi sınıfı ve emekçilerin talepleri Emek Platformu’nun taleplerinden daha ileridedir. Ve sonuç alıcı eylem biçimlerinde daha kararlı olduklarından kuşku duyulmamalıdır. Zira saldırıları kendi yaşamında hisseden, günden güne yoksullaşan sendika bürokratları değil, işçi ve emekçilerdir. Zamlar, işsizlik, baskı, zorbalık ve hücre saldırısının ilk muhatabı da emekçi yığınlardır. Ve bu gerçek emekçi kitlelerdeki eylem isteğinin temelini oluşturmaktadır.

Saldırıyı ancak asıl muhatapları püskürtebilir

Nasıl ki saldırıların muhatapları işçi sınıfı ve emekçilerse, saldırıyı püskürtmek de işçi ve emekçilerin işidir. İnisiyatif Emek Platformu’nda kaldığı sürece, emekçi yığınların mücadele potansiyellerinin açığa çıkartılıp önünün açılamayacağı deneyimlerle defalarca görülmüştür. İnisiyatifi sendika bürokratlarına bırakmayan, ancak onları da iş yapmaya zorlayan bir mücadele hattının örülmesi zorunludur.

İşçi sınıfı ve emekçi kitleler, emperyalist finans kurumları ve işbirlikçi kapitalistleri dize getirecek güce fazlasıyla sahiptirler. Ancak sendika bürokratlarının çizdikleri sınırlara hapsolmuş bir mücadeleyle bunu başarmak mümkün değildir. Bu tarz eylemler daha çok öfkeyi yatıştırma ve hava boşaltma işlevi görmektedir. Bu yeni eylem dalgasının da aynı akibete uğramasını engellemek tarihi bir sorumluluktur.

Bu sorumluluk başta öncü işçiler ve sınıf devrimcileri olmak üzere, sömürüye, zorbalığa, yaşamın hücreleştirilmesine, Kürt halkının ezilmesine ve emperyalizme samimiyetle karşı duran tüm ilerici ve devrimci güçlerin omuzlarındadır. Tüm yönleriyle sınıfsal olan ve adına “ulusal program” denen bu topyekûn yıkım saldırısı, yine aynı şekilde sınıfsal olan, yani işçi sınıfı ve yoksul emekçi kesimlerin çıkarlarını tavizsiz savunan, kitlesel, militan ve tabandan örgütlü bir mücadeleyle etkisizleştirilebilir.



İstanbul’da Emek Platformu eylemine 2500 emekçi katıldı...

“Direne direne kazanacağız!”

Sermaye devletinin çözümsüzlüğünün bir sonucu olarak ortaya çıkan ekonomik krize karşı emekçiler, her zaman olduğu gibi bu defa da faturanın kendilerine ödetilmesine karşı çıkmak için alanları doldurdular.

17 Mart 2001 günü, Emek Platformu tarafından düzenlenen ve ülkenin birçok yerinde aynı saatlerde gerçekleşen eylem günüydü. Emekçiler İstanbul’da da saat 11:30’da Saraçhane’de bir basın açıklaması gerçekleştirdi.

Basın açıklaması için ön bir hazırlık yapılmamasına rağmen eyleme yaklaşık 2500 işçi ve emekçi katıldı. Kitlenin oldukça coşkulu olduğu eylemde, Emek Platformu sözcülerinin tüm engelleme çabalarına rağmen sendikalar pankartlarını açtılar. Tüm Bel-Sen, Nakliyat-İş, Tez-Koop-İş, Bem-Sen, Orman-İş pankart açarlarken, Kristal-İş Topkapı şubesi; “Özelleştirmeye hayır”, Türk Haber-İş; “İMF defol, bu memleket bu halk satılık değil”, Tek Gıda-İş; “Satılan Tekel değil Türkiye’nin geleceğidir”, Teksif Bakırköy Şubesi; “İMF defolsun Türkiye kurtulsun” sloganlarının yazılı olduğu pankartlarla katıldılar. Genel-İş’e bağlı şubeler, Eğitim emekçileri, İETT işçileri pankartsız olarak katılırlarken, tutsak yakınları da Ölüm Orucu içerikli dövizleriyle seslerini duyurmaya &cceil;alıştılar.

Eylemde krizle ilgili olarak tek pankart ise komünistlerin açtığı “Krizin faturası kapitalistlere!” pankartıydı. Ayrıca alanda yoğun bir şekilde Kızıl Bayrak kuşlamaları yapıldı.

Basın açıklamasında “Kahrolsun İMF”, “İMF’nin kölesi olmayacağız”, “İşçiyiz, haklıyız, kazanacağız” vb. dövizler açılırken, sıklıkla “İşçi memur elele, genel greve!”, “Direne direne kazanacağız!”, “Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiçbirimiz!”, “Sermayeye karşı emek cephesi!”, “Rantiyeye değil, emekçiye bütçe!” sloganları atıldı.

Eylemde düzenleyiciler adına EP dönem sözcüsü TMMOB İstanbul İKK (İl Koordinasyon Kurulu)’dan Münir Aydın konuştu. Aydın, krizin sorumlusunun ülkeyi yönetemeyen hükümet olduğunu söyledi ve krize karşı alınması gereken önlem önerilerini sıraladı.

Yaklaşık bir saat süren eylem yapılan konuşmaların ardından bitirildi ve kitle buradan dağıldı.

Krizin faturasının ağır bir şekide işçilere-emekçilere çıkarılmak istenildiği şu günlerde emek cephesinden uzun süreli bir suskunluğun ardından yükselen bu ses bizlere bahar döneminin sınıflar mücadelesi açısından canlı geçeceğini muştuluyor.
Krizin faturası kapitalistlere!

SY Kızıl Bayrak/İstanbul